[ANALİZ] Theta Healing'e İslami bakış

Son dönemde yaygınlaşan ve tartışılan "Theta healing" tekniği üzerine kaleme alınmış daha önce üç makale yayımlamıştık. Şimdi de ilahiyatçı Betül Şahin'in "Theta healing" tekniğine "İslami açıdan nasıl bakılmalıdır?" sorusunu cevapladığı makaleyi yayımlıyoruz.

[ANALİZ] Theta Healing'e İslami bakış-1
BETÜL ŞAHİN | İlahiyatçı

Son yıllarda yaşanan elim hadiselerle birlikte psikolojik bunalımlar ve fizikî hastalıklar artış gösterdi. Bunun neticesi olarak hızla yayılan şifa terapileriyle tanıştık. Birkaç haftalık seminerlerin sonunda alternatif tedavî uygulayıcıları yetiştiren ve her türlü hastalığa derman olabileceğini ileri süren organizasyonların farklı versiyonları kısa sürede çevremizi sarıverdi. Bu organizasyonların en yaygın olanlarından birisi de Theta Healing’tir. 

Bu sistemin kurucusu Vianna Stibal, Tanrı’ya inanan, Tanrı’nın kendisiyle konuştuğunu ve O’na sorularını kolaylıkla sorup cevaplarını da hemen aldığını, yeri geldiğinde Ona itiraz edip Onunla münazara yaptığını söyleyen bir “şifacı(!)”dır. İddiasına göre, 1994 yılında yakalandığı kemik kanserinden ve kanserli sağ bacağının kesilme riskinden Yaratan’dan aldığı bilgiyle geliştirdiği theta terapisi ile kurtulmuştur. Bu tekniği hazırlarken başta Psikoloji olmak üzere Kuantum Enerji Boyutu, inancın gücü ve yeni Alman tıbbının verilerinden de faydalanmıştır.

Amerika’da yaşamakta olan ve yaklaşık 25’den fazla ülkede Theta Healing eğitimi veren Vianna Stibal’in pek fazla bilinmeyen yönlerinden bir tanesi, Amerika’da Idaho Eyâleti Yüksek Mahkemesi tarafından dolandırıcılık ve sahtecilik suçundan yargılanmış ve suçlu bulunmuş olmasıdır1. Mahkemeye sunulan medikal raporlarının sonuçlarına göre Vianna’nin kanser iddialari yalanlanmıştır. 

Hele iddia ettiği gibi bacağının kanserden dolayı kesilmesini gerektiren tıbbî bir durum asla söz konusu olmamıştır.

Vianna; kendisinin Tanrı tarafından yetkilendirildiğini, bu özgün işlemin Tanrı tarafından öğretildiğini söylemektedir. Yazdığı kitabındaki bilgilerin ilahî yol göstericilikle elde edildiğini, Yaratanın kendisine verdiği iç görü sayesinde bunu yapmakta olduğunu ileri sürmektedir. Güçlü bir Yaradan inancı vardir. Hazırlamış olduğu meditasyon tekniğiyle Yaradan’a yaklaşıldığını, O’ndan talep edilen her şeyin anında yerine getirildiğini söylemektedir. Bu meditasyonu odaklanmış dua olarak tanımlamaktadır. Ayrıca Vianna, zaman zaman başkalarının duymadığı sesler duyduğunu da söylemektedir.

Theta healing her geçen gün müslümanlar arasında yaygınlaşmaktadır. Bu yazıda, uzun süredir yaptığım araştırmalar neticesinde edindiğim bazı fikirleri paylaşmak istiyorum.

Theta healing’in İslam inancı açısından kolay kolay kabullenilemeyecek bazı yönlerini maddeler halinde sıralayacak olursak şöyledir:
a. Yaradanla konuşma keyfiyeti ve O’nunla münazara
b. Yaradana mekan ve buud izafe etme
c. Yaradanla kalp ve ruh irtibatını meditasyon(odaklanma ve imgeleme)tekniğiyle sağlama
d. Theta healilerların kalbe gelen bilgilerinin tartışmasız doğru kabul edilmesi
e. Ruh çağırma
f. Gaybtan haber verme
g. Gelecek okuması
h. İnsanlara erdem-his yüklemesi ve eşyalara yükleme yapma
i. Koşulsuz sevgi yani Yüce Allah’ın sevgisini yükleme
j. Ruh eşi yaratma/bulma
k. Zamana veya bazı doğa olaylarına yön verme…

Sırası geldikçe bütün maddeleri dinimizin bakış açısına göre değerlendirmeye çalışacağız.



Aslında Theta Healing oldukça girift ve karmaşık bir konu. İncelemelerim sonucunda gördüğüm kadarıyla İslam’la telif edilemeyecek kadar aykırı inanç ve uygulamaları var. Farklı inançların, özellikle Şamanizm ve Hinduizm öğretilerinin hâkim olduğu bu akıma bugün Müslümanlar da dâhil birçok din mensubu rağbet ediyor. 

Akımın temel felsefesinde metafizik âlemlere açılma ve bir tanrıyla irtibata geçme, şifa yaratma vardır. Akımın en önemli iddiası, 7. Varoluş seviyesinde bir tanrıya bağlanmaktır. Bu Müslümanlara göre Allah (cc), Budistlere göre Buda, Hristiyanlara göre İsa, Hindûlara göre Şiva’dır. Yani her din kendi inandığı tanrıdan talepte bulunur ve onunla şifalandığına inanır. 

İşte tam da burada “Theta healing tedavi mi, yoksa yavaş yavaş din hüviyetine bürünmeye başlayan bir akım mıdır?” sorusunu sormadan geçemiyor insan. Vianna kitabında bunun bir din değil, tedavi olduğunu söylese de kullandığı ifadeler ve uyguladığı ritüeller ismi konulmamış dînî bir organizasyon niteliği taşımaktadır. 

Kendileriyle görüştüğüm thetahealerlar da her ne kadar bunun din değil bir tedavi olduğunu iddia etseler de, iddialarınca Allah’ın bulunduğu 7. Seviyeye çıkmaları/bağlanmaları, Allah’la doğrudan irtibata geçmeleri, Allah’tan ilham almaları gibi dînî argümanların kullanıldığı görülmektedir. Vianna, farklı inançlardaki din mensuplarına, kendisinin ortaya koyduğu akımın öğretilerini değiştirebilme veya kendi dinlerine uygun hale getirebilme salâhiyeti vermektedir. Farklı din mensupları tarafından kullanılan bu uygulama, ona göre hangi din olursa olsun maksûda ulaştırmaktadır. 

Hangi dinden olursa olsun bütün thetahealerlar aynı şeyi iddia etmekte, tanrıyla konuştuğuna ve konuştuğu bu tanrının şifalandırdığına inanmaktadır. Yani Buda’ya inanan thetahealer da şifa veriyor, Şiva’ya inanan da. Dolayısıyla burada thetahealerın dini ne olursa olsun aynı theta argümanlarını kullanarak şifaya ulaştırdığı görülmektedir. Netice itibarıyla ortaya çıkan tablo; Allah’ın dışında –hâşâ- Buda da, Şiva da, İsa da şifa verebilmektedir. 

Hepsi aynı şeyi öne sürdüğüne göre müslüman thetahealerların şu soruyu sorması gerektiğini düşünüyorum: ‘Acaba gerçekten konuşulan veya irtibat kurulan varlık Allah mıdır?’ 

YARADANLA KONUŞMA ve ‘KOŞULSUZ SEVGİ’ İDDİASI 

Vianna, ‘Varoluşun Yedi Seviyesi’ adlı kitabında Tanrı ile konuştuğunu ve onun yönlendirmesiyle şifaya tanıklık edilebileceğini söylemektedir. Vianna yeri geldiğinde tanrıya itiraz ettiğini ve tanrının kendisini ikna ettiğini de ifade etmektedir. Müslüman thetahealerlar ise buna farklı bir boyut kazandırarak, Vianna’nın oluşturduğu özel meditasyon tekniğiyle theta seviyesine her çıktıklarında Allah’tan ilham aldıklarını ve kalplerine gelen ‘koşulsuz sevgi’ bilgisine göre hareket ettiklerini ileri sürmektedirler.

Hâlbuki Allah’la konuşma veya O’ndan ilham alma gibi son derece cüretkâr iddialar thetahealig seanslarında olduğu gibi beşer gayretiyle değil kulun iradesi dışında aniden gerçekleşen ve herkeste ortaya çıkmayan durumlardır. Bu konuya, İslam akidesi kitaplarına mevzu olan, Cenab-ı Allah’ın sıfatlarından ‘kelâm’ sıfatına vurgu yaparak ve akabinde tasavvufî kaynaklarda geçen ilham mefhumunu irdeleyerek izah getirmek istiyorum.  

‘Yaradanla konuşma özel donanımlı kimselere Hakk’ın hususi bir teveccühüdür’

Vianna Stibal ‘Varoluşun Yedi Seviyesi’ adlı theta healingi etraflıca anlattığı kitabında –hâşâ- tıpkı bir insanla karşılıklı muhavere yapar gibi Yaradanla konuştuğunu ifade etmektedir. 

Konuşma, söyleme, bir şey anlatma anlamındaki “kelâm” Allah’ın kemal ifade eden sübûtî sıfatlarındandır. Bütün teşriî emirler, vahiy ve peygamber ilhamı türünden değişik tecellî dalga boyundaki bilumum emir ve istekler, keyfiyetler üstü keyfiyetiyle hep o kelâm sıfatından gelmiştir. Ancak bu şekildeki aşkın ve ulvî bir muamele, özel donanımlı kimselere Hakk’ın hususî bir teveccühüdür. 

Vahiy ve ilham mevhumu usûl ve furû kitaplarında detaylı ve derin bir şekilde ele alınmaktadır. Bunlar feyiz ve tecellinin önemli birer buudu olmaları hasebiyle ilk dönemlerden itibaren tasavvufçular arasında da mevzubahis olmuştur. Mutasavvifîn arasında tecelli denilince vahiy ve ilham hatırlanmış; son peygamberden sonra vahiy müessesesi kapandığı için ‘ilham’ tartışmalara konu olmuştur. 

Evet Cenâb-ı Hak, peygamberlerle konuşur. Ancak bu konuşma iki insanın karşılıklı konuşmasına benzetilemez. Bu konuşmanın biçimi Kur'an'da şöyle belirtilir:
‘Allah bir insana ancak vahiy yoluyla(ilham ederek) veya bir perde arkasından hitab eder, yahut ona kendi izniyle dilediğini vahyedecek bir elçi gönderir.’(Şûrâ, 42/51).
Bu ayette Allah Teâlâ bir insanla hangi şekillerle konuşacağını ifade etmektedir. 

‘İlâhî ilham kalpte âniden ve gayr-I irâdî oluşur’

Theta healing uygulayan müslümanlar arasında yaygın olan en önemli iddia, Allah kuluna şah damarından yakındır (Kaf-16) anlayışıyla Allah’tan her an ilham alınabileceğidir. İlham sözcüğü üzerinde hususi olarak duracak olursak ilham; feyiz yoluyla yani Cenab-ı Allah’ın kulunu, mevhibelerle kalp ve ruh hayatının enginliklerine ulaştırararak onun kalbine ulaştırılan bilgi demektir. Terim olarak “Allah’ın, doğrudan veya melek aracılığıyla iyilik telkin eden bilgileri insanın kalbine ulaştırması” diye tanımlanabilir. Yani ilâhî ilham kulun iradesine vabeste değildir.

Gayr-i ihtiyârî olarak kalbe gelen ilâhî ilham hususunda ulemâ belirli bir ruh terbiyesi ve nefis tezkiyesinden geçilmesi gerektiği yönünde hemfikirdir.

Ehl-i sünnet mutasavvıflarından Abdulvehhâb eş-Şârânîye göre, Cenâb-ı Hak’tan gelen vahiy ve ilham  feyezânının duyulup alınması, hususî bir tabiat ve donanıma vâbestedir. Böyle hususî bir donanım sayesinde ancak insanın beden ve cismaniyetinin belli buudları sayılan ve bir anlamda fena huyların da kaynağı kabul edilen bazı duyguları vazife-i fıtratlarıyla sınırlandırıp had altına almak mümkün olacaktır ki, insanın ruhanî derinlikleri inkişaf edip ortaya çıkabilsin. 

Mesâvi-i ahlâk kaynaklarına karşı böyle bir tavır alınması ve meâlîye açık insan ruhunun önünün açılması ölçüsünde, insanoğlu da, tıpkı ruhanîler gibi değişik tecellî dalga boyundaki esintileri duyacak hâle gelerek, pek çok gaybî şeylere muttali olup zaman-mekân üstü bir ufka yükselebilir.

Sûfîlerin yanı sıra Gazzâlî, İbn Haldûn ve Zebîdî gibi âlimler kalbin biri duyular âlemini, diğeri gayb ve melekût âlemini algılamaya müsait iki yönü bulunduğunu kabul ederler. Beş duyu ile dış dünyayı idrak eden insan iç duyusuyla da gayba ve melekût âlemine muttali olur. 

Kalbin melekût âlemiyle irtibat kurup doğrudan bilgiler alabilmesi için her türlü kötülükten arınması ve büyük bir mücâhedeye girişmesi gerekir. Bu gerçekleştiği takdirde kalpteki perdeler kalkar ve oraya Allah’tan veya meleklerden bilgiler gelir (İyâ, III, 143-146, 159; Şifâü’s-sâil, s. 30-31; İtâfü’s-sâde, VII, 245-246, 263).

 ‘Theta healingteki meditasyon yoluyla trans haline geçmek/konsantre olmak Şamanizm’e benzemektedir’

Theta healing terapi yöntemindeki Yüce Yaratıcıyla kontak kurma keyfiyetine daha iyi vakıf olabilmek için diğer dinlerdeki ilham anlayışını gözden geçirmekte fayda vardır. Zira araştırmalarıma göre birbirleriyle son derece benzer yönleri dikkat çekmektedir. 

Genel olarak dinlerde kutsal olanla insanoğlu arasındaki ilişki farklı şekillerde kurulmuştur. İlkel dinlerde büyücü, kabile tabibi veya şamanın(Şamanizm dinine mensup olanlara verilen ad) beşerî gayretiyle kutsal varlığa ulaşılmaya çalışılır. Yani büyücüler veya şamanlar kendi iradeleriyle vecd haline girerek tabiat üstü varlıklardan bir tür bilgi almaya ve kehanette bulunmaya çalışır.

Hint geleneğinde ise meditasyon dînî bir ritüel olup, ahlâkî davranış ve nefsi kontrol yoluyla mutlak varlığın bilgisine ulaşılabileceğine inanılmaktadır.

‘Tasavvuf, keşif ve ilhamı entelektüel bir çabanın sonucu olarak değil ahlâkî bir arınma ve yaşama sonunda sağlanan ilâhî bir lütuf olarak görür.’

İlhamla irtibatı olan mükâşefe ve zevk gibi bazı tasavvufî kavramları da kısaca izah etmek istiyoruz. 

Mükâşefe, aklî bir hususun düşünce ve isteğe ihtiyaç göstermeden birdenbire ortaya çıkmasıdır. (Mecmû?a-i Mu?annefât-ı Şey?-i İşrâ?, II, 36, 162, 298) Mükâşefe ilmi kitaplara yazılmaz. Bu ilmi bilenler ancak kendi seviyesinde olanlarla bunu müzakere eder, başkalarına ifşa etmezler. Keşf ile öğrenilen gizli ilim budur (İ?yâ?, I, 27; IV, 134; Taşköprizâde, II, 264; III, 14, 17).

İbn Haldûn’a göre duyulardan oluşan perde riyâzet, halvet ve zikirle yavaş yavaş açılır, böylece keşf hali gerçekleşir. Keşf ile varlığın hakikati idrak edilir ve birçok olay meydana gelmeden önce bilinebilir. 

Velîler, himmetleri ve nefislerinde var olan kuvvetle varlıklar üzerinde tasarruf eder, eşya da onların iradelerine boyun eğer. Fakat kâmil velîler keşf ve tasarruf haline iltifat etmez, bu yolla bir şeyin hakikatini haber vermezler. Çünkü bu onların görevi değildir. Kâmiller, kendilerinde böyle bir şey zuhur etse bunu bir sınama sayıp Allah’a sığınırlar.

İbn Haldûn, keşfin sağlıklı ve geçerli olması için sûfîlerin takvâya ve istikamete dayanmayı şart koştuklarını ifade ettikten sonra riyâzet ehli sihirbazların da keşf yoluyla bazı şeyleri haber verdiklerine dikkat çeker (Şifâ?ü’s-sâ?il, s. 30-39; Mu?addime, s. 422, 1100-1113) ve perdenin kalkması, kalp gözünün açılması maksadıyla riyâzet yapmayı sakıncalı bulur.

İbn Kayyim el-Cevziyye keşfi, “Allah’ın kulun kalbinde meydana getirdiği bilgi olup kul bu bilgiyle başkalarına kapalı olan hususları bilir” şeklinde tanımlar. Allah’a O’nu görür gibi ibadet etmek kalbin apaçık keşfidir. Bir de gayri müslimle müslüman arasında ortak olan cüz’î bir keşf vardır. Görünmeyen ve bilinmeyen bazı hususların haber verilmesi böyledir. 

Nitekim İbn Sayyâd, Esved el-Ansî ve Hâris el-Mütenebbî gibi gayri müslimlerde böyle bir keşf görülmüştür. Mecûsîler’de, putperestlerde, hıristiyan rahiplerinde, kâhinlerde, sihirbazlarda da buna benzer bir keşf görülebilir (Medâricü’s-sâlikîn, III, 230-241). Tasavvuf erbâbına gelince; Keşf bilgisine ulaşmanın yolu tamamen mânevî bir seyrü sülûkten ibarettir. 

Sülûk; Tâlibin bir mürşidin gözetiminde yaptığı mânevî yolculuk anlamında tasavvuf terimidir. Hakk’a ulaşma yolunda belli tasavvufî âdâb ve erkânın uygulanmasıdır. Belli bir usûl dairesinde hayvanî ve cismanî arzulardan uzaklaşıp kalb ve ruhun hayat çizgisinde gönül ayağıyla Allah’a yürümenin, O’na vâsıl olma yollarını araştırmanın ve böyle bir vuslata erebilmek için “mesâvi-i ahlâk” da diyebileceğimiz fenâ huylardan uzaklaşmanın ve Kur’ânî ahlâkla ittisaf etmenin unvanı olagelmiştir. Sülûkün bilgili, tecrübeli, ihlâslı, yetenekli, sâlih ve takvâ sahibi, sülûkünü tamamlamış bir mürşidin gözetiminde gerçekleştirilmesi gerekir.

Zevk terimini de inceleyecek olursak; Gazaliye göre zevk entelektüel bir çabaya bağlı olmadan, ilâhî bir lütuf olarak keşif ve ilham yoluyla gerçekleşen hakikat bilgisidir. Zevk bilgisini kazanmanın yolu peygamberin vahiy sürecinde yaptığı gibi güçlü bir ahlâkî arınma çabası göstermek, kalbi mâsivâdan temizlemek, namaza başlarken tahrim tekbiriyle namaz dışındaki işlerden alâkanın kesilmesi gibi her türlü dünya bağından kurtulup kalbi tamamen Allah’a yöneltmek, Allah’ta fâni olmaktır. 

Gazzâlî’ye göre peygamberliğin hakikatini ve velîlerin kerametlerini anlamanın yolu kendisinin zevk adını verdiği bu mânevî tecrübedir. İbnü’l-Arabî sûfîlerin zevk kavramını “kulun kalbine âniden doğan bir hal” diye anladıklarını ve onu ilâhî tecellilerin ilk esası saydıklarını belirtir. Zevk ilminin metodu olmaz; çünkü mantıktaki gibi kalıplaşmış kuralları yoktur (Dîvân, s. 78). 

Görüldüğü üzere ilham, mükaşefe ve zevk gibi kavramların ortak yönü kulun iradesi haricinde aniden gerçekleşmesi olup, bu hallerin zuhuru da sünnet çizgisinde gerçekleştirilen ruh ve nefis terbiyesine bağlıdır. Theta healinge gelince, bu üç tariften de fersah fersah uzaktır. Zira bu teknikteki temel inanç ve iddia; herkes tarafından uygulanabilen, irâdî olarak trans haline geçme ya da odaklanma sonucunda istediğin vakitte Allah’tan ilhamî bilgi almaktır.


‘İlhâmî Bilginin Doğruluğu Tartışmalıdır’

Theta healingteki en önemli inanç olan ilhâmî bilgi üzerinde durmaya çalıştık. Yedinci seviyeden alındığı iddia edilen ilhamî bilgiyi öne çıkarıp bütün gayretini buna ulaşmak için harcamak, akli verilerin yanı sıra duyu verilerine dayanan bilgileri ihmal etmek gibi bir sonuç doğurur.

İnsanlık düşünce tarihine baktığımızda doğru bilgiye ulaşma vasıtaları çok tartışılmıştır. Felsefenin de en önemli konularından birisidir ve bu hususta temel bazı ekoller oluşmuştur. Sezginin ya da ilhamın bilgi kaynağı olup olmadığı da tartışma konuları arasına girmiştir. 

Akıl, duyu organları, vahiy, sezgilerle doğru bilgiye ulaşmak mümkündür. Görebildiğimiz kadarıyla theta healingte doğru bilginin kaynağı olarak -bazen hastanın da yönlendirmesiyle- ‘sezgi ve kalp’ kabul edilir.  Tarihte doğru bilginin tek kaynağı olarak kalbin aydınlanması sonucu kalp gözünün açılmasını savunanlar olmuştur. Yani eşyanın künhü ve hakikati ancak kalp gözü ve sezgi ile bilinebilir tezini savunuyorlar. 

Bunların da diğer ekollerde olduğu gibi ellerinde bir hakikat kırıntısı vardır, ama sadece bu vasıtayı ölçü almaları doğru değildir. Nasıl ki akıl, insanın bir cihazı ise insan bu cihaz ile kainat kitabını okuyorsa, kalp de insanın başka bir cihazıdır, kalp de başka alemleri okuyan ve o alemlerle iletişim kuran önemli bir cihazdır. 

Yalnız her iki cihaz da hiyerarşi olarak vahyin altında ve denetiminde olmak zorundadır. Yoksa din diye bir şey ortada kalmaz. Akıl tek başına mutlak doğru bilgiye ulaşmakta yeterli olamadığı gibi, kalp ve sezgi de tek başına mutlak doğru bilgiye ulaşmakta yeterli değildir. Dolayısıyla thetadaki sezgilere güvenmek ve bunları doğru bilgi olarak sunmak uygun değildir.

Ayrıca bu sezgilerin İlâhî mi yoksa şeytanî mi olup olmadığı da tartışmalıdır. Muhalfarz bunlara keramet nevinden bir şey, yani Yaratandan gelen bir ilham diyelim –ki öyle olmadığını zaten yukarıda tespit ettik- Allah dostları bu konuda son derece ketûm davranmış ve asla sırlarını izhar etmemişlerdir. Hatta mazhar oldukları fevkalâde hâdiselere istidrac nazarıyla bakmışlardır ki bu temkin yolu fevkaladelikleri nefsine vermeme ve ayakların kaymaması adına çok önemlidir.

Hak dostları bu gibi konulara son derece temkinli yaklaşırken, bizim için de kanaat-i âcizanemce böyle bir endişe her zaman mahfuz olmalıdır. Evet, günümüzde enaniyet ve egoizm öldürücü ve bulaşıcı yaygın bir hastalık hâline geldiğinden –hafizanallah– ehl-i salah ve ehl-i kıble olanlar bile azıcık bir teveccüh karşısında hemen kendilerini belli makamlara lâyık gibi görmeye başlıyorlar. 

Hz. Rehber-i Ekmel’in (aleyhi efdalüssalevât ve etemmütteslîmât) ziya-i hakikatine bağlı kalınmazsa -hafizanallah- yanlışı-doğruyu ayırt edememe gibi bir kısım iltibas ve iştibahlara, inhiraflara ve zemin kaymasına gidilmesi mukadderdir. Düşünce tarihinde karşılaştığımız hezeyanların pek çoğunun temelinde, rehbersizlikten kaynaklanan bu kabîl iştibah ve iltibaslar vardır. 

20. Yüzyılda yaşamış olan Gulâm Ahmed bunlardan sadece birtanesidir.ii
Biliyoruz ki nebilere gelen vahiy ve ilhamların Allah’tan geldiği kat’îdir; nefis ve şeytanın karışması, karıştırması da asla söz konusu değildir; bu itibarla da bağlayıcıdır ve hüccettir. Nebilerin dışındakilere gelince onlar, böyle bir teminatı haiz olmadıklarından ilham, mevhibe ve vâridâtlarının muteber sayılması, Kitap ve Sünnet mizanlarıyla tartılıp test edilmelerine bağlanmıştır. 

Ayrıca bu kabil mevhibe ve vâridlerin ilzam edici ve bağlayıcı bir yanı da yoktur. Diğer taraftan Cenab-ı Allah’tan ilham alma O’nun tarafından bir ihsan, mevhibe olduğu gibi, hızlı bir theta meditasyonuyla elde edilecek kadar basite indirgenecek bir şey değildir.

iLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: "Bu hikâye böyle bitmesin"

 ‘İLHAM ya da SEZGİ DEĞİL VESVESE’

Thetahealingte ortaya atılan ilham iddiasının aksine –işin  hakikatini Cenab-ı Allah bilir- biz bunun vehim,hayal ya da bazı ruhlar tarafından verilen telkinler olduğunu tahmin ediyoruz.

Sezgi diğer tabirle hads; vasıtasız, irade dışı, birdenbire içe doğma şeklinde oluşan bütün bilgi şekillerini ifade eden ortak bir kavramdır. Hads (sezgi) ve ilhamın önemli bir özelliği de irade dışı oluşudur.
Kuşeyrî iç uyarıları “insanların iç dünyalarına yönelik hitap” şeklinde tanımlamakta ve bu hitabın melekten gelenine ilham, nefisten gelenine hâcis (dürtü), şeytandan gelenine vesvese denildiğini belirtmekte, Allah tarafından kalbe atılanına ise “Hakk’ın hâtırı” adını vermektedir.

Buraya kadar ilham ya da sezgi olmadığı anlaşıldığına göre kalbe gelen şeylerin nereden kaynaklı olduğu sorusu bizi farklı düşünmeye sevk etmektedir. Vesvese kavramını incelediğimizde ve yaşanan bazı tecrübeleri de esas aldığımızda thetahealingte yedinci seviyede alındığı ileri sürülen bilgilerin Allah’tan değil habis ruhlar veya cinlerden kaynaklı telkinler olduğu kanaati bizde ağır basmaktadır. 

Hadislerde vesvese kavramı daha çok şeytan tarafından insanın içine atılan ve onun imanına zarar vermeyi amaçlayan düşünceler şeklinde geçmektedir. Araştırmalarım esnasında -doğruluğu katî- edindiğim bazı bilgilere göre gayr-i müslim bir theta eğitmeni tanrıya reenkarnasyonu sormuş. 

O da bunun var olduğunu kendisine bildirmiştir.(!) Vianna Stibal oluşturduğu alem tasavvurundaki yedinci seviyeye öyle bir misyon yüklemiştir ki herkes aynı seviyede farklı farklı yüce bir varlıktan bilgiler edindiğini iddia etmektedir. 

Kanaatimizce hepsinin ortak yanı aslında bu telkinlerin tanrı tarafından değil ortak bir kaynaktan yani ervah-ı habise ya da cinlerden olduğudur veya uygulayıcının kendi hayal dünyasında oluşturduğu bir şeydir. Ayrıca tarihte bu alemlerle irtibat sağlayan bazı mürşidsiz kimselerin iltibaslar yaşadığını, doğru-yanlışı tefrik edemeyip hak yoldan saptıklarını tekrar hatırlatarak bu yolun tehlikelerine dikkat çekelim. 

Evet, bugün bazı müslümanlar yedinci varoluş seviyesini ‘MİRAÇ’ diye adlandırmakta; hatta bir kısmı
Efendimiz (aleyhisselam) nasıl Sidret-ül Münteha’ya çıkıp Cenab-ı Allahla mülâkî olduysa, konuştuysa aynı şey herkes için söz konusudur diyecek kadar ileri gitmektedir. 

Halbuki insanlık, var olduğu günden itibaren ne mânâ kahramanları yetiştirmiştir ama, Hz. Şeref-i Nev-i İnsan ve Ferîd-i Kevn ü Zaman olan Ruh-u Seyyidi’l-Enâm’dan (aleyhi ekmelüttehâyâ) başka kimse o ufka yükselememiş ve kimse o zirveye ulaşamamıştır. Hâlen ve zevken ulaşanlar ise, başları dönmüş ve bakışları bulanmış olarak hayret ve heyman içinde kalakalmışlardır.

SONUÇ

İlâhî ilham kulun iradesiyle değil Yüce Allah’ın dilediği kulunun kalbine dilediği zamanda ilkâ buyurduğu bir mevhibe olup, dînî konularda kesin delil olmayan, herkesi bağlayan objektif bir kaynak değil subjektiftir. Ulemâ, ilâhî ilhama mazhar olmak için Ku’an ve sünnet çizgisinde gerçekleştirilen nefis tezkiyesi ve ruh terbiyesini gerekli görürler. İlham hususî kullara Cenâb-ı Allah’ın hususi bir lütfudur. 

İlhâma mazhar olan evliyâullah Hak-abd arasındaki bu manevî sırrı izhar etmeyi kerih görmüşler, hatta kendileri için Hâlık’ın bir imtihanı olarak telakki etmişlerdir.  Theta healingte yedinci seviyede elde edildiği iddia edilen bilgiler ilham değil kanaatimize göre hayal veya habis ruhların telkini ya da vesvese türünden bir şeydir. Öyleyse insan hayatını yönlendirme gibi çok önemli bir meselede bu tekniği kullanmak son derece sakıncalıdır. 


REFERANSLAR
Kalbin Zümrüt Tepeleri, Vahiy ve İlham- Fizik Ötesi Alemler (ayrıca bknz Mevhibe ve Varidat)
TDV İslam Ansiklopedisi,Şamanizm-Brahmanizm-Hinduizm-Budizm-Vahiy-İlham-Mükaşefe-Feyiz--Sezgi-Bilgi
Sorularla İslamiyet Sitesi
PERVÎZ, Gulâm Ahmed - TDV İslâm Ansiklopedisi (islamansiklopedisi.org.tr)

14 Ocak 2021 15:32
DİĞER HABERLER