17-25 Aralık 2013’te gerçekleşen Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturmaları. 10. yıl dönümünde 17 Aralık dosyasının Celal Kara sessizliğini gazeteci Cevheri Güven'e bozdu
17 Aralık soruşturmasının savcısı Celal Kara’ydı. Cumhuriyet Tarihi’nin en büyük yolsuzluk soruşturmalarından birini başlattı. Aynı zamanda en delilli ve içi dolu soruşturmalardan biriydi. Hükümet, soruşturmayı kapatabilmek için önce savcılığın emrinde çalışan adli kolluğu komple görevden aldı, ardından İçişleri Bakanı’nın yeni atadığı polisler, savcının yazılı talimatlarına uymadılar, mahkeme kararlarını yerine getirmediler.
Savcı Kara önce Afyon’a sürüldü. Ardından yapısı değiştirilen HSYK tarafından görevden alındı. Sonra ihraç edildi. Hakkında hükümeti devirmeye çalışmaktan dava açıldı.
17 Aralık soruşturmalarını savcısı uzun süren sessizliğini Gazeteci Cevheri Güven'e bozdu
„ÜLKENİN TÜM NAMUSSUZLARI İTTİFAK YAPTI“
İşte 17-25 Aralık 2013’te gerçekleşen Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturmaları. 10. yıl dönümünde soruşturmanın savcısı Celal Kara ile Cevheri Güven'in yaptığı röportajın önemli bir kısmı
Soruşturmadan Savcı Celal Kara’nın el çektirilmesi, soruşturmayı yürüten yargı ve emniyet ayağındaki tüm kamu görevlilerinin meslekten ihraç edilmeleri, birçoğunun tutuklanması, bazılarının ülkeyi terk etmek zorunda kalmasıyla Türk yargısı Erdoğan Rejimi eliyle geri dönülemez biçimde tahrip edildi. 10. Yıldönümünde soruşturmanın bilinmeyenlerini ve ülkenin geldiği durumu Celal Kara anlattı: "Ülkenin tüm namussuzları ittifak yaptı"
CEVHERİ GÜVEN: 17 Aralık 2013 günü yapılan soruşturmalar kaç dosyadan oluşuyordu?
CELAL KARA : İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Kaçakçılık Suçları Bürosu’nda takibi yürütülen 2012/120653 sayılı Rıza Sarraf liderliğindeki örgütlü yapının altın ve döviz kaçakçılığı yaptığı iddiası üzerine başlatılan kaçakçılık soruşturması ile Fatih Belediyesi-Anıtlar Kurulu görevlileri hakkındaki rüşvet ve bununla ilintili suçları içeren bir soruşturma olmak üzere iki soruşturma, Memur Suçları Bürosu’nda da Bayındırlık Bakanlığı-TOKI yolsuzluklarını içeren soruşturma (savcısı Mehmet Yüzgeç olan bir dosya) olmak üzere toplam 3 adet soruşturma 17 aralık günü operasyona dönüştürülen dosyalardı.
CEVHERİ GÜVEN: Tüm dosyalar önemli ama gerek iç kamuoyundaki etkisi gerekse daha sonra ABD’de yapılan yargılamalar nedeniyle önemi bir kat daha iyi anlaşılan Reza Zarrab hakkındaki soruşturma nasıl başlamıştı?
CELAL KARA : Reza Zarrab ve adamları hakkında başlatılan soruşturma örgütlü şekilde altın ve döviz kaçakçılığı yapıldığı iddiası üzerine 2012 yılında başlatılmış olan tümüyle kaçakçılık soruşturması mahiyetinde bir soruşturma olup, nitekim bu nedenle yetkili savcılık ve büro olan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Kaçakçılık Suçları Bürosu’nda başlatılmış ve yürütülmüştü. Detayları daha önce gerek tarafımca gerekse birçok gazeteci ve emniyet mensubu tarafından onlarca kez anlatıldığından detayına girmiyorum. Eylül 2012 tarihinde başlatılmasından aylar sonra Reza’nın ilişkilerini geliştirmesi sonucu malum bakanlar ve çocuklarıyla ve bazı bürokratlarla yoğun rüşvet ilişkisi görülmeye başlandığından ve yoğun şekilde rüşvet suçunun işlenmesi nedeniyle soruşturma sonraki aylarda ve operasyondan sonra da kaçakçılık soruşturmasından ziyade yolsuzluk soruşturmasıymış gibi bir hüviyet arz etmeye başladı. Oysa başlama sebebi tamamen altın ve döviz kaçakçılığı iddiasıdır. Can Dündar’la yaptığım ilk röportajımda da belirttiğim üzere; eğer başbakan, bazı bakanlar ve çocukları Reza ile rüşvet ilişkisine girmeselerdi biz onları zorla mı katacaktık soruşturmaya? Ben mi dedim gelin Reza ile rüşvet ilişkisi kurun, hem şahsi itibarınızı hem devletin itibarını 28 yaşındaki İran vatandaşının önüne yatırın, halka açık devlet bankası olan Halkbank’ı söğüşleyip yüzlerce milyon dolar zarara uğratın diye? Eğer bu suç ilişkilerini kurmamış olsalardı bu soruşturma başladığı gibi sadece bir kaçakçılık soruşturması olarak devam edip, delil durumuna göre bazı şüpheliler hakkında kaçakçılık suçundan dava açılması veya takipsizlik kararı verilmesiyle sonuçlanacaktı.
“POLİS MÜDÜRÜ SORUŞTURMADAN İLK BAHSETTİĞİNDE…”
CEVHERİ GÜVEN: Soruşturmaya daha sonra atandığınızı söylemiştiniz. Bildiğimiz kadarıyla Haziran 2013 tarihinde. Bu tarih itibariyle dosyada bakanlarla rüşvet ilişkilerinin geliştiği, teknik ve fiziki takiplerle rüşvetlerin tespit edildiği anlaşılıyor. Dosyanın detayını ilk nasıl öğrendiniz? Mali Şube Polisleri sizi detaylı bilgilendirdi mi? Sizin ilk tepkiniz ve dosya hakkındaki izleniminiz neydi?
CELAL KARA: Ben 2013 yılı Haziran ayının 20’sinden sonra bir işbölümü değişikliği yazısı ile 11. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma savcılığından alınarak Kaçakçılık Suçları Bürosu’nda görevlendirildim. Bundan hemen önce o büroda toplam 8 savcı görev yaparken biri emekli olup noterliğe geçmiş, iki savcı ise bir önceki yaz aylarında CMK 250. Madde ile Yetkili Bölümden TMK 10. Madde İle Yetkili Bölüme dönüştürülen özel yetkili kısma tayin edilmişlerdi. Ve savcı sayısı 5’e düşmüştü. Ben bu üç savcının yerine verilen tek savcı idim. Ancak o arada izine gidip gelmem nedeniyle dosyaların bana devir-teslimi Temmuz ortasına doğru yapılmaya başlandı. Üç ayrı savcıdan dosya devredildiği için de üç ayrı zamanda parçalar halinde geldi. Bir savcının tüm dosyalarını, birinin dosyalarının yarısını ve bir diğerinin ise altıda birini bana devrettiklerini hatırlıyorum. Ancak bunların okunup gereğinin yapılması aylar alır. Yani ben dosyaları ilk teorik olarak Temmuz ortasına doğru görmeye başlamış olsam da biraz olsun içeriğine vakıf olmam sonbahar aylarında oldu. Asıl tam vakıf olmam ise operasyondan önce yaklaşık bir ay zarfında olmuştur. Temmuz ayında dosyadan sorumlu Emniyet Amiri Kazım Aksoy gelerek çok özet bilgi verse de bununla dosyanın içeriğini anlamak imkansızdı. Sadece bazı bakanların ve çocuklarının rüşvet ilişkilerini girdiklerini ve yolsuzluğun çapının cumhuriyet tarihi boyunca kayda girmiş olanlar arasından en büyük boyutta olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Zaten detay konuşmasını gerektiren bir durum da yoktu o anda. O günkü İçişleri Bakanı Muammer Güler’in sonbahar aylarında soruşturmayı deşifreye yönelik girişimleri nedeniyle biraz daha ciddiyetini fark etmiştim zira soruşturmanın deşifre olmaması için gece yarısı teknik takiplerin sonlandırılması talimatı vermiştim. Detaylı bilgilendirme bu tür soruşturmaların tamamında genelde operasyon aşaması öncesi olur zira ondan önce polis takip etmektedir ve soruşturmanın mahiyeti ve delil durumu zaman ilerledikçe ortaya çıkar ve operasyonla da netleşir. Savcılar da o aşamada en detaylı bilgiye sahip olurlar. Operasyon öncesi hafta da genelde yoğun bir görüşme ve istişare trafiği olur. Nitekim ben de operasyondan önceki hafta sonuna doğru 2 gün emniyete giderek delil durumunu ve neler yapılması gerektiğini istişare etmiş, hangi hususta nasıl davranmaları gerektiğini talimatlandırmıştım. Yani en detaylı inceleme operasyondan önceki 2 hafta ve operasyon sonrası olur genel olarak ve bu soruşturmada da öyle oldu.
“BU SORUŞTURMANIN MÜKEMMELLİĞİNİN EMSALİ YOK”
CEVHERİ GÜVEN: 17 Aralık soruşturmasında adı geçenler, rüşvet miktarları gayet sıra dışı. Peki bu dosyayı delil kuvveti, sayısı, çeşitliliği vs açısından, diğer yürüttüğünüz soruşturmalarla nasıl karşılaştırırdınız? Sizin 16 yıllık soruşturma tecrübeniz ışığında Mali Şube Polisinin bu soruşturmadaki çalışmalarını puanlandırmak gerekirse…?
CELAL KARA: 26 aylık staj sürem hariç operasyona kadarki fiili savcılık sürem 17 yıl küsur. Bu sürenin en nitelikli ve mesleğin kurmaylığı olarak nitelenmesinde mübalağa olmayacak özel yetkili bölümde geçen 6 yıllık süre zarfında her türlü ve en nitelikli soruşturmaları ve davaları gördüm. Bu 6 yıllık özel yetkili bölüm tecrübem dahil tüm meslek hayatım boyunca gördüğüm en delilli, en sağlam soruşturma dosyası idi. Elimden geçen binlerce özel nitelikli dava dosyası ve soruşturmasını da karşılaştırarak söylüyorum bunu. Delil çeşitliliği ve miktarı bakımından emsalsizdir. Bir soruşturmada şu da olsaydı iyi olurdu denilebilecek hiçbir delil türü yoktur ki bu soruşturma dosyasında olmasın. Teknik takip (telefon dinleme), fiziki takip (izleme ve kamera ile kaydetme), e-mail deşifresi, tapu ve nüfus kayıtları, aramalar sırasında ele geçirilen daha önceki fiziki takiplerde kamera ile görüntülenen paraların ele geçirilmesi, el konulan telefonlar ve bilgisayarlardan elde edilen kesin ve net deliller, açık itirafları içeren ifade tutanakları gibi aklınıza gelebilecek her delil türünden binlerce delil vardı. Bu bağlamda ilk röportajımda söylediğimi tekrarlayabilirim: Bu soruşturma tüm cumhuriyet tarihinin en mükemmel ve emsalsiz soruşturmasıdır. Hatta başka ülkelerde de emsalinin bulunabileceği kanaatinde değilim. Daha iyisini görmeden daha iyisinin olabileceğine inanılamayacak kadar mükemmel yani.
CEVHERİ GÜVEN: Operasyonun tarihi ile ilgili sürekli “zamanlama manidar” propagandası yapıldı. Operasyonun o tarihte yapılmasının nedeninin Muammer Güler’in dosyayı deşifre etme çabasına girmesi olduğunu daha önceden de açıklamıştınız. O deşifre riskinden operasyon tarihine kadar siz de soruşturmada görevli polisler de yoğun ve hareketli bir mesai yaşamışa benziyor. O süreçte neler yaşadığınız elbette önemli. Ancak merak ettiğimiz, o süreçte neler hissettiniz?
CELAL KARA: Büyük bir sarsıntı olacağı belliydi ve operasyon günü yaklaştıkça acaba o gün ne olacak diye insanı çok yoğun bir stres basıyor. Doğrusu; soruşturmayı uyumaya aldığımız hafta sonundan itibaren yaklaşık iki ay sakindi zira hareket yoktu, dolayısıyla stres de yoktu. Ancak operasyondan önceki hafta ve operasyondan sonraki günlerde yaklaşık 2 hafta boyunca yoğun stres ve adrenalin nedeniyle günde ortalama 2.5 saat uyku uyuyabiliyordum. Ne zaman şüpheliler tutuklandılar, ondan sonra normal uyku uyumaya başlayabildim. Bir de; operasyon sabahı öncesindeki tüm strese rağmen kıyametin kopmadığını görünce de kısmen rahatlamıştım. Sonraki haftalarda ise hem besledikleri trolleri, hem yemledikleri medya ile sürekli iftira ettikleri ve beni frenlemek ve soruşturmayı akamete uğratmak için her türlü namertliği ve pisliği yaptıkları, yeni atanan polis amirlerinin talimatları yerine getirmemeleri, başsavcı ve soruşturmaya eklemlenen Ekrem Aydıner ile yaptıkları nedeniyle ciddi sinirlilik durumu hakimdi bende.
CEVHERİ GÜVEN: Sizin uhdenizde bulunan bu dosyalarla ilgili 17 Aralık öncesi başsavcı veya vekiller merak edip içeriğini sormuşlar mıydı?
CELAL KARA : Tarafımca yürütülen ve 17 Aralık günü operasyon yapılan soruşturmalar sıfırdan benimle başlayan soruşturmalar değillerdi. Başlatılmalarından çok sonra varlıklarından haberdar olduğum ve bana topluca devredilen soruşturmalardı. Zaten başlangıçları itibariyle sıradan soruşturmalar olarak başlamışlardı. İstanbul C. Başsavcılığı’nca yılda yaklaşık 200 bin soruşturma dosyasına bakılmakta olduğu nazara alındığında başsavcının bunlardan bilgi sahibi olması düşünülemez. Ancak daha sonrasında da bilgi sahibi olmadığı için içerik hakkında talepleri de olmadı. Zaten en meşhur malum dosyaya ben dahi son ayında tam anlamıyla vakıf olmaya başlamıştım ve ani gelişen olaylar sonucunda operasyon hazırlığına girişmemiz nedeniyle bilgisi de olmadı. Az önce belirttiğim üzere sıradan soruşturmalar olarak başlayan bu soruşturmalar sonradan nitelikli hale geldikleri yani rüşvet, yolsuzluk olaylarını kapsar hale geldikleri için baştan itibaren bilgi sahibi olmak isteyebilecekleri bir durum da yoktu. Sonrasında da aniden hızlanan olaylar nedeniyle içeriklerinden haberinin olmadığı soruşturmalar hakkında bilgi talebi de olmadı. Ancak 17 Aralık günü mesai sonuna doğru başsavcı Turan Çolakkadı bir yazı ile soruşturma kapsamındaki şüphelilerin adlarını ve kendilerine hangi suçların isnadının olduğunun bildirilmesini isteyen bir yazı gönderdi ki bu aslında AKP cenahından soruşturma içeriğinin öğrenilmesi hamlesiydi. Normal bir hukuk düzeninde bunun sorulamaması gerekir ve cevap verme mecburiyetinin de olmaması gerekir. Ancak başsavcı tarafından bizzat sorulan konuya cevap vermemek olmazdı ve ben de cevap verdim. O günün ya da ertesi günün akşamı dönemin adalet bakanı Sadullah Ergin ile Haliç Kongre Merkezi’nde görüşüp bilgi aktardığını ise bilahare duydum. Muhtemelen bana sorduğu şüpheliler ve isnat olunan suçlara dair bilgileri ona iletmiştir.
CEVHERİ GÜVEN: Peki adliye dışı unsurlardan, iktidar yetkililerinden ya da onlara müzahir avukatlardan 17 Aralık’tan önce zaman zaman iktidar yetkilileri adına soru soran oldu mu? Çünkü siz İstanbul İli’nde Kaçakçılık Suçları Bürosu’nda çalışıyordunuz. Her türlü kaçakçılık, imar ve ihale yolsuzluklarının bu büro tarafından soruşturulma ihtimali yüksektir.
CELAL KARA: 17 Aralık’tan sonra bazı gazetecilerin MİT görevlileri tarafından gazeteci kisvesi altında bana gönderilerek bilgi edinilmeye çalışıldığına dair bazı muhabirlerin sorularından ve tavırlarından şüpheleniyordum. Bu tür sorulara muhatap oluyordum ancak avukatlardan ya da başka birim amirlerinden bilgi talep etme cesaretinde ya da girişiminde bulunan olmadı. 17 Aralık’tan önce ise zaten başka birimlerin haberleri olmadı ve dolayısıyla bana kimse de sormadı. Emniyetteki bazı müdürler üzerinden deşifre girişimlerini Can Dündar’la röportajımda anlatmıştım ve kamuoyuna yansıyan fotoğraflar ve internete düşen ses kayıtlarında da bu konu vardı, takip edenler hatırlayacaklardır. Ancak teknik ve fiziki takip kararlarının alınması sırasında nöbetçi hakimlikten talep savcı tarafından yapılmaktadır, ki önceki sorulara cevabımda belirttiğim gibi ben bu soruşturmalara çok sonradan nezaret etmeye başladığımdan gerek öncesinde gerekse benim devralmamdan sonra yazın yıllık izinde olduğum sırada (temmuz 2013) yine kaçakçılık suçları bürosunda görevli başka savcı meslektaşlarım teknik-fiziki takip kararları taleplerine imza attıklarını söylüyorlardı. Ayrıca Çağlayan’daki adliye binasında 32 adet mahkemeden nöbetçi sulh ceza hakimliği sıfatıyla yüzlerce teknik ve fiziki takip kararları alınmıştır ki bu da onlarca farklı hakimden karar alındığı anlamına gelmektedir. Bu nedenle bir kısmı dikkat etmemiş olsalar da diğer bir kısmının olayın mahiyetine az da olsa vakıf olduklarını sanıyorum. Ancak Bekir Altun gibi çok sayıda karara imza atan bir hâkimin nasıl olup da olayın mahiyetinin farkına varamayıp ideolojik aidiyetle bağlı olduğu AKP’ye bilgi vermediğini hala kavrayabilmiş değilim. Zannımca olayın mahiyetinin ne olduğunu anlayabilecek derecede incelemeden karar vermiştir. Bu soruşturmada kararlar bakanlar hakkında alınmadığından belki bu nedenle de bazı hakimlerin nazarından kaçmış olabilir.
SALİH KAAN ÇAĞLAYAN’IN EVİNİN ARANMAMASI KONUSU: “TALİMAT VERDİM AMA…”
CEVHERİ GÜVEN: İktidar üyelerinin ve yakınlarının karıştığı büyük yolsuzluk ifşa olunca, iktidar on binlerce insanın hayatını etkileyen hukuksuzluklara imza attı. Peki bugün olsa bu operasyonu yapıyor olsanız neyi farklı yapardınız? Mesela Zafer Çağlayan’ın resmi adres kaydı olduğu için Salih Kaan Çağlayan’ın ikameti yasama dokunulmazlığına halel gelmesin hassasiyetiyle aranmadığı konuşuldu. Bugün olsa o evi de aratır mıydınız?
CELAL KARA: Sanırım daha ketum davranırdım. Ama neticede insanız, etrafınızda çok sayıda namert, pazarlıkla satın alınabilen ve kötü niyetli kişiler olunca istemeden açık veriliyor. Mesela savcı Ekrem Aydıner denilen rüşvetçi şerefsizin pazarlık yapıp anlaştığını sonraki tavırlarından anlayabilmiştim ve o ana kadar aslında şimdiki aklım olsa bazı tespitlerimi ona söylemezdim. Mesela önceki başsavcı Turan Çolakkadı’nın beni talimatla yönlendiremeyeceğini, bana sonuca etki edecek tesirinin olamayacağını söylemiştim ki, belki de değiştirilmesinde bunun da bir parça rolü vardı. Ben o sırada Ekrem Aydıner’in kendini sattığını ve AKP ile anlaştığını henüz fark etmemiştim. Yine yanıma gelip gidenlere de en ufak renk vermezdim niyetim ve hedefim konusunda. Mesela Fatih Belediyesi-Anıtlar Kurulu Soruşturması’nda Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in avukatı ile koridorda karşılaştığımızda “İddianame tanzimi herhalde en az altı ayı bulur, değil mi savcım?” diye sorduğunda “Hiç de o kadar sürmez, iki aya kadar düzenlerim.” demiştim. Bunlar AKP’li arsız hırsızları panikletmiş ve müdahale konusunda hızlandırıcı etki yapmış olabilir. Yani şimdi olsa bir-iki-üç, tıp! der ve susarım, hiç kimseye renk vermem.
Operasyon sabahı saat 7 gibi emniyet amiri Kazım Aksoy beni cep telefonumdan arayıp bilgi vermişti. Salih Kaan Çağlayan’ın oturduğu eve girmediklerini zira babasının üzerine kayıtlı olduğunu söylediğinde ısrarla girmelerini söyledim ama soruşturma zarar görür endişesi ile yapmadılar. Bugün olsa “Bu bir emirdir, ben de sizin adli amirinizim, ne diyorsam onu yapın:” diye sert bir tonlama ile ısrar ederdim. Nitekim sonradan bizzat bilen bir kaynaktan öğrendiğime göre 17 Aralık günü Zafer Çağlayan’ın evinde 73 milyon dolar para varmış. Bunu kendi ikamet ettiği evde mi saklıyordu yoksa oğlunun ikamet ettiği evde de var mıydı bilemiyorum. Türkiye’deki ceza hukuku usulü uygulamasında bu konuda hata yapıldığı kanaatindeyim. Kaybolmasından korkulan delillerin ve hatta delil toplamanın yasama dokunulmazlığı ile ilgisinin olmadığını düşünüyorum. Bunu sayın Sami Selçuk da böyle değerlendiriyor diye biliyorum. Düşünün; kendi adına kayıtlı 50 tane evi olsa ve bunlarda kaybedilecek deliller olsa bakan adına kayıtlı diye hiçbirini arayamayacak mıyız?
SORUŞTURMA’NIN DERSHANELERİN KAPATILMASIYLA İLGİSİ VAR MI?
CEVHERİ GÜVEN: Bu soruşturmalar hükümetin cemaate yönelik başlayan yaptırımlarına karşı cevap mıydı?
CELAL KARA : Ben bu mahiyetteki bir söylem ile 2014 HSYK seçimleri öncesinde bazı meslektaşlarımı ziyaretim sırasında karşılaşmıştım ve hayret etmiştim. Ancak o ana kadar üzerinde hiç düşünmediğim için de sadece hayır demekle yetinmiştim. Daha sonra bu algının haklı olup olamayacağına yani bazı meslektaşlarımda ve kamuoyu algısında böyle bir algının nasıl oluşabildiğine dair bir araştırma yaptığımda bunun bir temel fıkrasındaki gibi düz mantık ürünü olduğunu fark ettim. Başka çok sayıda sebep bulunabilir düşünüldüğü takdirde ancak her biri başlı başına yeterli cevap oluşturabilecek iki hususu belirtmek bu düz mantık ürünü algının ne denli mesnetsiz olduğunu ortaya koyacaktır:
Recep Erdoğan’ın üniversiteye hazırlık dershanelerinin kapatılmasına adım atmak için ortamı ısıtma mahiyetinde diyebileceğimiz “Çocuğunu bu dershanelere gönderebilmek için Ayşe teyze ineğini satmak zorunda kalıyor.” meyanındaki kamuoyunun anlamak ve anlamlandırmakta zorlandığı açıklamasından sonra bu operasyonların yapılmış olması nedeniyle AKP ile cemaat arasında bir kavga ortamının oluştuğunu ve bu operasyonların da cevap olarak yapıldığını iddia eden çok sayıda açıklama duymuşuzdur. Hatta hala Twitter ortamında buna benzer iddialara rastlıyorum. Oysa google ortamında bir tarama yapılsa, Erdoğan’ın bu ortam ısıtma/hazırlama açıklamasının ilk olarak Eylül 2013 tarihinde olduğunu, operasyonların ise 17 Aralık 2013 tarihinde olduğunu, aradan geçen üç ay zarfında böyle kapsamlı soruşturmaların başlatılıp sonuçlandırılmasının imkânsız olduğunu, Reza ve adamları hakkında başlatılan kaçakçılık soruşturmasının Eylül 2012 tarihinde, yani o açıklamadan bir yıl önce başlamış olduğunu göreceklerdir. Suyumu bulandırdın mahiyetindeki o saçma gerekçeli açıklamadan bir yıl önce başlatılmış bir soruşturmanın o beyana karşılık başlatıldığı söylenebilir mi?
Reza Zarrab hakkında başlatılmış olan soruşturmanın başlama sürecine ilişkin verdiğim cevap da göstermektedir ki bu soruşturma açıklamaya cevap mahiyetinde başlatılmış olamaz zira başlama sebebi yolsuzluk iddiaları değil, kaçakçılık iddiasıdır. Bakanlar ve çocukları rüşvet ilişkilerine girmeselerdi bu soruşturma hiçbir zaman yolsuzluk soruşturması hüviyetine bürünmeyecekti. Delillerin durumuna göre belki bazı şüpheliler hakkında kaçakçılık suçundan dava açılacaktı ya da tamamen takipsizlik kararıyla kapatılacaktı. Yani yolsuzluk soruşturması olarak başlatılmadı ki cevap olsun.
Celal Kara'nın tarihi röportajında Cevheri Güven'e anlattığı diğer başlıklar :
“TAKİPSİZLİK KARARLARINI AVUKAT ERSAN ŞEN YAZDI”
“ERDOĞAN, SADULLAH ERGİN’E ‘NE HUKUKU NE DELİLİ LAN HEPSİNİ SAVURACAKSIN’ DEDİ”
“ATTIĞIM İMZALARIN HİÇBİRİNDEN PİŞMAN DEĞİLİM”
“GÖREVİMİ YAPMAK ZORUNDAYDIM SONUÇ BENİ İLGELENDİRMİYORDU”
“ZEKERİYA ÖZ’ÜN SORUŞTURMADA HİÇBİR ROLÜ YOKTU AMA ÇOK ONURLU DURUŞ SERGİLEDİ”
“ÜLKENİN TÜM NAMUSSUZLARI İTTİFAK YAPTI”
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN