[ Kamil Ergin ] Selahattin Bey, Orhan Hoca ve Hidayet Karaca

'Yaklaşık on yıldır kesintisiz devam eden zulüm, bugünlerde vites artırarak devam ediyor. Acı eşiğimiz öyle yükseldi ki işkence, ölüm ve tecavüz dışındaki olayları sıradanmış gibi algılıyoruz'

Kamil Ergin - Samanyoluhaber.com 


Geçtiğimiz hafta, kendi halinde bir öğretmen olan Selahattin Gülen’in MİT marifetiyle Kenya’dan kaçırılarak Türkiye’ye getirildiği haberini okuduk. Abisi Kemal Gülen’in metanetli ve şefkatli anlatımıyla öğrendiğimiz bu hadisenin üzüntüsü boğazımıza düğümlendi. Daha olayın iç yüzüne vakıf olamadan ikinci kötü haber Kırgızistan’dan geldi. O bölgedeki Hizmet okullarının kurucularından Orhan İnandı esrarengiz şekilde ortadan kayboldu. Kırgız halkını sokağa döken bu olayla bahçemize bir ateş daha düştü. 

Hemen ardından Hidayet Karaca gibi beyefendi ve kimlik sahibi bir gazeteciye gizli tanık ifadesiyle 1406 yıl ceza verildi. Karar hakkında yandaşların attığı ‘oh olsun’ twitleri insanlıktan utandırdı. Olanları hazmetmeye çalışırken üstüne bir de son günlerde Meriç’i geçenlerin darp ve gasp edilerek Türkiye tarafına geri itildiği haberlerini alıyoruz. Sınırı geçme mücadelesi veren çocuklu bir ailenin dramını ve nehrin iki yakasında başına gelenleri birinci ağızdan duysanız siz de benim gibi büsbütün kördüğüm olurdunuz.

Selahattin Bey, Orhan Hoca ve Hidayet Karaca’ya yapılanlar vesilesiyle beyaz sandalye ve Meriç’te can verenleri, hapiste büyüyen bebekleri, ayağı kelepçeli halde doğum yapan kadınları bir kez daha anmış olduk. Yaklaşık on yıldır kesintisiz devam eden zulüm, bugünlerde vites artırarak devam ediyor. Acı eşiğimiz öyle yükseldi ki işkence, ölüm ve tecavüz dışındaki  olayları sıradanmış gibi algılıyoruz. Oysa foseptik çukurunda yaşayan yamyamların birbirini yeme mücadelesine rağmen halen ortak düşmanları ve birinci gündemleri F…Ö. Bana göre, yaşanan son olayların ardından cadı avı süreci de çok farklı bir yere doğru evriliyor. 

Öte yandan gündemin yoğunluğu ve yapılacak işlerin çokluğu konuya odaklanmayı zorlaştırıyor. Magazin ve popüler konular arasında kayboluyor, günün sonunda kendimizi at hırsızlarının hikayesi aralarında yaşanan it dalaşını anlatırken buluyoruz. Birçok farklı alanda nitelikli çalışma yapan, eldeki imkanlar ölçüsünde yazan çizen söyleyen araştırmacı ve hakperest aydın sayısı az değil. Şartların bu kadar elverişsiz olduğu bir dönemde insiyatif alarak bunca güzel iş çıkaran fedakar gazeteciler olarak bir şeyleri ıskalıyor olabilir miyiz?

Niyet okuyup baş kesen cellatlara, vücut yanarken su yerine benzin dökenlere, bir yaraya merhem olmak yerine o yaraya tuz basanlara denecek söz yok. Ancak kötülüğe mesleğiyle karşı çıkanlar olarak bir kısmımız şeytan taşlama işine devam ederken, bir kısmımız da dünyada ses getirecek çalışmalara odaklansak. Ya da enerjimizin bir kısmını diktatöre meydan dayağı atmaya ayırırken diğer kısmını da uyuyan vicdanların kapısını daha çok çalmaya ayırsak? Başa gelen musibeti insan hakları zaviyesinden dünya gündemine taşımak hepimizin boynunun borcu değil mi?

Bu süreçte duyarlı ve yapıcı bir insan olmanın müslüman olmaktan daha önemli ve öncelikli bir haslet olduğunu tecrübe ederek öğrendik. Yine bu süreç sayesinde Cumartesi anneleriyle, cenazesi 7 gün yerde kalanlarla, “halkım ben” deyip kepçenin önüne dikilenlerle, cinsiyeti, fizyolojisi ya da kimyasından dolayı dışlananlarla aynı safta buluştuk. Artık kimseye karşı duyarsız kalamayız. Korkarak, pusarak, susarak ve sadece kendi derdimizle meşgul olarak başarmamız mümkün değil. Olayları kamuoyuna anlatma adına link paylaşıp retweet yapmak tek başına yeterli değil. Uluslararası kamuoyu, Aylan Bebek gibi vicdanlara dokunan bir resim gördüğünde harekete geçiyor. İnsan hakları aktivisti olmak, bu resmi dünyaya zamanında ve doğru şekilde göstermeyi elzem kılıyor.

Bir dizi film için Karaca’ya 14 asra tekabül eden bir ceza verilirken, aynı gün, 1700 kişinin ölümünden sorumlu IŞID mensubu teröriste sadece 2 ay ev hapsi verildi. Bir yanda organize suç örgütü lideri kendi hikayesini büyük bir özgüvenle anlatarak taraftar topluyor; diğer yanda karıncaya basmadığı halde terörist olmakla suçlanan insanlar masumiyet ve mağduriyetini anlatmakta zorlanıyor.

Bu süreçte hitabet ve ikna kabiliyeti yüksek, sahne ve ekran dilini bilen, bir kamera ve bir tripot ile de bizim hikayemizi anlatacak söz ustalarına çok iş düştüğüne inanıyorum. 

Görüş ve önerileriniz için
Twitter: @kamergin

06 Haziran 2021 14:09
DİĞER HABERLER