25 Aralık yolsuzluk dosyasında bomba ayrıntılar var

25 Aralık yolsuzluk dosyasında bomba ayrıntılar var
Cumhuriyet Gazetesi, binbir türlü yöntemlerle ve hukuksuzluklarla kamuoyundan gizlenen 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonundaki polis dosyasından TÜRGEV faslını açtı..

Türkiye gündemine bomba gibi düşen rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun detaylarını ve o dönemdeki bomba detayları Can Dündar kaleme aldı.

Telefon görüşmesine dair yazıda yer alan “Ali Ağaoğlu’nun TÜRGEV’e Bilal Erdoğan’ın talimatıyla 20 dönüm arazi hibe ettiği, Ağaoğlu’nun bağış adı altında arazi hibe etmesi karşılığı, Bilal Erdoğan’ın yardımları ile Maslak 1453 projesindeki sıkıntıların görmezden gelindiği anlaşılmıştır. TÜRGEV’e bağış adı altında ödeme yapan Ali Ağaoğlu’nun da ‘Bunu veririm ama ondan sonra bir işim olduğunda ikiletmez kimse’ düşüncesi ile hareket ettiği anlaşılmıştır. Vakfa bağış yapan kişi ve şirketlere, kamu ile ilişkilerinde usulsüz olarak menfaat vaadinde bulunulduğu ve yolsuzluklara Bilal Erdoğan’ın neden olduğu anlaşılmıştır.” şeklindeki polis fezlekesi yorumu dikkatleri çekti.

 İşte Can Dündar'ın kaleminden 25 Aralık yolsuzluk operasyonunun polis fezlekesindeki çarpıcı ayrıntılarının beşinci bölümü...

'TAK TAK ÇUVALLA GELİR İNŞALLAH'

TÜRGEV'in yöneticisi, 'ben konu mankeniyim' dedi ve asıl patron olarak Başbakan'ın ismini verdi: 'Mal sahibi geliyor abi!'

Bilal Erdoğan’ın TÜRGEV’in yurtlarıyla ilgili talimatlar verdiği ses kaydı açıklanınca Milli Eğitim Bakanı, ‘TÜRGEV mi? TÜRGEV nedir’ diye sordu.

Bakan Bey’e yardımcı olalım ve polisin 25 Aralık yolsuzluk dosyasından TÜRGEV faslını açalım.

31 MAYIS 2013…

Başbakan, o akşam 18.30’da, Kartal’da TÜRGEV’in Hayriye Cemal Gülbaran Kız Yurdu’nu açacak.

İstanbul, olağanüstü bir gün yaşıyor. Gezi Direnişi patlamış, Taksim savaş alanına dönmüş. Yüzlerce yaralı var.

Ve Başbakan, bu ortamda oğlunun vakfının yaptırdığı okulun açılışına gidiyor.

Vakıf kendisinin

“OĞLUNUN VAKFI” MI?

Polise göre tersine; “Bilal, babası adına hareket ediyor.”

İşin aslını öğrenmek için, 31 Mayıs akşamı, Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Ergün’le Cemil Öztürk arasındaki telefon konuşmasının polis fezlekesine geçen bölümüne göz atalım:

Ergün, Başbakan’ın en yakınlarından biri… 2000’lerin başından beri vakıfta…

Diyor ki:

“Şimdi öğrencileri çağıracak, onlarla konuşacak, şakalaşacak, sever öyle işleri… E vakıf kendisinin, yurt kendisinin, öğrenciler kendisinin…”

Kamuoyu öyle bilmiyor ama… Vakfın başında Ergün görünüyor. O da gülüyor buna:

“Ben formaliteyim babam ya… Gözünü seveyim; ben konu mankeniyim. Mal sahibi geliyor, mal sahibi…”

Ne ki TÜRGEV?

Aslında öyle…

R. Tayyip Erdoğan bu vakfı, İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde, 1996’da kurdurdu. O zamanki adı, İstanbul Eğitim ve Gençliğe Hizmet Vakfı (İSEGEV) idi.

Belediyeden ihale alan firmalardan vakıflar için (yüzde 10 civarında) bağış (ya da komisyon) isteme âdeti o zaman başlamıştı. Cengiz İnşaat, Yüksel İnşaat gibi adlarını bugün sıkça duyduğumuz şirketler, “en yardımseverler” arasındaydı.

Erdoğan iktidar olunca bu faaliyetin boyutu, yerel düzeyden ulusal düzeye çıkarıldı.

Söz konusu “yardım şirketleri”, metro, otoyol, baraj ihaleleri ile büyüdü. Yaptıkları bağışlarla da vakfı büyüttüler.

2012’de vakfın adı Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’na (TÜRGEV) çevrildi.

Yönetime, Başbakan’ın oğlu, kızı, eniştesi, kızının eltisi, damadının abisi, oğlunun kayınvalidesi girdi.

5 bin lira ile kurulan ve Bakanlar Kurulu kararıyla vergiden muaf olan TÜRGEV, kısa zamanda 100 milyonlarca dolarlık varlığa kavuştu.

İHALELERLE BASKI YAPILDI

Nasıl oldu bu büyüme?

Polis fezlekesindeki cevap şu:

“Kamu nüfuzu kullanılarak, vakfa bağış adı altında ödemeler yaptırıldı. Yapılan ödemeler karşılığında da kamu görevlerine talimatlar verilerek, ödemeyi yapan şahısların kamu kurumlarında ihtiyaç duyduğu izin, belge vs. işlemleri yapıldı.

“Menfaatlerine uygun Hazine arazisi bulduklarında arazi devri yaptılar. Bulamadıkları bölgelerde, siyasi nüfuzlarını ve kamu ihalelerini baskı aracı olarak kullanarak devletten ihaleyle iş alan büyük şirketlere arazi satın aldırdılar ve vakfa bağış yaptırdılar.”

Hatırlatalım:

Rıza Sarraf da “Bilal Erdoğan’ın bilgisi dahilinde”

TÜRGEV’e bağış yapanlardan…

Meşhur “Alo Fatih” Saraç, 1 milyon lira yatırırken Bilal Erdoğan’ın “Bu zekat mı, öbür türlü mü” sorusu dinlemeye takılmıştı. Polis de bu sorudan, rüşvet paralarının ayrı hesapta toplandığı sonucunu çıkarmıştı.

Nisan 2012’de Suudi Kralı Abdullah, Vakfa 100 milyon dolar bağışlamıştı.

Sevda Tepesi’ne Kral için imar izni ne zaman çıktı?

Haziran 2012’de...

AĞAOĞLU’NUN HİBESİ

‘Tak tak tak… Çuvalla inşallah!’

Prensip şu:

“Yap bağışı, kap satışı.”

 Şimdi aşağıdaki konuşmayı, bu prensip çerçevesinde dinleyelim:

Tarih; 24 Nisan 2013…

Bosphorus 360’ın Genel Müdürü Cengiz Aktürk ile Başbakan’ın eski danışmanı Abdülkerim Çay konuşuyor.

Çay, önemli bir haber için arıyor, “Kesinlikle kimseye söyleme, Usama’ya, Muaz’a, kimseye” diyor.

Ve bomba haberi veriyor:

“Ali Ağaoğlu ne yapmış, biliyor musun abi?”

“Ne?”

“Küçükbakkalköy’de 20 dönümlük arazisini hibe etmiş.”

“Nereye?”

“Şeye… Neyse işte, anladın sen…”

“Heee… Öyle mi?”

‘Kardeşim, sen burayı bırak’

Çay diyor ki:

“Arazinin değeri yaklaşık 100 milyon dolar. Ama nasıl olmuş biliyor musun? Adama demişler ki, ‘Kardeşim, sen burayı bırak’. Adam yutkunmuş. Sonra demiş ki, ‘Siz dedikten sonra tabii ne demek.’ Yalnız bunu baba değil, oğul söylemiş. Anladın mı abi?”

“He…”

“Adam yutkunmuş, oğul ‘Bırak’ demiş.

“He…”

“O da yutkunmuş, ‘Tamam’ demiş.”

“Bizimkiler böyle mırın kırın yapıyor, ama elin adamı küt diye şeyini cebine atıyor.”

“Ben bile öyle adama can veririm, öyle mi?”

“Adam tüccar abi, adam tüccar...”

“Aynen.”

‘Veririm ama işim olduğunda…’

“Adam diyor ki, ‘Ya ben bunu veririm ama ondan sonra bir işim olduğunda ikiletmez kimse’ diyor.”

“Doğru, ama biz de alırız abi, rakam neyse o abi...”

“Tabii, tabii…”

“Serdar biliyor değil mi?”

“Serdar’a söyledim, ‘Sen bunu al bir güzel patronuna pazarla’ dedim.

“Güzel ya… Bir düşürelim vallahi artık…”

‘Çuvalla inşallah!’

“Valla abi ben de onu diyorum. Lan konuşuyoruz, konuşuyoruz, rakamlar havada uçuşuyor…”

“Vallahi ya…”

“Hay ebesini…”

“Ben inanıyorum; bu Trend, mırend işi bir yerden patladığı zaman var ya… Tak tak tak tak tak… Yani çuvalla inşallah…”

‘İnşallah, elhamdülillah’

Bir ay sonra Vakfın Başkanı Bilal Erdoğan’ın Ahmet Ergün’e verdiği talimat takıldı dinlemeye:

“Bu Ali Ağaoğlu’nun bize bağışlayacağı araziyi takip etmemiz gerekiyor. Onu sen yap.”

“Tamam.”

“Altunizade’ninkinin tapusunu aldık.”

“Öyle mi, tamam elhamdülillah.”

“Şimdi Ali Ağaoğlu’nunkini de alalım inşallah.”

Yolsuzluklara Bilal neden oldu

Polis fezlekesinin bu pazarlığa ilişkin yorumu şu:

“Ali Ağaoğlu’nun TÜRGEV’e Bilal Erdoğan’ın talimatıyla 20 dönüm arazi hibe ettiği, Ağaoğlu’nun bağış adı altında arazi hibe etmesi karşılığı, Bilal Erdoğan’ın yardımları ile Maslak 1453 projesindeki sıkıntıların görmezden gelindiği anlaşılmıştır.”

“TÜRGEV’e bağış adı altında ödeme yapan Ali Ağaoğlu’nun da ‘Bunu veririm ama ondan sonra bir işim olduğunda ikiletmez kimse’ düşüncesi ile hareket ettiği anlaşılmıştır. Vakfa bağış yapan kişi ve şirketlere, kamu ile ilişkilerinde usulsüz olarak menfaat vaadinde bulunulduğu ve yolsuzluklara Bilal Erdoğan’ın neden olduğu anlaşılmıştır.”

KİLİTLENEN PROJEYE ANAHTAR

Hatırlatalım:

TMMOB, Ağaoğlu Grubu’na ait Maslak 1453 projesinin iptali için dava açmıştı.

27 Şubat 2013’te mahkeme, imar planının, şehircilik ilkelerine uygun olmadığı gerekçesiyle projeyi durdurdu.

Yukarıdaki konuşma ne zaman yapıldı?

Durdurma kararından 2 ay sonra...

TARAFLAR NE DEMİŞTİ:

 ‘İspatlasınlar amelelik yapayım’

Başbakan Erdoğan, suçlamalar konusunda,“TÜRGEV’den dolaşıp bana gelmek istiyorlar. Buralardan beni vurmaya kalkarlarsa avuçlarını yalarlar. Bunu bildikleri için etraftaki arkadaşlara saldırıyorlar” demişti.

“Etraftaki arkadaş”lardan Bilal Erdoğan, 5 Şubat’ta üç savcıya hakkındaki iddialarla ilgili ifade verdi. O sorguda TÜRGEV’le ilgili suçlamalar ve Ali Ağaoğlu’nun arazi bağışı konusu da soruldu. Bilal Erdoğan iddiaları yalanladı; konuyu ortaya çıkaran telefon konuşmasının üçüncü kişiler arasında geçtiğini söyleyerek “Haberim yok” dedi.

Ali Ağaoğlu ise şu açıklamayı yaptı:

“Ben kimseye tapu vermedim. Verdiğimi ispatlasınlar, tüm malvarlığımı bırakıp inşaatlarda amele olarak çalışmaya hazırım.”

CEMAL BEY’İN DİRENİŞİ

Şehzade tehdidi

Şimdi kendinizi bir arsa sahibi olarak düşünün.

Diyelim kıymetli bir bölgede, dededen kalma bir arsanız ve o arsa için planlarınız var.

Bir gün hatırlı bir yerden telefon geliyor ve arsanızı satmanız isteniyor.

“Ne münasebet” diyorsunuz, ama buranın Türkiye olduğunu unutuyorsunuz.

ŞEHZADEBAŞI DİRENİŞİ

25 Aralık polis fezlekesinden öğreniyoruz ki, aynen yaşanmış bunlar…

2013 yılı Ocak ayında TÜRGEV, Şehzadebaşı’nda bir arazi üzerinde otel projesi hazırlamış. Araziye bitişik 400 metrekarelik arsaya da göz dikmiş. Lakin arsanın sahibi Karadenizli Cemal Bey dişli çıkmış, arsasını vermemiş.

Sen misin vermeyen!

Bakın sonrasında neler geliyor başına…

‘LAZ BİRAZ UÇUYOR’

30 Mayıs 2013. Saat, 14.26

Bilal Erdoğan, vakfını yöneten Ahmet Ergün’le konuşuyor. Diyor ki:

“Araplar geldi, otel dizaynlarını getirdiler.”

 “Şehzadebaşı’nı konuşuyoruz değil mi?”

 “He… Şehzadebaşı’nı… Ne kadarlık bir alanı çalışacaklarını bilmek istiyorlar.”

 “Arkada bir tane Laz vardı. O adamcağız biraz uçuyor.”

 “Biz 7 verdik, o 10 istiyormuş.”

“Biz bu adama gideceğiz, diyeceğiz ki, ‘Kardeşim ne istiyorsun? 20 ise 20, 30’sa 30… Al kardeşim’ diyeceğiz. Çünkü orası bizim için olmazsa olmaz hale geldi.”

“Evet.”

“Ama bu diyor ki, ‘Bu adam 10 der, yarın 15 der, 20 der.”

“Evet.”

“Net bir sözleşme yaparız, ‘Kardeşim ne istiyorsun?’, ‘10 lira’, ‘Peki noterden yapalım, ondan sonra biz seninle yürürüz.’”

“Tamam, hadi eyvallah.”

ŞEHZADE TALİMATI

Aradan iki aya yakın süre geçiyor. Cemal Bey direniyor.

24 Temmuz’da Erdoğan, bu kez Abdülkerim Çay’ı arıyor:

“Şimdi bu Şehzade’deki bin metrekarelik yerde bir pürüz yok gibi görünüyor. Öbür tarafımızda kalan 400 metrekarelik yer vardı. Orayı da eninde sonunda alacağız, kafaya koyduk. Yani bir şekilde alacağız. Yani adam çok büyük fiyatlar filan söylüyor, ama biz şimdi orda binaları yıktık, etrafını çevirdik. Hani, ‘Sen bunu satıyorsan, bize satacaksın, yoksa biz sen yokmuşsun gibi projemize başlayacağız’ deyip öyle bir adamı…

 “Hı... hı…”

“Yani adamın şeyine bakmayıp hafriyata filan başlamış olsak, adam o zaman mecbur gelecek, ‘Tamam’ diyecek, verdiğimiz son fiyat neydiyse, icabında ordan satacak.”

‘ŞAKA OLMADIĞINI GÖRÜRSÜN’

Bir hafta sonra konu yeniden açılıyor. Bu kez TÜRGEV Genel Müdürü Salih Koç ile çalışanlardan Musa Evran hatta…

Evran, “Beni bu Cemal aradı” diyor.

“Trabzon’a geçerken yengenle sana uğrayacağız” dediğini aktarıyor.

Salih Koç, ona ne demesi gerektiğini söylüyor:

“Şimdi bana bak: Biz hafriyata başlıyoruz. İnşaata kazmayı vurduğumuz an, iş bitmiştir. Daha da hayatta onunla bu konuları konuşmayız. Bedavaya da almayız. Makine gelirse bu işin şaka olmadığını görürsün. Orda sadece yeşil alan olur. Öyle olacak zaten… Tamam mı? Elinden alıp rayiç bedeli neyse parasını yatırırlar hesabına…”

 Tehdit suçu

 Fezleke diyor ki:

“Otel yapacakları arsanın içine dahil etmeyi düşündükleri, fakat sahibinin vermek istemediği bir yerle alakalı olarak yerin sahibini istimlak yapmakla tehdit ettikleri anlaşılmaktadır.”

Mafya yöntemleri değil mi?

YARIN: MEDYA HAVUZU NASIL PARA DOLDURULDU?

07 Ağustos 2014 08:34
DİĞER HABERLER