AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Artık Türkiye'de yan gelip yatan bir iktidar yok. Gece gündüz demeden çalışan bir iktidar var. Çünkü biz milletimize efendi olmaya gelmedik, milletimize hizmetkar olmaya geldik. Hizmetkar'' dedi.
Erdoğan, partisinin Antalya'da, Kepez Spor Salonu yanındaki alanda düzenlediği mitingde yaptığı konuşmada, Antalya'yı bir dünya şehri haline getirmeye ahdettiklerini ve bunu gerçekleştirmenin mutluluğu içinde olduklarını söyledi.
Bu yılın ilk beş ayında Türkiye'ye gelen turist sayısı ve elde edilen gelirin, 2009'un ilk beş ayından daha fazla olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu:
''Şu anda da iyiyiz. Krize rağmen iyiyiz. Turizmdeki bu büyük atılımdan elbette en fazla neresi istifade etti? Antalya. Kimler istifade etti? Antalyalı kardeşlerim istifade etti. Yeterli mi? Değil. Daha iyi olacak. 2003 yılında 5 milyon olan turist sayısı 2009 yılında Antalya'da 9 milyon kişiye ulaştı. Bu ne getiriyor? Yatırım getiriyor, turist getiriyor, turist ne yapıyor? Harcama yapıyor. Kazanan Antalya, Antalyalı.''
''Artık Türkiye'de yan gelip yatan bir iktidar yok. Gece gündüz demeden çalışan bir iktidar var. Çünkü biz milletimize efendi olmaya gelmedik, milletimize hizmetkar olmaya geldik. Hizmetkar'' diyen Başbakan Erdoğan, Antalyalılardan, Türkiye'nin bu seviyelere nasıl ulaştığını, bu başarıları nasıl elde ettiğini iyi değerlendirmelerini istedi.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:'Bir ülkeye güven yoksa, bir ülkede istikrar yoksa o ülkeye turist gelmez. O ülkeye yatırım gelmez. Bir ülkede hukuk evrensel normlarda işlemiyorsa, o ülke kalkınamaz, ilerleyemez, büyüyemez. Biz Türkiye'ye güveni getirdik. Güveni yeniden tesis ettik. İstikrarı yeniden tesis ettik. Gittiğimiz her ülkede liderler bize ne diyor biliyor musunuz? 'Bunu nasıl başardınız. Dünyada küresel kriz bu noktadayken siz bu kadar kısa zamanda nasıl bu işi toparladınız? Halbuki dünyada küresel kriz başladığı zaman ne demiştim? 'Bu kriz Türkiye'yi teğet geçecek' demiştim. Hatırlayın evet. Bu kriz Türkiye'yi teğet bile geçmedi. Türkiye'nin imkanları, Türkiye'nin potansiyelini anlattık. Ayaklarımızı yere sağlam bastık, uçmadık, ama ülkemizi uçurduk. Yere sağlam basarak, ulaştığımız her yerde, Türkiye'nin büyüklüğünü anlattık. Her türlü uluslararası meselede adaletten yana, haktan yana, insani değerlerden, ahlaktan yana tavır aldık. Ah benim Antalyalı kardeşim. Eskiden gündemi belirlenen Türkiye vardı, artık gündem belirleyen bir Türkiye var.
Dünyanın neresinde olursa olsun zulme uğrayan varsa, dinine inancına, derisinin rengine bakmadan hep haklının yanında yer aldık. Dünyanın neresinde haksızlık varsa, haksızlığı yapanın inancına mezhebine, gücüne, etkinliğine hç aldırmadan hakkı savunduk. İnsanlık adına 'Kudüs' dedik, vicdan adına 'Gazze' dedik, ahlak adına 'Darfur' dedik, adalet adına 'Kabil' dedik, barış adına 'Bağdat' dedik. Kerkük'ün hakkını savunduğumuz kadar Tiflis'in de hakkını savunduk. Saraybosna'nın hukukunu savunduğumuz kadar Bakü'nün hukukunu da savunduk. Bölgesel barış adına İran meselesinde ara buluculuk yaptığımız kadar küresel krizi aşmak için G-20 zirvelerinde yoksulları savunduk. Dünyanın neresinde olursa olsun biz büyük düşünüyoruz. Biz, şehirlerimiz için, insanımız için büyük düşünüyoruz. Çünkü Türkiye'ye küçük düşünmek yakışmaz. Bu millete küçük düşünmek yakışmaz.''
-''BU MİLLET SIRADAN BİR MİLLET DEĞİL''-
Bir zamanlar nasıl millet olduğumuzu, dünyaya millet, milliyeti öğrettiğimizi anlatan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bu millet, sıradan bir millet değil. Şöyle tarihi geriye doğru inceleyelim. Gidelim 15. asra, 16. asra. Evet, bu milletin dünyadaki yeri nedir biliyor musunuz? 18 milyon kilometrekarelik topraklara hükmeden bir millet bu. Oradan 780 bin kilometrekareye inmişiz. Öyle bir tarihi var bu milletin. Onun için bu tarihimizi iyi değerlendireceğiz. Bu tarihimizi iyi bileceğiz, onunla gururlanacağız, övüneceğiz, ama yeniden diyeceğiz ki; bu millet şu anda dirilişe geçti, ayağa kalktı, böyle yürüyoruz.''
2009 yılında Türkiye'nin milli gelirinin 742 milyar dolar olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, şu anda sıkıntıda olunmasına rağmen gelinen yerin ortada olduğunu kaydetti.
Başbakan Erdoğan, ''Hamd olsun. Yine toparlayacağız, o rakamı yeniden yakalayacağız ve kişi başına milli geliri 10 bin doların üzerine çıkaracağız, hiç endişeniz olmasın. Bunu başaracağız'' dedi.
AB üyesi ülkeler içinde Türkiye'nin en büyük 6. ekonomi olduğunu da vurgulayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin, dünyada en büyük 17. ekonomi olduğunu bildirdi.
Erdoğan, Türkiye'nin, 7,5 yıl önce 26. büyük ekonomi, şimdi ise 17. büyük ekonomi olduğunu, buraya durup dururken gelinmediğini, çalışarak gelindiğini söyledi.
''Bazı liderler her ne kadar matematikte dörtlüyü bilmezlerse de siz iyi bilirsiniz'' diyerek Antalyalılara seslenen Başbakan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
''Bakınız, biz geldiğimizde devletin borcu milli gelire oranla yüzde 74'tü. Şimdi yüzde 45. Nereden nereye? Devletin borçlanma faizi neydi biliyor musunuz? Yüzde 63. Şimdi neredeyiz yüzde 7-8. Bakın 100 liraya 63 lira faiz verirken, şimdi 7-8 lira veriyoruz. Neden? Çünkü o zaman zayıf bir Türkiye vardı, ama şimdi güçlü güvenilir bir Türkiye var da ondan.
Enflasyon neydi? Bu canavardan ne çekti benim milletim. Yüzde 30 enflasyon. Ah benim kardeşim, şimdi enflasyon ne oldu? Yüzde 7,6. Bak nereye geldik? 30'dan buraya. Yani benim vatandaşımın cebindeki parayı modern hırsızlar alıp götürüyordu ve kar topu gibi, güneşin karşısındaki kartopu gibi eriyip gidiyordu. Fakat şimdi artık güçlü bir paramız var. Biz geldik hatırlayın; 1 rakamının yanında kaç sıfır vardı? 6 tane sıfır vardı. Hatırlayın. O günleri kimden aldık? MHP, DSP, ANAP yönetiminden aldık. Onlardan aldık. Be kardeşim bunlar akşam yatıyor, sabah kalkıyor birin yanına bir sıfır koyuyorlardı. Eskiden biz zengin kime derdik? Milyonere derdik. Yaşça büyük olanlar bu işi iyi bilir. Birisi milyoner mi zengindi. Milyarderse daha zengindi. Trilyarder falan tanımazdık zaten. Trilyon rakamları bizde konuşulmazdı o zaman. Bizi öyle bir hale getirdiler ki, tuvalete gitmenin fiyatı 1 milyon oldu. Neredeyse o hale getirdiler. Ancak 1 milyon vereceksin tuvalete gideceksin. Bu hale geldi. Biz geldik, 'bu sıfırları atıyoruz' dedik. Ne dediler? 'sakın ha enflasyon patlar' dediler. Biz sıfırları attık mı? Attık, enflasyon patladı mı? Çatladı çatladı... Ve paramız doların Avronun karşısında değer kazandı. Şu anda bakın eskiden kimse cüzdanında Türk Lirası taşımıyordu, niye? Çünkü paramız değersizdi. Fakat bazıları çıkıyor ne diyor 'paranın değerini düşürün' diyor. Hani Türk parasının, Türk Lirası'nın değerini koruma kanunu var buna rağmen 'düşürün' diyor, niye düşürelim? Bizim paramız belirleyici olsun. Bakın şimdi komşumuz Rusya ile anlaşma yaptık. Ne anlaşması biliyor musunuz? Onlar bizim paramızla, biz onların parasıyla alışveriş yapacağız. Dolarla alışveriş yapmayacağız. Niye? Paramıza güveniyoruz onun için. Bakın bu hale geldik.''
-''DIŞ POLİTİKADA DA ÇOK DAHA ETKİLİ HALE GELDİK''-
İç politikada olduğu kadar dış politikada da çok daha etkili hale gelindiğini anlatan Başbakan Erdoğan, ''Dikkat edin, bizim ulaştığımız seviyelere muhalefetin hayalleri bile ulaşamıyor. 7,5 yıldır ekonomiye ilişkin tek bir alternatif ortaya koyamadılar, 7,5 yıldır dış politikaya ilişkin alternatif bir vizyon üretemediler, yapılanı karalamanın, iftira atmanın, hakaret ötmenin ötesine geçemediler'' dedi.
Nasrettin Hoca'nın kedi ve ciğer hikayesini örnek veren Başbakan Erdoğan, ''Şimdi biz bu kadar hizmet veriyoruz, onlar, bunları görmüyor. Şu Antalya'nın havalimanı biz göreve geldiğimizde gelen turistlerin ihtiyacını karşılayabiliyor muydu? Gelir gelmez Antalya'nın yeni pistini, yeni apronlarını terminal binalarını yaptık mı? Nereye koydunuz, hani, kedi buysa ciğer nerede?'' diye konuştu.
Bölünmüş yollar yaptıklarını, Antalya'da yağmur yağdığında meydana gelen sellerin ortadan kalktığını, turizm yatırımlarının arttığını ifade eden Başbakan Erdoğan, ''Bunlar kendiliğinden mi geldi? Eğer Antalya bu güveni sağlamasaydı, bu istikrar olmasaydı, bu yatırımlar gelir miydi? Daha da gelecek. Daha da güzel olacak. Yine çalışıyoruz, koşturuyoruz'' dedi.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 13 Eylül sabahı Türkiye'nin zincirlerinden, prangalarından, ağırlıklarından kurtulmuş şekilde yeni bir güne uyanacağını bildirdi.
Başbakan Erdoğan, Antalya'daki mitingde yaptığı konuşmada, hükümet olarak Antalya'ya önemli yatırımlar yaptıklarını, duble yol, hastane projelerini hayata geçirdiklerini anlattı. Alanı dolduran vatandaşlara, ''Bu yolları kim yaptı? Görünmeyen bir el mi var, nasıl oldu bu iş'' diye soran Başbakan Erdoğan, Antalya'daki turizm yatırımlarının da istikrar ve güvenin eseri olduğunu kaydetti.
Türkiye'nin gündeminin anayasa olduğunu da hatırlatan Erdoğan, daha sonra kameramanlara seslenerek, alanı dolduran vatandaşların ellerindeki beyaz bayrakları çekmelerini istedi. ''Her taraf bembeyaz ak. Ananızın ak sütü gibi ak ve evet'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
''Sevgili Antalyalılar, bu muhalefetin anayasa ile ilgili, anayasa değişikliğine ilişkin tek bir söz, tek bir ifade, herhangi bir eleştiri veya bir görüş ifade ettiklerini duydunuz mu? MHP, önüne kim gelirse hakaret yağdırıyor. Hükümete hakaret ediyor. Şahsıma hakaret ediyor. Milletin vekillerine hakaret ediyor. Hızını alamıyor, kendi arkadaşlarına da hakaret ediyor. Kendi ülküdaşlarına hakaret ediyor. Ülkücülere 'zavallı' diyecek, 'uşak' diyecek kadar ileri gidiyor. Hatta bizim genel merkez binamızı da iyi öğrenmiş sayın Bahçeli. 3. kattaki odayı ülkücülere ayırdığımızı söylüyor. Nereden de öğrenmiş, hayret bir şey... Yani bizim başımızın gözümüzün üstüne, her zaman ağırlarız da olmayan bir şeyi varmış gibi göstermeyi anlamakta zorlanıyorum. Fakat kendisini davet ediyorum. Üç kez davet ettim, hep kaçıyor. Niye? Bunların misafirperverlik diye bir anlayışı veya davete icabet diye bir anlayışı kitaplarında yok. CHP'ye bakıyorsunuz, zaten ne dediği, ne yapmaya çalıştığı belli değil. Ama şunu öğrenmiş, kahvenin rengini öğrenmiş. 'Kahvenin rengi kahverengidir. Kahverengi olduğuna göre oy pusulasında kahverengine gelip mührünüzü basacaksınız' diyor. 'Kahvenin 40 yıl hatırı var' diyor. Bir kahve ikram et de öyle iste bari. Ondan sonra 40 yıllık hatırı var. Yani şakayı da çok güzel yapıyor, işi sulandırıyor.
TBMM'de oy kabinine girip 'hayır' diyemediler, arkadaşlarına güvenmediler, dediler ki, 'Sakın girmeyin ha'. Niye? Korktular. Çünkü arkadaşları oy kabinine girerse, olur ya vicdanının sesini dinler, gider 'evet' der. Bunlar korktular 'gitmeyeceksiniz' dediler ve gitmediler. Zaten o zamanki genel başkanları da pek takip etmiyordu. Onun da başka meşgaleleri vardı herhalde... Bundan dolayı zaten sıkıntılı bir dönem geçti ve görüldüğü gibi hiç oy kabinine girmediler bu vekiller. Şimdi gelmiş vatandaşa diyor ki, 'sen oy sandığına git ve oyunu kullan'. Sen gitmedin millete niye söylüyorsun? Öyle mi. Sen vekil olarak gitmedin, şimdi seni oraya gönderene akıl veriyorsun. Benim milletim bu konuyu iyi değerlendirir. Vekalet verdiği kişiler o vekalete sadık hareket etmediklerine göre bunun faturasına da 12 Eylül'de ödetecekler ve kendi içlerinde sağduyulu çıkan sesleri 'evet' diyenleri nasıl susturacaklarının derdi içine düştüler. Bingöl'de bir CHP'li belediye başkanı 'ben evet' diyorum dedi, disipline sevk ettiler.''
-BAHÇELİ'YE ELEŞTİRİLER-
Başbakan Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli için de ''Sürekli konuşuyor ama konuşmanın girişi yok, gelişmesi yok, sonucu yok'' dedi. Bahçeli için, ''aslında bir ana fikri yok'' diyen Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Taşıma suyla değirmen dönmez. Sivilleşme adına, demokrasi adına, milli irade adına tek bir cümle kurabildiklerini, bir duruş sergileyebildiklerini hiç gördünüz mü? Bir kez bile sivilleşmeyi demokratikleşmeyi desteklediklerine şahit oldunuz mu? Allah aşkına bunlar nasıl sivil, bunlar nasıl demokrat, bunlar nasıl demokratik siyasetten yana. Vesayetçi anlayışın kırılmasını istiyormuş gibi yaptılar. Darbelere karşıymış gibi yaptılar, önlerine gelen ilk olayda çark ettiler. Yine vesayetçi anlayışı destekliyorlar. Bu yaşananları görünce 12 Eylül referandumunun niçin önemli olduğu daha iyi anlaşılıyor. 12 Eylül 2010'da Türkiye adına, Türkiye'nin geleceği adına, çocuklarımız, gençlerimiz adına son derece önemli, son derece tarihi bir karar vereceğiz. 12 Eylül'de darbe anayasasına 'dur' diyeceğiz. Darbe anayasasına 'dur' diyoruz.''
Miting alanındaki halka, ''Antalya milletin anayasasına 'evet' diyor mu? Antalya ileri demokrasiye 'evet' diyor mu? Özgürlüklere 'evet' diyor mu? Üstünlerin hukukundan, hukukun üstünlüğüne geçişe 'evet' diyor mu? 12 Eylülle yüzleşmeye 'evet' mi? Bir daha 12 Eylüllerin yaşanmamasına 'evet' mi?'' diye soran Erdoğan, karşılığında aldığı ''evet'' yanıtının üzerine, ''Öyleyse gücümüz millet, kararımız 'evet'. Maşallah bu iş bitti'' diye konuştu.
-''13 EYLÜL SABAHI FARKLI BİR TÜRKİYE''-
Başbakan Erdoğan, 13 Eylül sabahı farklı bir Türkiye olacağını da belirterek, şunları söyledi:
''13 Eylül sabahı Türkiye zincirlerinden, prangalarından, ağırlıklarından kurtulmuş şekilde, yeni bir güne uyanacak. Hiç endişeniz olmasın. 13 Eylül sabahı Türkiye daha ileri demokrasi standartlarına, evrensel hukuka, modern anayasal normlara kavuşmuş olacak. Şuraya dikkatlerinizi çekiyorum. 7,5 yıldır var gücümüzle Türkiye'de yatırımı, istihdamı, üretimi artırmanın mücadelesini veriyoruz. Türkiye'nin zengin petrol yatakları yok. Zengin altın madenleri yok. Türkiye çalışmak, üretmek zorunda. Ama bizde şu anda ileri teknoloji gelişmeye başladı. Sanayi var. Artık Türkiye bunu başarıyor. Her geçen gün daha ileri gidiyoruz. Göreve geldiğimizde Türkiye'nin ihracatı 36 milyar dolardı. Şu anda dünyada uluslararası krize rağmen 102 milyar doları geçen yıl bulduk. Şu anda görünen o ki, 110 milyar doları bu yıl aşacağız. İyi yolda gidiyoruz. Fazlası olacak, azı olmayacak. İyiyiz, gayet iyiyiz. Bugün AB üyesi ülkelere ihracat yapıyoruz. Komşularımızla olan ihracatımız ciddi manada arttı. Rusya ile olan ilişkilerimiz bu noktada gayet iyi. Türkiye sadece içeriden değil, dışarıdan da uluslararası yatırım çekme noktasındayız, bunu da başarıyoruz. Değerli kardeşlerim bu başarımız artarak devam ediyor. Tabi bu birilerini de rahatsız ediyor. Kimi? Türkiye'deki muhalefeti rahatsız ediyor. Yani Türkiye'nin ayağa kalkmasından rahatsız oluyorlar.
Türkiye şu anda savunma sanayisinde sıçrama yapıyor. Dikkat ediyor musunuz 2013 yılında kendi helikopterini, ATAK helikopterini üreten bir Türkiye olacak. 2012'de test uçuşları başlıyor, Airbus'larla ilgili çalışmalarımız var. Artık kendi askerinin silahını tasarımıyla birlikte üreten bir Türkiye var. Buraya geldik, böyle bir Türkiye var. Artık Fırtına'ları yapan, buraya geldik... Artık tank, top, bu noktada üretimi yapan bir Türkiye var. Buralara durup dururken gelmedik. Artık savunma sanayisinde bunun ihracatını yapan bir Türkiye var. Artık insansız hava aracını üreten bir Türkiye var. Buraya geldik. Filancalar vermezse halimiz ne olur? Kötü komşu ne yaparmış, mal sahibi yaparmış. Olan bu. Şu anda biz de onlar sayesinde bunları üretir hale geldik. Aynı şeyi bize Kıbrıs'ta yaptılar. Telsizler çalışmadı, susturuldu. 1974'ten hemen sonra Türkiye Aselsan'ı kurdu ve kendi telsizini üretmeye başladı. Şu anda elektronik ve elektromekanikte Aselsan dünyada ilk 100 arasında yer alıyor.''
-YATIRIMCININ ÖNÜNDEKİ SIKINTI HUKUK SİSTEMİ-
Erdoğan, hükümet olarak ülkeye yatırım çekebilmek için gayretlerini sürdürdüklerini bildirdi. Yatırımcıları çekmek, onları korkutmamak için çalıştıklarını anlatan Başbakan Erdoğan, ''Canımızı dişimize takıyoruz. Diğer taraftan birileri de bunun önünü kesmek, yatırımcıyı ürkütmek, kaçırmak için ne yazık ki mücadele veriyor'' dedi.
Yatırımcıların Türkiye'de yatırımın önündeki sıkıntı olarak Türkiye'de hukuk sistemini gösterdiklerini kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
''İlk sırada 'hukuk sistemi' diyorlar. 'Davalar uzun sürüyor' diyorlar, 'Tarafsız davranılmıyor' diyorlar. 'İdeolojik kararlar alınıyor' diyorlar. İzmir'de Alsancak Limanı ihaleye çıkıyor. 1 milyar 270 milyon bedelle yatırımcı bulunuyor. Danıştay'a gidiliyor. Danıştay yasal sürede görüş vermiyor, kanunları çiğniyor, tam 30 ay sonra görüş bildiriyor ama bu arada küresel kriz patlıyor ve yatırımcı da ne yapıyor, vazgeçiyor. Türkiye'nin kaybı faiz yüküyle birlikte tam 1,5 milyar dolar. Tamamen keyfilikten, tamamen ideolojik bir yaklaşımdan dolayı benim ülkeme, milletime bu bedeli ödettiler. Şurada yanı başımızda Mersin Limanı 775 milyon dolarla yatırımcı buldu. Aynı şekilde Danıştay'a görüş soruldu. Danıştay en geç 15 Ocak 2006'da görüş bildirmesi gerekirken 16 ay sonra Nisan 2007'de görüş açıklıyor. Türkiye bu gecikmeden dolayı 96 milyon dolar faiz kaybına uğruyor. Aynı şekilde şeker fabrikalarının özelleştirmesini geciktiriyorlar. Türkiye'nin 6 şeker fabrikasından dolayı kaybı 642 milyon dolar. Aynı zamanda bu özelleştirme yapılmadığı için benim vatandaşım şekeri pahalıya alıyor. Oradan da kaybediyor. Ne hakları var bunu yapmaya. Türkiye'ye bu bedeli ödetmeye hakları var mı?''
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Anamuhalefetin lideri Sayın Kemal Efendi SSK'da biliyorsunuz genel müdürlük yaptı. Acaba SSK Genel Müdürlüğü döneminde Türkiye'ye kazandırdı mı, kaybettirdi mi? Bir bakın veya sorun, soruşturun. Meydanlarda bunun size bunun hesabını versin. O dönemlerde SSK kayıpta mı, kazançta mı? Ben size söyleyeyim, maalesef bulunduğu süreler içerisinde devamlı kaybetmiş SSK. Batık bir SSK var'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Antalya'daki mitingde yaptığı konuşmada, AK Parti'nin yargıyı kuşattığına ilişkin ''yaygara kopartıldığını'', ''Yargı siyasallaştığının'' iddia edildiğini kaydetti. Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Ey CHP, kadrolaşmayı senden daha iyi kimse bilmez. Geçmişte zaten yaptıklarınız sebebiyle şu anda bu yargı kurumları maalesef böyle çalışıyor. Artık bak güven yok, sıkıntı var. Bütün bunlara rağmen bunlar imtiyazlarını kaybedecekler diye bağırıyorlar. Sıkıntı oradan geliyor. Yargı artık birilerinin arka bahçesi olmayacak. Bundan çekiniyorlar. Yargıda kast sistemi sona erecek, kapalı devre sistem sona erecek, ondan çekiniyorlar. Bakın sevgili Antalyalılar. Bu anayasa değişikliği bir AK Parti projesi değildir. Benim kişisel bir projem değildir. Biz CHP'ye de teklif yaptık, MHP'ye de teklif yaptık. Hepsi kapılarını bize kapadılar. MHP 'Gelir bir kahve içerler giderler' dedi. CHP, daha açıp içini okumadan olumsuz cevap verdi. Biz akademisyenlerle, partimizin hukukçularıyla, medyayla, sivil toplum kuruluşlarıyla, hepsiyle oturduk konuştuk ve bu arada da CHP'nin geçmişte hazırlamış olduğu anayasa teklifleri, Türkiye Barolar Birliği'nin anayasa değişiklik teklifleri, sendikaların, odaların bunların hazırlıklarını masaya yatırdık, onların üzerinde çalıştık ve bu projeyi hazırladık.
Meclis'te 14 gün gece gündüz çalıştık. Birileri Meclis'e gelmezken 14 gün bu kardeşiniz orada, milletvekili arkadaşlarıyla birlikte bulundu. Hatta ne dediler biliyor musunuz? 'Başbakan devleti neden yönetmiyor?' dediler. Hale bakın, mantığa bakın. Ya Başbakan'ın görevi aynı zamanda burası değil mi? Aynı zamanda bu Meclis'te bir milletvekili değil mi? Başbakan bunlar gibi çalışmıyordu tabi. Başbakan yeri geliyordu 20 saat mesai yapıyordu. Başbakan yeri geliyordu, orada görüşmelerini yürütüyordu. O çalışmalara nezaret ediyordu. Çünkü Türkiye tarihi bir karar arefesindeydi. O tarihi kararı, o tarihi heyecanı millet adına vekilleriyle beraber yaşıyordu, farkımız buydu.''
Bu anayasanın bir millet projesi olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, ''Yani sizindir. Bunun patenti size aittir. Onun için CHP'ye oy vermiş kardeşime sesleniyorum, MHP'ye oy vermiş kardeşime sesleniyorum, hangi parti olursa olsun diğer partilere oy vermiş kardeşlerime sesleniyorum: Ellerinizi ne olur vicdanınıza koyun. Sizden 'Evet' oyu bekliyorum. Çünkü bu halk oylamasında kendinize oy vereceksiniz. Bu halk oylamasında geleceğimizi oylayacağız. Bu halk oylamasında güçlü Türkiye'nin kuruluşuna oy vereceğiz ve yeniden büyük Türkiye'ye 'Evet' diyeceğiz'' ifadelerini kullandı.
Başbakan Erdoğan, ileri demokrasilerde Anayasa Mahkemesi nasıl bir yapıya sahipse, Türkiye'ye de onu getireceklerini vurgulayarak, ''İleri demokrasilerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu nasıl bir yapıya sahipse, Türkiye'ye onu kazandırıyoruz. Avrupa'da, Amerika'da, gelişmiş ülkelerde nasıl yapılar mevcutsa, Türkiye'de de artık onu kuruyoruz'' diye konuştu.
Erdoğan, miting alanındaki vatandaşlara, ''Evrensel hukuk normlarına sahip bir Anayasa Mahkemesi'ne evet mi?, evrensel normlara kavuşmuş bir Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'na evet mi? Hukukun üstünlüğüne, dikkat edin, üstünlerin hukukundan, hukukun üstünlüğüne geçişe evet mi?'' diye sordu. Vatandaşlardan ''Evet'' yanıtını alan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
''Benim Antalyalı vatandaşımın devlet dairesine bir işi düşüyor. 'Bugün git, yarın gel'. Öyle mi? 'Kimi kime şikayet edeceğim' diyor, kaderine razı oluyor. Bugün gidiyor, yarın yine geliyor. Bu anayasa değişikliğiyle ne geliyor biliyor musunuz? Kamu denetçiliği mekanizmasını getiriyoruz. Yani batıda ombudsmanlık denilen müesseseyi getiriyoruz. İdareden şikayeti olan, bunu gidiyor Kamu Denetçiliği Kurumuna iletiyor. Mahkemeye gerek kalmadan, bürokrasiye boğulmadan, odadan odaya koşturmadan benim vatandaşım şikayetini iletiyor ve işini çözdürüyor.''
Anayasa değişikliğiyle Ekonomik Sosyal Konseyi de anayasal bir kurum haline getirdiklerini de anlatan Erdoğan, ''Tıpkı Avrupa'daki gibi işçi, memur, esnaf, emekli, tüccar, sanayici artık hükümet politikalarında söz sahibi oluyor. Bir yasa mı çıkacak? Ekonomik Sosyal Konsey onunla ilgili görüş bildiriyor. Hükümet de parlamentoda Ekonomik Sosyal Konsey'in görüşünü almadan adım atmıyor. İşçinin, memurun, esnafın, çiftçinin tüccarın, emeklinin hükümet politikalarında artık söz sahibi olmasına Evet mi?'' diye sordu.
-CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU'NA ELEŞTİRİ-
Erdoğan, ''Birileri çıkmış benim emekli vatandaşlarımı istismar etme gayreti içinde. Bunlar matematik de bilmiyor. Bunlar dört işlemi öğrenemeden mezun olmuşlar. Siyasette milletim bunlara sürekli çarpıyor ama bunlar yine de çarpım tablosunu öğrenememişler'' dedi. Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''2002 sonunda göreve geldim. Bakın buralar çok önemli. Çünkü anamuhalefetin lideri sayın Kemal Efendi SSK'da biliyorsunuz genel müdürlük yaptı. Acaba SSK Genel Müdürlüğü döneminde Türkiye'ye kazandırdı mı, kaybettirdi mi? Bir bakın veya sorun, soruşturun. Meydanlara çıkıp hesabını versin. O dönemlerde SSK kayıpta mı, kazançta mı? Ben size söyleyeyim, maalesef bulunduğu süreler içerisinde devamlı kaybetmiş SSK. Batık bir SSK var. Ama şimdi kendisi ne diyecek, 'O hükümetlerin maalesef beni ittikleri, düşürdükleri durumdu' diyecek. Hayır. O senin beceriksizliğin. Başarılı bir bürokrat orada o işi başarır, götürürdü.''