AKP iktidarı tarafından "gizli maddeleri"yle sürekli gündemde tutulan, nargile sohbetlerinin vazgeçilmez konusu Lozan Anlaşması'nı 100. yıldönümünde Türkiye'de ele alıp inceleyen hiçbir kişi veya kurum yok.
BoldMedya'dan Sabri Denkerli'nin analizine göre, Türkiye’de herhangi bir konunun ve tabii bu meyanda dış politikaya ilişkin en ufak bir meselenin dahi asgari medeni ölçüler çerçevesinde tartışılması imkansız hale geleli bir hayli vakit oldu. Üstelik Türkiye’de aklı başında kimseler artık böylesi bir cehalet ortamında sesini çıkarmayı çoktan “israf-ı kelam” olarak görmeye başladı.
HERKES YENİ NORMU ÇOKTAN KABULLENDİ
Dahası, Türkiye’nin uluslararası muhatapları bile ülkede yaşanan cehalet devrimini “yeni norm” olarak çoktan kabullendiler ve bu rezil devrimin çocuklarıyla nasıl geçinilmesi gerektiğini ampirik yollardan öğrendiler.
100. YILINDA LOZAN’I ELE ALIP İNCELEYEN YOK
Dolayısıyla, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının üzerinden geçen 100. yılda ülkenin üniversitelerinde, devlet kurumlarında, düşünce kuruluşlarında ve medyasında bu antlaşmanın eğrisiyle doğrusuyla ele alınıp geleceğe dair projeksiyonlarda bulunulacağını sanıyorsanız “Yeni Türkiye” denilen olgudan habersizsiniz demektir.
BİLGİYE OLAN GİZLİ NEFRET TARTIŞMALARI İMKANSIZ KILIYOR
Mevcut Türkiye’de bilgiye karşı duyulan gizli ve ilan edilmemiş nefret, herhangi bir konunun akıl ve izan sınırları içerisinde tartışılmasını imkansız kılıyor. Kamplaşmış toplum kesimleri arasında birbirine duyulan iğrenti hissini daha da derinleştirmenin ya da iktidarda olmanın verdiği kudret hissini daha da ilerletmenin sağlayacağı haz dururken, Lozan Antlaşması’nın 100. yılında Erdoğan Türkiyesi’nin ekranlarında hiç kimse bu antlaşmayı değerlendirmek gibi sıkıcı bir işle uğraşmaz, ayrıca böyle bir maceraya aklı ve bilgisi de yetmez.
BAZILARI LOZAN’I BİLECİK’İN BAZLAMASIYLA MEŞHUR İLÇESİ SANIYOR
Erdoğan ve gizli iktidar ortaklarının yarattığı diktatörlük ortamında, Lozan şehrini Bilecik’in bazlamasıyla meşhur tarihi bir ilçesi zanneden profesörler ile Lozan’ın gizli maddelerinin dayattığı prangalardan kurtulduktan sonra Ay’a sert iniş yapabileceklerini üfüren devlet yetkililerinin yarattığı distopyadan kurtulmamız neredeyse imkansız.
Bugün, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasına giden süreci analiz edebilecek, bu antlaşmanın Türkiye açısından neler ifade ettiğini irdeleyip halka anlatabilecek, gelecekte bu antlaşmanın ülke bakımından olumlu veya olumsuz yansımalarını değerlendirip öngörebilecek bir beyin gücü ne yazık ki artık yoktur.
ANLAŞMAYI ANALİZ EDECEK BÜROKRATLAR DA YOK
Yunanistan ile yaşanan sorunlar vesilesiyle papağan gibi tekrarladığı bazı klişelerine rağmen, yolsuz ve hukuk tanımaz bir iktidarın ve onun evrensel insani değerlere adeta savaş açmış ortağı olan ulusalcıların esaretindeki bugünkü Dışişleri Bakanlığında da bu antlaşmayı analiz edebilecek, Ege ve Akdeniz’deki gelişmeler, azınlıklar ve hatta Kürt sorunu gibi konular çerçevesinde yorumlayabilecek ve geleceğe dair öngörülerde bulunabilecek bir insan kaynağı da bulunmamaktadır.
DIŞ POLİTİKAYI ULUSALCI CAHİLLER YÖNLENDİRİYOR
İçinde bulunduğumuz bu ortamda dış politikaya dair tartışmaları, cahil muhafazakarların Necip Fazıl Kısakürek ve Kadir Mısıroğlu kıvamındaki söylemleri ile insanlığa karşı savaşan Aydınlıkçı, ulusalcı cahillerin en az muhafazakarlar kadar aptalca komplo teorileri yönlendiriyor.
LOZAN YERİNİ SEVR ANLAŞMASINA MI BIRAKACAKTI?
Dürüstçe söylemek gerekirse bizler, içler acısı bu dış politika gündeminde, Lozan’a ilişkin tartışmaların gele gele Kadir Mısıroğlu’nun zırvalarından olan “Lozan zafer mi hezimet mi?” şeklindeki klişeye hapsolacağını düşünürken dibin de dibini göreceğimizi hiç beklemiyorduk. İşte tam da bu ortamda İsmet Özel “Yüz sene öncesinde hesabı görülmüş şeyleri hatırlamanın tam zamanıdır. Çünkü Lozan’da imzalanan antlaşma 100 senelikti ve yerini daha o zamandan Sevr Antlaşması’na bırakacağı öngörülmüştü…” diyerek muhafazakarların imdadına yetişti.
KEMALİSTLER İSLAMCILARLA AYRI DÜŞMEK İSTEMİYOR
İnsani değerlere savaş açmış ulusalcılar ve onların Kemalist dostları bu tartışmada pek topa girmiyorlar çünkü Mustafa Kemal’in Lozan Antlaşması hakkında “…tarihe eşi geçmemiş bir siyasi zafer eseridir” minvalinde sözleri bulunduğunu gayet iyi biliyorlar ve ülkedeki siyasal İslamcı ruh ikizleriyle bu tür “kıytırık” meselelerde ayrı düşmeyi istemiyorlar.
Türkiye’nin ne denli zavallı bir distopya ülkesine dönüştüğünü gözlemleyenler, Dışişleri Bakanlığının resmi internet sitesinde ülkenin kurucu anlaşmaları listesinin en başında yer verdiği Lozan Antlaşması’nın cehalet devriminin mankurt çocukları tarafından toplum nezdinde nasıl itibarsızlaştırıldığını da ibretle izliyorlardır. Uluslararası ilişkileri “odun keseri diplomasisi” anlayışıyla okumaya alışmış köylü kurnazlarının hepsi yerli ve milli birer Lord Curzon adeta. Haliyle de İsmet İnönü’nün imzaladığı metni kendilerine pek yakıştıramıyorlar.
Fakat diktatörlük ülkelerinde tutarlılık aramak elbette boşunadır. Bugün Türkiye’de kitleler siyasi efendilerinin küçük bir işaretiyle bir gün İsviçre çikolatası eritip Ankara-Eskişehir yoluna dökebilecekleri gibi, ertesi gün yine efendilerinin başka bir işaretiyle “Kur’an-ı Kerim’de Lozan Antlaşması’na yönelik işaretlerden” de bahsedebilirler.
İNÖNÜ’NÜN MEZARINI “LOZAN BABA TÜRBESİ”NE DÖNÜŞTÜREBİLİRLER
Sultanlarının başını çektiği siyasi dansözlük ekolünün müritleri, bugün Lozan Antlaşması nedeniyle İsmet İnönü’ye küfretme yarışına girdikleri gibi, ertesi gün yine hünkarlarının yol verdiğini düşünürlerse ya da örneğin Deniz Baykal’ın kızının yaptığı gibi İnönü’nün torunlarından biri de AKP’de siyaset yapmaya karar verirse, İnönü’nün mezarını Lozan Baba Türbesi’ne de dönüştürebilirler. Bu nedenle, Türkiye’deki mevcut siyasi tartışma ortamını ve olmayan dış politika diskurunu çok da ciddiye almamak gerekir. Hayırlısı diyelim.