Samanyoluhaber.com yazarı Abdullah Aymaz, Dr. Yüksel Çayıroğlu, “Bir fikir ve aksiyon insanı olarak Fethullah Gülen” isimli kitabını anlattı
M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin düşünce dünyasına kazandırdığı pek çok terim vardır. Bunlardan birisi de “iç aksiyon” dur. Mesela “aktif sabır” tabirini Paris’te yaşayan meşhur bir bilim insanı duyunca defterine yazmış ve arkadaşlarımızdan bunun izahını sormuştur. Onlar da; “Hocaefendi, bir zamanlar, civciv makinası yapmışlar, yumurtalar üzerinde gurka yatmış tavukların yumurtalara verdikleri sıcaklığı vermişler ama civcivler çıkmamış. Sonra dikkat etmişler tavuk sabırla yumurtalar üzerinde duruyor ama arada bir başını yumurtaların arasına daldırarak onları çevirip duruyor. Onlar da verdikleri sıcaklığın yanında yumurtaları devamlı çeviren bir sistem kurarak netice almışlar. Evet, tavuk hiçbir tarafa gitmeden yumurtaların üzerinde duruyor ama durduğu yerde çok aktif bir iş yapıyor.” diye izah ettiğini ona aktarmışlar.
Dr. Yüksel Çayıroğlu diyor ki: “Gülen’e göre var olmanın en önemli derinliği, hayatın en mühim ve en zarurî hadisesi, hareket ve hamledir. Hareketsizlik bir çözülme ve ölümün bir başka adıdır. Fakat ona göre hareket de sorumlulukla disipline edilmeli, mantık ve makuliyetle kontrol altına alınmalıdır. Dolayısıyla onun aksiyon anlayışında aşırılığa, radikalizme veya anarşiye yer yoktur. Ayrıca onun düşünceyi bir ‘iç aksiyon’ olarak isimlendirdiğini de burada hatırlatmak gerekir.”
Biliyoruz ki, M. Fethullah Gülen Hocaefendi 1966’da İzmir’e gezici vaiz olarak geldiğinde Tarihi Kestanepazarı Camii’nde bulunan Kur’an Kursu’na ve İzmir İmam Hatip ve İlahiyatta Talebe Yetiştirme Yurduna da Müdür olarak gelmişti. Pazartesi gününden itibaren akşama kadar derslere giriyor, cuma günleri vaaz ediyor ve hutbe okuyordu. Cumayı cumartesiye bağlayan gece bütün talebeleri büyük salonda toplayıp tehzib-i ahlâk sohbetleri yapıyor, cumartesi ve pazar günleri de Ege Bölgesi’nin şehir ve kazalarında vaaz ediyordu. Bu arada gençlerin bulunduğu kahvelerde soru cevap şeklinde sohbetler yapıyordu. Buralara giderken de yanında Hacı Kemal Erimez, Yusuf Pekmezci ve Muharrem Kalyoncu gibi esnaf ve mütevelliden kimseler de bulunuyordu. Hatta biz öğrencilerin katıldığımız sohbetler de oluyordu. Bunlar sadece kahvelerle sınırlı değildi. Bir seferinde Turgutlu’da bir parkta sol görüşlü gençlerle böyle bir soru cevap sohbeti de olmuştu, ben de bulunmuştum. Aslında bu bir iç aksiyondu. Çünkü daha sonraları, bizler de köy ve kasabaların kahvelerinde aynı soru cevaplı sohbetleri yapmaya başlamıştık. Gerek esnaf ve mütevelli ağabeylerde ve gerekse biz talebelerde bu bir aşk ve şevk vesilesi oluyor ve iyi işler yaptığımıza inanıyor içimizde bu durumun ruhani hazzını ve zevkini yaşıyorduk. Aslında bu bir doğurgan döngü denilen sâlih daireye dönüşüyordu…
Hocaefendi, düşünce ve aksiyon münasebetini “Ruhumuzun Heykelini Dikerken” isimli eserinde şöyle anlatıyor: “Tarihî büyük hadiseler düşünüldüğünde, düşünce ile aksiyonun iç içe yaşadığı görülür. Bir taraftan aksiyonun fikirle beslenmesi, planlanması, diğer yandan da hamle ve hareketin yeni düşünce ve projelere zemin teşkil etmesi mânasına bir iç içelik. Bu mâniada düşünce, aksiyon için bir sema ve yağmur, bir atmosfer ve hava; aksiyon da düşünce için bir zemin ve saksı, bir toprak ve kuvve-i inbâtiye gibi farz edilebilir. Evet, böyle bir mütekabiliyeti kabul etmek yanlış olmasa gerek. Zira her hamle, bir düşünce ve plânın tahakkuku, her düşünce de o istikametteki hareketlerle gerçek çerçevesini bulabilmesi ve hedefine ulaşabilmesi için bir başlangıç ve bir vetiredir. İradenin ilk merhalesi bir iç temayül; nihâî sınırı da azim, karar ve teşebbüstür. Düşünce bu neticede, mebdeden müntehaya (başlangıçtan nihayete) tıpkı atkı ipleri mesâbesinde, şuurlu faaliyetler de bu atkılar üzerine işlenen dantelalar gibidir. Düşüncesiz, plansız davranışlar çok defa falso ve karmaşaya sebebiyet verir; hareketsiz fikirler de düşüncenin nihâî boyutu sayılan model oluşturmayı engeller ve iradenin ruhunu zedeler.”
Dikkat edilirse Hocaefendi, Hizmet adına yaptığı işlerde ve rehberlikte, son derece dakik ve hassas ölçülere riayet etmiş ve asla falsolara imkân tanımamaya gayret göstermiştir. Dr. Yüksel Çayıroğlu, gerçekten bu hususlara son derece dikkat ederek bu güzellikleri tespit edip bu başucu kitabında gerçekleri ortaya koymaya çalışmıştır.