Sünnetleri ihyâ etmek, Efendimiz’i (S.A.S.) aramızda yaşatmak gibi bir güzellik…
ABDULLAH AYMAZ
Cenab-ı Hak Enfal Suresi’nde “(Ey Muhammed,) Sen onların arasında bulunduğun müddetçe Allah onları azaba uğratmaz, eğer onlar istiğfar ederlerse Allah bu takdirde de onlara azab etmez.” (8/33) buyuruyor. Prof. Dr. Suat Yıldırım hocamız diyor ki: “Burada ‘azaba uğratmaktan’ maksat, onları kökten imha edecek bir azap göndermesidir. Hz. Peygamber (a. s.) arlarında iken Allah Teâla böyle bir azap göndermeyeceğini bildiriyor.” M. Fethullah Gülen Hocaefendi, Efendimiz (S.A.S.) hayatta olmasa bile, sünnetlerini yaşayan insanların bulunması da, kökten helâka karşı bir paratoner olduğunu söylüyor.
Demek ki sünnetleri ihyâ etmek, Efendimiz’i (S.A.S.) aramızda yaşatmak gibi bir güzellik… Onun hatırı için kıyameti koparacak musibetlerden korunmuş olacağız… Hûd Suresi’nde de şöyle buyuruluyor: “Halkı ıslah edici olduğu halde, Rabbin, haksızlıkla memleketleri helâk etmez.” (11/117) M. Fethullah Gülen Hocaefendi bu ıslah ediciler hususunda diyor ki: “Eğer bir yerde iyiliği emredip kötülükten meneden bir cemaat varsa, Allah (c.c.) o bölge halkını semâvî ve arzî bütün felâketlerden koruyacağına dair teminat vermektedir. Böyle bir teminatı başka birilerinin vermesi mümkün değildir. (…) Ve ben de, Kur’an’ın ardından sözlerine itimat ettiğim pek çok devâsâ kâmetin beyanlarına, bütün nebî ve velilerin de bu meydandaki sözlerine itimat ve istinadan diyorum ki, ‘emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker’in yapıldığı bir yere, Cenab-ı Hak musibet ve belâ vermez. Cemiyet böyle bir cezayı hak etse bile, o cemaatin hatırına o belâ ve musibet kaldırabilir.
Zira o, cemaatin kalpleri daima Cenab-ı Hakla irtibatlıdır. Ömürlerinin her an ve dakikası, iyiliği emredip kötülükten menetmekle geçmektedir. Dertli ve ızdıraplıdır. Dertlerinin ve ızdıraplarının sancısı beyinlerine vurur da onlar her an iki büklüm kıvranır dururlar. ‘Kime, nerede ve nasıl anlatsam.. ’ düşüncesi onlar da sabit fikir haline gelmiştir. Yerken, içerken yatarken, kalkarken bu düşünce her zaman onları kuşatmıştır. Sanki varlıkları bu düşünceden ibaret gibi bir hâl almışlardır.
İşte böylesine hakikatin âzat kabul etmez köleleri bir toplumun safları arasında dolaşıp durdukça, o cemiyet semavî ve arzî bütün belâ ve musibetlerden emin demektir. Ve eğer biz, semâvî ve arzî belâ ve musibetlerden emin olmak istiyorsak, derhal yaratılış gayemiz olan bu vazifemizin başına dönmeliyiz. Dönmeli ve katiyen bilmeliyiz ki, gelen musibetler, ‘emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker’in terkinden dolayı gelmektedir. O belâ ve musibetlerin gitmesi isteniyorsa, o da yine ‘emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker’in yerine getirilmesiyle gerçekleşecektir. Başka hiçbir ibadet ve tâat, böyle bir paratonerliğe hâiz değildir.” (İrşad Ekseni) Âyetlerden öğrendiğimize göre kıyameti koparacak belâ ve musibetlerden kurtaracak üç paratoner var: Bunlardan birisi, Efendimizin (S.A.S.) insanların arasında bulunması veya sünnetlerinin yaşanması… İkincisi, insanların istiğfar etmeleri… Üçüncüsü de aralarında ıslahçıların yani iyilikle emredip kötülükten nefyedenlerin bulunması…
Üstad Hazretleri, Cenab-ı Hakkın İrade vasfından gelen teknik ve teknolojiyi netice veren kânunlarına riayet etmenin de bir paratoner olduğunu işaret ediyor: “Madem arzın her tarafına hükmeden ve ekser mahlûkatına tasarruf eden ve ekser canlı mevcudatını emre âmâde kılıp kendi etrafına toplattıran ve ekser masnuatını kendi hevesâtının hendesesiyle ve ihtiyaçlarının düsturlarıyla öyle güzelce tanzim, teşhir ve tezyin ve çok antika nevilerini liste gibi birer yerlerde öyle toplayıp süslettirir ki, değil yalnız insanların ve cinlerin nazarlarını, belki, semâvat ehlinin ve kainatının nazar-ı dikkatlerini ve takdirlerini ve kainat sahibinin nazar-ı istihsanını (beğenmesini) celbetmekle gayet büyük bir ehemmiyet ve kıymet alan ve bu haysiyetle bu kainatın yaratılış hikmeti ve büyük neticesi ve kıymetli meyvesi ve arzın halifesi olduğunu; fenleri ile sanatları ile gösteren ve dünya cihetinde Cenab-ı Hakk’ın mucizeli sanatlarını gayet güzelce teşhir ve tanzim ettiği için isyan ve inkâri ile beraber dünyada bırakılan ve azabı tehir edilen ve bu hizmeti için mühlet verilip muvaffakıyet gören âdem evladı insan var.” (Onuncu Söz’ün Zeyli) Yani Cenab-ı Hakk’ın irade sıfatından gelen ve gelişen teknoloji ile ortaya çıkan nükleer enerji gibi atomun harika durumu ve benzeri güzellikleri çalışıp ortaya çıkaran insanların kıyameti koparacak günahlarının cezası bile erteleniyor. Demek ki bu durum da bir paratönerdir.