AB Konseyi’nin 1 Temmuz’dan itibaren sınırların açılacağı ve seyahat kısıtlamalarının kaldırılacağı AB üyesi olmayan ülkeler listesine Türkiye’yi dahil etmemesinin yarattığı şok atlatılamadan, Alman otomotiv devi Volkswagen’in Türkiye’de yapacağı milyarlarca Euroluk yatırımı iptal etmesi ikinci bir şok dalgası yarattı.
Bir yıldan bu yana VW’nin yeni yatırım için Bulgaristan ile Türkiye arasında tercih için sürdürdüğü müzakereler ve pazarlıklar sonrasında Türkiye seçilmişti. Geçtiğimiz yıl yaklaşık 1 milyar TL sermayeli Volkwagen Turkey Otomotiv Sanayi ve Ticaret A.Ş’yi kurarak, Ticaret Sicili gazetesinde duyuru yapan VW, ardından da iktidarın Manisa’da bedelsiz olarak tahsis ettiği arazi üzerinde yatırım hazırlıklarına başlamıştı.
Yılda 300 bin otomobil üretilecek tesisler, 2022 yılında üretime başlayacak ve 4 binden fazla kişiyi istihdam edecekti. Yatırımı Türkiye’ye çekmek için bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devreye girmesiyle Alman şirketine süper teşvikler, muafiyetler, vergi kolaylıkları sağlanırken, üretilecek otomobillerden VW Passat modeli 40 bin adetin de makam aracı olarak devlet kurumları tarafından satın alınması garantisi verilmişti.
Ancak sağlanan tüm bu “kıyaklara” rağmen, geçen yıl Ekim ayında Türkiye’nin Kuzey Suriye’de başlattığı Barış Pınarı harekâtıyla, Avrupa ve Alman kamuoyunun, VW yönetimindeki işçi sendikalarının tepkileri üzerine yatırımın askıya alındığı açıklanmıştı. Geçtiğimiz hafta ise bu kez Almanya ve AB’den peş peşe kötü haberler geldi.
Önce Almanya Türkiye’ye yönelik seyahat kısıtlamalarını 31 Ağustos’a kadar uzattığını açıkladı. Ardından AB Konseyi 1 Temmuz’dan itibaren AB sınırlarının açılacağı ülkeleri; Cezayir, Avustralya, Kanada, Gürcistan, Japonya, Karadağ, Fas, Yeni Zelanda, Ruanda, Sırbistan, Güney Kore, Tayland, Tunus, Uruguay olarak ilan etti.
İktidarda büyük düş kırıklığına neden olan bu listenin ardından, Almanya’yı ikna etmek isteyen Türkiye, Dışişleri ve Turizm bakanlarıyla Sağlık Bakan Yardımcısını Berlin’e gönderip yasağın kaldırılması girişiminde bulundu. Hatta aylardır salgınla ilgili bilgilerin ve verilerin şeffaf olmadığı yönündeki eleştirilere ve tüm bilgilerin halka açıklanması taleplerine kulaklarını tıkayan hükümet, Berlin ziyareti öncesinde tüm bilgileri İngilizce bir rapor haline getirerek Sağlık Bakanlığı’nın resmi web sitesinde yayınladı.
Türkiye’deki salgın bilgileri kapsamlı dosyalar halinde Alman hükümetine sunulurken, bir yandan da Sağlık Bakan Yardımcısı Prof. Emine Alp Meşe, Almanya’daki pandemi önlemleriyle ilgili kararlarda bağımsız otorite olan Robert Koch Enstitüsü’ne brifing verdi. Buna rağmen Almanya dosyaları inceleyeceklerini Türkiye’nin durumunu değerlendireceklerini iletirken, diğer yandan da AB dönem Başkanı olarak diğer AB üyelerinin ve AB yetkili kurullarının dışında tek başına farklı bir karar vermelerinin beklenmemesi gerektiğini Türk bakanlara bildirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerek AB’nin gerekse Almanya’nın tavrına kızgınlığını hafta sonu İstanbul’daki Şehir Hastanesi açılış töreninde dile getirdi. Korona salgınıyla mücadelede dünyadaki en başarılı ülkelerden birinin Türkiye olduğu iddiasını yineleyen, 138 ülkeye bedava maske ve tıbbi malzeme gönderildiğini ifade eden Erdoğan, Avrupa ülkeleri ve pek çok dünya ülkesinin Türkiye’nin başarısını kıskandıklarını öne sürdü. Türkiye’yi “üç kıtanın sağlık merkezi” haline getireceklerini belirten Cumhurbaşkanı, AB’ye de şöyle seslendi:
“AB'nin ekonomiden demokrasiye, şeffaflıktan altyapıya hiçbir alanda esamisi okunmayacak ülkelere kapılarını açarken, Türkiye'yi dışarıda bırakması bu rahatsızlığın işaretidir. Tarihi tekerrür ettirmek amacıyla içeride ve dışarıda ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar. Bu defa Türkiye'nin şahlanışını durduramayacaklar. Biz de Türkiye düşmanlarını birer birer tepeleyerek bugünlere kadar geldik.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB’ye tepki gösterdiği bu kararların ardından, uzun bir aradan sonra AB’den ilk üst düzey yetkili olarak 6 Temmuz’da Ankara’ya gelecek olan AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borell’in ziyaretinden de somut bir sonuç çıkması beklenmiyor. Türkiye’den önce Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ı ziyaret eden Borell, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerinin yasa dışı olduğunu ve durdurulması gerektiğini açıklamıştı.
Türkiye’nin sert tepki gösterdiği Borell’in Ankara gündeminde, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, Türkiye-Yunanistan sınırındaki mülteci sorunu ve Fransa’nın Libya ve Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri nedeniyle Türkiye aleyhine yaptığı girişimle, AB Dışişleri Bakanları’nın 13 Temmuz’da yapacakları toplantı yer alıyor. Fransa, Türkiye gündemiyle yapılacak toplantıda AB’nin Türkiye’ye yeni yaptırımlar uygulamasını ve daha önce kararlaştırılan ancak henüz uygulanmaya başlamayan yaptırımların da ağırlaştırılmasını istiyor.
Dolayısıyla, son bir haftada art arda yaşanan bu olumsuzluklar, Almanya’nın AB dönem başkanlığında da Türkiye-AB ve Türkiye Almanya ilişkilerinde olumlu bir sürecin başlaması yeni bir sayfa açılması ihtimalini zayıflatıyor.
Kaldı ki, korona salgını öncesinde de Almanya, vatandaşlarına Türkiye’ye seyahatlerinde dikkatli olmaları, sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklanabilecekleri, hapse atılabilecekleri, yurt dışına çıkmalarının yasaklanabileceği uyarısında bulunmuştu. Geçen yıldan bu yana bu uyarılar hâlâ Alman Dışişleri Bakanlığı tarafından geçerli olarak resmi uyarılar arasında yer almaya devam ediyor.
O nedenle, Almanya Dışişleri Bakanı Maas’ın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na Türkiye’nin demokratikleşme konusunda adımlar atmasını beklediklerini ilettiğini söylemesi, seyahat kısıtlamalarının sadece korona salgınıyla ilgili olmadığını da gösteriyor.
Diğer yandan VW’nin Türkiye’deki yatırımını iptal etmesinin hemen ertesi günü Rekabet Kurulu’nun (RK) beş Alman otomotiv şirketine soruşturma başlatması dikkat çekti. Ekonomi kulislerini dalgalandıran bu adımın, Türkiye’ye yönelik doğrudan yabancı yatırımlarını daha da negatif etkileyeceği kaygıları öne çıktı.
RK’nin resmi açıklamasında “Beşli Grup” olarak adlandırılan, Audi, Porsche, Volkswagen, Mercedes-Benz ve BMW hakkında yürütülen ön araştırmanın sonuçlandığı belirtilerek, kurul tarafından bu Alman firmalarına cezai soruşturma açılmasına karar verildiği duyuruldu.
Açıklamada “yürütülen ön araştırma sonucu araç tavanları, partikül filtre kullanımı önlenmesi, SCR teknolojisi ve AbBlue depo boyutuyla ilgili iddiaların ciddi ve yeterli bulunduğu, buna göre Rekabetin Korunması Yasası çerçevesinde soruşturma açılmasına karar verildiği” dile getirildi.
RK soruşturması sonrasında beş Alman otomotiv devine oldukça yüklü para cezaları verilmesi, yaptırımlar getirilmesi ekonomi kulislerindeki yaygın beklenti. İktidar cephesinde ise RK’nın “özerk bir kurul” olduğu vurgulanarak, iktidarın ya da Cumhurbaşkanının bu konuda RK’ye bir telkinde bulunmasının söz konusu olamayacağı, Alman otomobil şirketlerine soruşturma açılmasının VW yatırımının iptali ya da Türkiye’ye yönelik seyahat uyarısıyla ilgisinin bulunmadığı savunuluyor.
Daha önce başlatılan ön soruşturma sonucunda elde edilen bulguların ciddiyeti nedeniyle soruşturma açılmasına karar verildiği öne sürülüyor. RK’nin resmi açıklamasının VW’nin yatırımı iptal ettiğini resmen duyurmasıyla aynı güne denk gelmesinin ise tamamıyla “rastlantı” olduğu ifade ediliyor.
Ancak mevcut tablo ve son bir haftada yaşanan olaylar, Türkiye ile Almanya ve Türkiye-AB arasında gerilimin tırmanacağı, “bilek güreşinin” karşılıklı hamlelerle şiddetleneceği izlenimini güçlendiriyor. Josep Borell’in ziyaretinden somut bir sonuç çıkması beklenmediği gibi, Yunanistan’ın Türkiye de dahil sınır kapılarını açma kararından sonra, iktidarın Şubat ayında yaptığı devreye soktuğu mültecileri sınıra gönderme kozunu yeniden hayata geçirmesinin şaşırtıcı olmayacağı kaydediliyor.