11inci Kalite ve Başarı Sempozyumu

11inci Kalite ve Başarı Sempozyumu -Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Yörükoğlu: -"Tüketicinin kral olduğu bir ortamdayız. Bunun farkında olmak lazım ve bir kolektif hareketle bilinç değiştirerek, belki çok da fazla refahımızd
BURSA (A.A) - Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Yörükoğlu, "Tüketicinin kral olduğu bir ortamdayız. Bunun farkında olmak lazım ve bir kolektif hareketle bilinç değiştirerek, belki çok da fazla refahımızdan ödün vermeden sürdürülebilir bir dünyaya ulaşmamız lazım" dedi.
     Yörükoğlu, Türkiye Kalite Derneği (KalDer) Bursa Şubesi ile Bursa Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (BUSİAD) iş birliğiyle bir otelde düzenlenen "11inci Kalite ve Başarı Sempozyumu"nda yaptığı konuşmada, dünyada kişi, firma ve ülkeler bazında ciddi sorunlar biriktirildiğini ve bencil davranışların öne çıktığını söyledi.
     Toplumların refah düzeyinin artmasına dikkati çeken Yörükoğlu, şöyle devam etti:
     "İroni şurada, madalyonun öbür yüzü de şu; geldiğimiz noktada bir tüketici, bir insan olarak belki 500 yıl önce padişahımız Kanuni Sultan Süleymanın, 2 bin yıl önce bir Roma imparatorunun, 3 bin yıl önce bir Mısır firavununun refah seviyesinin kat kat üzerinde. Hangi boyutta bakarsanız bakın. Güç hariç. Tabii hiç birimizde o güç yok. O güç hariç bir tüketici olarak çok daha tatmin edici, refahımızın yüksek olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Şu anda ortalama bir vatandaş, bir Roma imparatorunun, Osmanlı sultanının tüketici olarak refahına sahipse o zamandan bu zamana kişi başına düşen milli gelirden hesaplıyorlar. Aşağı yukarı kişi başına düşen milli gelir, dünyada dolar bazında 10 katına çıkmış, altınla 10 katına çıkmış. Nasıl oluyor- Burada bir tutarsızlık var. Yani bir padişah seviyesinde refahımız var ama hesapladığımız şekliyle refah 10 katına çıkmış sadece. O dönemde ortalama bir vatandaş ile padişah arasındaki birim farkı belki 100 bin kattı."
     Yörükoğlu, dünyada, bilişim teknolojisi ve bilgi ekonomisinin etkisiyle her şeyin çok hızlı değiştiği bir döneme girildiğini bildirdi.
     ABDde telefonun, hane halkının yüzde 25ine ulaşmasının 40 yıl sürdüğünü, 20nci yüzyıl sonunda internetin ise piyasaya girdikten sadece 7 yıl sonra aynı orana ulaştığını dile getiren Yörükoğlu, "Tüketicinin kral olduğu bir ortamdayız. Bunun farkında olmak lazım ve bir kolektif hareketle bilinç değiştirerek, belki çok da fazla refahımızdan ödün vermeden sürdürülebilir bir dünyaya ulaşmamız lazım" değerlendirmesinde bulundu.
    
     -"25 bin dolara rahatlıkla ulaşabiliyoruz"-
    
     Yörükoğlu, fakir veya gelişmekte olan ülkelerin, zengin ülkeleri yakalaması, yani yakınsamanın 1990lı yıllara kadar yaşanmadığını vurguladı.
     Eğitim düzeyi ve küreselleşmenin etkisiyle 1990lardan sonra ortamın yakınsama için müsait hale geldiğini anlatan Yörükoğlu, 2000lerde yakınsamanın daha da hızlandığına işaret etti.
     Yörükoğlu, "yakınsama yükselme potası"na, Türkiye dahil bir grup ülkenin girdiğini ifade ederek, yakınsamanın hızlanarak devam edeceğini ve süreç içinde dünyada ülkeler arasında gelir eşitsizliğinin azalacağını öngördüğünü anlattı.
     Türkiyenin 2023 yılı vizyonunda, kişi başına düşen milli gelirin 25 bin dolar olmasının hedeflendiğini hatırlatan Yörükoğlu, şöyle konuştu:
     "Bu oldukça gerçekçi ve yapmamız, yakalamamız gereken, yapabileceğimiz, hatta daha da yukarıya çıkarabileceğimiz bir hedef olarak görünüyor. Bunu başarabilmemiz için yüzde 5lik reel büyümemiz yeterli. Yani bu 10 yıl içinde yüzde 5 her yıl reel olarak büyürsek ki potansiyel büyümemiz yüzde 5 civarında, 2023te 25 bin doları yakalıyoruz. Yüzde 5lik büyüme nasıl 25 bin dolara taşıyor- Yüzde 5lik bir büyümenin reel bir büyüme olduğu, 25 bin dolar hedefinin nominal bir hedef olduğu, dolar enflasyonunun olduğu, Türk lirasının değerlenecek olmasını da hesapladığınız zaman bu yüzde 5lik reel büyüme aşağı yukarı yüzde 8lik dolar bazlı büyümeye tekabül ediyor. 25 bin dolara rahatlıkla ulaşabiliyoruz. Bu 25 bin dolar, nominal bir rakam. Diğer ülkelerin büyümesiyle bir alakası yok. Tabii onlar da büyüyecek. Onların kişi başına düşen milli gelirinin yüzde 40ı gibi bir hedef değil. Onların büyümesinden bağımsız bir hedef."
    
     -"Çocuklarımızın eğitimine yatırım yapmamız lazım"-
    
     Türkiyeden önce gelişmiş ülkelerin deneyimlerine bakıldığında, eğitim ve insan kaynağının öne çıktığını vurgulayan Yörükoğlu, Japonyanın hızla geliştiği dönemde aslında dünya koşullarının elverişli olmadığını, çalışkanlıkları sayesinde o başarıyı elde ettiklerini ancak şimdi küreselleşmenin de etkisiyle ortamın daha müsait duruma geldiğini belirtti.
     Yörükoğlu, Türkiyenin, insani sermayesinin nitelik ve niceliğini artırıcı adımlar atması gerektiğini bildirerek, bu konuda önemli mesafeler alındığını ancak istenen noktada olunamadığını söyledi.
     Sürdürülebilir büyüme için makro ekonomik dengelerin gözetilmesine ihtiyaç duyulduğuna ve bu noktada enflasyon, finansal istikrar ve bütçe disiplininin çok önemli olduğuna dikkati çeken Yörükoğlu, "Mümkün olduğu kadar yatırım yapmamız lazım. En önemli yatırım da insana yapılan yatırım. Yani burada halkımıza şu düşüyor; biraz tüketici, birey olarak tasarruflarımızı artırmamız ve çocuklarımıza, çocuklarımızın eğitimine yatırım yapmamız lazım. Güney Kore, Japonya, Çin, bunu böyle yaptı" ifadesini kullandı.
    
     -"Yoksa çok ciddi tehlike var"-
    
     Yörükoğlu, dünyada gelir dağılımının bozulduğunu ve daha da bozulacağını savundu.
     Sağlık harcamalarının gayri safi milli hasılaya oranının tüm dünyada, özellikle gelişmiş ülkelerde arttığı bilgisini veren Yörükoğlu, ABDde şu anda bu oranın yüzde 17 olduğunu anlattı.
     Yörükoğlu hem sağlık hem de eğitim harcamalarının gayri safi milli hasıladaki payının artmasının iyi bir gösterge olduğunu bildirerek, şunları kaydetti:
     "Bunlar, kamunun yapmasına alışkın olduğumuz ürünler; sağlık ve eğitim. Kamudan bu hizmeti almaya alışmışız. Bu, sürdürülebilir değil. Sürdürülebilir bir kamu için bu konularda da bireylerin bireysel olarak, yani özel sektörün, sivil toplum kuruluşlarının, vakıfların işin içine girmesi lazım. Devletin üzerine taşıyamayacağı kadar yük biniyor. Bunun azaltılması lazım. Bunu mümkün olduğu kadar özel sektör, sivil toplum kuruluşları, vakıflar aracılığıyla yapabilen ekonomiler, sürdürülebilir bir kamuya ve sürdürülebilir bir piyasa ekonomisine sahip olacak. Yoksa çok ciddi tehlike var."
    
     Muhabir: Haluk Yüksel
     Yayıncı: Sedat Gök
12 Nisan 2013 15:30
DİĞER HABERLER