''Erdoğan’ın 15 Temmuz’u eniştesinin telefonuyla duyduğu açıklamasına kimse itibar etmemişti ancak bu mahkeme tutanakları gösteriyor ki Erdoğan sadece haberdar değilmiş, aynı zamanda sürecin yönetilmesinde aktif rol almış.''
Adem Yavuz Arslan / Tr724 358 generalden 240’ı nasıl ‘Cemaat’ten oldu?
Gerek TR724 yazılarım, gerekse de Youtube yayınlarımda 15 Temmuz 2016 darbe girişimine dair detayları irdeliyorum.
Bugüne kadar sayısız iddianame ve ifade okudum. Tabi ki ulaşabildiklerimi, sağdan soldan sızanları kastediyorum. Yoksa her alanda olduğu gibi bu konuda da yoğun bir sansür var.
Bilgiye ulaşmak hiç kolay değil.
Erdoğan rejiminin korkunç propaganda gücüne ve sınırsız sansürüne rağmen ortaya dökülen bilgiler, belgeler, ifadeler 15 Temmuz’a dair şüpheleri büyütüyor.
Bugüne kadar yaptığım çalışmalardan sonra vardığım noktayı şöyle özetleyebilirim; 15 Temmuz bir darbe girişimi değil, hazırlıkları uzun yıllar öncesine dayanan bir istihbarat operasyonuydu. Gülen Cemaati’nden olduğu iddia edilen kişilerin bu olaylara karışmış olması o gece yaşananların mahiyetini değiştirmiyor.
Bilakis Cemaate sızıldığını ve hareketin lider kadrosunun manüple edildiğini teyit ediyor.
Erdoğan, Hakan Fidan ve Hulusi Akar üçlüsü sürecin organizatörü, bürokrasideki Perinçekçi-Ulusalcı kadrolar da uygulayıcısı oldu. Silah arkadaşlarının tabiriyle “Gülenciler ile Cemaatçi, Atatürkçülerle Laik, Milli Görüşçülerle Siyasal İslamcı olan” Hulusi Akar 15 Temmuza giden yolun taşlarını ustaca döşedi. Herşey ‘planlandığı gibi’ gitti ve Erdoğan TSK’daki tarihi tasfiyeyi yaparak rejimi değiştirdi.
15 Temmuz’un ‘temel karakteristiği’ az çok netleşti ama hala cevapsız onlarca soru var.
Mesela 15 Temmuz sonrası bir kalemde TSK’daki general/amiral toplamının yarısı tasfiye edildi. Cevabını aradığım temel sorulardan birisi de buydu; nasıl oluyor da TSK’daki 358 general/amiralin yarısı ‘FETÖ’cü’ oluyordu?
Dahası Cemaat TSK’da bu kadar güçlüyse nasıl oluyorda darbe girişimini 2 günlük er ve silahsız askeri okul öğrencileri yapıyordu?
Bu kritik noktanın cevabını Ankara 17, 23 ve 25.Ağır Ceza Mahkemelerinde devam eden yargılamalarda buldum diyebilirim. Meğerse bu tasfiyenin kaynağı adlarına daha önce Ergenekon-Balyoz yargılamaları sürecinde rastladığımız bazı TSK mensupları ile onların irtibatta olduğu kişilerin oluşturduğu fişleme listeleriymiş.
Üstelik bu listeler darbeden çok önce ‘bizzat’ Erdoğan’a sunulmuş.
Bahsettiğim mahkemelerde çok çarpıcı detaylar var. En basit haliyle anlatmaya çalışacağım. 15 Temmuz yargılamalarına ve tel örgülerin içinde yaşananlara dair başka yerde duyamayacağınız detaylar göreceksiniz.
ÜÇ KOLDAN FİŞLEME
Ağırlıklı olarak askeri hakimlerin yargılandığı Ankara 17, 23 ve 25.Ağır Ceza Mahkemesi tutanakları 15 Temmuz’a giden sürece dair çok önemli detaylar barındırıyor.
Mesela TSK’da 15 Temmuz sonrası yaşanan tasfiyelerin aslında darbeyle ilgisi olmadığı, tamamen darbe girişimi öncesi tutulmuş fişlemelere dayandığı, fişlemelerin ise adlarına Ergenekon-Balyoz ve askeri casusluk iddiası ile açılan davada rastladığımız kişilerce yapıldığı net olarak görülebiliyor.
Fişlemeler üç ayrı grup tarafından yapılmış.
Birinci grup ‘İzmir ekibi’ olarak bilinenler. İkinci ekip Zeki Üçok’un da aralarında olduğu ‘emekli ekibi’ ve üçüncü grup ise ‘yüksek yargı ekibi’.
‘İzmir ekibi’nin en tanınan ismi askeri casusluk davasından bilinen Albay Mehmet Yüzbaşıoğlu. Yüzbaşıoğlu gerek ifadelerinde gerekse mahkeme beyanlarında irtibatta olduğu ekibi tek tek sayıyor. Yüzbaşıoğlu’nun ekibinin ortak özelliği askeri casusluk davasında sanık olmaları.
İsimlere boğmamak için tek tek adlarını yazmayacağım. Ancak ifadeleri çaprazlama okuduğunuzda zaten kimin kimle irtibatlı olduğu ortaya çıkıyor. Yüzbaşıoğlu liderliğindeki bu ekibin sivil uzantılarında ise AKP’li Mustafa Şentop, HSK Genel Sekreteri Bilgin Başaran, DDK üyesi Metin Kıratlı ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter yardımcısı Talip Uzun var.
Sayfalar dolusu ifadenin özeti şu; bu ekip TSK içinde kapsamlı fişleme listeleri hazırlamışlar ve bunları 15 Temmuz’dan çok önce MİT, emniyet ve Cumhurbaşkanlığına iletmişler.
Bugünün TBMM Başkanı Mustafa Şentop savcılık ifadesinde TSK’daki Cemaatçilerin tespiti için yukarıda özetlediğim ‘İzmir ekibi’ ile sıkı temasta olduklarını, hem 15 Temmuz öncesi hem sonrası kendilerinden ‘çok faydalı bilgiler’ aldıklarını anlattı. Mehmet Yüzbaşıoğlu’nun ifadeleri Şentop’un ifadelerini teyit ediyor. Yüzbaşıoğlu 2015 Kasım’ında Şentop ile tanıştığını, Metin Kıratlı ve Talip Uzun ile koordine toplantıları yaptıklarını anlattı.
‘İzmir ekibi’nin askeri uzantıları da aynı koordinasyon toplantılarına katılmış. Özellikle Albaylar Nurettin Alkan ile Güven Şaban’ın fişleme listelerinde Şentop ve Kıratlı ile yakın çalıştığı görülüyor.
Bu arada tekrar hatırlatayım; bu fişleme çalışmaları 15 Temmuz’dan bir yıl öncesinde yoğunlaşmış.
Fişleme listelerinin hazırlanmasında kritik role sahip ikinci ekip ise ‘emekliler grubu’. Emekli Hava Hakim Albay Zeki Üçok, emekli Hakim binbaşı Mehmet Çelik ve Emekli askeri Yargıtay üyesi hakim albay Yasin Aslan.
Mesela Yasin Aslan mahkeme ifadesinde “ Biz 15 Temmuz darbe girişiminden önce Cumhurbaşkanlığına ve ilgili makamlara bilgi notları sunmuştuk. 15 Temmuz sonrası beni tekrar çağırdılar. Bu sıkı yönetim görevlendirme emri ve sıkıyönetim mahkemelerindeki görevlendirme emrindeki askeri hakimlere ilişkin bildiklerimizi anlatmamızı istediler” diyor.
TSK’daki fişlemelerin üçüncü ayağını ise ‘yüksek yargı ekibi’ diye tanımlanan kişiler yapmış.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinden Albaylar Metin Ulukanlıgil , Hulusi Gül ve Zafer Yağlıoğlu öne çıkan isimlerden. Her birinin mahkeme ifadeleri TSK’da yapılan fişlemeleri en ince ayrıntısına kadar ortaya koyuyor. Mesela Hulusi Gül askeri savcılık ifadesinde şunları söylüyor “AYİM üyesi Kenan Albay ile yaptığım görüşmelerde bana öğrencilik yıllarından veya görevim sırasında bildiğim cemaatçileri soruyordu. Bende bildiklerimi ve tahmin ettiklerimi kendisine bildiriyordum. O da bu kişilerin önemli görevlere gelmesini, üye seçilmesini engellemeye çalışıyordu”
Eski AYİM Üyesi Kenan Kenan’ın ifadelerinde de benzeri detaylar vardı; “Kara Kuvvetleri Personel Başkanı Ömer Şevki Gençtürk bana hakim atamaları yaptıklarını, Kuvvet Komutanı Salih Zeki Çolak’ın Cemaat yapılanması konusunda çok hassas olduğunu, bu yapılanmada yer alanların kritik görevlerde yer almaması gerektiğini belirtip yardım istedi. Ben ve Metin Ulukanlıgil ile biz de o dönemde kritik görevde olduğunu düşündüğümüz, bu konuda duyum aldığımız, bilgiler aldığımız şahıslar hakkında bilgiler verdik. Ona göre onlar da atama çalışması yaptılar”
Kenan bir başka duruşmada şunları söylüyor; “MGK genel sekreteri yaklaşık 40 yıllık arkadaşım. Kritik görevde ve Cemaatçi olduğunu düşündüğümüz bu konuda duyum aldığımız kişilerle ilgili bilgi verdik. Ona göre onlar da atama çalışması yaptı. Bu atama çalışması üç dört defa Genelkurmay’a gitti. Genelkurmay’dan döndü. Ben bunu Cumhurbaşkanına ileteceğim dedim. Bu döner dedim”
Askeri hakim tayinlerine hiç bir yetkisi bulunmayan Kenan Kenan’ın askeri hakim tayinlerini Cumhurbaşkanlığından döndürecek gücü nereden bulduğu da bir soru ama ifadeleri ortaya koyduğu gerçek şu; 3 koldan fişleme yapılmış ve bu listeler 15 Temmuz sonrası tasfiyelere dayanak olmuş.
“ELİMDE DELİL YOK, FETÖCÜ OLDUĞUNU HİSSETTİM”
Fişleme listelerini daha da ilginç hale getiren mahkemede yaşanan diyaloglar. Çünkü tasfiyelere dayanak oluşturan bu fişlemelerin nasıl yapıldığı bütün çıplaklığı ile ortaya çıkıyor.
İşte bir kesit;
Fişleme listelerinin hazırlanmasında aktif olarak rol olan Albay Yüzbaşıoğlu’na mahkeme başkanı “15 Temmuz öncesi FETÖ’cü askeri hakimler ile ilgili yaptığınız listeyi neye göre düzenlediniz? diye soruyor.
Yüzbaşıoğlu ise ‘ilkesel olarak bir şeyler yazdık’ cevabını veriyor.
Bu aşamada “Gelen bilgilerin güvenirliğine Cemaatin içine girmiş, cemaatle yıllarca çalışmış birinden Cemaatçilerin listesini mi aldınız ?” sorusu gelince Yüzbaşıoğlu “Hayır, öyle bir şey değil” diyor.
Soru cevap böyle uzayıp gidiyor. Özü ise şu; Yüzbaşıoğlu fişleme listelerinin ‘ekibi ile yaptığı istişareler, duyumlar ve ihbarlarla’ oluşturulduğunu anlatıyor.
Benzer durum Yasin Aslan’ın 8 Ağustos 2016 tarihli ifadesinde de var; “Yani ben doğrudan doğruya şu şu şu şahıs bu örgütün mensubudur diyemiyorum. Çünkü TSK içinde bir kimsenin örgüt üyesi olduğunu anlamak çok zordur. Şikayet hakkıma gösterdikleri reaksiyon sebebiyle bazı kişiler hakkında bu yapılanmanın üyesi oldukları kanaatine vardım”
Aslan sanıklardan M Ali Almış hakkında ise “ Duyuma dayalı bilgilerim var. Çok da yakından tanımıyorum. Askeri hakimlerin tayinlerinde etkili birisi olduğunu düşünüyorum. O niteliği itibariyle de kendisinin bu yapıya müzahir olduğunu düşünüyorum” dedi.
Mehmet Çelik ise tanık ifadesinde listeleri duyum üzerine yaptıklarını, somut bilgiye sahip olmadıklarını söyledi. Benzer ifadeler Zeki Üçok ve Hulusi Gül’de de tekrar ediyor.
Hepsi listelerin ‘duyum ve ihbarlara dayandığını’ anlatıyor.
Kenan Kenan’ın ifadesinde ise şu bölüm var “Herkes benim bu yapıyla mücadele ettiğimi bildiği için bana bu yapıyla ilgili bilgiler geliyordu. Böylece bende ciddi bir bilgi birikimi oluştu. Özellikle general bazında, hakimler bazında. Ben de bu bilgileri devletin ilgili birimleriyle paylaştım. Bana bildikleriniz kimler var dediklerinde söyledim. Şunlar şunlar bu yapı ile ilgili olduğu konuşuluyor dedim. Tabi ki elimde bilgi belge yok. Kimse kimlik kartı ile dolaşmıyor. Fetullah kimseye kimlik kartı vermiyor. Bende bildiklerimi tabi kanat olarak ve duyum olarak ilettim. Elimizde ispat bilgisi yok. Fetöcü diyemem ceza hukuku anlamında. “
“BİZDEN DEĞİLSE KESİN FETÖCÜDÜR”
Mahkeme tutanaklarına yansıyan cevaplardan en ilginç olanı şüphesiz Metin Ulukanlıgil’e ait olanı. Zira “Delil göster denildiğinde bir şey diyemezsiniz. Yani şimdi bende şöyle bakıyorum; bir takım şeyleri hissederek söylüyorum”.
Yanlış okumadınız, binlerce insanın hayatını karartan sürecin alt yapısı böyle hazırlanmış.
Elde delil, bilgi ya da tanık ifadesi olmadan duyumlar üzerine ve en önemlisi ‘hissederek’ fişleme listeleri yapılmış. Bu arada 2014 yılından itibaren askeri yargıya dair imzasız ihbar mektupları yollayanların da bu ekip olduğu mahkeme aşamasında ortaya çıktı.
İsimlere ve detaylara boğulmamak adına Kenan Kenan’ın ifadesinden bir bölümle bu bahsi kapatayım; “Ben kimse için bu yüzde yüz FETÖcüdür diye bir ithamda bulunmadım. Ama birileri için bu yüzde yüz fetöcü değildir diye kefalette bulundum.”. Dananın kuyruğunun koptuğu yer aslında bu ifade. TSK bünyesindeki Ergenekoncu-Perinçekçi kadro ‘kendilerinden olmayan herkesi FETÖcü olarak ihbar etmiş.
O kadar rahatlar ki bunu da mahkeme salonunda söylemekten imtina etmiyorlar.
GALİP MENDİ’Yİ İSYAN ETTİREN FİŞLEMELER
Mahkeme evraklarında fişlemeler ve bu fişlemelere dair tel örgütelerin içinde yaşananlara dair hayli çarpıcı bilgiler var. Mesela Jandarma’da yaşananlar.
Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesi’de görülen 2017/30 numaralı dosyanın sanıklarından yüzbaşı Yavuz Keçeci mahkeme ifadesinde şunları anlatıyor; “ Listelerin hazırlanmasının her aşamasında Güven Şaban Albay bizzat kendisi ilgilendi. Belirttiğim FETÖ ait listenin hazırlanmasında Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı ile sıkı koordinasyon içindeydik. Tahmin edilen kişilerin adları ve telefonları yazılı bir liste hazırlanıyordu. Bu listeler kurye ile, bu kurye genellikle ben olurdum, kapalı bir zarf içinde mühürsüz, imzasız ve üst yazısız teslim edilirdi. Emniyet istihbarat dairesi tarafından yapılan çalışma neticesinde aynı zarf içerisinde mühürsüz, imzasız ve üst yazısız elden teslim edilirdi. Hazırlanan liste üzerinde daire başkanımız keyfi değişiklikler yapardı. Kendilerinin şahsen tanımış olduğu ve ‘bu bizden’ dedikleri kişileri listeden çıkarırdı. 15 Temmuz darbe girişimine katılmış personelden ihraç olmaları ve açığa alınmaları için çalışma yaptık. Bu çalışmalarla birlikte daha önceden hazırlamış olduğumuz listeleri topladık ve 500 kişilik bir liste yaptık”
Yüzbaşı Keçeci’nin ifadesinde geçen Albay Güven Şaban ismi hayli kritik.
Mesela Güven Şaban savcılık ifadelerinde Ankara, İstanbul,İzmir Başsavcılıkları ve Emniyet İstihbarat Daire başkanlığı ile yakın çalıştıklarını, yaklaşık 850 personeli içeren raporlar hazırladıklarını bunları da Devlet Denetleme Kurulu ve İçişleri Bakanlığına düzenli olarak raporladıklarını söylüyor.
Ancak burada ilginç bir detay var.
Çünkü Albay Şaban’ın hazırladığı raporlar DDK ve İçişleri Bakanlığı’na sunulurken bu çalışmaların hepsinin sunulduğu Jandarma Genel Komutanı Org. Galip Mendi çalışmalara olumsuz yaklaşıyor. Hatta çalışmayı yapan Şaban ve ekibine “gene kimi fişliyorsunuz” tepkisi gösteriyor.
Bu diyalog mahkemede Güven Şaban’a soruluyor. Şaban’ın cevabı ise “Zaman zaman böyle ithamlarda bulundu” diyor.
Yavuz Keçeci’nin ifadesinde şöyle bir ayrıntı daha var; “Görev yaptığım birim içinde yapılan çalışmalar Kara, Deniz, Hava ve Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde görevli askeri hakim ve savcılarla ilgiliydi”
Bu durum aslında kapsamlı fişlemelerin itirafı çünkü kendi görevli oldukları kuvvet dışında başka kuvvetlerde de fişleme yapılmış.
2016 YAŞ hazırlığı kapsamında emniyet İstihbarat dairesinden Genelkurmay Başkanlığı’na tümgeneral Arif Çetin hakkında ‘FETÖ yöneticisi, PDY’den kaydı olanlarla irtibatlı, PDY’nin üst düzeyi ile dolaylı irtibatlı’ şeklinde bilgi notu geldi.
Dönemin jandarma komutanı Galip Mendi ise istihbarat notuna karşı el yazısıyla şu notu düşüyor; “Terfiye layıktır. Daha önceki dönemlerde PDY’ye yönelik herahangi bir kaydı yoktu. En son Genelkurmay’dan gelen listelerde adı geçiyor. Terfi etmesini istemeyen, Jandarma içindeki oluşumların emniyetle işbirliği yaparak bu bilgiyi gönderdiklerini değerlendirmekteyim”
Yaşanan garabeti düşünebiliyor musunuz?
Jandarma içinde bir ekip rakip gördüklerini ‘FETÖcü’ diye fişliyor, emniyete yolluyor, emniyette bunları ‘istihbarat raporu’ adı altında Genelkurmay’a iletiyordu. Hiç bir delile dayanmayan bu fişlemelerle görevden almalar, ihraçlar ve tutuklamalar yapıldı.
‘HATIRLANMAYAN’ KARARGAH ZİYARETİ
Güven Şaban ismine dikkat edin demiştim.
Gelin sanıklardan Oğuz Akkuş’un ifadesine bakalım “Kenan Kenan bir fişleme listesi yapıyor. Yasin Aslan bir fişleme listesi yapıyor, Mehmet Yüzbaşıoğlu bir fişleme listesi yapıyor. Listeler, fişlemeler ortalıkta uçuşuyor. Bunlardan birisi de sözde Sıkıyönetim Görevlendirme Listesi. Güven Şaban jandarma istihbarat albayı. Dönemin Genelkurmay 2.Başkanı Yaşar Güler ile sık sık görüşüyor. Peki sıkıyönetim direktiflerinin ve görevlendirme listelerinin olduğu listeyi Yaşar Güler kimden aldı ? Güven Şaban kanalı ile Mehmet Yüzbaşıoğlu’ndan ya da doğrudan Mehmet Yüzbaşıoğlu’ndan alıyor. Ben o listeyi Mehmet Yüzbaşıoğlu’nun yaptığını düşünüyorum” dedi.
O anda salonda olan Mehmet Yüzbaşıoğlu bu ithama hiçbir itirazda bulunmuyor.
Acaba Genelkurmay ikinci başkanı ile hiçbir hiyerarşik ilişkisi olmayan Güven Şaban, 15 Temmuz günü niçin Genelkurmay Başkanlığı’na gelerek 2.başkanla görüşür ? 15 Temmuz akşamı Genelkurmay ikinci başkanın, Cemil Turhan’a mesaj çekilmesi için gönderdiği iddia edilen CD, Güven Şaban veya irtibatlı kişilerce hazırlanıp 15 Temmuz günü ikinci başkana verilmiş olabilir mi ?
Mahkemede bu sorunun peşine düştü.
Albay Güven Şaban’a “15 Temmuz günü Genelkurmay’a, Yaşar Güler’e arza gidip gitmediği” soruldu.
Albay Şaban “hatırlamıyorum” cevabını verdi.
15 Temmuz günü Genelkurmay’a arza gittiniz mi? sorusuna da ‘hatırlamıyorum’ dedi.
Sizcede yüzlerce kişilik ‘FETÖcü listesi’ hazırlamakla övünen bir albay, 15 Temmuz günü Genelkurmay karargahına yaptığı ziyareti nasıl hatırlamaz? Üstelik bahsi geçen kişi Genelkurmay ikinci başkanı !
‘AYNI OTELDE KALMIŞLAR, O ZAMAN KESİN FETÖCÜDÜR’
Tekrar hatırlatayım. Şu ana kadar anlattıklarım, alıntıladıklarım Ankara 17, 23 ve 25.Ağır Ceza Mahkemesi tutanaklarından. Ancak bir bölüm varki güler misin ağlar mısın dedirten türden.
Mesela sanıklardan Albay Muharrem Köse’nin ‘FETÖcülüğü’ne dair deliller şöyle sıralanmış;
“Sanığın Erzincan’da görevli iken kullandığı 446 223 30 31 numaralı ev telefonu hattı 2014-2015 yılları arasında Resul Yeşilbaş isimli bir şahıs tarafından kullanıldığı tespit edildi.Yeşilbaş’ın ablasının ise Bank Asya’da hesabı olduğu tespit edildi”
Nasıl yani demeyin. KOM ve MASAK’tan gelen raporda bunlar yazıyor.
Albay Köse 2002-2007 yılları arasında Erzincan’da görev yapmış ve evine bağlattığı telefonu 2007’de Ankara’ya tayin olunca kapattırmış. O telefon daha sonra Resul Yeşilbaş isimli şahsa aktarılıyor. 15 Temmuz sonrası geriye dönük tarama yapılıyor ve Yeşilbaş’ın ablasının Bank Asya’da parası olduğu tespit ediliyor.
Muhtemelen bu ‘bağı’ tespit eden MASAK bürokratları ‘bingo’ deyip ‘çak’ yapmıştır.
Ancak mahkeme sizi şaşırtmaya devam ediyor. Bir sonraki ‘delil’ daha ilginç; “Sanığın 10-12 Ekim 2013 tarihleri arasında Nevşehir Kozaklı Roza Termal’de konakladığı,aynı dönemde otelde konaklayan 12 müşterinin fetö irtibatlı olduğu..”
Düşünün iki günlüğüne termal otele gidiyorsunuz. Yüzlerce kişinin konakladığı otelde kalan diğer müşterilerden 12 kişinin Cemaatle irtibatı tespit ediliyor. Albay Köse ile aynı anda otelde olduklarına göre bu durum Albay Köse’nin Cemaatçi olduğuna delil olarak yeterli sayılıyor.
‘Telefon mu yoksa otel mi daha sağlam delil’ siz karan verin deyip dosyalar arasında dolaşmaya devam edelim.
HULUSİ AKAR’A DA ‘FETÖCÜ’ DİYEN GİZLİ TANIK ABDULLAH
15 Temmuz yargılamalarının en popüler simalarından birisi şüphesiz Gizli Tanık Abdullah.
Yazıya konu ettiğim mahkemelerde de sıklıkla karşımıza çıkıyor. Kara Havacılık Okulunda pilot albay olan (ve aslında kimliği herkesin malumu olan) gizli tanık Abdullah TSK bünyesindeki fişlemelerin 2015 itibariyle hızlandığını, 27 Ekim 2015’te MİT’e bildirdiğini, MİT müsteşarının bizzat konudan haberdar olduğunu, Hulusi Akar dahil olmak üzere yapılanmanın çok ciddi boyutlara ulaştığını, Erdoğan’ın yaveri Ali Yazıcı’nın da devresi olduğunu anlattı.
Devamında 2015 Kasım’da Erdoğan’ın başdanışmanı Mustafa Varank’a bir milletvekili aracılığı ile ulaştığını, onunda Cumhurbaşkanına arz ettiğini, 4 Nisan 2016’a İzmir’e gidip ifade verdiğini anlatıyor.
Gizli Tanık Abdullah’ın anlatımlarına devam edeceğim ancak burada bir soluklanmakta fayda var. Çünkü sözkonusu gizli tanık Genelkurmay Başkanı Akar’ın ‘FETÖcü’ olduğunu iddia ediyor. Peki Akar bu iddia karşısında ne yapmış ? Olay medyaya yansıyınca habere erişim yasağı getirtiyor.
Devam edelim;
‘Abdullah’ kod adlı pilot albay “ 11 Haziran 2016 tarihinde çıkıp 1 saat 15 dakika boyunca Hulusi Akar darbe yapacak, bunu içerideki Fetöcüler yapacak şeklinde konuşan benim. 2016 YAŞ çalışmaları kapsamında 21 Haziran 2016 tarihinde Cumhurbaşkanımıza 358 generalin 240 tanesinin Fetöcü olma ihtimalinin yüzde yüze yakın derecede olduğunu kendim bizzat zarf yaparak gönderdim. Bunun eline geçtiniği biliyorum”
Burada bir kez daha duralım;
Gizli Tanık Abdullah, TSK’daki 358 generalden 240’ının Cemaatçi olduğuna dair bir rapor hazırlayıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gönderiyor. Ne hikmetse 15 Temmuz sonrasında bu kadar general tasfiye ediliyor.
Bir başka ifadeyle, TSK’daki tüm generallerin neredeyse yarısının tasfiyesine neden olan bilgi bir albayın hazırladığı fişlemeye dayanıyormuş.
FİŞLEME LİSTELERİNDEKİ KRİTİK İSİMLER NASIL TERFİ ETTİ ?
15 Temmuz’a dair cevapsız sorulardan birisi de şu;
İfadelerden de görüldüğü gibi, TSK bünyesinde uzun yıllara dayanan kapsamlı bir ‘Cemaatçi’ fişlemesi yapılmış. Normalde fişleme listelerinde olan isimlerin terfi etmemesi, kızak göreve çekilmesi ya da ihracı beklenir.
Ancak 2015 ve 2016 yıllarında enteresan bir şey oluyor.
Tabur komutanı atamaları Kara Kuvvetleri Komutanlığı personel başkanı Tümg Şevki Gençtürk tarafından MİT ile koordineli yapıldığı , gizli tanık Abdullah’ın 2014 başı itibariyle kapsamlı bir listeyi MİT’e verdiği biliniyor.
Ancak bu listede olan isimlerden bazıları çok kritik görevlere atanmış. Doğal olarak ‘15 Temmuz da kritik yerlerde görevli kişilerin, haklarında cemaatçi olduklarına dair duyum, bilgi ve ihbar olan kişiler olması mı amaçlandı?’ sorusu akıllara geliyor.
Hatta gizli tanık Abdullah verdiği isimler aynı yıl yapılan YAŞ’ta çok kritik görevlere atanıyor.
Mesela;
Ünsal Coşkun; 2015 YAŞ’ında general yapıldı, Kara Havacılık Okulu’na atandı,
Ekrem Çağlar; 2015 yılında general yapıldı, Erzincan 3.Ordu Harekat Kurmay Başkanı olarak atandı
Enver Topal; 2015’te Kara Harp Okulu alay komutanı yapıldı
Kutsi Barış; 2015 yılında Cumhurbaşkanlığı muhafız alay komutanı olarak atandı
Ali Yazıcı; 2015’te Cumhurbaşkanı Başyaveri oldu.
Murat Dağlı; 2016 yılında İzmir 3. Hava Alay Komutanı oldu
Deniz Aldemir; 2016 yılında Kara Havacılık’ta tabur komutanı oldu
Özcan Karacan; 2016 yılında yine Kara Havacılıkta tabur komutanı oldu.
Atamalara ve fişleme dosyalarına bakıldığında sanki bir elin, 15 Temmuz akşamı kritik rollere soyunacak birliklerin başına özellikle fişleme dosyalarında adı Cemaatle anılan kişilerin atanmasını organize ettiği görülüyor.
Bu durum sizce de tuhaf değil mi?
DARBEDEN ÖNCE ‘FETÖCÜ ASKERLER NASIL TUTUKLANACAK’ TOPLANTISI
Geçelim bir başka tuhaflığa.
Malum olduğu üzere Emniyet Terör Daire Başkanı Turgut Aslan koruma ve şoförüyle 15 Temmuz akşamı 22:16’da Jandarma Genel Komutanlığı’na gitti. İçeriye girmesine izin verilmeyince Jandarma Harekat Başkanı Tümg.Arif Çetin’le görüşmeye geldiğini söyledi ve içeri alındı. Derdest edildi ve ertesi sabah polisin operasyonu sırasında çıkan çatışmada ağır yaralandı. Koruması ise hayatını kaybetti.
Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan yargılamada müşteki olarak ifade verdi.
5 Aralık 2018 tarihli dilekçesinde “ Darbe girişiminin başladığı gün , Jandarma Genel Komutanlığı yanında, emniyetin üst düzey isimleriyle gizli bir toplantı yaptık. Fetöcü askerlerin gözaltına alma planlarının yapıldığı bir toplantıydı. Toplantıdan çıkarken yaşanan hareketlilik üzerine Tümgeneral Arif Çetin’i aradım. Arif Çetin olanlara henüz vakıf olmadığını ve siber saldırı olabileceğini söyledi. Arif Çetin ile Jandarma karargahında buluşmak üzere sözleştik. “
Aslan’ın ifadesi ‘nasıl yani’ dedirtiyor. Çünkü henüz darbe girişimi başlamadan gizli bir şekilde ‘FETÖcü askerlerin tutuklanmasına dair planlama toplantısı’ yapıyorlar. Üstelik terör daire başkanının böyle bir olayda yetkisi de yok. Tuhaflıklar burada da bitmiyor; TSK ya da TSK’da bir grup darbeye kalkışıyor ancak TEM daire başkanı yanında iki polisle darbenin merkezlerinden birine gidiyor.
Tıpkı Fidan’ın ‘darbe ihbarını’ aldıktan sonra Genelkurmay Karargahı’na gidişi gibi tuhaf bir durum. Ayrıca Tümg.Arif Çetin de karargahta değil. Hem toplantı hem de Aslan’ın Jandarma Genel Komutanlığı’na gidişi hayli şüpheli.
Yazı çok uzadı.
Ancak konu önemli ve mahkeme evrakları arasında altı çizilmesi gereken çok detay var. Mesela fişleme listelerini hazırlayan isimlerin tamamı 15 Temmuz sonrası ‘ödüllendirilmiş’.
Ayrıca Erdoğan ve AKP kurmaylarının 15 Temmuz’dan çok önce fişleme listelerinden haberdar olduğu şüpheye yer bırakmayacak şekilde netleşti.
Erdoğan’ın 15 Temmuz’u eniştesinin telefonuyla duyduğu açıklamasına kimse itibar etmemişti ancak bu mahkeme tutanakları gösteriyor ki Erdoğan sadece haberdar değilmiş, aynı zamanda sürecin yönetilmesinde aktif rol almış.
Ne hikmetse 15 Temmuz’dan çok önce binlerce kişiyi kapsayan fişleme listeleri yapılıyor, TSK içerisine ve Havuz medyası aracılığıyla topluma “FETÖcüler darbe yapacak” algısı pompalanıyor, Perinçek’in tabiriyle siyasetin köpeği olan yargı süreci tetiklemek için ‘FETÖ operasyonu’ yapıyor ve tam da Erdoğan’ın beklediği şekilde bir grup asker ve harp okulu öğrencisi Boğaz Köprüsü’nün bir şeridini ulaşıma kapatıyor !
Erdoğan ‘Allah’ın lütfu’ demesin de ne desin?