Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü olarak göreve başlayan Abdülhamit Bilici, ilk editör yazısında 'Herkes için demokrasi herkes için adalet' başlığını kullandı.
Zaman gazetesinin, hep kamuoyuna doğru haberin ulaşması, hak ve özgürlükleri güvence altına alan bir demokrasi için gayret gösterdiğini vurgulayan Bilici, "Bundan böyle de tarafgirlikle değil, evrensel meslek ilkelerine bağlı kalarak işimizi yapmaya devam edeceğimize huzurlarınızda söz veriyorum." ifadesini kullandı.
Bilici'nin bugün Zaman gazetesinde yayınlanan ilk editör yazısı şöyle:
'Ben de Nişantaşı çocuğuyum' diye başlamayı planlıyordum Genel Yayın Müdürü olarak yazdığım bu ilk yazıya.
Bir zamanlar hep birlikte gülebildiğimiz bir dizinin markalaşmış cümlelerinden biriydi. Ancak uzunca bir süredir hep birlikte gülebildiğimiz ortak sevincimiz kalmadığı gibi, artık kederde bile ortaklaşamıyoruz.
Cumartesi günü Türkiye, tarihinin en kanlı günlerinden birini yaşadı. Ankara'da Emek Platformu tarafından düzenlenen Barış Mitingi kana bulandı. Acımız çok büyük. Ancak tüm siyasi görüşlerin birlikte katılabileceği bir cenaze merasimi yapamayacak durumdayız. Yasımızı bile birlikte tutamayacak haldeyiz.
Hep birlikte kaybettik.
Siyasetin köşe başlarını demiyorum. Sokaktaki vatandaş içinde bile bu ölümler karşısında kendi cephesinin faydasına bir duruş yakalamanın peşinde olanlar az değil. Cenazeler kalkacak, yaralar zamanla kabuk bağlayacak ama bu paramparça olmuş vazo nasıl tamir edilir, kimsenin bir fikri yok.
8 yıldır bir yandan Cihan Haber Ajansı'nın genel müdürlüğünü yürütürken, bir yandan da Zaman ve Today's Zaman'da dış politika ağırlıklı yazılar yazıyordum. Ama hâlâ tam manasıyla tanışmadıklarımız olabilir. Bu vesileyle kısaca kendi hikâyemden söz etmek istiyorum. Neticede, hayat hikâyemiz yaşadıklarımızı içine doldurulduğumuz, bizi şekle sokan kaplar değil midir? II. Abdülhamit'in yaptırdığı Şişli Etfal'de doğduğum için bu adı koymuş babam. Aslen Erzurum Tortumluyuz. Babamın işi gereği evimiz Teşvikiye'deydi. Bir süre sonra ailem geldikleri yere geri döndü, yani Tortum'a. Ben ise doğduğum yerden ayrıldım. Yani İstanbul'dan. Çocukluğumun ilk yılları Nişantaşı'nda, geri kalanı Tortum'da geçti. Liseyi Erzurum İmam Hatip'te okudum. Üniversite sınavına girip İstanbul'a geri dönüş biletimi kazandım. Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldum. Nilüfer Göle'nin, Ersin Kalaycıoğlu'nun, Ziya Öniş'in, Binnaz Toprak'ın öğrencisi oldum. Bu hayatta benim kısmetime düşen hem coğrafî olarak hem sosyo-kültürel olarak Türkiye'yi bir uçtan diğerine yaşamak oldu. İçinde yaşadığımız toplumu doğru okumak ve farklı renklerle duygudaşlık kurabilmek açısından yaşadıklarım, meğer bu mesleği en az hatayla ifa etmek için kaderin örgülediği eşsiz bir antrenmanmış.
Zaman 30. yaşını kutlamaya doğru gidiyor. 22 yılına şahidim bunun. Bu, 10 binden fazla gazetenin yapımına bir şekilde katılmak demek. Tüm samimiyetimle ifade etmek isterim ki; kamuoyunun doğru habere ulaşmasından, hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı bir demokrasiye kavuşmaktan ve Karl Popper'ın ifadesiyle açık bir toplum haline dönüşmekten başka gayemiz olmadı. Bundan böyle de tarafgirlikle değil, evrensel meslek ilkelerine bağlı kalarak işimizi yapmaya devam edeceğimize huzurlarınızda söz veriyorum.
Bu çaba içinde kuşkusuz hatalarımız da olmuştur. Hatalarımızdan ders çıkarmak ve bir günü bir gününe eşit olmayacak şekilde gelişmeye açık olmak, gazetemizin temel ilkesidir.
Değerli Zaman okurları,
Siz sadece bir gazete okuru olmadınız. Ülkemizin her sokağında, her apartmanında toplumsal barış ve sağduyunun gönüllü elçileri olarak çalıştınız. Sadece Zaman'ın Genel Yayın Müdürü olarak değil 2 çocuk babası bir vatandaş olarak da size yürekten teşekkür ediyorum.
Sevgili çalışma arkadaşlarım,
Sabah bizi karşılayan güvenlik görevlisinden haber peşinde koşan muhabirlerimize, editörlerimizden fotoğrafçılarımıza, matbaalarımızda sabaha kadar çalışan arkadaşlarımızdan günün ilk ışıklarını kamyon sırtında karşılayan şoförlerimize, kapı kapı gezip gazetemizi okuyucuyla buluşturan dağıtıcılarımıza kadar bu gazeteye emeği geçen sizlere en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Herkes herkesi sevmek zorunda değil ama inanın gönlümde herkes için bir koltuk, bir sandalye, en azından ayakta durabileceği bir yer var. Şu an ülkemiz ve tüm İslam coğrafyasının yaşadığı cehalet, yobazlık, terör ve fakirlik gibi acı sorunları ortadan kaldıracak paradigmal önerileri yeterince takdir edilmeyen kahraman fikir adamı Bediüzzaman, yeni bir vazife üstlenen sevdikleri için "Allah ihlaslı muvaffakiyet nasip etsin." diye dua edermiş. Tüm dostlardan aynı duayı istiyorum.
ABONE ÇİÇEKLERİ
Her yaz sonu geldiğinde bir tatlı heyecan sarıyor bizi. Okulların açılması yeni abonelerimizle de buluşma heyecanı veriyor hepimize. Bu sene de abone kampanyamız üç güzel reklam filmi ile başladı. "Sükutun Çığlıkları" isimli reklam filmleri TV'lerde yer alıyor. Zaman, duruşuyla bu anti-demokratik sürecin karşısında dimdik durdu, okurlarımız da bizi yalnız bırakmadı. Sayılarınız artsın, "herkes için adalet, herkes için demokrasi" mesajımız daha fazla kişiye ulaşsın. Yeni görevimi tebrik eden lise arkadaşlarımın gönderdikleri çiçeğe abone koçanlarını eklemeleri, özgür medyaya destek adına hoş bir sürprizdi. Bütün yazarlarımız ve çalışma arkadaşlarımla birlikte Türkiye'nin her yerinde yine okurumuzla kucaklaşacağız.
Gazeteciler neredeyse her gün mesaiye adliyede başlıyor. Bülent Keneş, Hasan Cemal, Sedef Kabaş, Necati Doğru, Uğur Dündar da geçen hafta haklarında açılan davalar sebebiyle adliyedeydi.
MEDYANIN KARA HAFTASI
Medyaya baskı, çocuk kanallarına kadar geldi. Seçime günler kala 7 TV kanalı, Digiturk tarafından karartıldı. Gazetecilerin artık bir ayağı adliyede. Her hafta yeni bir isme soruşturma açılıyor. Yılların gazetecileri Uğur Dündar ve Necati Doğru'ya verilen hapis cezaları Ceza Kanunu'nun AİHM ve Anayasa'ya aykırı bir şekilde kullanıldığını gösteriyor. Köşe yazılarına açılan davalardan sonra şimdi de Twitter'dan yapılan paylaşımlara tutukluluk kararları gelmeye başladı. Ne acı. Bir gazetecinin fikirlerini sosyal medya üzerinden paylaşması ve hatta bunların içinde siyasilerin açıklamalarının bulunmasına rağmen tutuklanması artık Türkiye'yi nefes alınamaz bir ülke haline getiriyor. Today's Zaman Genel Yayın Yönetmeni, üniversiteden sınıf arkadaşım, siyaset bilimi doktoru Bülent Keneş, attığı tweetlerden dolayı şimdi Metris'te. Tam bir kâbus. Tweet yüzünden bir yayın yönetmeninin hapsedilmesi dünyada bir ilk. Eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı ve kıdemli gazeteci Doug Frantz'ın dediği gibi, "Bu, demokrasi değildir." Artık çılgınlık boyutuna ulaşan bu baskıların sevindiren tek yanı, özgür basını korumak için muhalefet partileri, medya mahallesi ve toplumdaki duyarlılık ve dayanışmanın artması.
O ARTIK DAHA ÇOK ÜRETECEK
Ekrem Ağabey ile 20 yıl birlikte çalıştım. Hep doğruluğu ve mertliği ile tanıdığım Ekrem Dumanlı, 14 yılda kendi ifadesiyle bir 'tefekkür burcu' olan gazetemizi çok ilerilere taşıdı. 2001'de başlayan Genel Yayın Müdürlüğü'nde bugüne kadar sayısız başarı elde etti Zaman. Ekrem Bey daha çok bilinen yüzüyle sadece başarılı bir gazeteci değil aynı zamanda başarılı bir CEO ve edebiyatçı. Gençliğindeki acı 12 Eylül hatıralarından ilhamla yazdığı bir tiyatro eserine sahip. Bugüne kadar 14 kitaba imza attı. Yöneticilik yükünden kurtulduktan sonra entelektüel üretiminin daha da artacak olmasından heyecan duyuyorum. Ekrem Dumanlı'yla Zaman, sadece çok sesli ve itibarlı bir gazete değil aynı zamanda bir okul oldu. Yetiştirdiği gazeteciler ve getirdiği medya anlayışıyla Dumanlı, ülkemizde eksikliği çekilen referans gazetenin ortaya çıkmasına öncülük etti.
Ekrem Dumanlı, demokrasi kahramanıdır. Çünkü o 13 yıllık iktidarın reformist yapısından tek adamcı tutumuna evrilişini, halkı kucaklayan bir partiden herkesi hain ilan eden bir oluşumun bütün safhalarının bir numaralı şahididir. Ancak o hiçbir zaman bu başkalaşıma uğramadı. AK Parti'yi kapatma davasına karşı eski vesayetçi yapılara karşı demokrasiyi savunduğu gibi, 14 Aralık'ta gözaltına alınırken de "Demokrasiden dönüş yok." diye haykırıyordu. Uzunca dönem iktidara yakınlığına rağmen hakkında zerre kadar kişisel menfaat elde ettiğine dair imada bile bulunulamaması, onun ahlakının en net göstergesidir.
Evet, Ekrem Dumanlı yöneticilikten kendi talebiyle ayrıldı ama gazetecilikten ayrılmadı. Salı günü yeni dönemin ilk yazısıyla yine bizimle olacak.
Teşekkürler Ekrem Ağabey.
CİHAN