Meydan Gazetesi yazarı Oğuz Karamuk 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra Türkiye'deki ekonomik değişimi yazdı.
17 Aralık yolsuzluk operasyonlarının ardından 2 yıl geçti. Bu sürede yabancı sermaye Türkiye'den kaçtı ve vatandaş 1226 dolar fakirleşti. Ev almak isteyen de 2 sene öncesine göre 100 bin liralık kredi için 24 bin lira daha fazla ödemek zorunda.
Bugün sadece Türkiye değil, dünya demokrasi tarihinin en büyük siyasi yolsuzluk skandalı olan 17 Aralık'ın ikinci yıldönümü. “Dünya demokrasi tarihi” sözünü özellikle kullanıyoruz. Çünkü hacim olarak bu tip bir yolsuzluk demokrasiyle yönetilen hiçbir ülkede yok.
Aradan geçen 2 yılda Türkiye siyasi hayatında yaşanan değişiklikleri herkes görüyor. Yolsuzluk zanlısı iktidar partisi, ülke yönetimini tamamen ele geçirdi. Muhalefeti, çatlak sesleri ve kendisine itiraz edenleri büyük bir acımasızlıkla bastırdı. Nihayet 1 Kasım seçimleriyle siyasi otorite açısından istediği dikensiz gül bahçesine kavuştu.
AKP'NİN PİRUS ZAFERİ
Kuşkusuz iktidar yaptıklarıyla kendi otoritesini sağlamlaştırma savaşını kazandı. Ancak kendisine ‘Yapma' diye itiraz edenlerin dedikleri de çıktı/çıkıyor. Türkiye artık daha fakir, daha başarısız, içeride ve dışarıda daha zayıf bir ülke konumunda. İktidar açısından ortaya çıkan tablo, kazananın ödediği yüksek bedel nedeniyle aslında kaybettiğini anlatan meşhur “Pirus Zaferi”ni hatırlatıyor.
AKP iktidarının bir dizi yolsuzluk iddiasından kurtulmak için yaptığı operasyonlarla siyaset, devlet, demokrasi gibi kurumları nasıl zedelediğini uzmanları yazacaktır. Bize düşen, Türkiye'nin ekonomisinin son 2 yılda nasıl bir değişim gösterdiğini anlatmak.
Sermayenin kaçtığı ülke olduk
Yaşanan sürecin en olumsuz etkisini yabancı yatırımlarda gördük. Dünyanın birçok ülkesinde, özellikle bizimki gibi gelişmekte olan ülkelerde yolsuzluk karşılaşılmayan bir durum değil. Bu açıdan yabancı yatırımcı için büyük bir sorun yok. Zaten parasını buraya yatırırken söz konusu riski alıyor. Daha yüksek faiz istiyor, şirketlere daha az para ödüyor vs. Ancak yolsuzluk ortaya çıktıktan sonra, devlet mekanizmasının aldığı tutum, Türkiye'yi yabancı yatırımcılar açısından ‘sürpriz' bir ülke haline getirdi. Bu algı sonuçta rakamlara da yansıdı.
Ekonomik risk yükseldi
Türkiye'nin risk primini gösteren CDS (İflas sigorta primi) oranları yüzde 1.6'dan yüzde 2.7'ye yükseldi. Yani tüm dış borçlarımızda en az 1.1 puan daha fazla faiz ödemeye başladık. Bununla sınırlı kalmadı. Yurtdışından gelen sermaye miktarı keskin şekilde azaldı. 2013 yılında Türkiye'ye doğrudan ve portföy yatırımı olarak gelen net sermaye tutarı 32.8 milyar doları bulurken, bu yılın ilk dokuz ayında 2.4 milyar dolarlık net sermaye çıkışı gerçekleşti. Yani artık son 10 yılda Türkiye'nin efsanevi büyümesini gerçekleştiren yabancı sermaye girişi tersine döndü.
100 bin TL krediye 24 bin TL zam geldi
AKP'nin 17 Aralık 2013'e kadar yabancı sermaye açısından oluşturduğu ‘güven veren iktidar' algısının yıkılması, tersine sermaye göçünü başlatınca ekonominin göstergesi olan para piyasalarında bir dizi dramatik değişim yaşandı. Rakamları sıralarsak bu keskin değişiklik net olarak ortaya çıkıyor. Dolar kuru 17 Aralık öncesinde 2.14 TL iken şu an 2.97'ye yükseldi. Hazine bonosu faizleri yüzde 9.1'de seyrederken bugün yüzde 11 seviyelerini görüyoruz. Keza ülke şirketlerinin cari değerini gösteren borsa endeksi de dolar bazında 3.1 cent’ten, 2.4 cent’e düşmüş durumda.
Fatura vatandaşa çıktı
Parasal ölçülerde bakarsak Türkiye artık daha değersiz bir ülke. Tabii para ve sermaye piyasalarındaki değişimin vatandaşlara da önemli bir faturası var. En basitinden konut kredisi faizleri. 17 Aralık 2013'e kadar yüzde 0.87 olan aylık konut kredisi faizi bugünlerde yüzde 1.15 TL düzeyinde. 100 bin TL'lik 10 yıl vadeli kredinin aylık taksiti 1.340 TL iken bugün 1.540 TL'ye yükseldi. Yani ayda 200 TL daha fazla ödeme söz konusu. Tüketici 100 bin TL için 10 yılda 24 bin TL daha fazla faiz ödüyor.
Kişi başı gelir 1.226 dolar azaldı
Yabancı sermaye girişinin tersine dönmesi ve para piyasalarındaki dramatik düşüşler reel ekonomide de sarsıntıya neden oldu. Temel değişim ise ülke refahını gösteren ve AKP'nin bir zaman en çok övündüğü veri olan kişi başı milli gelirde yaşanıyor. 2013 sonunda Türkiye'nin kişi başı milli geliri 10 bin 786 dolarken, söz konusu rakam son olarak 9 bin 560 dolara geriledi. Son iki yılda miktar olarak 1.226 dolar, oransal olarak yüzde 11.3'lük bir fakirleşme söz konusu.
Tabii fakirleşmenin etkisini diğer ana göstergelerde de görüyoruz. Örneğin işsizlik oranı 2013 sonunda yüzde 9.7 iken, bu yıl eylül ayında yüzde 10.5 olarak gerçekleşti. İşsiz sayısı 2.7 milyondan 3.1 milyona yükseldi. Vatandaşların çarşı pazarda alışveriş yaparken en çok yakındığı hayat pahalılığını gösteren yıllık enflasyon oranı da yüzde 7.4'ten yüzde 8.1'e ulaştı.
Bütün bu veriler buraya kadar olsa yine iyi. Öncü göstergeler ve dünyanın durumu ekonomiye ilişkin pek de olumlu sinyaller vermiyor. Özetle iktidar koltuğunu korudu ama ülkesi refahını kaybetti.