[Abdullah Aymaz] Abdül’ İlâh’ın başına gelecekler

Arap alfabesinde Lamelif ile beraber 29 harf vardır. Aslında 28 harften ibarettir. Lâm ile Elif beraber yazılınca ayrı bir harf gibi ele alınmıştır. Buna bağlı olarak huruf-u mukaattaa denilen surelerin başında bulunan şifre harfler tek başına birer mucizedir.
ABDULLAH AYMAZ- SAMANYOLUHABER.COM 

Arap alfabesinde Lamelif  ile beraber 29 harf vardır. Aslında 28 harften ibarettir. Lâm ile Elif beraber yazılınca ayrı bir harf gibi ele alınmıştır. Buna bağlı olarak huruf-u mukaattaa denilen surelerin başında bulunan şifre harfler tek başına birer mucizedir. Çünkü Kur’an, müşriklere  ve günümüz  İslam düşmanı bazı müsteşrıklara ve bütün cihana, teşrıklara ve bütün cihana, “Haydi  bunların bir benzerini söyleyin”  diye meydan okumaktadır. 

Asıl olan 28 harfin yarısı (14)  mukattaa yani tek,  tek, kesik okunan harflerdendir. (Elif, Ha, Ra, Sin, Sad, Tâ, Ayn, Kaf, Kef, Lam, Mîm, Nûn, He, Yâ) Yirmi dokuz harf şekline uygun olarak Kur’an’da 29 suresinin başında bulunmaktadırlar. Bu harflerin şifre olmalarının yanında şifaya bakan yönleri de vardır. Enteresandır ki, Fatiha Suresi’nde bu 14 harf mevcuttur. Onun için Fatiha Suresi’nin isimlerinden birisi de Şâfiye’dir. Şifâ Sûresi… Elhamdülillah bazı tutulan ağrıyan bazı yerlerime elimi koyar ve yedi defa Fatiha Suresi okurum, çoğu zaman birkaç saat sonra faydasını görmeye başlarım… 

Şifre oluşlarına bir misal olarak sizlere Şûra Suresi’nden bir örnek vermek istiyorum: Taberî Tefsiri‘nde Şûra Sûresi‘nin ilk âyetinin “Hâ, Mîm, Ayn, Sîn, Kâf” harflerinin  izahında ilâhî birer şifre olarak bu harfler ele alınıp şöyle denilmektedir: Biz bu âyetin mânâsına dair sadece Hz. Huzeyfe’den (r.a.) bir kavl zikrediyoruz. Rivayet zinciri şöyledir: Ahmed b. Zübeyr Abdülvehhab’tan o da Ebu Muğîre‘den, o da Ertat bin Münzir’den... Ertat bin Münzir diyor ki: İbn-i Abbas’a bir adam geldi. İbn-i Abbas’ın yanında Hz. Huzeyfe de vardı. Ve ona “Hâ, Mîm, Ayn, Sîn, Kâf kavlinin tefsirini bana anlat“, dedi. İbn-i Münzir diyor ki, İbn-i Abbas hemen başını önüne eğdi. Sonra da yüz çevirdi. Biraz sonra adam söylediği sözü tekrar edince yine yüz çevirdi ve aynı zamanda söylediğini hoş karşılamadı. Cevap vermiyordu. Adam üçüncü defa tekrar etti fakat yine cevap vermedi. Hz. Huzeyfe (R.A.) ‘Ben sana niçin hoş görmediğini söyleyeyim, sebebini biliyorum.’ dedi. Evet bu âyet-i kerime Resûlullah’ın (S.A.V.) ehl-i beytinden olan ve Abdül İlah veya Abdullah isminde bir kişi hakkında nâzil oldu. Bu adam şark nehirlerinden bir nehrin kenarında konaklar. Bu nehrin iki yakasına iki şehir kurulur. Nehir bunları birbirinden ayırmıştır... Allah mülklerinin zevâline, devletlerinin ve müddetlerinin son bulmasına izin verdiği zaman, o şehirden biri üzerine bir gece bir ateş gönderir de o şehrin bulunduğu taraf sabahleyin yanmış olarak simsiyah hâle gelir. Sanki şehir yerinde yokmuş gibidir. Öbür taraftaki şehir ise şaşkın olarak sabahlar da, insanlar nasıl kurtulduklarına hayret ederler. Az bir müddet geçer geçmez, onlardan bütün anîd cebbarlar orada toplanırlar. Sonra Allah, onların hepsini batırır. Bu, ‘Hâ Mîm, Ayn, Sîn, Kâf âyetinin tefsiridir. Yani, Allah’tan bir azîmet, bir fitne, bir kaza (Hâ Mîm) olarak. Ayn, yani adâlet olarak. Sîn, yani olacak. Kâf, yani bu iki şehirde vâki olacak. 

Bu âyet-i kerimedeki şifrelerin ifade ettiği hâdiselerin bir kısmı 1958’deki Irak İhtilâli ile ortaya çıktı. Çünkü o zaman General Kâsım ihtilâli yaptığı zaman, ehl-i beytten  bir devlet adamı olan Abdülilah, Bağdat şehrinde öldürüldü. Bağdat şehri bu âyetin inişinden hatta bu tefsirin yapılışından çok sonra kurulmuştur. Şehir, Dicle Nehri ile ikiye bölündüğü için iki bölge halinde, iki ayrı şehir gibidir.

Yukarıdan gelen ateş herhalde uçaklardan atılan bombalardır. Kâsım zâlimini başka bir cebbar olan Ârif öldürmüştür. Onu da başkaları öldürmüştür. En son Saddam cebbâr-ı anîdi başa geçmiştir. Onu da dıştan gelen işgalciler esaret altına almışlardır.

Aslında ta baştan Osmanlıya yapılan ihanet zincirlerinden bu günlere gelinmiştir... Ama bütün zâlimler kader açısından bakılırsa hepsi de Allah’ın birer kılıcıdır. Allah önce onlarla intikam alır sonra da döner o bütün zâlim kılıçlardan da intikam alır...

Kur’an-ı Kerim muarızlarına “Haydi bir benzerini getirin” (Bakara Sûresi, 23) diye meydan okumuştur. Bu meydan okumada, sûre başlarındaki Huruf-u Mukattaa denilen ve kesik kesik, teker teker isimleriyle okunan harfler de vardır. Ama hiç kimse, onların da benzerini getirememiştir. Getiremez de çünkü o harflerin surelerin başına getirilmesi asla gelişi güzel bir iş değildir. Çünkü hepsi de o surede tekrarlanmış durumlarına göre sıralanmaktadır: 

Bakara Suresi‘nin başındaki Elif 4592, Lâm 3204, Mîm 2195 defa bu sûrede tekrarlanmıştır. 

Ra’d Suresi‘nin başındaki Elif 625, Lâm 479, Mîm 260, Râ 137 defa tekrarlanmıştır.

Âl-i İmrân Suresinin başındaki Elif 2578, Lâm 1885, Mîm 1251 defa tekrarlanmıştır.

Sadece “Yâ Sîn” Suresi hâriç bütün 28 surede durum böyledir. Bu istisnada ise, nidâ harfi olan “Yâ” mutlaka başa gelmek durumundadır. “Sin” ise alfabedeki sıralamada “Yâ” harfinden öncedir... Cenab-ı Hak yine Kur’an’da “Allah, Kitabı, hak ve mîzan ile indirmiştir” (Şurâ Suresi, 17) buyurmuştur. İşte harflerinin bu şifrelerindeki durum meydanda... Evet bizler, harf harf, kılı kırk yaran bir ölçünün önündeyiz! Kur’an hakkında ileri geri konuşanların sözleri işte sadece şu Ra’d Suresi‘nin Elif Lâm Mîm Râ harfleri karşısında iflas etmiştir. Çünkü bu hârika incelik yeni fark edilmiştir. Onu 1400 sene önce hiçbir insan düşünüp yapamazdı. Hem Kur’an âyetleri 23 senede iniş sebeplerine göre parça parça indiği için böyle bir şey planlamak asla mümkün değildir.


Not: 1958 olayı olunca Câmiül- Ezher’in tefsir hocaları, “Kur’an’ın bir mucizesi daha gerçekleşti!” demişlerdir.

27 Haziran 2022 11:48
DİĞER HABERLER