'Başarısızlıklar İşe Yarıyor'

'Başarısızlıklar İşe Yarıyor'
Samanyoluhaber.com yazarı Akif Çoşkun, Almanya'nın, 2009'dan beri Türkiye'yi dinlediği iddialarını kabul etmesine rağmen hükümetin Almanya'ya karşı neden sessiz kaldığını kaleme aldı.
Samanyoluhaber.com yazarı Akif Çoşkun, yeni yazısında Almanya'nın 2009'dan beri Türkiye'yi dinlediği iddialarını ve hükümetin bu durum karşısında neden sessiz kaldığını anlattı. Akif, "Neredeyse sekiz aydır, uydurma “dinleme” iddialarını esas alıp, kendi ülkesinde vatandaşlarına hayatı zehir eden siyasi anlayışın, yabancı bir devletin aynı iddiaları kabul etmesine rağmen sessizlik ve işi ağırdan alması tam bir iç siyaset taktiği. " ifadelerini kullandı.


İŞTE O YAZI

Kaderin cilvesi, devletler için kısa sayılabilecek bir zaman diliminde iç ve dış siyaset açısından kaydadeğer epey tecrübeye şahit olduk, en azından ikisi için ayrı dil olduğunu farkettik. Siyasi tecrübelerimiz için son yıllar, hükümet yetkililerinin sağı solu azarlaması, şuna buna söz yetiştirmeleri, siyaset lugatinin bilmediği tahkir edebiyatıyla kaydedilecek. İç siyasette yaygın kullanılan bu dil, “vurduğu yerden ses getiren!” lider tipine itibar eden piyasada hala iş görüyor. “Reklamın iyisi kötüsü olmaz!” esprisiyle ille de bir yerde olmak isteyen numara erleri için ise siyasi tarihin iyi örneği olmakla, sevimsizleri olmak arasında bir ayrım yok, görüntüye girmek yeter.

Tabii dış politikada işler öyle yürümüyor. Ortak üslup ve beynelmilel kullanımlar dışına çıktığınızda, muhatabınız kaşını kaldırıp yüzünüze bakmaya tenezzül etmiyor, ta ki siz kendinizi anlaşılır zemine çekene kadar. Dış politika uzmanı değiliz, ancak Alman İstihbaratı'nın Türkiye'yi FM radyoları rahatlığıyla 2009'dan beri dinlediği basına düşünce, yıllardır “Kim bu dinleyenler?” tartışmaları yeni bir zemine taşındı. Geçtiğimiz iki seçimi, ülke içindeki masum bir kesimi hırpalama mihverine koyan siyasi iradenin günlerdir süren suskunluğunu merak edenler boşuna yoruluyor. İç siyaset, “Kol kırılır yen içinde kalır. Düvel-i muazzamaya zayıf görünmeyelim!” hamasetinden besleniyor. Hepten vurdumduymaz denmesin kabilinden hariciyye rutinine bağlı durum raporu talepleri daha yere düşmeden, Alman muhatapların olayı reddetmeksizin, “istihbarat bilgisidir, bunu sizinle paylaşamayız” resmi ve kısa cevabıyla karşılık buldu. Açıklama yapan bayanın net ve tavizsiz duruşu bir çok kimseyi ciddi ürkütüyor olmalı ki, bu soğuk karşılık ile yetinildi. Orada da, “cadı avı” başlatabileceğinize kimseyi inandıramazsınız, öyleyse cümleleriniz çok iyi seçilmiş olmalı.

Önceki tecrübelerden de bildiğimiz gibi, uluslararası nezaket çerçevesinde gidip gelecek bu paslaşmalar pek uzun ömürlü olmaz. Dikkatinizi çekmiştir; kullanılan dil, iç siyasetteki arslan kükremeleri yerine, ceylan ürkekliği ve kuğu zerafetinde. Daha önceki aleme nizam verme pozundaki didaktik çıkışların da iç siyaset malzemesi olduğunu, Ortadoğu seferi havası verilen gemi bozgunundan sonra, şimdilerde, “ilgili makamlardan izin bekliyoruz.” nezaketine rücu edildiğinde kavrayabildik. Peki neye yaradı? Son iki seçimin kahramanlık türkülerini bu başarılar(!) ilham etti, az mı? Hatta Anadolu coğrafyasını aşırıp Orta Asya'dan yollara vurduğunuz atlar, hangi yufka yürekleri yumuşatmaz?

Neredeyse sekiz aydır, uydurma “dinleme” iddialarını esas alıp, kendi ülkesinde vatandaşlarına hayatı zehir eden siyasi anlayışın, yabancı bir devletin aynı iddiaları kabul etmesine rağmen sessizlik ve işi ağırdan alması tam bir iç siyaset taktiği. Halkın bu tür iddiaları duyması ve kulak vermesi için -doğru bile olsa- en iyimser tahminle altı ay veya bir seneye ihtiyaç var. Türkiye'deki siyasi hareketlilik, hiçbir meseleye altı aylık bir ömür vermiyor. Halk dedik ama, yazar-çizer kesimi de bundan vareste değil; başka devletler için savaş sebebi olabilecek istihbari bir vaka ortadayken, “paralelcilere aman vermeyin, bitirin, kökünü kazıyın!” diyen bir zümre, hala takıntılarını bırakmaya yanaşmıyor.

Bizim de içinde bulunduğumuz ülkeler karması, dış ilişkilerinde iki türlü yol takip ediyor; tamamiyle içine kapanıp dünya ve komşularıyla münasebetleri asgaride tutma-Cumhuriyet ideolojisi, son asırda Ortadoğu'yu yok saydı- ya da coğrafik ve tarihi konumunu olduğundan fazla önemseyip -Devlet-i Aliye kredisinin hala devam ettiği vehmine kapılarak- büyük nutuklarla iç siyasette hamasi duyarlılığı taze tutma. Her iki eğilim de, iç siyasetin kendi şartları içinde geliştiğini, harici müdehalelerin içeride, kısa vadede bir netice vermeyeceğini çok iyi kavramış olmalılar, bu yüzden dünya ölçeğinde itibar görme dertleri hiç olmuyor.

Geçtiğimiz asırda ve son on yılda iç siyasetin ülke ve millet menfaatlerinden daha çok mevcudu muhafaza ve iktidarı sağlamlaştırmaya yönelik olduğunu şimdi daha rahat anlayabiliyoruz. Bu iki eğilimden hangisi daha başarılı oldu, kestirmek çok zor, zira hariciye açısından başarı hanesine kaydedilen hiç bir şey yok. “Artık oyun kurucuyuz!” iddialarıyla girilen Ortadoğu'da işler hiç istendiği gibi gitmedi, sorumluları bir şey yokmuş o sayfayı kapatmaya çoktan hazırlar. İç siyasetin yakalanan rüzgarını dağıtmama endişesi her şeyden önemli.Yaşanan stratejik başarısızlıkların son iki seçimdeki tesirsizliğini bir kez daha düşünün neyi kastettiğimi daha iyi anlayacaksınız.

İstihbarat açısından önemli bir zaaf olan dış dinlemeler, aylardır sürdürülen hukuksuz muamelerin çözümü için şifreler taşıyor olabilirdi. Başka ülkelerde bu tür ihmallerin, hükümet ve sorumlularını kritik durumlara düşürebileceği biliniyor. Siyasi devir-teslimin yaşandığı şu günlerde Türkiye'nin sorumluları düşünmeye pek vakti yok. Teslim törenindeki “Paralel yapı” vurgusu, önümüzdeki dönemde iç siyasetin yönünü şimdiden belirledi. Gördüğünüz gibi, dış siyaset performansının sınıf geçme-kalmada hala ciddi bir tesiri yok. İleride birinin aklına gelip, “Bu skandal hadisenin sorumluları ne oldu?” diye sorarsa, ne cevap vereceğinizi biliyorsunuz? Nasıl olsa devir-teslim görüntüleri arşivlerde saklanıyor.

22 Ağustos 2014 23:37
DİĞER HABERLER