12 Eylül'deki gözaltında ölüm davaları gün yüzüne çıktı. Genelkurmay'daki dosyalar adaletsiz günleri anlatıyor
12 Eylül Darbesinin ardından yapılan işkenceler ve gözaltında ölümlerin Genelkurmay Arşivindeki dava dosyaları Devrimci 78'liler Federasyonu'nun çalışmaları sonucu ortaya çıktı. Dernek dosyaları 3 Eylül'de ‘utanç müzesi'nde sergileyecek. Eskimiş kağıtlardan dava dosyalarında ölümleri anlatılanlardan biri Satılmış Şahin Dokuyucu.
Ailesi ondan günlerce haber alamamıştı ve emniyetin altıncı katından düşerek öldüğü söylendi. Askeri savcılık hiç bir suçlu bulamadı. Öğretmen Zeynel Abidin Ceylan öldüğünde verilen elektriğin izleri bile üzerindeydi. Onu öldüren işkenceci karar duruşmasından bir ay önce tahliye edildi ve kayıplara karıştı. Adana'da işkence ile öldürülen Cafer Dağdoğan'ın ölümü ise ‘merdivenden düştü' diye savunuluyor.
Yıllar sonra açığa çıkan dosyaların biri Devrimci Yol adlı örgüte üye olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan Satılmış Şahin Dokuyucu'ya ait. Dokuyucu 15 Mart 1981 günü Ankara Emniyet Müdürlüğünce göz altına alındı. Ailesi Emniyet'e başvurduğunda Dokuyucu'nun burada olmadığı, 18 Mart günü ise Satılmış Satılmış Şahin Dokuyucu'nun Emniyet'in 6. katından aşağıya atlayarak intihar ettiği söylendi.
SAVCI SORUMLU BULAMADI!
Ölüm olayıyla ilgili olarak Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı da başlattığı soruşturma sonucunda Dokuyucu'nun ölüm sebebinin düşmeye bağlı kalp ve damar yırtılması tespiti olduğu ifade edilerek takipsizlik kararı verildi. Savcılık takipsizlik kararında Dokuyucu'nun vücudundaki diğer yaraların düşmeyle meydana geldiğini iddia ederek, “bu nedenle olayda suçlu kimse bulunmadığı“ sonucuna vardı.
Arşivlerden çıkan bir diğer dosya da işkencede hayatını kaybeden 22 yaşındaki öğretmen Zeynel Abidin Ceylan'a ait. Ceylan 22 Eylül 1980 günü Ankara Aktepe'de bombalı pankart astığı iddiasıyla gözaltına alındı. Dava dosyasında belgelere göre, Ceylan'ın sorgusunu Ankara Emniyetinde Komiser Mustafa Haskırış üstlendi. Ceylan'ın sorgusu dört gün sürdü. Ceylan 26 Eylül 1980 tarihinde tekrar sorgu yapılması için saat beşte kaldığı hücrede alınmaya gidildiği sırada öldüğü fark edildi.
YOĞUN ELEKTRİĞİN İZLERİ
Askeri savcılık tarafından ölüm olayıyla ilgili olarak soruşturma başlatılır. Otopsi raporunda Ceylanın ölümün darbelere bağlı ‘kaburga kırığı' ve ‘iç kanama' sonucun yaşandığı, ayrıca yoğun elektrik verildiği tespiti yapıldı. Otopsi raporun Ceylan'a elektrik verildiği şu ifadelerle yer aldı: “Ayrıca vücudun değişik yerlerinde pire ısırığı şeklinde tanımlanan bulguların çerçevesinde kömürleşmiş dokularında tespiti nedeniyle ölümde elektrik yapıldığı amir olduğu tespiti olunmuştur.”
Ceylan'ın annesi Pelir Ceylan Savcılığa verdiği dilekçede oğlunun ölümünün kendilerinden günlerce saklandığını anlatıyor ve şunları ifade ediyordu: “Öldürülen oğlum lise öğretmeni olup sağlığı yerinde ve 22 yaşında herhangi bir olayla ilgisi olmayan çevresince sayılan ve sevilen bir kimsedir. Oğlum gözaltına alındıktan sonra gene görevli polislerce emniyet sarayında işkence edilerek öldürülmüştür.”
Pankart asma olayı ile ilgili olarak Ceylan ile birlikte göz altına Pakize Şimşek mahkemede verdiği ifadesinde gözaltına alındıktan sonra dört gün boyunca gözlerinin bağlandığı anlatarak, “Zeynel'i göstermişlerdi, kendisi ölmüştü. Cesedi tanımam için bana gösterdiler sonra da bana eğer sen de pankartı kabul etmezsen bu hale gelirsin dediler” diyor.
Askeri savcılık yaptığı soruşturma sonucunda Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkemesinde, Komiser Mustafa Haskırış hakkında ‘Kötü davranış sonucu ölüme sebebiyet verme' suçlamasıyla dava açıldı. Bilirkişi raporların Ceylan'ın işkence ile öldüğü tespitine rağmen, Komiser Haskırış bu iddiaları reddetti. Haskırış yaklaşık 1 yıl tutuklu kaldı.
Yargılama sürerken, karar duruşmasından bir ay önce, 22 Eylül 1981 günü tahliye edildi ve Haskırış'dan bir daha haber alınamadı. (Haskırış ismi yıllar sonra 1997'de gerçekleştirilen organize bir suç örgütü operasyonunda “yardım yataklık” suçlamasıyla gündeme gelmişti)
Gözaltında işkencede öldürülen bir diğer isim TDKP/Halkın Kurtuluşu üyesi olduğu iddia edilen Cafer Dağdoğan. Dava dosyasındaki belgelere göre, Dağdoğan, 11 Aralık 1980 günü Adana'daki evinden gözaltına alındı. Dağdoğan, Adana Polis Kolejine götürüldü. Dağdoğan ailesi endişe içinde çocuklarını görmek istiyordu. İlk gün ‘Çocuğunuz burada değil' denildi. Polisler ikinci gün ailenin getirdiği giysileri aldı. Üçüncü gün ‘Çocuğunuz hastanede' dediler. Kendilerine bilgi verilmeyen aile mezarlıkları gezmeye başladı ve Dağdoğan'ın cesedi Adana Akkapı'daki kimsesizler mezarlığında buldular.
Olayla ilgili davada yargılanan Adana Emniyet Müdürlüğü Başkomiseri Mehmet Torun Cafer Dağdoğan'ın kendini merdivenlerden attığını ve yanına gittiklerinde ‘Örgüt beni yaşatmaz, onun için kendimi merdivenlerden attım' dediğini iddia etti.
ÖZKÖK'ÜN BAŞSAĞLIĞI
Torun ile birlikte yedi polise dava açıldı. Dağdoğan ailesi çocuklarının katillerini ortaya çıkarmak için verdikleri dilekçelere de Türkiye'nin 25. Genelkurmay Başkanı olan o dönemin Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekrteri Özel Kalem Müdürü sıfatıyla Hilmi Özkök yanıt verdi. Özkök, Dağdoğan'ın ailesine başsağlığı diledikten sonra şunları belirtiyor: “Sanıkların tespit edildiğini kamu davası açıldığını iddianameleri hazırlanarak adalete sevk edildiğini bildirir acınızı paylaşır, başsağlığı dilerim.”
UTANÇ MÜZESİNDE SERGİLENECEK
12 Eylül döneminde gözaltında işkence ile öldürülen çok sayıda kişinin dava dosyasını Devrimci 78'liler Federasyonu 3 Eylül'de açacağı utanç müzesi sergileyecek. Satılmış Şahin Dokuyucu, Zeynel Abidin Ceylan ve Cafer Dağdoğan'ın dosyaları dışında Genelkurmay arşivinde elde edilen çok sayıda dosya da sergilenecek. Dernek adına konuşan Ruşen Sümbüloğlu,dosyaları sergileyerek, 12 Eylül'ün gerçek yüzünü bir kez daha çıkarmayı amaçladıklarını belirterek, “Amacımız 12 Eylül'ün işkenceci yüzünü bir daha ortaya çıkarmak. Ve bu davalarla ilgili yeniden yargılanma talebini dile getireceğiz” dedi.
RADİKAL