Ankara Sincan’da tankların yürütülmesi ile başlayan ve 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) muhtırası ile resmen uygulanmaya başlayan yasaklar döneminin üzerinden 22 yıl geçti. 28 Şubat post-modern darbesinde mağdur olanlar bugün iktidarda. 150 bine yakın insan kamudan ihraç edildi. Kadınlar, bebekler ve yaşlılar bile hapse atılıyor. AKP hükümeti temel hak ve hürriyetleri ihlalde 28 Şubat’ın generallerini bile gölgede bıraktı. Bursa Kapalı Cezaevi'nde birkaç ay önce çekilen ve kadınlar ve bebeklerin aynı koğuşu paylaştığını gösteren fotoğraf AKP'nin 28 Şubatı'nın ibretlik karelerinden biri olarak tarihe geçti
Ankara Sincan’da tankların yürütülmesi ile başlayan ve 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) muhtırası ile resmen uygulanmaya başlayan yasaklar döneminin üzerinden 22 yıl geçti.
28 Şubat post-modern darbesinde mağdur olanlar bugün iktidarda. 150 bine yakın insan kamudan ihraç edildi. Kadınlar, bebekler ve yaşlılar bile hapse atılıyor.
O FOTOĞRAF AKP'NİN BASKI VE ZULMÜNÜN SEMBOLÜ OLDU
AKP hükümeti temel hak ve hürriyetleri ihlalde 28 Şubat’ın generallerini bile gölgede bıraktı. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 28 Şubat’ı bile aratacak baskı ve zulümlere nasıl imza attığını gösteren bir fotoğraf karesi Bursa Kapalı Cezaevi’nden geldi.
BOLDmedya’dan Sevinç Özarslan’ın
haberi sadece Hizmet Hareketi’ne mensup oldukları, fakir talebeye yardım ettikleri ya da Bank Asya’ya para yatırdıkları için hapse atılan binlerce kadının maruz kaldığı hukuksuzlukları bir kez daha gözler önüne serdi.
DOKTOR, ÖĞRETMEN, EV HANIMI AYNI KOĞUŞTA
Bursa’da bir cezaevinde birkaç ay önce çekilen fotoğrafta doktor, öğretmen, mimar, ev hanımı, hemşire, akademisyen ve ikiz bebek sahibi bir anne var.
Aynı koğuşu paylaşan o kadınlardan biri 28 Şubat’ta da memurluktan atılmış. Haberde herkesin cevap vermesi gereken şu soru dikkati çekti: “Yani 28 Şubat mağduru bir kadın, iktidarda olan diğer 28 Şubat mağdurları tarafından hapsedildi. Peki o zaman bu 28 Şubat kimin?”
DOĞUM YAPAN KADINLAR HAPSE ATILDI
AKP’nin 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü bahanesiyle Hizmet Harekete mensuplarına karşı başlattığı cadı avında kadınlar ve bebeklere reva görülen zulüm 28 Şubat’ı gölgede bıraktı.
Polis, doğum yapan kadınları hastane kapısında gözaltına almak için bekledi. Karnı burnunda kadınlar 25-30 kişilik koğuşlarda yaşamak zorunda kaldı, doğum yapanlar bir gün sonra tekrar cezaevine gönderildi. Anayasa ve kanunla verilen hakları hiçe sayıldı ve tutukluluk 6 ay bile ertelenmedi.
Bank Asya’da hesap açmak, derneklere ya da sendikalara üye olmak gibi yine siyasi talimatla suç icat edilen fiillerden dolayı binlerce kadın haksız, hukuksuz yere hürriyetinden mahrum edildi.
Eline mantar tabancası bile almamış insanlar “terörist” damgası yedi. Toplumda ötekileştirildi, uzaklaştırıldı, fişlendi. Birçok kadın Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işinden atıldı. Kimse yeni iş vermedi. Kimi de cezaevlerindeki kötü uygulamalar vesilesiyle ya da zorlandıkları sürgün yollarında hayatını kaybetti, kaybediyor.
İşte AKP’nin 28 Şubatı’nda mağdur edilen kadınlardan birkaçı…
TUTUKLUYKEN İKİZ BEBEKLERİNİ KAYBEDEN BİR ANNE
Evhanımı Nurhayat Yıldız (28), 29 Ağustos 2016’da tutuklandığında 2,5 aylık hamileydi. Üç yıllık evliydi ve ikiz bekliyordu.
Sinop Kapalı Cezaevi’ndeki 25 kişilik koğuşa konulduğunun 40’ıncı günü, hamileliğinin 19’uncu haftasında bebeklerini kaybetti.
İki gün hastanede kaldıktan sonra tahliye edilmeyerek tekrar cezaevine gönderildi. Bebekler defin için aileye verilmesi uygun bulunmadı. Sinop Ağır Ceza Mahkemesi, 1,5 yıllık tutukluluğunu ardından şiddet ve teröre bulaştığına dair tek delil olmaksızın yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Yıldız hâlâ aynı cezaevinde bulunuyor.
ADIM ADIM ÖLÜME GÖNDERİLEN HASTA BİR ÖĞRETMEN
Sistemik LUPUS hastalığı olan İngilizce öğretmeni Halime Gülsu, ilaçları verilmediği ve tedavisi geciktirildiği için 28 Nisan 2018’de tutuklu bulunduğu Tarsus Cezaevi’nde hayatını kaybetti.
Gülsu, mağdur ailelere yardım için içli köfte yapıp satan 80 kadın ile birlikte 5 Şubat 2018’de gözaltına alınmış, 20 Şubat’ta tutuklanmıştı. Defalarca istemisine, yazı yazmasına rağmen gözaltında kaldığı 15 gün boyunca ilaçları verilmedi. Kardeşi sosyal medya üzerinden yetkililere ve kamuoyuna bunları duyurmaya çalıştı. Fakat kimse duymadı.
Gülsu hapisteyken iki kez komaya girdi, bir defasında dili boğazına kaçtı, yine de tahliye edilmedi. 21 kişilik koğuşta durumu giderek ağırlaştı ve 28 Nisan’da hayatını kaybetti.
VEFATINDAN 4 GÜN ÖNCE BAŞBAKANLIK'A MEKTUP YAZDI
Vefatından aylar sonra Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER) yazdığı 24 Nisan 2018 (vefatından 4 gün önce kaleme almış) tarihli mektup ortaya çıktı.
Mektupta ilaçlarını alabilmek için 2,5 aylık süreçte yaptığı girişimleri anlatan Gülsu’nun cümleleri, adım adım ölüme nasıl gönderildiğini ispat ediyor: “20.04.2018 günü 112 acil servisten ambulans geldi. Ambulans görevlilere hastalığımı anlattığım halde tansiyonumu ve nabzımı ölçerek ‘inşallah bir şey olmaz diyerek’ beni koğuşuma geri gönderdiler. Hastalığım fiziki olarak bir etki göstermediği için cezaevinde görevli infaz koruma memurları yalan söylediğimi düşünmekteler ve beni azarlamaktalar.”
EŞİ VE BEBEKLERİ GÖZÜNÜN ÖNÜNDE BOĞULAN BİR KADIN
Gülfem Yeni, Hizmet Hareketi mensubu olduğu için yaşadığı tutuklanma korkusu, toplumdan tecrit edilme, terörist olmakla damgalanmış, zorunlu sürgünün talihsiz isimlerinden sadece biri.
28 Temmuz 2018’de eşi Gökhan Yeni ve çocukları 8 aylık Nurbanu ile 2,5 yaşındaki Burhan‘ı, Ayvalık’tan Midilli Adası’na geçmek üzere bindikleri bot alabora olunca kaybetti. Kendisi yüzme bilmediği halde boğulmadı ve yanlarına gelen bir yat tarafından kurtarıldı.
Daha sonra gelen Sahil Güvenlik ekipleri tarafından hemen gözaltına alındı. Gözaltı sürecinde polisler tarafından “katilsin sen, çocukların sen öldürdün” ithamlarına maruz kaldı.
CENAZE ARABASINI BİLE ÇOK GÖRDÜLER
Cenazelerin kaldırılma süreci ayrı bir skandaldı. Bursa Belediyesi, Yeni ailesine Hizmet Hareketi’nden oldukları için cenaze aracı tahsis etmedi. İnsanlık dışı uygulama Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) taşınıp sosyal medyada çok tepki çekince Bursa Belediye Başkanı geri adım atmak zorunda kaldı.
“BİZ DARBENİN NERESİNDEYDİK?”
Yaşadıklarından sonra ‘insafa gelen mahkeme tarafından “adli kontrol” şartı ile serbest bırakılan Gülfem Yeni, birkaç ay sonra Emine Bilgiç’e mülakat vermişti.
O mülakatta Yeni şöyle demişti: “Darbenin neresinde idik biz? Bize yargısız infaz yapanlar, iş vermeyenler, bizi dışlayanlar, aileleri ile sıcak yuvalarında yaşayanlar şunu unutmasınlar ki bir baba ailesine bakmak, yaşatmak için her şeyi göze alır. Bize de bu ülkede tek yol bırakıldı, o da kaçmaktı. Kendi ülkemizde ailecek yaşamak bize çok görüldü. Allah kimseye bu acıyı yaşatmasın. Bugün, yarım kalan ikinci üniversiteme tekrar başladım. Şükür ki aileler beni her konuda destekliyorlar. Bir gün olur da üstümüzdeki ‘terörist’ damgası kalkarsa, tekrar çalışıp insanlara faydalı olmak isterim. Geleceğe dair maddi hiçbir beklentim yok. Umutlarım hep, ülke olarak huzurlu günler görmek üzerine kurulu…”
ÖZLEM ZENGİN, LEYLA ŞAHİN USTA VE DİĞER BAŞÖRTÜLÜ KADINLAR SUSKUN
Benzer acıları yaşamaya devam eden binlerce başörtülü kadın var Türkiye’de. 28 Şubat 1997 mağduru başörtülü kadınlar, 22 yıldır olduğu gibi bugün de o gün kendilerine yapılan baskıyı, haksızlığı adaletsizliği anlatacaklar.
28 Şubat’ın mağdur kadınlarından Özlem Zengin (AKP Grup Başkanvekili) ve Leyla Şahin Usta (AKP Genel Başkan Yardımcısı) gibi onlarca önde gelen başörtülü kadın, bugün başörtülü kadınlara yapılan haksızlık ve zulümler karşısında üç maymunu oynamayı tercih etti.
Dünün başörtüsü mağdurları bugün iktidarda olmanın verdiği konforla sebep oldukları zulümler karşısında, “Hapse atılmışlarsa bir suçları vardır. Bizim dönemimizde mağdur yok.” diyebiliyor.