Ünlü Siyaset Bilimciden önemli tespit : Kriz tek adam krizidir

Prof Dr Baskın Oran Türkiye'nin yaşadığı krizi değerlendirdi

Uluslararası ilişkiler uzmanı ve siyaset bilimci Prof.Dr. Baskın Oran, iç ve dış siyasetteki gelişmeleri, insan hakları ihlallerini, ekonomik krizi ve rejim değişikliği adıyla yaşananları gazeteci Erkam Tufan Aytav’ın 30 Dakika programına değerlendirdi. 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini dolu dizgin yaşayan jenerasyondan olduğunu aktararak sözlerine başlayan Oran, bugün yaşanan haksızlık ve hukuksuzluklar için “Ben bugüne kadar böyle bir şey görmedim” değerlendirmesinde bulundu.  Oran, “Türkiye bugüne kadar askeri darbelerle mücadele etmeyi öğrendi, bugün sivil vesayetle mücadeleyi öğreniyor” dedi.

Son yaşanan Türkiye-ABD gerilimini ve ekonomik krize de değinen Oran, 2001 ekonomik kriziyle başa gelen AKP’nin yine benzer bir krizle iktidarı kaybedeceğini savundu.


 
ASKERİ VESAYETTE BİLE HAK ARAMA MEKANİZMALARI ÇALIŞIYORDU

Sivil ölüme mahkum etme, memuriyetten ve görevden atarak insanların haklarının gasp edilmesine değinen Baskın Oran, “Askeri dönemlerde daha iyiydi, şimdi sivil vesayet döneminde durum daha kötü. Nasıl birşey ise bu. İkincisi askeri darbe dönemleri sınırlıydı. 27 Mayıs, 6 ay içinde 1961 Anayasası’nı çıkarttı. 12 Mart dönemi yeni anayasa çıkartmadı sertleştirdi. 12 Eylül rejimi yeni bir anayasa çıkarttı. Ancak bunların hepsi 1.5 yıl içinde sivil seçimler yaparak, iktidarı sivil yönetimlere devrettiler. Oysa şimdiki Erdoğan rejimi, üçer aylık dönemlerle OHAL’i 7 kere uzatar yaklaşık 2 yıllık bir dönemi, şimdi kanunlar çıkararak  3 yıl uzatıyor. Yani devamlı bir OHAL oldu. Bu yapılanlar ne anayasaya, ne yasalara, ne de Türkiye imzaladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası anlaşma ve sözleşmelere uyar. Bunu sürdürmek mümkün değildir. Bunun içindir ki rejim gittikçe sertleşiyor, yumuşayacağına…” dedi.

OLAĞANÜSTÜ DÖNEMLER OLAĞANÜSTÜ DEVİRLERLE SINIRLIDIR

Prof.Dr. Oran, kendisinin de içinde yer aldığı 1402’liklerin yaşadıklarını ve günümüzle kıyaslamasını şöyle yaptı:

“İki bu askeri darbede 1971 ve 1980 darbeleri sırasında toplam 4 kere üniversiteden ve memuriyetten atıldım. Ama dört kere de geri döndüm. Bu ne demek? Danıştay çalışıyordu, yargı kararları uygulanıyordu. Şimdi insanlar atılıyorlar; ve hiçbir yere başvuramıyorlar. Oysa  benim ve benim gibilerin 12 Eylül 1980 darbesinden sonra atıldıkları 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’nun ikinci maddesi ‘bir daha memuriyete dönmemek üzere’ diyordu. Fakat 1989’da Danıştay, ictihadı birleştirme kararı çıktı ve  ‘Olağanüstü dönemlerde verilen kararlar, olağanüstü dönemlerle sınırlıdır. O dönemler bittikten sonra onların geçerliliği kalmaz’ dedi ve biz hepimiz göreve dönebildik. Bir kere böyle bir nitelik farkı var arada.”

MEVCUT DURUMA KANUN VE ANAYASALAR UYDURULDU

‘Tek adam rejiminin aşil topuğu’ kavramından bahseden Prof.Dr Baskın Oran,  tek adam hukuksuzluğun inşasına dair şu değerlendirmelerde bulundu: “ Dünyanın her yerinde kurallar konulur, anayasalar, yasalar yapılır, yönetmelikleri, tüzükleri yapılır. Bu tek adam yönetimi, yönetmelik çıkararak kanun ve anayasa değiştirdi. Bu bir. Olacak iş değil bu, korkunç birşey. İkincisi dünyanın her yerinde yazılı kural neyse ona uyulur. Ama bizde, Allah selamet versin, uygulama ortaya kondu, kurallar buna uysun dendi. Ve uyduruldu. Nasıl uyduruldu? Anayasa Mahkemesi, Yargıtay başta olmak üzere vesayet altına alındı. Bu şekilde yapılan uygulama, tek adam yönetimi, hukukileştirilmeden, kanunileştirildi. Artık bunun üzerine çok fazla konuşmaya lüzum yok. Çünkü bu gayrimeşru bir durumdur.

GENİŞ HALK KİTLELERİ EKONOMİK BIÇAK KEMİĞE DAYANINDA FERYADA BAŞLAR

Ve otokratik rejimler, dünyanın her yerinde görülür. Fakat şiddetle, devlet gücüne dayanarak ayakta kalamaz. İkinci bir unsur lazımdır.  ‘Rıza’ unsuru, concept İngilizce. Bu süper devletler için de geçerlidir. Bir süper devletin hegomon devlet diye anılabilmesi için uluslararası ilişkilerde o süper devletin askeri ve ekonomik olarak çok güçlü olması, ama diğer devletlerin onun hegomonluğunu kabul etmesi, rıza göstermesi gerektir. Bu gayri meşru durum fazla uzun süremez.  Türkiye bugüne kadar askeri darbelerle mücadele etmesini öğrendi, şimdi ‘sivil bir darbe’ ile mücadele etmesini öğreniyor. Çok acı çekiyoruz.  Önümüzdeki bir iki yıl içinde de çok acı çekeceğe benziyoruz. Fakat Türkiye buna aşılanıyor, farkında olmadan aşılanıyor. Tabi ki bu aşılanma olayı geniş halk kitleleri ile şu anda ilgisi olmayan birşey. Bu geniş halk kitleleri ekonomik bıçak kemiğe dayanınca feryada başlar, işte biz o sathı maile girdik, ekonomik düzeye geldik…”

ERDOĞAN REJİMİ VE ERDOĞANİSTLER; LAİKÇİ VE KEMALİSTLERİN ACI MEYVESİ

“Erdoğan ve Erdoğanistler, Laikçi ve kemalist rejimin acı bir meyvesi. Nasıl PKK’yı 12 Eylül darbe rejimi yarattıysa, hela yalatılan insanlar tahliye edildikleri anda dağa fırladılar, işte burada da AKP’nin 15 yıldır iktidarda herşeye rağmen kalmasının, 2011’den itibaren gittikçe otokratikleşen, baskı yapan, devlet şiddeti yapan bir hale gelmesi, Mustafa Kemal’in değil, ama Kemalistlerin eseridir. Mustafa Kemal de bir otokrattı. 1930’lardaydı.  O yılların Avrupası’na bakın. 1930-40’lar, Batı Avrupa’dan doğuya doğru gelelim, Portekiz’de Salaraz, İspanya’da Franko, Polonya’da Patereski, Amanya’da Hitler…. O dönemin ruhu otoriterlik, hatta toteriterlikti. Kemalizm o dönemin kuşuydu. Kemalistler, 1950’lerde 1930’ları devam ettirmek istediler.Felaket buradan geldi.”

15 Ağustos 2018 13:09
DİĞER HABERLER