Depremlerin üstünden 48 saati aşkın bir zaman geçmesine karşın arama kurtarma çalışmalarının özellikle ilk iki günde yetersiz olduğuna yönelik eleştiriler gözleri devlet kurumlarına ve AFAD'a çevirdi.
Kahramanmaraş’taki depremler ve sonrasında ortaya çıkan tablo hepimizin yüreğini dağlıyor. Tonlarca moloz yığınları altında kalan kadınların, çocukların feryatları yüreklerimizi yakıyor. Kurtarılamayan ve soğuktan donmaya başlayan insanları gördükçe acımız katlanarak artmaya devam ediyor…
Şimdilerde her ne olursa olsun her ne denirse densin depremzedeler için mümkünse fiziken değilse maddi olarak yardıma koşmalı, bir yandan da dilimizden dualar gözümüzden yaşlar eksik olmamalı…
Lakin yüzlerce yıl Anadolu topraklarında yaşamış onlarca devlet kurmuş bir milletin günlerdir yaşadığı sefaletin ve sıkıntıların her geçen gün daha da kötüye gitmesi ister istemez bazı haklı sitemlerin doğmasına neden olmaya başladı. Devletin imkanlarının iyi yönetilememesi bunun başında geliyor. Devleti çeyrek asırdır yöneten AKP rejimi ve derin güçler 1999 yılındaki depremi her yönüyle çok iyi biliyorlar. O dönem yaşananların hem fiziki hem de sosyolojik detaylarını tarih tüm çıplaklığıyla kaydetti. Biz daha çok depremin oluşturduğu yıkım üzerinde duralım.
Depremin ne olduğunu, imarın, inşaatın ne anlama geldiğini dünyada en iyi bilen insanların başında o dönem İstanbul’u yöneten ve sonra AKP rejimini kuran Erdoğan gelir. Ancak Erdoğan, depreme karşı önlem almayarak yüzde 10’luk haraç imparatorluğunu kurmaya başladığı o yıllardan bu zamana kadar Türkiye’nin her yerinde bugünkü büyük katliamın önünü açan çarpık yapılaşmanın mimarı oldu.
Türkiye gerçekten çok büyük ve güçlü bir devlet ve halka sahip. Ancak Türkiye beyaz yalanlarla, gizli ajandalarla kandırılarak çeyrek asırdır AKP rejimiyle yönetiliyor. Üstelik değişen yönetim sistemine göre bürokrasinin neredeyse hiç olmadığı dünyanın en hızlı karar verici başkanlık sistemlerinden birine sahip. Başkanlık sistemini gelişmiş birçok ülke çok iyi uyguluyor. Ancak Türkiye’deki başkanlık sisteminin amacının halka hızlı ve kaliteli bir yönetim sunmak olmadığını aksine diktatörlük için kullanıldığını artık çok daha iyi anlıyoruz.
Türkiye bu sisteme 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra geçti. Tayyip Erdoğan’ın tek adamlığa geçiş için önündeki tüm engelleri kaldırması gerekiyordu. Mutlak hakimiyet kurmak için de başta adalet sistemini, emniyeti, TSK’yı, üniversiteleri, iş dünyasını… Kendine bağlaması gerekiyordu. Bu hedef uğruna Türkiye’deki şer odaklarının hepsiyle anlaşarak adım adım ve son derece kanlı bir plan üzerinde çalıştı... Kurmay zekaya sahip Ergenekoncu subaylarla, MİT’in tüm hareket kabiliyetiyle ve ajanlarıyla, SADAT gibi kendisinin oluşturduğu paramiliter yapılarla kusursuz kumpaslar kurup 15 Temmuz’u hazırladı ve yaptı...
Sadece devletin güçlerini mi, gazeteleri, televizyonları, parti üyelerini, halkı, belediyelerinin iş makinalarına kadar şeytanın aklına gelmeyecek hemen her şeyi dakika dakika tüm detaylarıyla, harfi hafine planlayan ve bir gecede saatler içinde uygulayan bir rejimden bahsediyoruz… Yaklaşık 5 yıldır muhalif gazetecilerin ortaya çıkardığı ve çıkarmaya devam ettiği 15 Temmuz gerçeklerinin belgelerini, videolarını, fotoğraflarını üst üste koyduğunuzda karşınıza nasıl dev bir planın çıktığını göreceksiniz... 15 Temmuz'la ilgili ortaya çıkmaya devam eden tüm bunlar daha buz dağının görünen yüzü. Rejim değiştiğinde gün yüzüne çıkacakları öğrendiğimizde belki hepimiz şaşkınlıktan küçük dilimizi yutacağız…
Evet, reji
m 15 Temmuz için çok çalıştı ve gayesine ulaştı. Ancak bugün tüm Türkiye’nin yaşadığı deprem felaketi öncesinde tedbir gayeli hazırlık yapmadılar. Depremin olduğu bölgedeki illerin belediye başkanlarının daha önce televizyonlara kadar çıkıp seslerini duyurmaya çalışmalarına rağmen, bilim adamlarının feryatlarına rağmen harekete geçmediler. Üstelik küfür eder gibi üst üste imar afları çıkarttılar... Onlar için gaye halkın günlük politikalarla gözünü boyayıp oy devşirmek, inşaatlardan rant elde etmek ve 5’li çete gibi besledikleri holding patronlarından alacakları haraçlardı...
Bu büyük felaket olduğu anda herkesin bildiği hayat kurtaran 24 saat kuralında yapılacaklarla ilgili göstermelik olsa dahi AKP rejiminin bir şey yapamaması herkesi derinden sarstı. 15 Temmuz’da sözde suikast altında canlı yayınlara bağlanıp halkı sokaklara döken bir Erdoğan ilk gün ortalardan kayboluverdi. Çünkü çeyrek asırdır kurduğu mafya devletinin böyle bir afet için hiçbir hazırlığı yoktu.