Vedat Milor'un başlattığı Menemen'e soğan olur mu? olmaz mı konusu tartışma Türkiye'de gündem oldu. Bu tartışma bir sorusuyla sosyal medyada gündeme oturdu.Bu 12 Eylül döneminde Altan Öymen'in başlattığı Adana Kebabına soğan olur mu olmaz mı tartışmasını hatırlattı.
Türkiye'de basına uygulanan sansür, gazetecilere yapılan baskı, sosyal medyada paylaşılan mesajlar yüzünden gündem sıkıntısı yaşanıyor . Siyasi baskıların arttığı günlerde Medya da kendine özgü yeni gündem bulmaya çalışıyor
Şimdilerde kimse siyaset konuşamadığı için , Ekonomik krizden bahsedemediği için menemenin soğanı medyada gündem haline geliyor.
38 yıl önce de Türkiye'de benzer bir durum yaşanıyordu. O zaman konu 'Menemen' değil 'Adana Kebabı' ydı.
O dönemde gazetecilik yapanlar 12 Eylül askeri darbesinin şimdiki gibi baskıcı ortamında nefes almaya çalışıyordu .
O dönemi anlatan Milliyet Yazarı Mehmet Tezkan olayı söyle anlatıyor...
Gazetecilik yaparken de gündemde haber ve konu bulma zorlukları hat safahadaydı
Parlamento kapatılmış, siyaset yasaklanmış, binlerce insan hapse atılmış, gazetecilik yapmak, ülke meseleleri üzerine konuşmak suç haline gelmişti..
Cumhuriyet gazetesinde çalışıyordum.. Siyaset bilimi okuyan tıfıl spor muhabiriydim..
Direksiyonda Hasan Cemal vardı.. Gazeteyi çıkarmak, ayakta tutmak başlı başına meseleydi..
*
Gazetecilikten politikacılığa geçenler mesleklerine geri döndü.. Bülent Ecevit Arayış dergisini çıkardı..
Altan Öymen Cumhuriyet’e döndü, köşe yazarlığına başladı..
Fakat!.
Askerlerin buna bile tahammülü yoktu.. Bir bildiriyle (bugünün KHK’sı gibi düşünün) eski politikacıların Türkiye üzerine beyanat vermelerini, makale yazmalarını, toplantı yapmalarını yasakladılar..
Altan Öymen ne yapsın?!.
Limon satacak hali yok ya.. (Bu arada bizim mesleğin klasik sözüdür.. Aldığı ücreti beğenmeyen, yöneticisine kızan limon satarım daha iyi der ama 1979 yılından beri bu işin içindeyim, limon satmayı tercih edeni daha görmedim..) Mesleğini yapacak..
*
Karikatürist Tan Oral’la birlikte Çukurova’ya gittiler (Adana/Mersin/İskenderun).. Ve basın tarihine geçen muhteşem bir yazı dizisine imza attılar..
O günleri hatırlıyorum.. Soluk soluğa okuyorduk.. Çukurova’yı anlattılar, tarihiyle, kültürüyle, insanıyla, yeme içmesiyle..
*
Sıcak, pamuk toplama, Adana kebabı..
Röportajın üç başat konusuydu..
Tabii Adana’nın neden orada kurulduğu.. Neden deniz kenarında veya yaylada değil de sıcağın merkezinde..
Adanalıların serinlemek için neden deniz kenarına gitmedikleri..
Neden yaylaya çıktıkları..
Yaşar Kemal’in gençliğinde günde kaç kilo pamuk topladığı.. Ferdi Tayfur’un pamuk işçiliğinden traktör şoförlüğüne nasıl geçtiği..
Dizide yok yoktu..
Adana kebabı soğanlı mı olur, soğansız mı tartışması bile vardı..
*
Benim de o tarihlerde Adana’ya gitmişliğim var..
Benim de o tarihte Adana’dan Silifke’ye karış karış gezmişliğim var..
Benim de kavurucu sıcağı tokat gibi yemişliğim var..
Benim de kebaba düşkünlüğüm var..
Benim de humusu humus gibi yapanlardan yemişliğim var..
*
Ve başladık tartışmaya; Adana kebabı soğanlı mı olur, soğansız mı? Adana kebabı İstanbul’da hakkıyla yapılıyor mu, yapılmıyor mu?
12 Eylül’ün ağır ortamında kebap üzerine bu doktrin tartışması ilaç gibi gelmişti..
Meşhur Mesut kebapçısı ‘Soğan konulmaz’ diyor, meşhur Onbaşı kebapçısı ‘Soğan konulur’ diyor..
Gel de çık işin işinden..
______________
İşte yine bir baskı ortamı yine medyaya baskı var ... Değişen tek şey o zamanlarda Adana Kebaptı şimdi Menemen