15 Temmuz'da yeni belge... İşte Serdar Coşkun’un ikinci skandal talimatı

15 Temmuz gecesi tuttuğu tutanakla tartışma konusu olan dönemin Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçları Soruşturma Bürosu Savcısı Serdar Coşkun’un ilk yazılı emirlerinden biri daha ortaya çıktı. Bu da en az tutanağın kendisi kadar skandal.
Ahmet Dönmez / ahmetdonmez.net
İşte Serdar Coşkun’un skandal tutanaktan sonraki ilk talimatı

Darbe girişiminin üzerinden henüz saatler geçmişken, 16 Temmuz 2016’da bütün illerin cumhuriyet başsavcılıkları ile Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bir yazı yazan Coşkun, binlerce hakim ve savcının tutuklanması için ‘talimat’ veriyor. Serdar Coşkun, “Bütün iller ile irtibata geçilip listede adı geçen hakim ve savcıların acele gözaltına alınmaları”, “Gözaltına alınan hakim ve savcıların tutuklanmalarının sağlanması” şeklinde ifadeler kullanıyor. Daha darbe girişimi devam ederken faili tespit eden (!) Coşkun, listedeki hakim ve savcıları da peşin peşin suçlu ilan ediyor. Mahkemeler üzerinde adeta vesayet kurarak “tutuklanmaları” talimatını veriyor.

Bütün hakim-savcı dava dosyalarına giren bu yazının bir diğer önemli özelliği, hemen altında bir fişleme belgesinin unutulmuş olması.

Yazının tam metni şöyle:

“Türkiye genelinde hükümeti devirmeye ve anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs etmek suçunun halen işlenmeye devam edildiği, bu suçu işleyen Fethullahçı terör örgütlenmesi üyelerinin yurt dışına kaçıp saklanma ihtimali bulunduğu anlaşıldığından Türkiye genelindeki Fethullahçı terör örgütlenmesine mensup hakim ve savcıların listesi ilişikte gönderilmiştir.

1- Bütün iller ile irtibata geçilip listede adı geçen hakim ve savcıların acele gözaltına alınmaları

2- İkametlerinde, çalışma odalarında ve araçlarında CMK 116. Maddesi gereğince arama yapılıp suç unsuru tespit edilmesi halinde CMK 327. Maddesi gereğinde el koyma işlemlerinin gerçekleştirilmesi,

3- Gözaltına alınan hakim ve savcıların Cumhuriyet başsavcılıklarına sevklerinin sağlanıp TCK’nın 309/2 maddesi gereğince tutuklanmalarının sağlanması,

4- Arama işlemleri sonucunda dijital materyallerin ele geçirilmesi halinde ilgili Cumhuriyet savcılıkları ile koordinasyon kurularak ilgili Sulh Ceza Hakimliklerinden CMK 134. maddesi uyarınca inceleme kararı alınarak gerekli incelemelerin yapılması,

5- Adı geçenlerin yurtdışına kaçma ihtimali bulunduğundan yurt dışı çıkışlarının acele önlenmesi,

6- Soruşturmaların tamamlanarak Türkiye genelindeki bu yapıya mensup hakim ve savcılarla ilgili yapılan soruşturma işleminin sonucunun bildirilmesi rica olunur. 16.07.2016”

****

Bu belge, aslında tartışma konusu olan tutanakla da örtüşüyor. Nedenini madde madde açıklayalım:

1- Serdar Coşkun imzalı tutanağın altında, 16 Temmuz 2016, saat 01.00 yazıyordu. Yani resmi olarak bu saat itibariyle yazılmıştı. 

2- Tutanakta, o dakika itibariyle henüz gerçekleşmemiş olaylar, sanki vuku bulmuş gibi yazıyordu. Ayrıca, o gece ve daha sonraki bir tarihte hiç yaşanmayacak olaylar da yaşanmış gibi kayda geçirilmişti.

3- Savcı Serdar Coşkun kendini, şöyle savundu: “Evet, tutanağı yazmaya 01.00’de başladım ama 07.00’de bitirdim. Başlangıç saatini yazmıştım, bitirdiğim saati yazmadım.”

4- Serdar Coşkun ayrıca, bu belgenin 16 Temmuz sabahı ilk gözaltı ve soruşturma emirlerine dayanak teşkil ettiğini de açıkladı.

5- Ben de yazdığım haber ve yorumlarda böyle bir tutanak tutulamayacağını, altında hangi saat yazıyorsa, o saat itibariyle bu tutanağın yazımının bitmiş kabul edileceğini savunmuştum.

6- Ayrıca HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz’ın bir beyanatından yola çıkarak, bu tutanağın gerçekten de saat 01.00 itibariyle tutulmuş olma ihtimalinin yüksek olduğunu iddia etmiştim. Çünkü Yılmaz, 16 Temmuz saat 01.00’de 2 bin 740 hakim ve savcıyı görevden aldıklarını ifşa etmişti. Böylesi bir idari tasarrufun bir şeye dayandırılması gerekiyordu. O dayanağın da bu tutanak olabileceği görüşündeyim.

7- Çünkü tutanakta, darbe girişimini Fethullah Gülen ve cemaatinin yaptığı ileri sürülüyor. Halbuki o dakika itibariyle savcının böylesine somut ve hukuki bir tespitte bulunabilme imkanı olmadığı gibi, daha sonra da bu yönde bir delil ortaya koymadı. Yani, 16 Temmuz sabahı darbeyi Gülen ve cemaatinin yaptığını tespit etmiş olduğunu gösteren bir delil göstermedi. Dolayısıyla bu bir değerlendirme, görüş veya iddia olarak kaldı. Oysa savcının, görüş veya değerlendirmeyi kesin sübut bulmuş bir karine gibi tutanağa yazmak gibi bir yetkisi yok. Böyle bir usul de yok. Demek ki bir ihtiyaca binaen yazıldı.

8- Serdar Coşkun’un başsavcılıklara ve Emniyet’e gönderdiği yukarıdaki yazıda da, “Türkiye genelindeki Fethullahçı terör örgütlenmesine mensup hakim ve savcıların listesi ilişikte gönderilmiştir” deniyor. O saat itibariyle böyle bir listenin neye göre oluşturulduğu belli değil. Ayrıca “Fetullahçı terör örgütü yapılanmasına mensup oldukları iddia olunan hakim ve savcılar” yerine hepsi ile ilgili sanki yargılama yapılmış da hüküm tesis edilmiş gibi kesin yargıda bulunması da yazıyı hukuki olmaktan çıkarıp bir jurnale dönüştürüyor. 

  9- Tutanağa böyle bir ‘tespit’ yazıldı, çünkü darbeci askerlerle yetinmeyip yüzbinlerce insanı içine alacak şekilde genel bir tasfiyeye gidebilmek için bu neviden bir ibareye gerek vardı. Zaten kontrollü darbe bunun için yapılmıştı. Bundan dolayı “Allah’ın lütfu” idi zaten. Başka türlü bir anlamı olmayacaktı ki! TSK’nın sadece yüzde bir buçuğunun dahil olduğu, onların da çoğunun hiç bir şeyden haberi olmayan er, öğrenci veya düşük rütbeli subaylardan oluştuğunu göz önüne alacak olursak; böyle bir kalkışmadan hepi topu üçyüz-beşyüz kişi tutuklanabilecekti. Oysa şimdi İçişleri Bakanı’nın açıklamasına göre 500 binin üzerinde insan gözaltına alınabildi. Onbinlercesi tutuklanabildi. 150 bin devlet memuru bu sayede sorgusuz sualsiz ihraç edilebildi. 

10- İşte Serdar Coşkun’un Emniyet Genel Müdürlüğü ve başsavcılıklara yazdığı yazı da bu çerçeveyi tamamlıyor. Çünkü bu söz konusu yazıda da darbeyi cemaatin yaptığı yazılı. Listede adı bulunan bütün hakim ve savcıların tutuklanması isteminin gerekçesi de bu olarak gösteriliyor. 

****

Şimdi tekrar 16 Temmuz sabahına gidelim. O zamanki adıyla Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), saat 09.00’da “FETÖ  üyesi hakim ve savcılar hakkında disiplin yönünden en ağır tedbirleri görüşmek üzere” olağanüstü toplandı. Toplantının amacı, bu şekilde açıklanmıştı. 

İşin ilginç tarafı, HSYK toplanmadan önce 5 Kurul üyesi hakkında gözaltı kararı çıkmıştı bile. 

Nitekim dönemin Anayasal Düzen Başsavcı Vekili Necip İşçimen, saat 09.50 itibariyle Habertürk TV canlı yayınında şöyle diyordu: “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, darbe teşebbüsünde bulunan FETÖ paralel yapı örgütü ile irtibatlı olan Yargıtay, Danıştay, askeri idare mahkemesi ve askeri Yargıtay Daire Başkanı ve üyeleri ile HSYK’da görev yapan FETÖ paralel yapı örgütü mensubu üyeleri ile sözde Yurtta Sulh komitesi mensubu general, amiral, subay, astsubay, er ve erbaşlar hakkında gözaltı kararı vermiştir.” 

Bu saat itibariyle henüz Akıncı Üssü bile bombalanmamış ve tamamen etkisiz hale getirilmemişti. Genelkurmay karargahındaki darbeciler bile teslim olmaya başlamamıştı. Fakat başsavcılık kararı vermişti. Hakim ve savcılar, henüz kimlerden oluştuğu bile belli olmayan darbeci Yurtta Sulh Konseyi üyeleri ile bir tutuluyordu. Yargı, “Darbeyi cemaat yaptı. Bu hakim ve savcılar da cemaatten. Öyleyse bunlar da darbeci” şeklinde Aristo mantığı ile hareket ediyordu. 

Ayn gün saat 15.00’te Anadolu Ajansı, HSYK’nın olağanüstü toplantısının sonuçlarını abonelerine duyuruyordu. Buna göre toplam 2 bin 745 hakim açığa alınmıştı. Saat sizi yanıltmasın. HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz, Murat Kelkitlioğlu’na yaptığı açıklamada, “15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece saat 01.00’de 2 bin 740 hakim ve savcıyı görevden aldık” demişti. İşte o 2 bin 740 hakim-savcı, bu 2 bin 745 hakim-savcı. Mehmet Yılmaz sadece sayıyı 5 eksik vermiş, o kadar. 

Peki gece saat 01.00’de bu işlem yapıldıysa HSYK sabah 09.00’da neyi görüştü?

Çünkü bu sadece işi kitabına uydurma toplantısıydı. 

Bu da, HSYK’nın o sabah bir iki saatte nasıl olup da 2 bin 745 hakim ve savcının durumunu tek tek görüşebildiği sorusunu cevaplıyor.

Çünkü kararlar daha önceden alınmıştı. O toplantı sadece işin şekil şartının yerine getirilmesinden ibaretti. O yüzden de 5 kurul üyesi, daha toplantıdan önce gözaltına alınmıştı.

Ayrıca Danıştay Başkanı Zerrin Güngör de sabah saatlerinde bütün Danıştay üyelerini toplantıya çağırıyor, genel kurul salonunda toplantı devam ederken içeri giren polisler 10 üyenin isimlerini tek tek okuyarak gözaltına alıyordu. Aynı saatlerde 140 Yargıtay üyesi hakkında da yakalama kararı çıkarılıyordu. 

HSYK’nın kararının hemen ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da aynı 2 bin 745 hakim ve savcının gözaltına alınması talimatını veriyordu. Saat 17.00’den itibaren tek tek bu yargı mensuplarının evlerine operasyonlar başlıyordu.

Türkiye Cumhuriyeti, yaklaşık 3 bin yargı mensubunu ‘terörist’ ilan ediyordu. Yani o ana kadar yargı camiasının beşte biri, teröristlerden oluşuyormuş, devlet bize bunu söylüyordu.

****

Yazı, başsavcılıklar ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bu şekilde gönderildi. Dava dosyalarına da bu şekilde girdi.

Bu listenin o sabah itibariyle hangi kritere göre hazırlandığı, bu isimlerin hangi delille darbe ile suçlandığı belli değil. 

İşte Serdar Coşkun’un belgesinin bir diğer önemli tarafı, bununla ilgili. 

Bu ‘tutuklama emri’, hemen her hakim savcının dosyasında mevcut. Benim elimde biri Ankara, biri de Gaziantep olmak üzere iki ayrı dava dosyasından bu belge var. Fakat enteresan bir şekilde dosyadaki belgede, Coşkun’un yazısının altında bir başka evrak daha görünüyor. Ve bu evrakın, bir fişleme raporu olduğu anlaşılıyor. Yukarıdaki fotoğrafta da görüleceği üzere, alttan köşesi görünen bu kağıtta, ‘Eşinin adı, soyadı, görevi’ şeklinde bir başlık yazılı. Belge, yine bir çok dosyaya girmiş olan, hakim-savcı fişleme listesinin ta kendisi. Tek tek bütün hakim ve savcıların eşlerinin ad soyadları ve nerede çalıştığı raporlanmış. Belli ki Serdar Coşkun başsavcılıklar ve Emniyet’e bu yazıyı acele ile gönderirken masada bu fiş dosyaları da vardı. Altta bu şekilde başka bir evrakın çıkmış olması, savcının telefonla fotoğraf çektiği ve WhatsApp üzerinden bu yazıları gönderdiği kuşkusu doğuruyor. Çünkü Serdar Coşkun, Nedim Şener’e yaptığı açıklamada 15 Temmuz gecesi UYAP’ı kapattıklarını ve ilk emirleri elden gönderdiklerini söylemişti. Bu da savcının böyle ‘ufak’ kazalarla karşılaşmasına neden olmuş belli ki. 

Gaziantepte 99 hakim, savcı ve yüksek yargı mensubunun gözaltına alındığı dosyanın içinde, bu fişleme belgesi mevcut. İl il, ilçe ilçe bütün hakim savcılar, eşleri ile birlikte fişlenmiş. 2 bin 204 kişilik liste. Eşinin adı soyadı, görevi diye başlık açılmış. İşte bu listeler o gün Serdar Coşkun’un masasının üzerindeydi. Gözaltı emirlerini yazdıktan sonra kağıdı bu listelerden birinin üzerine koydu, fotoğrafını çekti ve Emniyet’e gönderdi.

Bu fişleme belgesi, Gaziantep’teki hakim ve savcıların yargılandığı dava dosyasında bu şekliyle mevcut. Aynı liste, bütün iller için hazırlandı.

Çok açık ki bu listeler önceden hazırlanmıştı. Dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop, 2014’teki HSYK seçimlerinin ardından “4 bin paralel hakim meslekten atılmalı” mesajı vermişti. Eski HSYK Başkanvekili Metin Yandırmaz da Mart 2016’da “Yargıda 5 bin paralelci tespit ettik” demişti.

Nasıl tespit edildiği açıklanmıyor. Fakat HSYK seçimlerinde Saray’ın altında çalışan Yargıda Birlik Platformu’na oy vermeyen herkesi ‘paralelci’ ilan ettikleri anlaşılıyor. Ya da doğrudan MİT’in gönderdiği fişleme listelerine göre hareket ediliyor.

Bir şekilde bu listeler hazırdı. Fakat tasfiye için bir gerekçe yoktu. Ayrıca hakimler, yasalara göre ancak ağır cezalık bir suç üstü halinde görevden alınabiliyordu. 15 Temmuz, hiç kimsenin itiraz edemeyeceği güzel bir gerekçe sundu. Önceden hazırlanmış istihbarat raporları ve fişleme listeleri bu sayede hemen işleme konuldu.

Ayrıca Serdar Coşkun’un yazısında soruşturma numarasının olmaması dikkat çekici. Tıpkı tutanak gibi bunun da çok acele ile hazırlandığı belli. 

20 Şubat 2019 17:37
DİĞER HABERLER