"Eğer algı operasyonları ve yalanlarla gerçeklerin üstünü örtmek mümkün olsaydı, bunu 27 Mayısçılar başarırdı."
Ali Emir Pakkan | samanyoluhaber.com
27 Mayıs’tan 15 Temmuz’a Algı Yönetimi
27 Mayısçılara göre; darbenin sebebi kardeş kavgasıydı! Laiklik elden gidiyor, ülke yabancılara satılıyordu! Kötü gidişe dur demek için Ordu, millet el ele yönetime el koymuştu!
27 Mayıs’ın haklılığı algısının güçlenmesi gerekiyordu. Darbenin tartışılmasını yasakladılar. Milletvekili andına, "27 Mayıs’a sadakat edeceğim" cümlesi eklendi! 27 Mayıs, hürriyet ve anayasa bayramı ilan edildi. Kendilerini yasa ile güvenceye aldılar. Aynı anda, büyük bir psikolojik harekat başlattılar.
27 Mayıs’a bir kutsiyet kazandırabilmek için olaylarda yüzlerce gencin öldürüldüğü yalanını uydurdular, onları ‘hürriyet şehidi” ilan ettiler. Ölenler için bağış kampanyaları yapıldı. İstanbul üniversitesi bahçesine hürriyet anıtı diktiler. 9 Haziran’da İstanbul’da büyük bir miting düzenlendi. Hürriyet şehidi ilan edilen gençlerin cenazeleri Ankara’ya uğurlandı. Cenazeler büyük bir törenle Anıtkabir’e gömüldü. Org Cemal Gürsel mezarları ziyaret etti. (12 Haziran, Cumhuriyet) Yurt geneli mitingler bayram havasında düzenleniyordu.
27 Mayısçılar ‘kurtarıcı’ ve ‘kahraman’ ilan edildi. İkinci cumhuriyet kurulmuştu. Gazeteler, ikinci cumhuriyetin ihtilal meclisi azaları başlığı altında Milli Birlik Komitesi üyelerini boy boy tanıtıyordu.
Halkın sempatisini kazanabilmek için bazı ürünler ucuzlatıldı. Maaşlara zam yapılacağı müjdelendi. İnkılabı korumak için işlenen suçlar için af çıkarıldı! Ekonominin toparlanabilmesi için TSK mensuplarının öncülüğünde alyans kampanyası başlatıldı ve daha sonra bu yardımlarla subay evlerinin yaptırıldığı ortaya çıktı!
DP’lilerin de, itibarsızlaştırılması gerekiyordu. Basın, Menderes ve arkadaşları ile ilgili her haberde, ‘sabık’, ‘düşük’, ‘kodaman’ ‘çeteci’ sıfatlarını kullandı. Başlıca suçları, vatana ihanet, baskı rejimi kurarak katliam yapmalarıydı. Haberlerin tamamı DP’lileri itibarsızlaştırma ve toplum nazarında küçük düşürmeye yönelikti. DP’lileri itibarsızlaştırabilmek için akla hayale gelmedik yalan haberler üretildi. Harp okulunun imha edilmesi planı, öğrencilerin kıyma makinalarından geçirildiği yalanı bunlardan sadece ikisiydi. Psikolojik savaş eğitimi görmüş subaylar işbaşında, basın emirlerindeydi.
Bitmedi...
Darbenin halka mal edilmesi gerekiyordu. En ücra köylere kadar gidilerek 27 Mayıs’ın meşruiyeti anlatıldı. İnkılaba ait milli marş bestelendi. Tekel idaresi piyasaya 27 Mayıs sigarası sürdü. Yassıada duruşmaları ile ilgili hatıra pulları çıkarıldı. Büyük kulüplerin katılımı ile İstanbul’da Gürsel kupası bile düzenlendi. Cumhuriyet gazetesi 27 Mayıs’ın neden ve sonuçları üzerine makale yarışması yaptı. Birinciye 3 bin lira ödül verildi.
İstanbul Üniversitesi'nin bütün fakültelerinin son sınıf öğrencilerine inkılap tarihinde 27 Mayıs harekatı sorusu soruldu. (1 Temmuz 1960, Milliyet) Milli Eğitim bakanlığı okullarda öğrencilere 27 Mayıs inkılabının en iyi şekilde anlatılması talimatını verdi.
Eğer algı operasyonları ve yalanlarla gerçeklerin üstünü örtmek mümkün olsaydı, bunu 27 Mayısçılar başarırdı.
Ama propaganda makinası bir gün sustu. Gerçekler konuşulmaya başlandı. İtiraflar birbirini izledi. Anlaşıldı ki, cuntalar, DP iktidara geldiği yıllarda kurulmuş, darbe planları çok önceden yapılmıştı. Örneğin darbeci Adnan Çelikoğlu anılarında; “1957’den 27 Mayıs 1960’a kadar MSB emir subayı olarak siyasi kadroya çok yakın çalışan bir ihtilal komitesi üyesiydim. Hücre sistemi ile çalışıyorduk.” diyecekti.
Turgut Özal döneminde Menderes ve arkadaşlarına iade-i itibar yapıldı. Cemal Gürsel’in adı her yerden silindi. Cunta, lanetle anılır oldu. Cuntacılar dava edildi.
15 Temmuz’un beşinci yıldönümünde camilerden, sinema salonlarına algı operasyonları sürüyor. Bazı gerçekler konuşulmasın, şüpheler dile getirilmesin isteniyor.
Ama nereye kadar?
Sedat Peker, 15 Temmuz öncesi ve sonrasında da sivillere kayıt dışı silahlar dağıtıldığını ifşa etti. Bir gün o silahları kimlerin kullandığı ve hangi masumların öldürüldüğü de ortaya çıkmayacak mı?