Time dergisinin ‘Dünya Müziğinde Yaşayan Efsane ve Tarihi Kadın Şarkıcılar' listesindeki tek Türk sanatçı olan Selda Bağcan, Türkiye’de son dönemde yaşananlarla ilgili olarak, “12 Eylül’den beter” benzetmesini yaptı.
Bağcan, “Üç defa hapis yattım. En ağırı da söylediğim şarkılardan ötürü hapis yatmaktı. Çok ağırdı. O dönem, yani 80'ler öyle bir dönemdi. Şöyle bir şey de var. Ben üç kez hapse girdim ama bana iftira atılmadı. 12 Eylül darbesi çok kötüydü fakat iftira yoktu. Şarkılarımdan ötürü içeri alındım ve sonra beraat ettim. Önce askerlere, sonra gazetecilere, sonra polislere, en son da hâkim ve savcılara iftira atıldı. Yazık ya! Böyle bir şey olabilir mi? Ülkenin altını üstüne getirdiler.” ifadelerini kullandı.
Zaman’dan Ali Pektaş’a konuşan ünlü sanatçı, meslek yaşamına ve güncel olaylara ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. ‘40 Yılın 40 Şarkısı' isimli arşivlik bir albümle dönen sanatçı, kendisini ‘muhafazakâr solcu' olarak tanımlıyor. Müzisyen, siyasî düşüncelerinin hiçbir şablona uymadığını söylüyor. Ülkemizde bugün yaşananların ise 12 Eylül'den kötü olduğunu düşünüyor.
Selda Bağcan’ın, gazeteci Pektaş’ın sorularına verdiği cevaplar şöyle:
“ ‘40 Yılın 40 Şarkısı' projesi nasıl oluştu?
Bu proje belleğimde epeyden beri vardı. Kırk yılı devirmiş bir sanatçı olarak kalıcı bir şeyler yapmalıydım sevenlerim için. Bu işe kalkışmamız kırkıncı yılda oldu ama tamamlanması kırk dördüncü yılı buldu. Çünkü telif haklarıyla çok uğraştık. Yayın hakları bende olduğu halde eser sahiplerinin birçoğu vefat ettiği için vârislerini bulmak zor oldu.
Albümdeki şarkıları neye göre seçtiniz?
İki CD'den oluşuyor. İlk bölümde hit olan yirmi şarkıyı seçtik. İkinci bölümde ise performansımı beğendiğim şarkıları tercih ettik. Çoğu benim bestem zaten. Yani bir halkın seçtikleri, bir de benim seçtiklerim var.
Kırk şarkının içinden sizi etkileyen üç şarkı saymanızı istesek…
İlki ‘Ağlama Anne' kesinlikle. Sözleri Sezen Aksu'ya ait. Kırk dört yıllık sanat hayatımda en güzel söylediğim şarkı o. Gerçekten ağlar gibi söylemişim. Sabaha karşı stüdyodaydım. O an hâlâ gözlerimin önünde. Hakikaten bir trans halindeydim. Sanki gökten bir ilham geldi. İkinci şarkı ‘İlkbahar Geldi', üçüncüsü ise ‘An Gelir' şarkısı.
Kırk dört yıl önce müziğe başlarken buralara geleceğinizi tahmin etmiş miydiniz?
Hayır, hiç tahmin etmezdim. Yirmi yaşında ünlü oldum ben. Kendi kendime ‘Herhalde kırk yaşında bırakırım' demiştim. Çünkü kırk yaş o zaman bana çok geliyordu. Kırk yaşına geldim, o zaman ‘Ellide bırakırım' dedim. (Gülüyor) Elliye geldim, ‘Altmışta bırakırım' dedim. Şimdi altmışı geçtim ve zaman vermiyorum. Ne kadar giderse o kadar. Çünkü bu işin sonu yok. Bakın Tonny Bennet'a, adam kaç yaşında Lady Gaga ile turneye çıkıyor.
İlk günlerden bu yana duruşunuzu bozmadınız. Hep muhaliftiniz. Daha çok para kazanayım, biraz da sisteme ayak uydurayım dediğiniz olmadı mı hiç?
Olmadı. Böyle bir sesiniz ve duruşunuz olursa sadece ülkeniz değil, bütün dünya size saygı duyar. Yabancı basında hakkımda yazılanları görseniz. Mesela çok ünlü bir stiliste ‘Issız bir adaya düşseniz yanınıza ne alırsınız?' diye sormuşlar. Bir tanesi Selda Bağcan albümü olmuş. Öte yandan beni örnek alan birçok dünyaca ünlü şarkıcı var.
Dünyada bu kadar bilinirken ülkemizde daha az popüler olmak ironi değil mi?
Popüler değilim evet. Çünkü klasik olanlar popüler olmaz. Popüler olmak için bu işe girenler birkaç yıl sonra silinir gider. Bakın kırk dört yıl öncesinin şarkılarını yayınlıyorum, hâlâ satıyor ve liste başında.
Yurtdışından çok teklif geliyor mu?
Evet. Sürekli festivallere çağırıyorlar. Şarkılarımı izleyicilerle hep birlikte söylüyoruz. Hepsi de yabancı. 2006'da yayınladığım albümdeki şarkılar hit oldu mesela. Bu çok ekstrem bir durum. Çünkü bizim sanatçılar yurtdışında genelde gurbetçilere şarkı söyler, bense hep yabancılarla söylüyorum kendi şarkılarımı. Bunların hepsi kendiliğinden oldu. Parmağımı bile kıpırdatmadan...
Başka bir ülkede yaşasaydım daha ünlü olurdum dediğiniz oldu mu?
Daha çok para kazanırdım ama parası batsın. Ben ülkemde yaşamaktan çok mutluyum. İnsanlarımızı çok seviyorum. Bu toprağın ve insanların bir çekiciliği var. Ben Türk asıllıyım ama benim kanım Kürtlere de, Ermenilere de kaynıyor.
ÜLKENİN ALTINI ÜSTÜNE GETİRDİLER
Solcu olduğunuzu söylediğiniz halde her düşünceden dinleyici kitleniz var. Bunun sırrı nedir?
Dürüst olmak, yorumum, bir de ses... İnsanlar yanar döner olanları sevmiyor. Gırtlağımı kesseniz menfaat için bildiğimden vazgeçmem.
Ama bu durumun bedelini ağır ödediniz. Hapis yattınız… Acı bir durum değil mi?
Evet, üç defa hem de. En ağırı da söylediğim şarkılardan ötürü hapis yatmaktı. Çok ağırdı. O dönem, yani 80'ler öyle bir dönemdi. Şöyle bir şey de var. Ben üç kez hapse girdim ama bana iftira atılmadı. 12 Eylül darbesi çok kötüydü fakat iftira yoktu. Şarkılarımdan ötürü içeri alındım ve sonra beraat ettim.
‘Ama şimdi iftira var' diyorsunuz…
Önce askerlere, sonra gazetecilere, sonra polislere, en son da hâkim ve savcılara iftira atıldı. Yazık ya! Böyle bir şey olabilir mi? Ülkenin altını üstüne getirdiler.
Şimdi 12 Eylül'den daha mı beter diyorsunuz yani…
Daha beter. Çünkü iftira var ortada. Şimdi insanların böyle iftiralarla suçsuz yere hapse atılmaları çok daha acı. Birçok subay hapse girdi, eşleri eylemler yaptı. Şimdi polisler içeride, eşleri dışarıda... Kötü günler yaşıyoruz ve CHP'den başka kimse buna destek vermiyor. MHP'nin de destek vermesini beklerdim. Bu konulara en duyarlı parti yine CHP.
Siz aynı zamanda bir aktivistsiniz. Tabiatınızda bu muhalif duruş her zaman var mıydı?
Tabii, her zaman vardı. Bu duygusallıktan geliyor. İsyan duygusu, haksızlıklara isyan etme duygusu. Kim olursa olsun, hangi düşünceye, hangi ideolojiye sahip olursa olsun biri bir haksızlığa uğradığında isyan etmek geliyor içimden. Bir de ülkemizde çok fakir var. Ben param olduğu halde lüks bir araba alamadım mesela. Bu, insanlarla alay etmek gibi geliyor bana. Bizim sanatçı takımı hemen gider cip alır. Bu kadar aç, yoksul insan varken bunu yapmak içimden gelmiyor.
AKİL iNSAN OLMAZDIM
Son dönemde ülkemizde yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz. Bir çözüm süreci vardı ve artık herkes bitti diyor…
Bu süreç eğer başından beri şeffaf olsaydı patlamazdı. Yapacağız, edeceğiz dediler. Kim bilir ne vaatlerde bulundular. O vaatler yerine gelmeyince yapacaklarını yaptılar. Ülke eskiye döndü. Her gün şehit haberleri geliyor yine. İçim yanıyor.
Siz ülkede ilk Kürtçe türkü söyleyen isimsiniz. Bu manada çözüm sürecini aslında ilk başlatanlardansınız.
Evet, doğru. Kimse Kürt lafını ağzına alamazken ben albümde Kürtçe türkü söyledim. 1991 yılında Turgut Özal, albümlerde Kürtçe söylemeyi serbest bırakmıştı. Herkes ayakta uyurken ben söyledim. Sanatçılar hem gündemi takip etmiyor hem de korkuyordu. Yasağın kalktığını bilmiyor, bilse de korkudan yapmıyorlardı. Son açılımda birden hepsi ortaya çıkıverdi. Peki 91'den beri neredeydiniz? Kürtçe türkü söylemiş bir sanatçı olarak benim bile razı olmayacağım tavizler verildi. Sonra onları göze alamadılar. Seçimler geliyor diye ertelediler. Eğer herkes ne konuşulduğunu bilseydi bunlar olmazdı. Senin verdiğin tavizlerini ben halk olarak bilmek zorundayım. Meclis'e bile bilgi verilmedi.
Çözüm sürecinde birçok sanatçı akil insan olarak görev aldı. Siz o toplantılara davet edildiniz mi?
Yok. Davet edilsem de gitmezdim. Şeffaf olmayan bir süreçte bir yanlışın altına imza atmak istemem. Keza ben hiçbir partinin üyesi değilim. Oyumu CHP'ye veririm ama üye değilim. Çünkü parti bir yanlışlık yaptığında ben onun bir parçası olmak istemem.
Özellikle Gezi sürecinden sonra bazı sanatçıların sessiz kalması eleştirildi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yapanlar yaptı. Yürekten inananlar yaptı. Bir kısmı da bir öyle bir böyle davrandı. Yapanlar bedel ödedi ama. Oynadıkları dizilerden atıldılar. Belediyelerden konser alamadılar. Kimlerine salonlar bile kapandı. O yüzden birçok kişi de korktu doğal olarak.
DENİZ GEZMİŞ İLE İLİŞKİM OLMADI, KEŞKE OLSAYDI...
Aile kurma ya da çocuk yapma arzunuz olmadı mı hiç?
Çocuk arzum hep var. Çünkü çok iyi bir anne olurdum. Evimde yirmi tane kedim var. Ayrıca sokak kedileri de besliyorum. Kapıda da otuz kedim var. Her gün elli tane kediyi besliyorum. Onlara olan davranışıma bakıyorum da çok merhametliyim. Bu sebeple iyi bir anne olurdum diye düşünüyorum. İkiz çocuk olmasını isterdim.
Evlenmeyi düşünmediniz mi?
Oldu ama benim rastladığım insanlar hep evli çıktı. (Gülüyor) Şans orada gülmedi bana. Yüzüklerini saklamışlar hep.
Sizi birçok insan dışarıdan resmî ve soğuk olarak biliyor. Oysa çok neşeli ve hayat dolusunuz…
Evet, herkes öyle davranıyor. Katı, solcu, sivri… (Gülüyor) Sanırım bunda şarkıların etkisi de var. Bir de ben pek magazine falan çıkmam. Bir kere göründüm, görünmez olaydım. Alışık değilim ben öyle şeylere.
Sizinle ilgili birçok şehir efsanesi var. En meşhuru da Deniz Gezmiş ile aşk yaşadığınıza dair…
Keşke olsaydı ama hiç tanışmadık. Beni herkes nişanlısı olarak biliyor. Defalarca söyledim ‘Böyle bir şey yok' diye ama insanlar bir türlü vazgeçmiyor. Onun sebebi şu: Ben 1971'de ilk çıktığımda ‘Mapushanelere Güneş Doğmuyor' diye bir türkü söyledim. Sonrasında yine bir mapushane türküsü söyledim. O sırada Deniz Gezmiş ve arkadaşları içerideydi. İnsanlar da ‘Haa tamam demek ki bunların arasında bir şey var' diye bir yakıştırma yapmış. Ondan sonra da yapıştı kaldı. Hatta bir gün kulise bir kız geldi. Bana ‘Siz hiç Deniz Gezmiş ile çıktınız mı?' diye sordu. ‘Çıkmadık kızım' dedim. (Gülüyor)
MUHAFAZAKÂR SOLCUYUM, ÇÜNKÜ...
Kendinizi muhafazakâr solcu olarak tanımlıyorsunuz...
Aynen öyle. Ben solcuyum. Muhafazakârlığım ise giyim kuşam ve kafa olarak. Hep kapalı giyinirim, açık saçık giyinmem. Bu muhafazakârlıktan ve aile yapısından geliyor. Mesela türban takıp makyaj yapanlara çok şaşırıyorum. Eğer onu takıyorsan makyaj da yapma. Bir de dar giyiyorlar, ona da kızıyorum. Tesettür giyenlere saygı duyuyorum. Fakat hem tesettür giyeceksin hem dar ve makyajlı olacaksın, bu olmaz.
Sizin solculuk tanımınızla günümüzdeki solcuların durumu aynı paralelde mi?
Aynı paralelde olmayabilir. Zaten ben hiçbir fraksiyona dahil olmadım. Benim düşüncelerim hiçbir şablona uymaz. Kendi sistemim, kendi aklım var. Özgürlükçüyüm, her yanlışa muhalifim. Adaletsizliğe ve özgürlüklerin kısıtlanmasına karşı rasyonel bir solculuk anlayışım var. Milliyetçilik tanımım da öyle. Çin'de Uygurların başına çuval geçirilmesine üzüldüm ama çok milliyetçi geçinenler Uygurlara Çin zulmediyor diye burada turistleri dövmeye çalıştı. Yazık değil mi? Bu insanlar bizim misafirimiz. Nasıl bir mantalite bu?
ÇÖZÜM SÜRECİ DEVAM ETSİN AMA ŞEFFAF OLSUN
Sanatçı değil de siyasetçi olsaydınız, ülkenin bulunduğu durumdan çıkması için ne yapardınız?
Kanın akmasının önüne geçilmesi için hemen çalışırdım. Siyasî zeminde taraflar masaya oturmalı ve çözüm süreci devam etmeli. Fakat şeffaf bir biçimde. Her aşamasından Meclis'in ve halkın haberi olmalı. Siz kimsiniz, kendi başınıza gizli gizli iş çeviremezsiniz. Hiçbir ordu böylesine kalleşçe yapılan saldırıların önüne geçemez. Adam gelip uykuda katlediyor. Böyle bir şey olabilir mi? İki polisi uykusunda öldürdüler. Bu olaylar araştırılsın diye Meclis araştırma komisyonu kurulsun denildi. Ancak AKP ve MHP reddetti. Bunlar kullanmaya gelince var, iş ciddiye binince yok.
Toplum hiçbir dönemde bu kadar kutuplaşmamıştı. İnsanlara ne mesaj vermek istersiniz?
Gezi olayları, bu ülke için bir kırılma noktasıydı. Gençliğin bu yönetime isyanıydı. Zaten hoşnutsuzluk büyük boyutlardaydı. Erdoğan ‘yüzde elliyi evinde zor tutuyorum' dediğinde kutuplaşma son haddine geldi. Ortaya eli sopalı insanlar çıktı. Kadınları bile dövdüler. Bizim toplumumuzda kadına el kaldırmak nerede görülmüş? Gelenekleri bile altüst ettiler. Sekiz genç hayatını kaybetti, 12 kişi kör oldu. İnsanlar her şeye rağmen itidalli olsun, gaza gelmesin. Hemen bir koalisyon hükümeti kurulmalı. Bu ülkenin ne yeni bir seçime gidecek parası ne de zamanı var.
Zaman