[Abdullah Aymaz] “Oluklar  çift;  Birinden  Nur  akıyor  birinden  kir”

Şeytan, Hz. Adem yaratılırken ilk kalıbı görünce şöyle iyice bir gözden geçiriyor ve gördüğü bazı boşluklar için işte bunlar benim kullanabileceğim imkanlar diye seviniyor: Nemrudları Firavunları yoldan çıkarak BENLİK boşluğu…

ABDULLAH AYMAZ 

Şeytan, Hz. Adem yaratılırken ilk kalıbı görünce şöyle iyice bir gözden geçiriyor ve gördüğü bazı boşluklar için "işte bunlar benim kullanabileceğim imkânlar" diye seviniyor. Nemrutları, firavunları yoldan çıkaran benlik boşluğu… 

“İnsanlar arasında ihtilaf ve iftirak çıkarmak için şeytan hiç boş durmamış. Üstad’ımızın dediği gibi umur-u hayriyenin çok muzır manileri oluyor, şeytan bu hizmetin hadimleriyle çok uğraşıyor. Bazen bizim aramızda da bazılarımızın ‘ben.. ben..’ diye Ramazan davulu gibi ses çıkarması nefsin boşluklarına şeytanın bir üflemesi. İş, ne bizimle başladı, ne de bizimle bitecek. Şimdilik muvakkat emanetçileriz. Bütün problemlerin kaynağı benlik iddiası.” 

“Ben sanırdım âlem içre bana hiç yâr kalmadı / Ben beni terkeyledim gördüm ki ağyâr kalmadı.” Diyor bir Hak dostu. Nefy-i nefy isbattır. Yok yok olsa var olur. “Sen tecelli eylemezsin perdede ben var iken  / Şart-ı izhar-ı vücudundur adim olmak bana…”  Diyor bir başka Hak dostu. 

“Yangınlar, seller.. Çok korkunç, şimdiye kadar görmediğim büyüklükte âfetler bunlar. Orası bizim ülkemiz. Rabbim daha büyük âfetlerden muhafaza buyursun insanımızı. İnneme’l-müminûne ihvetin kudsî programına uygun olarak eğer bünyanı mersus halinde örnek bir güzellik meydana gelirse, bizim insanlık ortak paydasında bütün dünya insanlığı ile bir sulh-ü umumî tesirinde faydalı bir rolümüz olabilir. Ama önce Müslüman topluluklarla sıkı bir diyaloğumuz olmalıdır. Zaten aklı başında pek çok ülkenin bilhassa demokratik yapıya sahip ülkelerin bizden bekledikleri budur. Şu anda yavaş yavaş ve ufak ufak olan gayretler Büyüğümüze anlatılınca, Alvarlı Efe Hazretleri'nin sözünü bizlere hatırlattı: “Her tarafta yüz bin geda, eyler nida. Rabbim sa’yinizi meşkûr eylesin.” 

Sonsuz Nur kitabı aslında M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vaazlarından kitaplaştırılmış bir şaheserdir. Arkadaşlarımız onu pek çok dillere tercüme ettiler. Bazı üniversitelerde ders kitabı olarak da okutuluyor. Ziyarete arkadaşlarımız bir mescitte, Sonsuz Nur’un İngilizce’sinin, oradaki insanların talebiyle ders müzakeresi olarak okunduğunu söyleyince Hocaefendi şöyle dedi: “Cenab-ı Hakk’ın sevki… Aklımız ermezdi bunlara. Başlangıçta kitap telifine vesile olacağını da bilmiyorduk. O, Zat’ın (S.A.S.) şanının yüceliği, bereketi. Bütün bunlar Cenab-ı Hakk’ın lütfu… Bize düşen de aklımızla, mantığımızla bu lütuflara karşı en güzel şekilde şükrümüzü nasıl eda edebiliriz, onun gayreti içinde olmak. Hadiselere gafilane bakanlar ‘ben yaptım’ diyebilirler. Arifane bakanlar ise ‘yapan O’ hakikatini iliklerine kadar hissederler. Sizin, başka bir derdiniz olmadı. Sorsam size dünyada kaç tane dikili taşınız var diye? Taş dikmediniz ki... Azerbaycan’a gittiniz, Asya’ya gittiniz, Moğolistan’a gittiniz. Ama bu dönemde onların yaptıkları şeylere bir ad bir unvan bulmak mümkün değil gibi... Zulüm mü, şenaat mi, denaat mi... Ne denir bu yapılanlara bilemiyoruz. Üstad Necip Fazıl’ın o sözünü çok tekrar ediyorum: ‘Oluklar çift, birinden nur akıyor, birinden kir.” 

Şâirin ümitsizce: “Dert çok derman yok / Düşman kavî, talîh zebun” deyişime karşı, tamamen ümit dolu olarak M. Fethullah Gülen Hocaefendi misaller vererek başka bir ufuk gösteriyor. Hatta bu süreçte başımıza gelenleri Rahîm ve Hakîm olan Cenab-ı Hakk’ın hikmetli ve merhametli bir icraatı olabileceğini, onun için bizim önce kendimizi sorgulamamız gerektiğini, iç muhasebe ve durum muhakemesiyle yüzleştikten sonra üzerimize düşenlere yönelmemiz gerektiğine işaret ediyor: “Dert çok derman da çok, Evet düşman kavi; ama talih zebun değil. 

“Cenab-ı Hakk’ın inayetine inancım tam. Bu zamana kadar lütfeden O idi, bundan sonra da lütfedecek O’dur. (c.c.). “Cenab-ı Hak neler lütfediyor! Bir caminin altındaki yerde, Salepçioğlu Camii’nin altında, talebelere kurslar veriliyordu. Orada, o kadarcık da olsa bir şey yapmayı, hizmet adına çok önemli görüyorduk; cihanı fethetmiş gibi buluyorduk yapılanları. Gün geldi, 160 ülkede Allah neler neler lütfetti. Sonrasında, Cenab-ı Hak elimizden aldı. Kim bilir? Belki kendimizden bildik. Kendimi her gün sorgulayıp duruyorum.” 

Efendimizle uğraşanlar büyük körlük ve yanılgı içindeydiler. Cahiliye çağı sona erince gözleri açıldı. Üstad Hazretleriyle uğraşanların başındakilerin bazıları İslamiyet'e cibilli düşman idiler. Şimdikiler öyle değil ama haset din düşmanlarının bile yapamayacaklarını yaptırır. Ehl-i Beyt’e zulmedenler kâfirler değildi: “Onlar da yanıldılar, şimdikiler de yanıldı. Yapılan güzel işler afak-ı alemi sarınca kıskançlıktan cinnet geçirmeye başladılar. Şu ankiler cinnet geçiriyor.” 

M. Fethullah Gülen Hocaefendi, pandemi döneminde hemen gidip aşı oldu. Arkadan ikinciyi oldu. Sonra üçüncüyü de oldu. Bunun arkadaşlar tarafından bilinmesini istedi. Onlara örnek olmak istiyordu. Şahit olduğum üzere üç ayda neredeyse, her gün, bütün dünya virüs ile ilgili haberlere kulak kabarttı. Hem de dikkatli olalım tembihlerini yaptı: “Temkinli olunmalı, gelişi güze hareket edilmemeli. Hz. Ömer Efendimiz gibi ‘Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?’ diyenlere: ‘Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyorum.’ demeli. Cenab-ı Hak ümmet-i Muhammed’e umumi bir ceza verdi. Dünyanın her tarafı inliyor.” 

Bu çeşit umumî belâ ve musibetlere karşı, her şeyden önce üzerimize düşeni yerine getirmemiz gerekiyor. Elbette duaları yapmamız ve korku namazları gibi ibadetleri de eda etmemiz iktiza ediyor. Şimdi tekvini ve fıtrî icapları yerine getirmeden mesela yazın çıkan orman yangınları için sadece ezan okuyun demeye karşı da Hocaefendi şunları söylüyor: “Ezan tavsiye ediliyor ama sebepler planında yapılması gerekenlerin yapılmamasından dolayı halk böyle şeylere de tepki gösteriyor, ters tepiyor. Bu mânâda söyledikleri şeyler doğru. Devleti yönetenlerin yapması gereken şey, geçen yazdaki yangınlarda uçaklarla ve hazırladıkları eğitimli elemanlarla yangına müdahale etmekti. Bunları yapmadılar. Esas niyetleri belli değil. Ülkeyi, maddi manevi kavurdular. Ne insanî değerler kaldı ne ekonomi kaldı, ne de adalet sistemi kaldı. Kaç tane darbe gördük ama böylesini görmedik. Herkesi haşlarcasına olmadı; böylesi hiç olmadı.”


19 Nisan 2022 12:37
DİĞER HABERLER