Cenab-ı Hak ona şöyle buyurur: ‘Yâ Musa! Onlar Beni gerçekten bilenler değil, gelirken yoldan dönenlerdir.’
ABDULLAH AYMAZ- SAMANYOLUHABER.COM
M. Fethullah Gülen Hocaefendi Prizma-7’de bir soruya verdiği cevapta diyor ki: İsrailiyattan olmakla beraber DERİN BİR HAKİKATI ders vermesi bakımından Hz. Musa Aleyhisselamın başından geçen şu hâdise oldukça dikkat çekicidir.
“Hz. Musa, kendisinden Tevrat’ı dinleyen, yıllarca, arkasından koşan bazı kimselerin, zamanla geriye dönüp dağıldığını, dünyevî şeyler karşısında çözüldüklerini görür ve bu manzara karşısında üzülür; üzülür zira peygamberliğine inanan bazı kimseler onu terk edip yürüdükleri yoldan geriye dönmektedirler. Hz. Musa inkisar içinde ve bu işin hikmetini öğrenme sadedinde Cenab-ı Hakka şöyle niyaz eder: ‘Yâ Rabbi! Nasıl oluyor da bir insan Seni bilip öğrendikten sonra geriye dönebiliyor..? Bunun üzerine Cenab-ı Hak ona şöyle buyurur: ‘Yâ Musa! Onlar Beni gerçekten bilenler değil, gelirken yoldan dönenlerdir.’
“Evet, her dönemde bu şekilde yollarda dökülüp kalan pek çok insan olmuştur. Bunlar, TAMAH, MAKAM-MANSIP SEVDASI, KORKU, TENPERVERLİK, KALB ve RUHU MADDİYATA KAPTIRMA gibi mülâhazalarla yolda takılıp kalmış ve gerisin geriye dönmüşlerdir. Bu sayılan hususlar, her devrin insanı gibi günümüzün Hizmet insanları için de söz konusudur. (…) Bu itibarla da bu yolda samimiyet ve ihlasla yürüyemeyenler döküleceklerdir. Efendimiz (S.A.S.) Medine-i Münevvere için ‘Medine tıpkı bir körüğün cürufu ayırması gibi insanların kötüsünü iyisinden ayırır’ ifadesini kullanmaktadır. Medine’nin hususiyeti mahfuz, konu umumîdir, günümüzde de imana ve Kur’an’a hizmet eden kimseler arasında ihlasını koruyamayanlar zamanla elenecek ve döküleceklerdir ve bunu değiştirmeye de kimsenin gücü yetmeyecektir. Ancak niyazımız odur ki, Rabbimiz, bir adımlık dahi olsa imana ve Kur’an’a hizmet edenlerin ayağını kaydırmasın ve onları her zaman muhafaza buyursun!
“Cenab-ı Hak, her büyük davanın temellerinin atıldığı dönemlerde HAM RUHLARIN ELENMESİ için o dava müntesiplerini değişik imtihanlara maruz bırakır. Çünkü temelde elenmeyen ham ruhların, daha sonra meydana gelebilecek çetin imtihanlar karşısında elenmeleri söz konusu olacaktır ki, bu da tam bir felâket demektir. Bu sebeple işin bünyesine esas teşkil edecek insanların, dönmeyenlerden olması için bir kısım elenmelerin olması zaruridir. Ayrıca, Bediüzzaman Hazretlerinin, etrafındakilere eleneceklerini anlattıklarını hatırlatmakta da yarar var.
M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bu husustaki tesbitleri:
“Allah Resulü (S.A.S.) zamanında da bu tür elenmeler olmuştur. Mesela Ureyne kabilesinden bir grup insan Medine’ye gelip bir tür mide rahatsızlığından dolayı hasta olduklarını söyleyip şifası için Êfendimizin (S.A.S.) yardım etmesini istemişler; Allah Resulü de, ‘Sadaka develeri var. Gidin onların sütlerinden için’ demişti. Onlar da Efendimizin (S.A.S.) işaret ettiği gibi dediklerini yerine getirip şifa bulmuşlar ama ardından da develerin çobanlarına türlü türlü işkenceler yapmış, hatta gözlerini çıkarıp öldürmüş sonra da çekip gitmişlerdi.
“Bu haberi olan Allah Resulü (S.A.S.) hemen bunları kısa zamanda yakalatmış, kısas uygulatmış ve bunun üzerine ‘Medine, tıpkı bir körüğün cürufu ayırması gibi insanların kötüsünü iyisinden ayırır.’ buyurmuşlardı. Medine tıpkı bir körük gibidir. Nasıl ki, körük, kömür ve demirin işini pasını silip temizler, aynen onun gibi pis ruhlu insanları temizleyip bünyesinden atıverir. Medine-misal aynı misyonu taşıyan şehir ve toplumların da aynı hususiyetlere sahip olması her zaman mümkündür.
“Elenenlere örnek olması açısından Efendimize (S.A.S.) inanmış, O’nun yanında bulunmuş RECCAL isimli şahsı da hatırlatalım; bu şahıs daha sonraki yıllarda Yemame’de yalancı peygamber Müseylimetü’l-Kezzab’ın saflarında MÜRTED olarak öldürülmüştür. Bu misalleri çoğaltmak mümkündür.
“Evet, bunun gibi her dönemde ELENEN pek çok insan olmuştur. Bu gün olduğu gibi yarın da olmaya devam edecektir. Bu hususta kimsenin teminatı yoktur. ALLAH bizi Muhafaza buyursun!”
Âmin! Âmin! Âmin!..