120'NİN SIRRI

120'NİN SIRRI
Yüksek Seçim Kurulu, referandum süresini 120 gün olarak belirleyince karanlık odaklara gün doğdu.
Yüksek Seçim Kurulu, referandum süresini 120 gün olarak belirleyince karanlık odaklara gün doğdu. Ülkeyi kan gölüne döndürmek isteyenlerin tek amacı, referandum sürecini baltalamak. Hatta mümkünse sivil idareyi devre dışı bırakmak! Yüksek Seçim Kurulu (YSK), değişen yasaya rağmen referandum süresini 120 gün olarak belirledi. Oysa yasa açık ve netti, anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulma süresi 60 günle sınırlanmıştı. YSK, kararını yorum yoluyla, yani referandumu milletvekili seçimi gibi kabul ederek verdi. Demokrat Yargı Genel Sekreteri Kemal Şahin, YSK'nın bu tavrını yadırgamıyor, zira ona göre kurulun kendisi anayasal değil. Geçen hafta Aksiyon'da yayımlanan röportajında şöyle diyordu Şahin: “YSK, (darbecilerin kurduğu) Millî Birlik Komitesi tarafından 1961 Anayasası'ndan önce oluşturuluyor, sonra anayasal dayanak hazırlanıyor.” Yaşadık ve gördük ki anayasal olmayan bir kuruldan yasal kararlar beklemek abesle iştigal. ‘120 gün kararı' elbette çok önemli. Bunu anlamak için referanduma sunulan değişikliklerin Meclis'ten geçtiği günden itibaren yaşananlara bakmak gerekiyor. Kısa bir zaman dilimine olağanüstü hadiseler sığdırıldı. Hatta olağanüstü hâl uygulanması bile önerildi. Talep yerine gelmeyince olayların şiddeti artırıldı. Muhtemelen referandum tarihine kadar da böyle devam edecek. Ama neden? Sorunun cevabı, günbegün karşılaştığımız tuhaf olaylarda gizli. İnegöl ve Dörtyol'da peş peşe meydana gelenler, İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın ifadesiyle hiç de ‘yalın' değil. İnegöl'de Doğu kökenli bir minibüs şoförü ile gençler arasında korna çalma yüzünden çıkan kavga anormal şekilde büyüdü. Her ne kadar olayın başlangıcı adi bir kavga gibi gözükse de çok kolay provoke edilmesi bazı şüpheler uyandırıyor. Kavganın taraflarının bir anda artması ve Türkler ile Kürtler diye ayrılması ise karanlık ellerin hızını değil, hâlâ planlı ve aktif olarak çalıştıklarını gösteriyor. Polislere saldırı, araçların yakılması, valiliğin uyarılarına rağmen bir grubun sokağı karıştırma çabası, olayların bir yerlerden yönlendirildiğini gösteriyor. Zaten sonradan ortaya çıktı, ilçedeki gençler E.K. isimli kişi tarafından cep telefonu mesajıyla tahrik edilmiş. O da ‘talimatı' ismini ve telefon numarasını bilmediği bir kişiden almış! Neyse ki ilçenin ileri gelenleri sağduyulu hareket ederek sükûneti sağlamayı bildi. Elbette toplum mühendisleri pes edecek değildi! Daha İnegöl olayları durulmadan Dörtyol karıştırıldı. 4 polis şehit edildi ve sonrasında bir dizi ilginç gelişme yaşandı. ‘Terörist' diye gösterilen Mehmet Bozkurt'un ‘dur' ihtarına uymasına rağmen sivil kıyafetli iki kişi tarafından Emniyet'in bahçesinde vurulması, bir jandarma komutanının, polislerin şehit edildiği aracı kriminal incelemeye götürmek isteyen savcıyı engellemesi, daha baştan şüphe uyandırıyor. Olayların odağındaki isim ise MHP'li Payas Belediye Meclis Üyesi Bestami Kılıç; polisleri şehit edenlerin kullandığı aracın sahibi. Kılıç'ın aracının gasbedildiği iddiası, öncesinde ve sonrasında görüştüğü kişiler, bu süreçte yaptığı açıklamalar çelişkilerle dolu. Kılıç'ın çok sayıda telefon hattı ve araç kullandığı, araçları görüştüğü sivil jandarma elemanlarına tahsis ettiği de ortaya çıktı. Ehliyetine 3 defa alkollü araç kullanmaktan el konmuş. Nitekim çok geçmeden JİTEM elemanı olduğu iddia edildi. Jandarma Genel Komutanlığı'ndan da ‘itiraf' gibi bir açıklama geldi: “Bestami Kılıç, Jandarma istihbarat elemanı olmayıp, bölgede zaman zaman bilgisine başvurulan vatandaşlardan birisidir.” Yani literatürdeki adıyla bir ‘muhbir'miş. Kadrolu elaman olmaması ve olaydan kısa süre önce biri korgeneral rütbesinde 3 jandarma subayıyla görüşmesi ‘JİTEM elemanı' iddiasını güçlendiriyor. Zaten, bir zamanlar PKK ve JİTEM içinde yer alan Abdulkadir Aygan ile emekli Jandarma İstihbaratçı Astsubay Hüseyin Oğuz, Dörtyol'daki saldırının ‘JİTEM operasyonu' olduğunu savunacaktı. Kılıç'ın 6. Kolordu'da görüştüğü korgeneral rütbesindeki subayın da Balyoz davası sanıklarından Nejat Bek olduğu ileri sürülüyor. Dörtyol olaylarının başrolünde gözüken Kılıç'ın adının JİTEM ve Balyoz gibi isimlere uç vermesi şaşırtıcı olmasa gerek. Balyoz İddianamesi'ni hatırlayalım. İddianamede, Balyoz Harekât Planı ile 12 Eylül 1980 askerî darbesi için hazırlanan Bayrak Harekât Planı'nın teknik açıdan benzediği vurgulanıyordu: “Bayrak Harekât Planı ile uygulanan sıkıyönetim politikaları, ciddi benzerliklerle, Balyoz Harekât Planı'nda da yer alıyor. Sıkıyönetim planları yapılırken 12 Eylül esas alınmış, bu planlar üzerinden paralel nitelikte çalışmalar yapılmıştır.” ‘Çöplüğün Generali' isimli kitabın yazarı Oya Baydar, 12 Eylül darbe sürecini yaşamış ve o dönem yurt dışına çıkmak zorunda kalmış bir isim. Baydar, İnegöl ve Dörtyol olaylarını değerlendirirken 1980 darbesi öncesinde yaşananlara çok benzediğini vurguluyor. Baydar'a göre, o dönem ‘sağcı-solcu' diye kamplara bölünüp birbirine vurdurulan halk, bugün ‘Türk-Kürt' diye bölünmek isteniyor. Yeter ki o dönemin şartları devam etsin, birileri vesayeti elinde tutmayı sürdürsün. Anlaşılan yargıya taşınan Balyoz Darbe Planı bir taraftan uygulanmaya çalışılıyor. Muhakkak ki 12 Eylül benzeri bir darbe bugünün şartlarında mümkün değil; ama darbelerle oluşturulan vesayet sistemini sarsabilecek referandumu engellemek için pekâlâ adımlar atılabilir. Sonradan yapılan itiraz kabul edilsede tutuklama kararı çıkarıldığı hâlde yargıya teslim olmayan 100 Balyoz sanığının dışarıda dolaşması sadece ‘tesadüf'le açıklanamayacak kadar ciddiydi. Tabii ki YSK'nın referandum tarihini 12 Eylül olarak belirlemesi için aynı şey söylenemez. Dörtyol gibi bir ilçenin göbeğinde 4 polisi şehit eden failler henüz bulunamadı. Hatta bunun için ‘şaşırtma taktiği' uygulanarak rastgele 3 kişi hedef gösterildi. ‘Faili meçhul', olağanüstü dönemlerin ortak mefhumu. Balyoz sanıkları, Dörtyol olayları ve Yüksek Askerî Şûra kararlarının tartışıldığı bir ortamda emekli Koramiral Atilla Kıyat, yıllar önceki faili meçhulleri hatırlatan hayati açıklamalar yapacaktı. Kıyat, 93-97 yılları arasında işlenen faili meçhul cinayetlerin devlet politikası olduğunu, o dönem yüzbaşı, üsteğmen olan kişilerin emir üzerine bu cinayetleri işlediklerini söyledi. Kıyat'ın tarihî itiraf niteliğindeki ifadelerini bir kez daha not etmek gerekiyor: “1990'la 2000 yılları arasında yapılanlar bir devlet politikası olmasına rağmen bölgede ülkesine karşı kin kusan bir neslin yetişmesine sebep olmuştur. Hukuk dışı uygulamalar olmuştur. Bugün Ergenekon'da faili meçhul cinayetlerden dolayı suçlanan ve içeride olan kimseler vardır. Ama bu arkadaşlar o zaman (şimdi albay bunlar) üsteğmendi, yüzbaşıydı. Şimdi diyorlar ki ‘Sen Cizre'deyken muhtarı öldürdün' ya da ‘Muhtarla beraber oldun filancayı öldürdün.' Sene kaç? 1994, 1995... Ben de diyorum ki, lütfen, 93'ün, 96'nın, 97'nin başbakanları, cumhurbaşkanları, genelkurmay başkanları, OHAL valileri... Yatağınızda nasıl rahat uyursunuz! Lütfen çıkıp açıklayın, bu yıllarda işlenen faili meçhuller terörle mücadele için devlet politikası mıydı? ‘Böyle bir devlet politikası yok' diyorsanız, söyleyin. Söylemiyorlar. Ben o zaman devlet politikası olduğunu düşünüyorum. O zaman maalesef, ülkeyi idare edenlerin, faili meçhulleri de terörizme önlem olarak gördüklerini düşünüyorum. Çünkü bir üsteğmen, ‘Ben Hasan'la Mehmet'i bir halledeyim de bu terörizmi bitireyim' diyemez. Birileri emir verdi.” Kıyat Paşa haklı, böylesine önemli işler alt rütbedeki subayların tek başına karar verip yapabileceği işler değil. Tıpkı, Heron görüntülerine rağmen hiçbir askerî birlikten destek gitmemesinin emirsiz olmayacağı gibi. Hantepe baskınından söz ediyoruz. 19 Temmuz gecesi Çukurca'daki Hantepe askerî bölgesine yapılan baskında 7 askerimiz şehit oldu. Hâlbuki baskın on gün önceden istihbarat tarafından bildirilmiş. Bu sürede PKK ağır silahları Hantepe bölgesine rahatça getirmiş ve hiçbir önlem alınmamış. Daha kötüsü var. İnsansız hava aracı Heron, baskın anını görüntülemesine rağmen hiçbir destek sağlanmamış. Baskın görüntüleri de başta Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Hava ve Deniz Kuvvetleri, 30'a yakın komutanlıkta canlı izlenmiş. Çukurca'dan kalkan bir helikopterin 15 dakikada Hantepe'ye ulaşabileceği belirtiliyor. Helikopterin devreye girdiği saldırılar yok mu? Tabii var; ama o helikopter de tek kurşun atmadan geri dönüyor. Hantepe baskınından tam bir ay önce, bu kez olay yeri Şemdinli Gediktepe karakolu. 3 Haziran'da yani baskından 15 gün önce Heronlar katır ve silahlarla sınırdan sızan 100 PKK'lıyı görüntülüyor. Görüntülerin Genelkurmay'a ulaşması üzerine bölgeye helikopter gönderiliyor. Fakat yarım saat PKK'lı grubu takip eden helikopter ateş etmeden birliğe dönüyor. İşte o teröristler karakolu basıp 11 askerimizi şehit ediyor. Bu baskınla ilgili istihbarat da Emniyet tarafından 2 gün önce yer ve zaman bilgisiyle Şemdinli Jandarma Komutanlığı'na bildirilmiş. Maalesef kamuoyunun tepkisi ve beklentisine rağmen Genelkurmay'dan her iki olayla ilgili hiçbir açıklama gelmiyor. Bildiğimiz tek şey, Gediktepe baskınını gerçekleştirilen teröristlerin ‘çoban' zannedilmesi. Bölgedeki en yetkili isim, 3. Taktik Tümen Komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya vermişti bu bilgiyi, hem de Başbakan'a. Kaya'nın da Balyoz davasının bir sanığı olduğunu unutmamak lazım. Olağanüstü hâl ilan edilmeden olağanüstü şartlarda yaşadığımızın delili değil mi bu bilgiler! Diğer terör saldırılarını tek tek saymaya gerek yok. Hemen her gün karşılaştığımız şehit haberlerinin hedefinin ne olduğunu artık halk da çok iyi biliyor. Bundan dolayıdır ki şehit aileleri kaybettikleri evlatlarının ardından ağıt yakarken, terörle mücadelede gösterilen zaaf ve ihmalleri de sorguluyor. Referandum sürecinde muhalefet partilerinin tavırları da tutarlı gözükmüyor. CHP, alışılagelmiş şekilde iktidarın tersi istikametinde yürüme refleksiyle hareket ediyor. Referandum paketi, çok güvendikleri Anayasa Mahkemesi'nden ‘onay' almasına rağmen ‘hayır' kampanyasını ateşli biçimde sürdürüyor CHP. ‘Evet' oyu vereceğini açıklayan milletvekili ve belediye başkanları ise ihraç talebiyle disiplin kuruluna gönderiliyor. Asıl üzerinde durulması gereken partiler, CHP ile aynı safta bulunan MHP ve BDP. MHP'liler, 12 Eylül'de mağdur olan ülkücülerin kemiklerini sızlatmakla kalmıyor, o dönem işkence görmüş ve hâlâ o acılarla yaşayan arkadaşlarına ağır hakaretler ediyor. Ülkücüler 12 Eylül'de mağdur olmasa dahi, referandumda getirilen düzenlemeler MHP'nin arka çıkabileceği demokratik haklar getiriyor. 22 Temmuz 2007 seçiminden sonra Köşk seçimi ve üniversitedeki eğitim özgürlüğünü genişleten değişikliklere verdiği destek ile MHP lideri Devlet Bahçeli'nin ısrarla ülkücü gençleri sokaktan uzak tutma gayreti hesaba katıldığında bu yöndeki beklentiler yükseliyordu. Oysa parti yönetiminin referandum politikası bütün olumlu adımları boşa çıkarabilecek nitelikte. Bunu sadece ‘muhalefet' anlayışıyla açıklamak ne kadar mümkün? BDP'nin tavrını tam manasıyla anlatan bir deyim var: “Ateşe körükle gitmek.” 12 Eylül'de en çok zarar gören, Anayasa Mahkemesi'nce en çok partisi kapatılan kesim BDP'liler. Ama gelin görün ki âdeta kendileri için hazırlanmış bir pakete canhıraş karşı çıkıyorlar, üstelik bütün Kürt halkının iradesine kota koyarak. Bu yetmiyormuş gibi adrese teslim hareket ve açıklamalar geliyor. BDP'li heyetin Türk-Kürt gerginliği had safhaya çıkarılmış Dörtyol'a girme ısrarının masumiyetine nasıl inanacağız? Ya Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'in böylesine hassas bir dönemde Türk bayrağının yanına sarı kırmızı yeşil bayrak (PKK) asma talebi! Evet, YSK yasalara uygun hareket edip referandum süresini 60 gün olarak belirleseydi, sandıktan çıkan sonucun tartışıldığı dördüncü haftaya girecektik. Ama 18 Temmuz'dan beri karanlık eller ile kullandıkları kesimlerin halkın önüne sandık konmaması için daha neler yapabileceğini hesap ediyoruz. 12 Eylül akşamına kadar yapmaya devam edeceğimiz gibi. Yükün ağırı halka düşüyor: Bu hesapları fark edip itidali elden bırakmamak. REFERANDUM SÜRECİ BAŞLADI TERÖR AZDI Yüksek Seçim Kurulu, referandum süresini 120 gün olarak belirleyince karanlık odaklara gün doğdu. REFERANDUM SÜRECİ BAŞLADI TERÖR AZDI 12 Mayıs Cumhurbaşkanı, Meclis'te hazırlanan anayasa değişikliği paketini onayladı. Aynı gün Muğla Üniversitesi'nde karşıt görüşlü öğrenciler arasında çıkan kavgada 21 yaşındaki Şerzan Kurt isimli öğrenci hayatını kaybetti. 13 Mayıs Yüksek Seçim Kurulu, kanunla 60 güne indirilmesine rağmen referandum süresini 120 gün olarak belirledi. Teröristbaşı Abdullah Öcalan, PKK içindeki bazı grupların devletin bir kısım unsurlarıyla ortak hareket ettiğini söyledi. 21 Mayıs Tekirdağ'da 2 kişi, 3 bomba, 2 tabanca ve bazı patlayıcılarla yakalandı. Referandum sürecinde kanlı eylemler yapacakları iddia edildi. 31 Mayıs PKK'lı teröristler İskenderun Deniz İkmal Komutanlığı'na saldırıda bulundu. 7 asker şehit öldü, 6'sı yaralandı. PKK, bu tarihten itibaren ‘eylemsizlik' sürecini bitireceğini açıklamıştı. 8 Haziran İstanbul Halkalı'da polis aracına bombalı saldırı düzenlendi, 15 polis yaralandı. 11 Haziran İzmir'de 50 kiloluk patlayıcı ve bomba düzeneği bulundu. Malzemelerle ilgili yakalanan 6 kişinin emniyet veya askeriyeye yönelik saldırı düzenleyeceği açıklandı. Ayrıca Hakkâri (Şemdinli) ve Tunceli'de düzenlenen terör saldırılarında 1 asker şehit oldu, 17 asker yaralandı. 17 Haziran 19 Ekim 2009'da PKK'nın Kandil ve Mahmur kamplarından gelerek teslim olan ve ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılan gruptan 10 kişi tutuklandı. 18 Haziran Genelkurmay İç Güvenlik Daire Başkanı Tümgeneral Fahri Kır, terör saldırılarının artacağını söyledi. 19 Haziran Hakkâri Şemdinli'ye bağlı Gediktepe'deki askerî birliğe saldırı düzenlendi. 11 askerimiz şehit oldu, 16'sı yaralandı. 20 Haziran Başbakan Tayyip Erdoğan Gediktepe'deki mevzileri ziyaret etti. Tümgeneral Gürbüz Kaya Başbakan'a bilgi verdi: Teröristleri çoban zannettik. 22 Haziran İstanbul Halkalı'da asker taşıyan servise bombalı saldırı düzenlendi. 4 personel ve 17 yaşındaki asker kızı Buse Sarıyağ hayatını kaybetti 25 Haziran Emniyet terör saldırılarıyla ilgili raporunu açıkladı: PKK referandumu engellemek için terörü tırmandırıyor. 1 Temmuz - 10 Ağustos arasında ses getirecek bombalı saldırılar planlanıyor. 28 Haziran Hatay'ın Hassa ilçesine bağlı Çardak yaylasında kekik toplayan 2 sivil, askerler tarafından terörist zannedilerek öldürüldü. (Bir sivil de yaralandı.) 5 Temmuz Şemdinli Beyyurdu Karakolu'na yapılan saldırıda 3 asker şehit oldu. Şehitlerden Kürt kökenli (Iğdır) Erkan Akdeniz'in ağabeyi Mehmet Akdeniz de 13 yıl önce Şırnak'ta mayın patlaması sonucu hayatını kaybetmişti. 19 Temmuz Hakkâri Çukurca'daki Hantepe'de konuşlu birliğe saldıran PKK'lı teröristler 6 askerimizi şehit etti, 9'unu da yaraladı. 26 Temmuz Bursa İnegöl'de Doğu kökenli bir minibüs şoförü ile gençler arasında korna yüzünden kavga çıktı. 5 kişi bıçaklandı. 60'a yakın kişi gözaltına alındı. Polis ve belediyeye ait araçlar yakıldı. 14 polis yaralandı. Olay Türk-Kürt çatışmasına döndürülmek istendi. 27 Temmuz Hatay Dörtyol'da görev devir teslimi yapan polis aracına sahte plakalı kamyonette gizlenen kişilerce ateş açıldı. 4 polis şehit oldu, bu olaydan da Türk-Kürt kavgası çıkarılmak istendi. 29 Temmuz BDP'li heyet Hatay Valiliği'nin uyarısına rağmen Dörtyol'a girmek istedi. 31 Temmuz Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, Tunceli'de “Belediye binamızın önünde, ay yıldızlı Türk bayrağımızla sarı kırmızı yeşil bayrağımız (PKK) dalgalansa ne olur?” açıklamasını yaptı. 1 Ağustos PKK, Batman'daki petrol kuyularına saldırdı ve işçilerin kaldığı barakaları ateşe verdi. Ardından, yardıma gidenlerin geçtiği yoldaki bombayı patlattı. Hayatını kaybeden 4 kişiden biri eski İHD şube başkanı, diğeri kapatılan HEP'in il başkanıydı. 2 Ağustos Siirt'in Eruh ilçesinde bir grup PKK'lı Emniyet Müdürlüğü'ne roketatarlı saldırıda bulundu, 1 polis memuru şehit oldu. Ayrıca Erzincan yolunda askerî araç taşıyan yük trenine bombalı saldırı düzenlendi, 7 vagon raydan çıktı. Diyarbakır Lice'ye bağlı Çeper Köyü'nü basan teröristler ise ipek halı ve dokuma tezgâhlarını yaktı. 3 Ağustos Ordu'nun Akkuş ilçesinde kaza ihbarı üzerine olay yerine giden jandarma ekibine ateş açıldı. 1 asker şehit oldu, 2'si yaralandı. 5 Ağustos Ağrı Doğubeyazıt'ta teröristlerle girilen çatışma sonucu 1 asker şehit oldu. Diyarbakır Ergani'de PKK'lılara ait bir araçta 60 kilo patlayıcı ele geçirildi. KAYNAK: AKSİYON
10 Ağustos 2010 09:54
DİĞER HABERLER