İnsanların gözünde “terörist üreten bir çatışma dini” gibi algılanıyor O’nun kutsal emanetleri… Fransa’daki saldırıların ardından ‘İslamcı terör saldırısı" ifadesini kullanıyor hemen herkes…
Hizmet gönüllülerine çok iş düşüyor
Fikret Kaplan | Samanyoluhaber
On beş asır sonra yine öyle bir gecede, doğdu O Masum (sav) samimi gönüllere…
Ama ne acıdır ki…
Ne büyük bir hüsrandır ki…
Tam da bugünlerde, O Şefkat Abidesi’nin ismine karalar çalıyor sözde O’nu sevdiğini iddia eden cahiller… talihsizler…
O sav Alemlere Rahmet Vesilesi olarak gönderilmişken…
Merhamet Sahibi O Zat, bir kuşun yuvasının dahi bozulmasına tahammül edemezken…
“Raûf ve Rahîm” isimlerine mazhariyeti ile insanlar için tir tir titrerken…
Akıl sahipleri sevgiyi bulamıyor diye üzüntüden neredeyse kendini helâk ederken…
O’nun arkasında olduğunu sloganlarla bağıran vahşi birtakım insanlar O’na en büyük düşmanlığı yapıyor…
Önce Paris’te bir öğretmen hunharca öldürülüyor…
Sonra yine Fransa’nın başka bir şehrinde üç kişi bir mabette ibadet ederken, başka bir eşkıya, sloganlar atıyor ve bıçakla oradaki insanları katlediyor.
‘Bu din, kendisini bilmeyen, hâl ve dilinden anlamayan insanlar arasında neş'et etti. Bir gün gelecek, ilk ortaya çıktığı anki garipliğine tekrar dönecek ve bir kere daha gurbet yaşayacak.’
Evet, asıl gurbeti bugün yaşıyor İslam… Sevgi, hoşgörü ve merhamet kaynağı o mukaddes değerler…
Cesetlerdeki kalıplarda insanlığın olmadığı, vahşetin, denaetin, zulmün peşi peşine irtikâp edildiği korkunç bir dönem…
Ebu Cehiller, Utbeler, Şeybeler, İbn-i Ebî Mu’aytlar, Müslüman kimliği altında münafıklığı oynuyor bugün…
Firavunlar, Nemrudlar, Şeddatlar… Amnofisler..Hitler… vahşetlerini ‘İslam!’ diye ortaya koyuyor…
Mazinin çöplüğünden yeniden çıkmış olan bu zalimler… bir taraftan, insanlığın öfkesini..kinini kışkırtıyor…diğer yandan O’nun sav kardeşi olmayı arzulayan samimi masumlara ‘soykırım’ yaşatıyor.
Yine kuşatılıyor evler, ss’ler yürüyor yuvaların üzerine…ne bağ kalıyor ne bahçe, ne ev… ne de evin harabesi! Tagallübe, tahakküme, tasalluta, taarruza maruz kalıyor her şey.
Annelerin çocuklarına karşı olan iniltilerinde,
Çocukların inleyen sesinde,
Annesiz çocukların ağlamasında… bu kin duyuluyor hep!..
Derdest edilmiş, zindana atılmış; bir vehme binaen, bir cinnet saikasıyla, bir paranoya düşüncesiyle esir edilmiş masum insanlar…
O sav bugün kardeşlerine yapılanlardan dolayı garip…
Kendisini bilmeyen, tanımayan… hâl ve dilinden anlamayan insanların kendi adına yaptıkları felaketlerden dolayı ise daha bir garip…
İnsanların gözünde “terörist üreten bir çatışma dini” gibi algılanıyor O’nun kutsal emanetleri… Fransa’daki saldırıların ardından ‘İslamcı terör saldırısı" ifadesini kullanıyor hemen herkes…
Halbuki, İslam’da, Müslümanlık hesabına insan öldürmek diye bir şeyden bahsetmek mümkün değil... Terörizm kadar Müslümanlığa ters başka bir şey olamaz.
Kur'an-ı Kerim kasten, haksız yere bir insanın öldürülmesini bütün insanların öldürülmesine denk tutuyor...O insanı öldürenin ebedi cehennemde kalacağı şeklinde hükümler bildiriyor.
Siz Müslümanlık adına bir şey yapacaksınız, sonra kendi felaketinizi hazırlayacaksınız. Ebedi Cehennem'i hak edecek bir şey yapacaksınız. Bunu Kur'an'ın ruhu ile, dinin ruhu ile izah etmek mümkün değil...değil!
Afganistan İslam değil, Suriye değil, İran hiç İslam değil, o değil.. bu değil..
‘Peki neresi?’ diyorlar.. ‘Doğru İslam bizimkidir.’ deseniz gülüp geçiyor karşıdakiler:
‘Ülkenizin haline dönüp bir baksanıza?’
Batılılar bir kere İslam'a karşı peşin fikirliler. Fakat onları fikirleri ve kanaatlerinde, bu düşüncelerinde teyit edecek hadiseler de sürekli cereyan ediyor.
Bu yanlış algının oluşmasında Müslümanların büyük kabahati var. Müslümanlar, bulundukları şartlara göre, biraz kendi hissiyatlarına göre, biraz kendi çıkarlarına göre İslam'ı yorumluyorlar. Heva-heves İlahiyat'ın, doğru düşüncenin, doğru mülahazanın yerini almış gibi. İnsanlar kendi hissiyatlarını mantık zannediyorlar, muhakeme zannediyorlar ve ona din diyorlar.
Canları nasıl istiyorsa meseleye öyle bakıyorlar, öyle görmek istiyorlar. Biri çıkıp Cezayir'de doğru budur deyip dinin canına okuyor...
Suriye'de bir başkası aynı şeyi yapıyor. Filipinler'de Moro Cephesi'nde daha başkası kendine göre bir şey yapıyor, Bangledeş'te, Keşmir'de, Tahran’da, Şam’da, Bağdat’ta, Riyad’da da.. bunun gibi şeyler oluyor...
Batılılar, "Gördünüz mü, biz demiyor muyduk?" diyor. Kilise, "Gördünüz mü?" diyor. Hatta Budistler, "Gördünüz mü?" diyor. Hizmet gönüllüleri, Budist rahiplerle ilk karşılaştıklarında, rahipler:
"Şu harp eden din mi?" diyorlar…öyle bakıyorlar.
Yıkılmış, yakılmış, tahrip edilmiş bir tablo duruyor insanlığın önünde…
Yüce Allah, bu kaos içinde Hizmet gönüllülerine bir fırsat sundu bugün. Şu anda dünyanın değişik yerlerindeki sığınmacılarla daha doğru tabirle muhacirlerle ve onlara kucak açan ensarla İslam’ın güzel yüzü Batı’da hüsn-ü kabul görebilir. Ama tahrik ederek değil. Biz buraya geldik, İslam’ı yeniden tesis ediyoruz, dersek onlarda bize karşı bir gerilim hasıl ederiz. Duygu ve düşünce dünyamızla, İslam'ın çok önem verdiği insanlığımızla bazı şeyleri onlara gösterirsek onlar kapılarını belli ölçülerde aralayacak ve eskiden gösterdikleri huşuneti, sertliği göstermeyeceklerdir. İslam’ı doğru bir yaşayıştan görüp merakları artacaktır. Batılılar da nihayet Allah’ın kuludurlar.
Batı'da da yine aynı şekilde hâlâ vahşet yanlısı insanlar var... Her iki medeniyette de bu radikal oluşumlar dünyayı ümitsizlik ve bedbinlikle sarsıyor. Terörün, eşkiyalığın dini, inancı olmaz. Birilerinin samimi ve doğru ağızdan bunları dünyaya acilen anlatması gerekiyor.
“Kendisini yer yer İslamofobi, Antisemitism, Hristiyan düşmanlığı, yabancı düşmanlığı veya başka şekillerde gösteren problemin temelinde yatan ön yargı, korku ve nefret psikolojisi bir insanlık problemidir. Hangi anlayış veya inancın arkasına sığınılarak yapılırsa yapılsın, terör aslında vahşettir ve çözümü de insanlığın el ele vermesidir.” ***
Onun için de bu medenilere bir şey anlatmak düşünülüyorsa, ilim yolunun, akıl yolunun, mantık yolunun, hizmet yolunun seçilmesi gerekiyor. Dayatma yolunun değil. ‘Benim dediğim haktır, senin dediğin batıldır, gel bu batıldan vazgeç, benim dediğim hakka teslim ol!’ şeklinde yaklaşmak yanlıştır.
Her şeyimizle hizmet yoluna bağlanıp, ihlasla O’nun rızası istikametinde hareket edersek şaşırmayız ve şaşırtmayız. Bize bakanları hayal kırıklığına uğratmayız. Allah bu asrın garipleri olarak dinini sizinle tanıttırmak istiyor ve bunun için dört bir tarafa savuruyorsa: "el-minnetü lillâhi ve lirasûlihî- minnet Allah'a ve Resûlü'ne aittir!" deyip ihlasla yolumuza bakmalıyız.
Fransa’da yapılan saldırıyla bir kez daha iyi ve net anlaşılmaya başlandı ki Allah’ın bugün tohumlar gibi dünyanın dört bir yanına saçıp savurduğu hizmet gönüllülerine çok iş düşüyor. Bunda bir murad-ı İlahi var. İslam’ın sevgi, hoşgörü ve barışçı yüzünün yeniden ve doğru olarak dünyaya gösterilmesi gerekiyor. Korkunç bir radikalizm düşüncesine karşı çağı doğru okumak, problemleri çok iyi belirlemek ve ona göre reçeteler sunmak hayati bir önem arzediyor.
İslam’ın o aydınlık çehresi o kadar karanlık gösterilmiş ki onu kendi aydınlığı ile gösterecek, yaşatacak insanlara çok ihtiyaç var. Evet, radikal, taşkın, vahşî ruhların, İslam’ın çehresini karartmasına karşılık, İslamiyet’in güzel yüzünü gösterme, farzlar üstü farz bir görev olarak hizmet insanlarının omzuna konulmuş. Çünkü hem İslam hem de Hristiyan dünyasında korkunç bir radikalizm problemiyle sarsılıyor insanlık.
Hizmet gönüllülerinin içinde bulundukları zamanı, toplumu, sosyal yapıları ve konjonktürü iyi değerlendirerek, isabetli teşhis ve reçeteler ortaya koymaları en önemli sorumluluklarından biri olarak önlerinde duruyor.
Hizmet, farklı inançlara sahip insanlar arasında bir köprü kurulması ile daha barışçıl bir dünyanın imar edileceğine inanıyor. Uğrunda çabalanan diyalog atmosferi, münakaşa odaklı olmayan, dinleri birleştirme gibi reformist bir yaklaşım peşinde koşmayan, insanları değişik oyunlarla dinlerinden döndürme tarzı bir misyonerlik faaliyeti gütmeyen ama bütün bunların ötesinde "herkesi kendi konumunda kabul etmeyi" bir düstur olarak özümseyen bir mânâyı taşıyor.
Polemiklerden ve politik hedeflerden uzak, sadece daha yaşanabilir bir ortam için atılan bu adımlar gelecek nesillere huzur verici bir iklim sunacaktır. Hizmetin tanımladığı mânâda bir diyalog ortamı oluşturulduğunda bu hava tahmin edilenden daha kısa bir sürede dünyayı etkisi altına alacaktır Allah’ın izin ve inayetiyle.
Son olarak, büyümüzün sözleri ile:
‘Herkesin bir diğerine saygı ve sevgiyle yaklaştığı, inanç, dil ve renk farklılığına takılmaksızın kucaklaşıp ortak değerler etrafında kenetlendiği günlere olan ihtiyacımızı bir kez daha ortaya koymuş bulunan bu saldırılarda, hayatını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı diliyor, başta bütün Fransa halkı olmak üzere kendini insanlık ailesinin bir ferdi olarak gören herkesle üzüntümü paylaşmak istiyorum.’ ***