[ Numan Yılmaz Yiğit ] İnfak neslinin önemli temsilcilerinden birini daha kaybettik

Son bir hafta için de iki vefat oldu. Birisi Manisalı hizmet insanı Nusret Muğlalı, diğeri de Yusuf Bekmezci abilerimiz.

NUMAN YILMAZ YİĞİT -SAMANYOLUHABER.COM 


Son bir hafta için de iki vefat oldu. Birisi Manisalı hizmet insanı Nusret Muğlalı, diğeri de Yusuf Bekmezci abilerimiz. Her ikisinin de acısı sadece yakınlarını değil hem Hizmet Hareketi’ni hem de Türkiye kamuoyunun vicdanlarını sızlattı. Allah her ikisine de rahmet eylesin. Her ikisinın de yaşlı nezih ve tertemiz insanlar olduğuna sadece dostları değil düşmanları bile şehadet eder. Hem yaşlılık hem hastalık hem sağlıksız bir ortam hem bakım görüm, beslenme eksikliği hepsi bir arada hayatlarını o hapis ortamında geçirmeye mahkûm kaldılar. 

Bu insanlar yakın uzak çevrelerinde, yaşadıkları yetmiş seksen yıllık hayatları ile bilinen, tanınan, sevilen tüccar ve iş adamı insanlardı. Bunlar hiç şüphesiz ehl-i iman, Anadolu tabiriyle alnı secdeli namazında abdestinde insanlardı. Sadece bu kadar mı? Tabi ki değil. Aynı zamanda hayırsever iş adamları idiler. Onlara hayırsever derken de, öyle sıradan bir hayırseverlikten bahsetmiyoruz. Bu insanlar herkesin dünya ve dünyalık için koşturduğu bir zamanda, normal dini mükellefiyetlerinin çok üstünde (sadaka zekât) malları ve imkanları ile kendilerini Allah yoluna adayan ,hayatlarını bu yolda geçiren infak neslinin önemli temsilcileri arasında idiler.

Bu insanlara “yaşatmak için yaşayanlar’’ için kullanılan bir kavram ile “isar kahramanları” demek tam yerinde bir tespit olur. “Onlar, müminlere verilen şeylerden dolayı nefislerinde herhangi bir kaygı duymaz ve kendileri  ihtiyaç içinde  olsalar bile  onları kendilerine tercih ederler.’’ (Haşir, 59/9) ayetinin mücessem bir örneği, abide insanlardı. Hatta değil mallarını, isar ruhunun en yüksek mertebesi olan “canlarını bile’’ bu yolda vererek, işi zirve ye taşıdılar. Şimdiye kadar, adet ve mahiyet itibarıyla, yezidin zulmünü çoktan aşan bu zulüm dalgaları içinde vefat etmiş yüzlerce masum, şehit insanlar gibi onlar da aynı şeye maruz kaldılar. Onlar masumiyet ve mağduriyetleri ile geçip gittiler, hem onlar hem de  Yusuf abi ve emsali insanlar, Allah’a sadakat adına başarılı bir imtihan verdiler’’ Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah'a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir. ( Ahzâb : 33/23) ayeti bu zamanda tam da bu insanlara uygun bir urba gibidir.

Biz Yusuf Pekmezci, İhsan Akdeniz, Samsunlu Osman Reis, Nusret Muğlalı ve emsalleri gibi isar kahramanlarına  ‘’Mütevelli’’ deriz. Mütevelli’’ Herhangi bir işe sahib çıkan,o işi üstlenen’’ aynı zamanda ‘’ hizmeti tevellî eden, hem himmetleriyle takviye edip hem de o iş için koşuşturan, sünûh eden (her meseleyi düşünüp taşınıp gereğini yapan), her fırsatı değerlendirmeye çalışan ve daha fazla insana ulaşabilmek için fikir sancısı çeken fedakârlar’’ demekse, işte bu insanlar  tam da bunlardı. Allah yolunda adeta ellerinde ne varsa sarf eden bu insanlar yaptıkları bu önemli işler karşısında O’nun (cc)rızası dışında hiçbir beklentisi olmayan, hakkı temettü(menfaat)peşinde koşturmayan, yaptıkları hizmetleri başa kakmayan alicenap insanlardı. Onlar bu tavırları ile  ‘’Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab'leri katında mükafatları vardır. …’’(Bakara ,2/262)ayetiyle tam bir uyumluluk içerisinde yaşadılar.

Onlar ,bugünlerde, birilerinin ,’’falan vakfın mütevellisi, yönetim kurulu üyesi vs’’ denildiği zaman, çiftte maaşlar, huzur hakkı, harcırahlar ile cebini dolduran ve buna da ‘”ülkeye, millete, dine hizmet ediyorum, bunlar benim hakkım” diyen, bağışlayın deveyi havuduyla götürenler gibi değillerdi., Mütevellisi oldukları eğitim ve hayır kurumlarına başta kendileri ,imkânlarının son kertesine kadar himmetini yapan, sonra da o hizmetler için gece gündüz koşturan ve bunun karşılığında da hiçbir şey talep etmeyen insanlardı. Bu insanlara yaptıkları onca hizmete karşılık teşekkür ettiğiniz zaman “acaba hizmetimin karşılığını burada mı alıyorum” endişesiyle titreyen ihlaslı, samimi müminlerdi. Zira onlar bu işi sırf ama sırf Allah için yapan insanlardı. (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) "Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz."( İnsân :76/ 9) ayetini okuduğunuz zaman sahabenin bu asırdaki takipçileri olan bu insanlar aklınıza gelmemesi mümkün değildir.

Bu insanlar, Allah yolunda ,omuzlarında taşıdıkları vazifeleri yerine getirirken ne dünyanın ticareti ne malı mülkü, meşgalesi ne de başka cazip güzellikleri umurlarında olmadı. Onlar namerde muhtaç olmadan hayatlarını kazanırken diğer taraftan da mütevellisi oldukları  vazifelerini de hiç aksatmadı bilakis o işi Allah hakkı görerek her şeyin önünde götürdüler. Dünyaya eyvallah etmeyen, boyun kırıp bel bükmeyen bu insanları her görüşünüzde, işte herhalde Kuranın’’ Ne bir ticaret ve ne de hiçbir alış verişin kendilerini, Allah'ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekatı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar….. ’’ (Nûr :24/ 36-37) diye tarif ettiği  insanlar işte bunlarmış demekten kendinizi alamazsınız.

Anarşizmin ve terörün panzehiri oldular 

Bu insanların hiçbir kötülüğüne şahit olunmamıştır. Bırakın alçakça bir iftira olan terörist olmayı bu insanlar terör ve terörizmin panzehriydiler. 1980 yıllarındaki anarşizmi, dinsizliği çok yakından bilen ve o günleri acı acı yaşayan bu insanlar, anarşizmin ve terörün panzehiri olarak imanlı aydın bir neslin yetiştirilmesi gerektiğine inanıyor ve  bunun için malını mülkünü bezlemekten, Anadolu’yu karış karış dolaşmaktan , eğitim yuvalarının açılmasına teşvikçi olmaktan geri durmamışlardır

Hayatları boyunca, kendileri gibi, insanları neslin yetişmesi için Allah yolunda infaka davet etmişlerdir. Onların bu gayretleri ile yetişen aydın imanlı nesiller toplum içindeki Kürt-Türk, Alevi-Sünni, Sağcı-Solcu, Laik-İrticacı gibi kamplaşmaları adeta yok etmiş , Anadolu insanı  her kesimiyle bir daha kardeş olduğunu hissetmişti. Anadolu’yu adım adım dolaşan ve insanlarla buluştukların da hep iyilik, hayır, güzellik ve marufu (Allah’ın iyi gördüğü) konuşan bu adanmışların hali insana, “Bir sadaka vermeyi, yahut iyilik yapmayı, yahut da insanların arasını düzeltmeyi emredenleri hariç, onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa, biz ona büyük bir mükâfât vereceğiz.’’ (Nisâ :4/ 114) ayetini hatırlatıyor.

Gizli gizli buluşup hangi ihaleden kim ne kadar komisyon alacak, uyuşturu ve yeraltı trafiğini kim sevk ve idare edecek, birilerinin mahrem görüntülerini kim elde edecek, kime nasıl kumpas kurulacak, millet türlü türlü yalanlarla nasıl avutulacak, ortaya çıkan ve artık saklanamaz gizlenemez hale gelen bir bir türlü kokuşmuşluk nasıl örtbas edilecek, kime nereden ve nasıl iftira komploları kurulacak, toplanan paralar nasıl hayır işlerinde kullanılıyor dedirtilecek, insanlara yapılan haksızlık ve zulümler, hukuksuzluklara nasıl adalet pırtısı giydirilmeye çalışılacak, kimi nereden vurabiliriz bunun yolları nasıl bulunacak... Evet birleri dün ve bugün hâlâ bunun için gizli gizli toplanıp (necva) bunları planlarken bu insanların derdi millete ve dine hizmetten başka bir şey değildi.

Onlar insanlık tarihinde hiç unutulmayacak bir iz bıraktılar

Bu insanlar sadece kendi ülke insanına değil bütün insanlığa hizmete kilitlenmiş insanlar idi. Belli bir dönem, dünyanın değişik ülkelerinde hizmet imkânı doğunca, Yusuf Bekmezci ve emsali abilerimiz hiç tereddüt etmeden aynı civanmertliklerini devam ettirdiler. Onların himmeti Allah’ın da inayetiyle ortaya koydukları eğitim çalışmaları ile kısa bir zamanda, dünyanın çehresini değiştirebilecek gayretler sergilediler. Geçmişten bugün insanlığın yakasını bırakmayan cehalete, fakirliğe, insanlar arasındaki problemlerin çözümüne, ciddi  manada katkı sağlayabilecek eğitim ve yardım kuruluşları açıldı. Bu kuruluşlar halen ekseriyet itibarıyla hizmetlerine devam etmektedirler. Onlar bu yönleriyle insanlık tarihinde hiç unutulmayacak bir iz bıraktılar. Zira onlar hicret ettikleri diyarlara  almaya değil yine Allah için vermeye gittiler. Onların kendi ülkelerinde ifa ettikleri bunca hizmetlerden  sonra kalkıp yine Allah için, başka ülkelere hicret etmeleri tam bir mümin olduklarını gösteriyordu.’’ İman edip hicret eden ve Allah yolunda cehdedenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü'minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.’’ ( Enfâl : 8/74)

 Onlar, “İnsanların en hayırlısı onlara en çok faydalı olandır’’(el-Aclûnî, Keşfu'l-Hafâ, 1/393, H. No: 1254) hadisince diyar diyar dolaşırken başka birileri  de,  hicret eden sahabeyi teslim almak için Necaşi’ye giden heyet gibi, fitne ve fesat adına onları takip ederek insanlık için yapılan hizmetleri baltalama çabası güdüyorlardı.Kirli işlerini kapatmak için onlarca ülkede yüzlerce insana millet malından ulufeler dağıtmalarına rağmen , isimleri dünya kamuoyunda ,bırakın bir Müslümanı ,sıradan bir insanı   bile utandıracak  şeylerle anılır hale geliyorlardı.

Yusuf  Bekmezci ve emsali abiler, iman ve kullukları, insanlık için ortaya koydukları salih amelleriyle insanların gönüllerinde yer ettiler. Bu ,onların Allah ve insanlık için  sergiledikleri amellerin hem Allah katında hem de insanlar nezdinde  hora geçtiğine dair önemli bir işarettir. “İman edip salih ameller işleyenler için Rahman, sevgi ve hüsnükabul vaz’eder.”(Meryem sûresi, 19/96.) Bu fedakar insanlar  Allah ve insanlar nezdinde, gizli açık hep hayırlarla yad edilirken, onlara bu iftiraları atan, bu zulüm ve hukuksuzlukları reva görenler ise daha şimdiden “zalim, tiran, firavun, yezid-i sani, hırsız, yalancı, müfteri, narsist, diktatör’’ isimleri ile nefretle anılmakta ve anılacaklar. Bugün Kuran’ı okuyup da ‘’Kuran bazı özelliklere sahip insanlardan bahsediyor, fakat bugün bu insanlar kaldı mı, var mı?” diyenlere Yusuf Bekmezci ve emsali abilerimiz iyi bir misal olacaktır. 

Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse; bir zamanlar Yusuf Bekmezci ve emsali insanların attıkları tohumlarla Türkiye’de inanan insan, saygın bir hale gelmişti. Eskiden Akıncı diye anılan ve devleti tağut-şeytanın düzeni olarak gören bugünün Ak Parti zihniyetine, bir gün 28 Şubatçılar’ın neredeyse tamamen bitirme noktasına getirdikleri bu zihniyete arka çıkan İmam Hatip Okulu ve İlahiyat nesline, Türkiye’de bir zamanlar irticacı olmanın simgesi haline gelmiş, sarık ve cübbesiyle nefret objesi haline getirilen ve şimdilerde bu zulümlere sessiz kalan Tarikat erbabına bu fedakar  insanların hakkı olarak içimizden sormak geliyor’’ sizler bu hizmetin yetiştirdiği insanların atmosferinde bu günlere gelmediniz mi? Demokrasi, hukuk insan hakları, inanç özgürlüğü meselelerine samimi olarak inanan bu insanlardan siz saygı ve sevgiden başka ne gördünüz?  “Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez. ( Hûd :11/ 113)

Görmüyor musunuz ki, bu hizmete ve hizmet insanına yapılan haksız, hukuksuz iftira ve zulümlerden sonra ülkenin şakulü kaçtı ve hala kaçmakta ne tadı kaldı ülkenin ne de tuzu. İsminiz olan adalet dünyanın dengesidir. Siz o dengeyi bozduğunuzdan beri hiçbir işiniz rast gitmiyor ve gitmeyecekte. Hala hapishanelerde, iftiraya kurban giden masum, kadın, erkek, çocuk, yaşlı ve ihtiyar hatta Yusuf abi gibi bakıma muhtaç onlarca yüzlerce binlerce insan mağduriyet içinde kıvranmaktalar. Sizin insanlığınız buna nasıl müsaade ediyor?
       

21 Şubat 2022 15:50
DİĞER HABERLER