AİHM, Gazeteci Nazlı Ilıcak'ın emniyet ve ifade özgürlüğü haklarının ihlal edildiğine hükmetti. Ilıcak'ın terör örgütü üyesi olduğuna veya hükümeti devirmeye çalıştığına dair somut kanıt bulunmadığı sonucuna varan mahkeme, Ilıcak'a 16 bin euro tazminat ödenmesine karar verdi. Human Rights Defenders yönetim kurulu üyesi Av.Dr. Mustafa Yaşar Demircioğlu Mahkemenin bu kararını ve sonuçlarını değerlendirdi
TÜM YÖNLERI ILE NAZLI ILICAK KARARI; TÜRK MAHKEMELERI VE AVRUPA INSAN HAKLARI MAHKEMESI SÜRECI
Av.Dr. Mustafa Yaşar Demircioğlu- Human Rights Defenders e.V-Berlin
AIHM, 14.12.2021 tarihli kararı ile gazeteci Nazlı Ilıcak hakkında Türkiye Cumhuriyet organlarınca yürütülen yargılama faaliyetlerinin -ki buna Türk Anayasa Mahkemesi de dahil- Avrupa Insan Haklari Sözlesmesine aykiri olduğu yönünde karar vererek bas vurucunun 1197 gün boyunca tutuklu kalmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkinin ihlali olduğu yönünde karar verdi. Kararda ayrıca bas vurucunun iletişim aracları ve medya organlarındaki yazı ve söylemlerine yönelik suçlamalarin da ifade ve basın hürriyetine aykırı olduğu yönünde hüküm tesis etti.
Aslinda bu karar; Türkiyede darbe yargilamalarini yürüten Sulh Ceza Mahkemeleri, Ağir Ceza Mahkemeleri ve özellikle de Türk Anayasa Mahkemesinin yüzüne vurulmuş ağir bir tokat niteliğinde olması bakımından önem taşımaktadır . Aynı zamanda Türk Anayasa Mahkemesi üyeleri açısından yine bu karar bir utanç vesilesi olarak Türk Hukuk Dünyasındaki yerini almıştır. Türk yargıç ve mahkemelerinin yüzüne Avrupa Insan Haklari Mahkemesi tarafindan vurulan bu tokat, öyle inaniyorum ki bu kararlara imza atan hakim ve savcilarin meslek hayatlarindan sonra dahi tarih kitaplarinda ibretle yadedilecek olaylar arasinda yerini alacaktir.
Gerçi, iki üyesinin, somut hicbir delil ve belge olmaksizin sadece sosyal cevre kriteri ile ihrac edilip daha sonra da tutuklanmalarina ve mahkum edilmelerine ses cikarmayan Anayasa Mahkemesinin üyelerinin, evrensel yargi organlari tarafindan verilen bu kararlar cercevesinde utanma duygularinin kalip kalmadigini sorgulamak da bos bir hayalden ibaret olsa gerektir.
Evet dün AIHM tarafindan verilen ihlal kararindan daha önce Türk Anayasa Mahkemesi Nazli Ilicak Hakkinda 3 Mayis 2019 tarihinde su ifadelerle; kisi hürriyeti ve güvenligi hakkinin ve ifade ve basin hürriyetinin ihlal edilmedigi sonucuna varmisti:
„Başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu ve ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır“.
Gerçi, Nazli Ilıcak ve Ahmet Altan hakkinda; darbe çağrışımında bulunmak suclamasi ile İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinde yapilan yargılama sonunda "darbeye teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandirildiklari hesaba katildiginda Türk Anayasa Mahkemesinin, sayin Savci Irfan Fidan dan cok daha adil ve merhametli oldugunu söylemek herhalde gercekci olacaktir.
Esasen milletimizin, kendi fantazi ve hayal dünyasindaki paranoyak fikirlerinden yola cikarak Türk eglence ve mizah kültürüne yapmis oldugu katkilardan dolayi savci Irfan Fidan a büyük bir tesekkür borcu bulunmaktadir. Asagida okuyacaginiz tutuklama ve mahkumiyet gerekceleri esasen hayal ürünü olmayip bütünüyle Istanbul Cumhuriyet Bassavcisi, daha sonra Anayasa Mahkemesine üye olarak atanan Irfan Fidan a ait hukuki degerlendirmeler olup Irfan Fidan in katkilari ile; Patagonya isimli bir ülkede degil 21.yüzyil Türkiyesinde yasanmistir.
NAZLI ILICAK NE ILE SUÇLANIYORDU
AIHM tarafindan verilen karar hakkinda hukuki degerlendirmelerde bulunmadan önce, Sulh Ceza Mahkemesi, Agir Ceza Mahkemesi ve Türk Anayasa Mahkemesi önündeki yargilamalarda, Istanbul Cumhuriyet Bassavcisi Irfan Fidan tarafindan hazirlanan iddianamede Nazli Ilicak in ne ile suclandigina bir göz atmakta fayda var.
Bu suclamalar, 21.yüzyil Türkiyesinde bir gazetecinin tutuklanmasi, tutuklulugunun devami, 1197 gün tutuklu kalmasi, önce agirlastirilmis müebbet cezasi almasi ardindan Yargıtay 16. Ceza Dairesinin bozmasi sonucu "silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme" suçundan tekrar yargilanarak İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi tarafindan 8 yil 9 ay hapis cezasina dönüstürülmesine temel teskil eden ve Aziz Nesin in hikayelerini mumla aratan hukuki gerekceler olarak tarih sayfalarindaki yerini almistir. Nazli Iicak ve Ahmet Altan a yöneltilen suclamalar su sekilde idi:
1- Tartisma Programi Arasinda „Yine Yesillendi Findik Dallari“ Sarkisini Caldirmak
Evet yanlis duymadiniz, Nazli Ilicak o kadar kripto o kadar gizli yetistirilmis bir Cemaat üyesi idi ki, darbeden bir gün önce Can Erzincan Tv de Ahmet Altan ile yaptigi tartisma programinda reklam arasinda; „Yine yesillendi Findik Dallari“ sarkisini caldirarak hem cemaat üyelerine gelecek güzel günlerin müjdesini vermekte hem de onlara umut ve cesaret asilamakta idi. GTA 5 sifresinden darbe parolasi üreten, Falim sakizlarindan cikan günlük fallardan kripto mesaj trafigi üreten ATV-Sabah medyasinin yargi organlarindaki karsiligi olan uhud daginin okcusu AKP rejim hakim ve savcilarindan da herhalde bu kadar derinlemesine analiz edilmis bir savcilik iddianamesi ve mahkeme karari beklenirdi.
2- Zekeriya Öz e Kartopu Atmak:
Ağır Ceza Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesine göre Nazlı Ilıcak in en büyük suçlarından bir tanesi de, ''Cumhurbaşkanının altına kendi şahsi makam arabasını tahsis ettiği ve ayağına aracılar gönderip 17/25 Aralık soruşturmasını kapattırmaya çalıştığı Zekeriya Öz ile röportaj yapıp , onunla kartopu oynamasıdır. Zira aslında 'azılı terör örgütü üyesi olan Zekeriya Öz' Nazlı Ilıcak'ın bu propaganda niteliğindeki faaliyeti ile masum gösterilmektedir. Üstelik Nazlı Ilıcak daha da ileri giderek; "Öz'e hep taş atıyorlar. Ben de kartopu atayım dedim." şeklinde söylemde bulunarak örgüt üyesinin faaliyetlerini meşrulaştırmaya çalışmıştır ''
3- Darbeden Bir Gün Önce Subliminal Mesajj Vermek:
Evet yanlis duymadiniz; subliminal mesaj vermek. Subliminal mesaj ya da bilinçaltı mesaj; insanlarin bilincaltilarini etkileyen, daha çok propaganda amacli kullanilan, toplumu ve kisileri yönlendiren ve daha cok baska seylerin icine gizlenmis olan, acikca ifade edilmeksizin dolayli ve gizli yollardan verilen mesajlardir. Türk Yargi organlarina göre darbeden bir gün önce Nazli Ilicak ve Ahmet Altan, 14/7/2016 tarihinde Can Erzincan TV'de yayımlanan "Özgür Düşünce" isimli programda topluma ve insanlara darbe çağrışımıyla subliminal mesaj içeren söylemlerde bulunmuslar; bu söylemler kapsamında Türkiye Cumhuriyetini ve Cumhurbaşkanı'nı tehdit etmisler, darbenin gerçekleşeceğini beyan etmislerdir. Darbe girişimini terör örgütünce fikir ve eylem birliği içerisinde olmadan bilmelerinin mümkün olamayacagi dusunuldugunde darbeden bir gün önce kamuoyu algisini sekillendirecek sekildeki bu sbliminal mesajlari ile terör örgütüne destek olduklari her türü kuskudan uzak bulunmaktadir.
Peki o programda ne demisler Sayin Nazli Ilcak ve Ahmet Altan:
''Devlet, bunca senelik bir devlet, böyle bir gelenek sıfırlanamayacağına göre, bunun hesabı er geç sorulacak, hep soruldu ve maalesef bakın Tayyip Erdoğan çok iyi umutlarla ortaya çıkmıştı ama hep bu yaptığı olumsuzluklarla anılacak. Mesela Demokrat Parti dönemi deniliyor, Demokrat Parti dönemi üç tane gazeteciyi, tutuklandı diye ki Menderes kitlelere malolmuş, sevilmiş bir adam olmasına rağmen, sürekli Menderes’den bahsederken bu tahkikat komisyonu meselesi mutlaka ve mutlaka açılır. Yani bunlar…"
Hükümetin iddiasina göre Nazli Ilicak ve Ahmet Altan ile darbe girisiminde bulunan terör örgütü arasinda, darbenin yapilacagina iliskin bir mutabakat ve iliski söz konusudur. Bu iliski cercevesinde zaten darbeden 1 gün önce televizyonda subliminal mesaj vermislerdir. Hükümete göre; darbe girişimini desteklemek veya seçilmiş bir hükümeti tehdit etmek hiçbir demokratik sistemde basın ve ifade özgürlüğünün kapsamına giremez. Dolayısıyla ilgililer, suçlandıkları suçu darbenin arkasında terör örgütünün askeri üyeleriyle birlikte işlemişlerdir. Baska bir ifade ile, darbeyi gerceklestiren askeri örgütlenme ile Nazli Ilicak ve Ahmet Altan arasinda bir iliski söz konusu olup, bu iliski cercevesinde darbeden 1 gün önce, basin ve ifade hürriyetinin arkasina siginilarak yayin organlarinda terör örgütü lehine propaganda yapmislardir.
Bir kisiye hukuk önünde hesap sorulacaginin beyan edilmesi ve bu cercevede ülkenin Cumhurbaskanina da hukuk önünde hesap sorulabileceginin hatirlatilmasi Cumhurbaskanini tehdit olarak suc sayilmis ve terör örgütü üyeligine delil gösterilmistir. Türkiye nin icinde bulundugu bu yikim ve cöküs süreci ile birlikte ortaya cikan uluslararasi suclar ve yolsuzluk olaylari cercevesinde gelinen noktada bu ifadelere ancak sapka cikarilabilir ve herhalde „basiret ve feraset“ kelimeleri ile ifade edilebilir.
4- Terör Örgütü Yayin Organlarinda Calismak, Yazi Yazmak, Yayin Yapmak:
Terör örgütünün yayın organı olan veya yayın organı haline dönüşen bilahere 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılan gazete, dergi ve televizyonların çalışani ve köşe yazari olmak. Terör Örgütü ile bağlantılarının bulunduğu ve darbe girişimine iştirak ettikleri değerlendirilen Zaman, Today's Zaman, Taraf, Bugün, Samanyolu TV, Can Ezincan TV gibi örgütün medya yapılanmasına dâhil olmak gibi eylemler de Nazli Ilicak in tutuklu kalmasi ve mahkum olmasi icin Agir Ceza Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi tarafindan hakli gerekceler olarak kabul edilmektedir.
Türk Yargi makamlarina göre Nazli Ilicak; terör örgütünün basın ayağı olarak adlandırılan yapılanması içerisinde yer alan anılan gazete, dergi ve televizyonlarında örgüte bağlılık ve sadakat ilkesi çerçevesinde görevini ifa etmekte, ve kamuoyunda 17/25 Aralık soruşturma dosyaları olarak bilinen silahlı terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engelleme suçuna iştirak eden emniyet görevlilerini, yargı mensuplarını haberleştirerek örgütün amaçları doğrultusunda propaganda faaliyetleri yürütmekte ve nitekim kendi sosyal paylaşım sitelerinden de bu yönde paylaşımlarda bulunmaktadir. Hükümete muhalif oldugu düsünülen Emniyet görevlileri ve yargi mensuplari ile ropörtaj yapmak ve bunlari sosyal medyadan paylasmak Türk Anayasa Mahkemesine göre tutukluluk ve mahkumiyette hakli gerekcelerdir.
5- Darbeden 4 yil Önce 2012 Yilinda Cemaat Hakkinda Kitap Yazmak:
Nazli Ilicak in en büyük suclarindan bir tanesi de, AKP Teskilatlarinin, Cumhurbaskani Recep Tayyip Erdogan in, AKP Milletvekillerinin yere göge sigdiramadigi cemaat hakkinda darbeden 4 yil önce 2012 yılı Ocak ayında "Her Taşın Altında 'The Cemaat' mi Var?" isimli kitap yazarak Terör Örgütünün gerçekleştirdiği eylemler hususunda dezenformasyon faaliyetinde bulunmustur. Her ne kadar Gülen yapilanmasi hakkinda 2014 ve 2016 yillarinda ilk defa MGK tarafindan „legal görünümlü illegal yapilar“ ifadesi kullanilsa ve tavsiye niteligindeki bu kararlar ancak 2016 Mayis ayinda Bakanlar Kurulu tarafindan da kabul edilse bile Nazli Ilicak, Milli Güvenlik Kurulunun dahi öngöremedigi bir tarihte 2012 yilinda bu hareket hakkinda kitap yazarak terör örgütünün eylemlerini mesru göstermeye calismistir.
6- Fethullah Gülen'in Darbeyi Kinayan Mesajini Sosyal Medya Hesaplarindan Paylaşmak:
Nazli Ilicak in mahkumiyet karari almasinin en büyük delillerinden birisi de Gülen Cemaati lideri Fethullah Gülen in, darbeden hemen sonra; Ingiliz yayin organi Financial Times araciligi ile darbeyi kinayan mesajini sosyal medya hesabindan paylasmak, evet sadece bir gazete haberini sosyal medyadan paylasmak suc niteligindedir ve cezalandirilmasi icin yeterlidir.
7- KHK lar ile Yapilan Kiyimlara „Cadi Avi“ ifadesini kullanmak:
Nazli Ilicak in en büyük cuclarindan bir tanesi; 15 Temmuz 2016 sonrasi ilan edilen Olaganüstü hal ve müteakibinde cikarilan kanun hükmünde kararnameler ile kamudan yapilan ihraclar, el konulan malvarliklari, kapatilan dernek, vakif, sendika, üniversite vb. Kurumlar hakkinda „cadi avi“ yürütüldügü seklinde sosyal medyada paylasimlarda bulunmustur. Anlasilacagi üzere 15 Temmuz darbesi sonrasi Nazli Ilicak korkup sinmemis, saklanip kacmamis ve Bodrum da 26 Temmuz tarihinde gözaltina alinacagi tarihe kadar sosyal medyada darbeyi sorgulayan ve alinan tedbirleri elestiren paylasimlarina devam etmistir.
8- 15 Temmuz da Sokaga Cikan Vatandaslari Asagilamak:
15 Temmuz darbe girisimi sonrasi Nazli Ilicak sosyal medyada paylasimlarda bulunmaya devam etmektedir. AKP iktidarini; islamci soslu fasizm bozuntusu bir rejim olarak tasvir eden Nazli Ilicak; Türk Yargi makamalrina göre; "Milletimiz gerçekten demokrasiye bağlı olsaydı, İslamcı soslu faşizm bozuntusu bir rejimin ülkeye çöreklenmesine izin vermezdi" şeklinde sosyal medya paylaşımda bulunarak darbe girişimine canı pahasına karşı çıkan ve sokağa inen halkı aşağılamis ve böylece terör örgütünün propagandası nitelikli birçok paylaşım yapmaya devam etmistir. Bu ifadelerle; 15 Temmuz gecesi sokaga cikan vatandaslarin ne sekilde asagilandigi da Türk yargi organlari tarafindan herhalde niyet okuma yolu ile kesfedilmis bir suc olarak karsimiza cikmaktadir.
9- Nazli Ilicak in Evinde Bulunan Bloknattaki „Medrese-i Yusufiye“ yazisi
Kahraman Türk polisimiz ve uhud daginin okcusu hakim ve savcilarimizin Nazli Ilicak in tutuklanmasi ve terör örgütü üyeliginden mahkum olmasinda evinde yapilan aramalarda bulduklari en önemli delillerden bir tanesi de bir bloknot icerisinde; Mit Tirlari, 17/25 sorusturmasi vb.güncel konular hakkindaki notlarla bloknotun bir sayfasinda yazan; „Medrese i Yusufiye“ yazisi idi. Zira bu ifade; Bediüzzaman dan itibaren Nur talebelerinin kullandigi jargonlardan bir tanesi idi ve cemaate mahsus bir ifade idi. Ancak cemaat üyeleri tarafindan bilinen teknik bir kelime idi. Nazli Ilicak in gazeteci olarak tuttugu bloknatta yer alan „Medrese-i Yusufiye“ ifadesi, onun cemaat üyesi oldugunun en büyük delili idi. Bu ülkede binlerce insanin evinde bulunan 1 dolar banknot nedeniyle hapis cezasina mahkum edildigi düsünüldügünde, Türkiye sartlarinda Medrese i Yusufiye ifadesinden terör örgütü üyeligine delil cikarmak da Türk yargisinin en büyük basarilari arasinda böylece yerini almis oldu.
10- En Önemli Tanık Nurettin Veren
Nazli Ilicak in dosyasinda aleyhinde beyanda bulunan en önemli tanik ise Nurettin Veren. Cemaat icerisinde üst düzey yöneticilik yapan Nurettin Veren in tanık olarak alınan 24/10/2016 tarihli ifadesinde; Cemaatin medya yapılanmasının en güçlü kişisinin Alaattin Kaya olduğu, başvurucunun da aralarında olduğu bir kısım medya mensubu ile Fetullah Gülen arasındaki ilişkinin bu kişi/kişiler tarafından sağlandığı ve söz konusu medya mensuplarının Alaattin Kaya ile sık sık görüştükleri ileri sürülmüş ve Nurettin Veren in bu ifadesi de Nazli Ilicak in tutuklanmasi ve mahkumiyet karari almasindaki en önemli deliller arasinda sayilmistir.
11- 17/25 Aralik Operasyonlarini Hükümete Darbe Olarak Görmemek
Nazli Ilicak in tutuklanmasi ve müebbet hapis cezasi ile cezalandriilmasinda en önemli gerekcelerden bir tanesi de kendisinin darbe öncesi ve sonrasinda israrla 17/25 Aralik operasyonlarini hükümete darbe olarak kabul etmemek ve yolsuzluk operasyonu oldugu yönünde israr etmek olmustur. Hatta darbeden 1 gün sonra sosyal medyadan yapmis oldugu paylasimda 17/25 Aralik i kastederek; 'Yolsuzluk operasyonu darbe girişimi değildi. Darbe girişimini bu akşam yaşadık. Aradaki farkı gördünüz mü?' şeklindeki paylasimi suc delili kabul edilmis ve 17/25 in Hükümete darbe girisimi olduguna yönelik hükümet söyleminin israrli reddi yine Uhud Daginin okcusu olan Irfan Fidan tarafindan müebbet hapis cezasi ile cezalandirilmak icin yeter gerekce kabul edilmistir.
12- Nazli ilicak in „Askeri Darbe“ yerine „Askeri Cunta“ iddiasinin özelligi ve hukuki nitelendirmedeki Incelik nedir?
Hayatinda pek cok darbeye sahit olmus Nazli Ilicak in 15 Temmuz Darbe süreci ile ilgili olarak en önemli iddiasi ise bu eylemin bir askeri darbe degil kismi nitelikli askeri bir isyan veya cunta hareketi olduguna yönelik iddiadir. Bu iddia, bugün gelinen noktada Deva Partisi Genel Baskan Yardimcisi Mustafa Yeneroglu nun iddialarinin yaklasik 6 yil önce iddia edilmis seklidir. Zira askeri cunta; ordu icerisinde emir komuta zinciri icerisinde hiyerarsik olarak tüm ordu mensuplarinin katilimi ile yapilabilecegi gibi, sadece belli bir grup askerin katilimi ile yapilan yani ordunun tamaminin katilmadigi cunta hareketleri de bulunmaktadir. Nazli Ilicak yargilandigi davada, bu askeri girisimin emir komuta zinciri icerisinde tüm ordu mensuplarinin katildigi bir askeri darbe olarak nitelenemeyecegi, ancak belli bir sayida örgütlenmis subaylarin organize ettigi dar kapsamili bir isyan veya cunta hareketi olarak nitelendirmesidir. Nazli Ilicak beyaninda sunlari söylüyordu;
Bunu açıkça söyleyeyim bir darbe olarak görmedim, ....birileri bana söyledi, böyle hareketler var köprüyü kapatmışlar diye, televizyonu açtım bir tweet attım, dedim ki; 'bu bir darbe değil, bu bir isyandır', aynı Talat Aydemir olayı gibidir, sonu hüsrandır, zavallı memleketim dedim ve ondan sonra bu tweetleri devam ettim, meclisi bombaladıklarında veyahut CNN baskınında burada tavrımı ortaya koydum bunun son derece yanlış olduğunu, bu benim yapım itibariyle ben her zaman darbelere karşı olmuş bir insanım ...
Eger Nazli Ilicak in hukuki degerlendirmelerinde oldugu gibi bu olay, aynen yasandigi sekli ile cemaatin terör örgütü ilan edilecegi ve yüzbinlerce asker ve sivil diger insanlarin da dahil edilecegi bir askeri darbe yerine ordu icerisinde bir cuntanin kalkismasi olarak takip edilip cezalandirilabilse idi, bugun yasadigimiz bu büyük yikimin hicbiri yasanmayacak ve bu kadar magduriyet de ortaya cikmayacakti. Zira Mustafa Yeneroglu nun da ortaya koydugu gibi, yüzbinlerce mensubu olan Türk Silahli Kuvvetleri icerisinde sadece sayilari 4000 veya 5000 i gecmeyen rütbeli subay o aksam kislasindan disari cikmis olup, bu sayiya mahrem imamlarin da dahil edilmesi halinde bile yargilanmalari gereken kisi sayisi 6 veya 7 bin kisiyi gecmemektedir. Bu ikisi arasindaki hukuki ayrim, yani kalkisma gecesi olaya karisan ve siddet kullanan kisilerin yargilanmasi yerine veya bu kisilerle sinirli bir kalkismayi önlemek yerine olayin beklenmesi, olayin daha da karmasik bir hal alacak sekilde topluma yayilmaya calisilmasi, sivil halkin olaylarin icine cekilmesi, hatta öglen saat 15.00 da MIT e gelen ihbar ile ögrenilen bu kalkismanin, Genelkurmay Baskanligi tarafindan verilebilecek tek bir talimatla kislalarindan kimsenin hareket etmeyecegi seklinde bir emirle önlenebilecek iken olayin gizlenerek aksam saatlerine kadar beklenmesi ve cemaatin bu kumpasa cekilmesi ile ortaya cikan sonuc; Nazli Ilicak in „askei darbe“ mi yoksa „dar kapsamli bir kalkisma mi“ seklindeki beyanlarinin ne kadar önemli oldugunu da ortaya koymaktadir.
13- Yurt dışına kaçma yalanı
Nazli Ilicak hakkinda o dönem medya manüplasyonu ve menfi propagandaya yönelik en büyük yalanlardan bir tanesi de yurtdisina kacmaya calisirken Bodrum da yakalandigi yalanidir. Nazli ilicak in Bodrum da yazligi bulunmaktadir ve darbe öncesi ve sonrasi kacma iddialarina yönelik Bodrum'da evinin fotoğraflarini paylasarak Türkiye de Bodrum da ikamet ettigini kamuoyuna duyurmasina ve gözaltina alinacagi tarihe kadar kolaylikla Yunanistan a kacabilecek imkani olmasina ragmen kacmayarak Bodrum da ikametgahinda yasamaya devam etmistir.
14- Avrupa Insan Haklari Mahkemesinin Degerlendirmeleri
Nazli Ilicak in Calistigi Medya Gruplari Ile Ilgili Degerlendirmeler
AIHM Aralık 2013'te hükümetin belirli üyelerine yöneltilen yolsuzluk iddialarının yanı sıra hükümet tarafından tepki olarak alınan tedbirlerin - adli polis ve yargıçların görevden uzaklaştırılması - bu iddiaların, bu iddialar ve özellikle haklarında disiplin veya adli kovuşturma başlatılması - kamuoyunda yogun bir sekilde tartisildigi iligili TBMM Komisyonu ve hatta TBMM Genel Kurulunda bu konularda tartismalar yasandigi, dolayisiyla Hükümetin diğer Devletlerle olan ticari ilişkileri ve yolsuzluk iddialarinin sadece Terör örgütü olarak suclanan Gülen Cemaati mensuplari tarafindan degil toplumun tüm kesimlerince yogun bir sekilde konusulup tartisildiginin altini cizmektedir. Hatta tüm ulusal ve uluslararası basında, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarında ve kamuoyunun büyük bir bölümünde o dönemde muhalefette olanlar da dahil olmak üzere siyasi partiler tarafından Hükümete yönelik olarak bu tür yolsuzluk suclamalari yöneltilmektedir.
Bu cercevede Nazli Ilicak in calistigi, gazetecilik faaliyetini yürüttügü medya organlari olaylarin yasandigi tarihte tamamen yasal olarak faaliyet gösteren kitle iletişim araçları niteligindedir ve Nazli Ilicak in yazılarının ve faaliyetlerinin icerigi ve niteliği dikkate alınmadan sadece bu yayin organlarinda calisiyor olmasindan dolayi terör örgütüne üye oldugu yönündeki iddialarin hakli bir yani bulunmamaktadir.
Avrupa Insan Haklari Mahkemesi bu bağlamda, profesyonel yaşamının olağan seyri içinde, bir siyasi haber gazetecisinin medyadaki tartışmalar için ilgili bilgileri kamuoyuna bildirmesinin işinin ve görevinin bir parçası olduğunu hatırlatmaktadir. Başvurucu Nazli Ilicak; 17-25 Aralık 2013 tarihlerindeki olaylarla ilgili makalelerini ve röportajlarını yayınlayarak, diğer tüm gazeteciler gibi, kamu yararına ilişkin tartışmalara ilişkin çeşitli bakış açılarını, aksine görüşleri de dahil ederek hükümetin bu olaylar icerisindeki konumu ile ilgili kamuoyunu bilgilendirme rolünü yerine getirmiştir.
Kaldi ki Aralık 2013'te bazı hükümet üyelerinin akrabalarına yönelik suçlamada bulunan polis ve hakimler, söz konusu zamanda terör örgütüne üye olmakla suçlanmamışlardir. En fazla hükümete muhalif bir grubun parçası olarak ve daha sonra açığa alınan memurlar olarak kabul edilmektedirler.Başvurucu Nazli Ilicak in görüstügü ve ropörtaj yaptigi polislerin (Ali Fuat Yilmazer, Ramazan Aktas, Zekeriya Öz vs kastediliyor) daha sonra FETÖ/PDY örgütüne üye olmakla suçlanmış olmaları, bu röportajların yayınlandıkları tarihte gazetecilik bilgisi ve haber değeri taşıdığı ve kamuoyunu ilgilendiren bir tartışmaya katkıda bulunduğu gercegini ortadan kaldirmamaktadir.
Ayrica Insan Haklari Mahkemesi, ilgili makamların ve Türk Hükümetinin, yasadışı örgüt olarak iddia edilen FETÖ/PDY'nin, gerek Basvurucu Nazli ILicak ve gerekse diger gazeteci ve köşe yazarlarindan, Hükümet aleyhine rapor ve belge yayinlamalarini, bir şiddet kampanyasının hazırlanmasına ve yürütülmesine veya meşrulaştırılmasına katkıda bulunma amacını taşıyan bir emir veya talimat talep ettiğine veya talimat verdiğine dair herhangi bir gerçek veya somut bilgiyi ileri süremediklerini kaydetmektedir.
Sonuç olarak Mahkeme, kamu yararini ilgilendiren konular üzerinde makaleler yazmasi ve ropörtajlar yapmasinin ve belli kitle iletisim organlarinda calisiyor olmasinin mevcut davada terör örgütüyle iliskili olarak calistigi sonucunu dogurmadigina vurgu yapmaktadir.
Nazli Ilicak tarafından yayınlanan tweetlere ilişkin Degerlendirmeler
Istanbul 26. Agir Ceza Mahkemesi, Yargitay 16.Ceza Dairesi ve Türk Anayasa Mahkemesi tarafindan Nazli Ilicak hakkinda verilen kararlarda, kendisinin 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminden bir gün sonra yayınladığı ve terör örgütü ile iliskili olan tweetlere dayanildigi görülmektedir. AIHM e göre; öncelikle söz konusu tweetlerin yayınlandıkları tarihte makul olarak ceza kanunu tarafından cezalandırılabilecek bir suç oluşturup oluşturamayacaklarını tespit etmek gerekmektedir.
Söz konusu tweetleri üç gruba ayırmak mümkündür. Bunlardan ilki, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin komutasının hangi siyasi grup veya güçlerin başında olabileceği sorusuna ilişkin düşünceleri içeren tweetler,ikincisi Nazli Ilicak in darbe girişimi sonrasında FETÖ/PDY örgütüne karşı mücadelede idari ve adli makamlar tarafından alınan tedbirlere ilişkin görüş ve eleştirilerini içeren mesajları, üçüncü tweet grubu ise, başvurucunun darbe girişimi öncesi ve sonrasında siyasi iktidarın izlediği politikalara ve destekçilerinin kamuoyu önünde sergilediği davranışlara yönelik mesaj ve tweetlerdir.
İlk olarak AIHM, bu tweet'lerin, siyasi bir köşe yazarı olan başvuranın, kamuyu ilgilendiren sorularla ilgili çeşitli kamusal tartışmalara müdahalelerini içerdiğini kaydetmektedir. Siyasi nitelikteki haberler ve özellikle darbe girişimi hakkinda ilgili kişinin değerlendirmelerini, değer yargılarını veya hükümetin çeşitli eylemlerine yönelik eleştirilerini ve ayrıca alınan idari veya adli tedbirlerin yasallığı ve meşruluğuna ilişkin görüşlerini içeren bu tweetlerin degerlendirilmesi gerekmektedir. Bu tweetlerde; 15 Temmuz 2016 darbe girişimi, Gülen Hareketi veya diğer siyasi grupların buradaki sorumluluğu, hükümete yakın çevrelerin bu girişime tepkileri, Hükümetin FETÖ/PDY örgütüne karşı aldığı tedbirlerin gerekliliği ve orantılılığı ya da yasadışı örgüt üyesi olduğu iddia edilen kişilerin kendilerine yöneltilen suçlamaların esasına itiraz etmek amacıyla dile getirilen görüşleri iceren mesajlar niteligndedir.
AIHM, bu yazıların ne terör suçlarının işlenmesine teşvik, ne şiddet kullanımına destek, ne de meşru makamlara karşı ayaklanmaya teşvik içermediğini gözlemlemektedir. Başvuran, bazı mesajlarında görüşlerini ifade etmiş ve bir yandan hükümetin darbe girişiminden önce demokrasi kurallarına uymadığını, diğer yandan da hükümetin veya onun sempatizanlarının karsi misillemeler yaptığını ileri sürmüştür. Hükümetin, darbe girişiminden sorumlu tuttuğu kişilere karşı baslatmis oldugu mücadele demokratik yönetim çerçevesini aşmıştı. Nazli Ilicak in bu mesajların hiçbiri, başvuran tarafından darbenin meşruiyetinin kabulü olarak makul bir şekilde okunamaz. Kayıtlar, başvuranın hükümeti eleştirmesinin yanı sıra darbeye karşı mesajlar da yayınladığını göstermektedir.
Avrupa Insan Haklari Mahkemesi, başvuranın darbe girişiminin olası faillerinin kimliğine ilişkin sorularının ve hükümetin muhalefeti bastırmak için böyle bir durum yaratabileceği varsayımının ifade özgürlüğünün sınırları içinde kaldığı kanaatindedir. Bu sorgulama, kamuoyunun bir çatışma veya gerilim durumuna farklı bakış açıları hakkında bilgi sahibi olma hakkına sahip olmasını gerektirir.
Nazli Ilicak a Isnat Edilen Diger Suclamalar Hakkindaki Degerlendirmeler
AIHM, yukarida esas olarak Nazli Ilicak in calistigi medya organlari ve darbe ile ilgili olarak amit oldugu tweetler disinda, kendisi hakkinda yapilan diger suclamalar hakkinda da hukuki incelemeler yapmistir.
Bu cercevede Nazli Ilicak in basında çalışan ve daha sonra cezai takibata konu olan kişilerle yaptığı telefon görüşmeleri, bu görüsmelerin içeriğinde herhangi bir suç unsuru bulunmadığından, gazetecinin meslek hayatının normal seyrine uygun bir davranis sekli oldugundan dolayi suc olusturan eylemler olarak kabul edilemez.
Nazli Ilicak in calismis oldugu medya organlarindan almis oldugu maaşlara tekabül eden belgelerin tutarlarının olağan ve yaygın doğası göz önüne alındığında profesyonel bir gazeteci ile isverenleri arasindaki normal bir ücretlendirme olarak görülmesi gerekmektedir.
Nazli Ilicak in evinde yapilan aramada ayrıca not defterine el konulmasi ve bu not defterinde darbe girişiminden önce gazeteciler, emniyet müdürleri ve yargıçlar hakkındaki davalar veya güncel siyasi veya adli olaylarla ilgili isimler ve tarihler içermesi karsisinda ve buradaki notlarin da bir gazetecinin olağan faaliyetlerinin bir parçası oldugunu teyit etmektedir.
Avrupa Insan Haklari Mahkemesi ayrıca, Bylock iddiasina ilişkin olarak üçüncü şahıslar arasında yapılan bir konusmada; Nazli Ilicak in isminin geciyor olmasi ve kendisinin nüfuz sahibi bir kişi olarak belirlenmesinin, başvuranın yasadışı bir örgüte üyeliğinin makul bir göstergesi olarak değerlendirilemeyeceği kanaatindedir.
Sonuç olarak, yukarıda belirtilen gerçekler, Nazli Ilicak in bir terör örgütüne üye olmaktan veya anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmekten suçlu olduğundan şüphelenmek için makul nedenlerin varlığının tespit edilmesi için uygun görülemez.Bu bulgular ışığında AIHM, tutukluluğu sırasında, Nazli Ilicak in bir terör örgütüne üye olma veya hükümeti devirmeye teşebbüs etme veya devletin işleyişini engelleme suçlarını işlediğinden şüphelenmek için makul bir neden bulunmadığı kanaatindedir. Başka bir ifade ile davaya ilişkin olgular, davaya ilişkin makul şüphelerin bulunduğu sonucunu desteklememektedir.
Evet AIHM in Nazli Ilicak in yargilandigi davada Türkiye`yi mahkum eden karari hakkindaki hukuki degerlendirmeler bu sekilde. Dilegimiz, bir an önce bu cinnet sürecinin sona ererek Türkiye nin bütün enerji ve motivasyonunu tüketen bu mafya devlet düzeninin sona ermesi ve haksizliga ugrayan tüm vatandaslarin tekrar onurlu birer Türk Vatandasi olarak haklarina kavusabilmeleridir.