Yeni Asya Gazetesi'nin tutuklu muhabiri Nur Ener'in duruşmasında yaşananları ve ifadesini Ülker Yılmaz Caba, gazetedeki köşesinde yazdı
“7 günlük gelinim hâkim bey...”
Mahkeme salonunun soğukluğunda kapı açıldı ve Nur 3 jandarma eşliğinde dik bir başla girdi kapıdan içeri.
Girişiyle yüreklerimiz ısındı. 2 aydan fazla süredir göremiyorduk birçoğumuz onu. Bizi görünce önce gözleri ışıldadı sonra onunla birlikte hepimizin buğulandı gözleri. Onu öyle görünce içim burkuldu. 'Bu kız mı terör örgütü üyesi' dedim. Ama yalan ve iftiralara boyun eğenler ona o gözle bakmayı tercih ediyordu. Mahkeme heyeti 3 kişi, biri genç diğerleri belki de Nur'un dedesi olacak yaşta. Savcı da öyle. Nur bize sırtını, onlara yüzünü döndü. İki 20'li yaşlarda jandarma duruyor sağ ve sol yanında. Yüzlerindeki ifadede onlar da inanmıyor bu kızın okunan suçları işlediğine. Arada yan gözle ve hüzünle bizleri süzüyorlar. Nur'un 7 günlük eşi Recep'e bakıyorlar.
Nur pembe tuniğinin üstüne mor şalını takmış. Adeta baharda çiçeklenen menekşelere benziyor. Gelin olacağı için biraz kilo vermek istiyordu tutuklanmadan önce. Oldukça zayıflamış. Savunmasını yapıyor. Hâkimler sessiz dinliyorlar. Nur anlatıyor. Eşi Recep ağlıyor. Nur “7 günlük gelinim” diyor, parmağında evlilik yüzüğü var. Defalarca söylüyor; “Hâkim bey, suçum yok, burada evlenmek zorunda kaldım. 7 günlük gelinim...”
Savunmasının yarısına gelmişken, mahkeme heyeti ara duruşmaya ara verdi. Nur'u yine o askerler götürdü. Biz de ailesiyle birlikte beklemeye devam ettik. Anne ve babası vakur, sabırlı, ağızları duâlı, kızlarına inanç ve güvenleri tam. Eşi Recep Bey umutlu, hüzünlü, duâ ve sabırla bir an önce eşine kavuşmayı bekliyor. Öyle bekliyoruz koca Adalet Sarayı'nda 'adaleti.'
Koridorlarda benzer suçlamalara uğramış, aylarca hapishanelerde olan insanların yakınları var. Onlar da 'adalet' bekliyor. Yaşlı bir anne vardı, belki 80 yaşındaydı. Konuştum, Elazığ’lıymış. Oğlunu almışlar. 5 aydır hapishanedeymiş. Üzerinde şalvar, başında yöresel taktıkları beyaz bir tülbent var. Öyle hüzünlü ve çaresiz bakıyordu ki, adeta dünyanın bütün yükü omuzlarında gibi geldi bana. Diğer yanda uzun boylu genç bir kadın polis memuru. Aynı suçlamalar onda da var. Tutuklamamışlar onu, ama çok korkuyor. Mesleğinden men edilmiş. Aklanmayı bekliyor. Koridorlar böyle insanlarla dolu.
Vakit geldi 26. Ağır Ceza'nın mahkeme salonuna tekrar girdik. Bizi geç aldılar, girdiğimizde Nur başlamıştı savunmasına. Okudu, anlattı. Gerekçelerini söyledi. Umutluyduk, bugün çıkacak diye bekliyorduk. Nur zaman zaman ağlayarak anlatıyor, hakimler sakin dinliyordu. Nur’dan sonra avukatımız savunma yaptı. “Bütün Yeni Asya Nur'a kefil” dedi. “Biz burada suçsuzluğumuzu ispat etmeye çalışıyoruz” dedi. Ama sonra? Savcı tutukluluk halinin devamını talep etti. Hâkim de mahkemenin çeşitli kurumlardan istenen belgelerin henüz gelmediğini belirterek, savcının talebini kabul etti. O an hepimiz için çok zordu. Nur red cevabını duyar duymaz, o dolu gözleriyle bize baktı. “Sakın üzülmeyin” derken gözlerinden yaşlar boşaldı. O bakışları görmek çok üzücüydü. Çaresizdik, hiçbir şey yapamıyorduk. Nur’un iki yanında duran askerlerin de gözleri doldu. Sonra seri hareketlerle bizi ve Nur'u ayrı kapılardan çıkardılar salondan. Nur'dan ayrı en az 30 gün daha demekti bu hepimiz için. Tutukluluğu tekrar değerlendirmek için 2 Haziran'a gün verilirken, ikinci duruşma tarihi de 15 Haziran oldu. Şimdi yine umut ve sabırla bekliyoruz. İnşaallah o günlerden birinde Nur özgür olacak...
Ülker Yılmaz Caba / Yeni Asya