Abdülhamit Bilici: Erdoğan yolunun sonu?, Biraz basiret olsa yanlış gidişatı görmek hiç zor değil

Abdülhamit Bilici: Erdoğan yolunun sonu?, Biraz basiret olsa yanlış gidişatı görmek hiç zor değil
Kabataş yalanı, ABD Büyükelçisi Riccardone’nin 17 Aralık’ta güya “Bir imparatorluğun yıkılışını seyrediyoruz.” dediği asparagası gibi yalanlarla komplocu yaklaşım köpürtülerek, hataların üstüne kül atıldı.
Biraz basiret olsa yanlış gidişatı görmek hiç zor değildi. Sadece geçen yıl Türkiye’nin Güvenlik Konseyi üyeliği için BM’deki oylamada ortaya çıkan tablo bile doğru yoldan çıkıldığını görmek için yeterliydi.

İçeride demokrasi ve hukuk devleti çizgisinde gidildiği, Ortadoğu’da tüm taraflarla diyaloğa önem verildiği, Batı ile olduğu kadar Asya, Afrika, Rusya ile ilişkilere de özen gösterildiği dönemde dünyanın yıldız ülkelerinden biriydik. İngiltere’den Japonya ve Fas’a kadar tüm dünya medyası Türkiye’yi göklere çıkarıyordu.

Bu çizginin sürdürüldüğü 2008’de Güvenlik Konseyi’ne aday olduğumuzda 151 ülke bize destek vermişti. Eski dünyanın dengesizliklerini yansıtan ve köhneleşmiş bir yapıda, 2 yıllığına üstlendiğimiz bu geçici görevde büyük işler yapmak elbette imkansızdı. Ama farklı dini, kültürel ve siyasi çizgilere sahip bunca ülkenin lehimize oy kullanması, Türkiye’nin izlediği çizgiye verilmiş uluslararası bir onaydı.

2014’te aynı göreve tekrar talip olup bir kez daha küresel teraziye çıktık. Harita üzerinde aynı ülke olmamıza ve aynı siyasi ekip tarafından yönetilmemize rağmen bu defa sonuç hezimetti. Ancak 60 ülkenin desteğini alabilen Türkiye seçilemedi. Çünkü ülkeyi yönetenler aynı olsa da içte ve dışta tuttukları yol değişmiş, demokrasi ve hukuk devletinden uzaklaşmış, dış politikada dengeli siyasetten maceracılığa soyunmuşlardı.

Ülkeyi yöneten aynı parti ve aynı ekipti. Dolayısıyla dün Türkiye’yi alkışlayanların bugün çok ağır eleştiriler yöneltiyor olması, AKP ve lider kadrosundaki isimlerin kimliğiyle değil, yapıp ettikleriyle ilgiliydi. Bu sarı kartın anlamı düzgün değerlendirilse faturanın büyümesi önlenebilirdi. Ama Erdoğan, yanlışlardan dönüp, dünya çapında popüler olduğu eski günlere dönmeyi denemek yerine şahsının ve partisinin hedef alındığı şeklinde komplo teorilerine sarılmayı tercih etti. “Herkesin bize düşman olduğu”, “Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığı” gibi toplumsal bilinçaltımızda zaten varolan duyguları harekete geçirmek zor olmadı.

Telekinezi gibi dünyayı güldüren fikirler taşıyanların da içinde olduğu dar kadronun da etkisiyle Erdoğan, Gezi protestolarını da 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmasını da uluslararası bir darbe olarak gördü. Gül ve Arınç gibi isimler, “üçüncü dünyacılık” diyerek bu yaklaşıma karşı çıksa da etkili olamadılar. Kabataş yalanı, ABD Büyükelçisi Riccardone’nin 17 Aralık’ta güya “Bir imparatorluğun yıkılışını seyrediyoruz.” dediği asparagası gibi yalanlarla komplocu yaklaşım köpürtülerek, hataların üstüne kül atıldı.

(...)

17 Mart 2015 08:43
DİĞER HABERLER