Süreyya Yayınları, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin "Sosyal Adaletin Temel Unsuru Zekât" isimli eserini neşretti.
Sosyal adaletin temel unsuru: Zekât
ABDULLAH AYMAZ | Samanyoluhaber
Süreyya Yayınları, "Sosyal Adaletin Temel Unsuru Zekât" isimli eseri neşretti. M. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 24 Kasım 1978-16 Şubat 1979 tarihleri arasında yapmış olduğu vaaz ve sohbetlerinden derlenmiş bu eser “İbadet Hayatımız” serisi olarak namaz, oruç kitapları gibi zekât kitabı da bir başucu kitabı olarak çıktı.
Kitabın birinci bölümünde bir fazilet olarak cömertlik ele alınarak detaylara bilhassa cömertliğin kazandırdıkları güzellikler bir bir anlatılmış. Ayrıca Allah Resulünün ve sahabelerin cömertliği ele alınıp cömertliğin önündeki engeller dile getirilmiş.
İkinci bölümde, sosyal bir müessese olarak zekât konusuna girilerek zekât, sadaka, infak, öşür ve nevâib üzerinde durulmuş. Ayrıca tarihte zekât meselesi ele alınıp Musevilerde, Hıristiyanlarda zekâtın durumu üzerinde durulmuş sonra bütün detayları ile İslamda zekât anlatılmış.
Üçüncü bölümde zekâtla gelen maslahatlar incelenip İslamda ibadet hususunda: İbadet-Ubudiyet, İbadet-Kurbet-Taat, İbadette Harf-Muhabbet Dengesi İbadette Niyet ve Hakk’a Teveccüh, İbadette Bütünlük, İbadet olarak zekât başlıkları altında tafsilat verilmiş…
Zekâtın önemi üzerinde durulduktan sonra, detay detay zekâtın fert ev topluma kazandırdıkları ele alınmış:
Veren Açısından… Allah’a yaklaştırır. Zekât bir yatırımdır. Cimriliği ortadan kaldırır. Rahmete vesiledir. Zekât temizliktir. Malı bereketlendirir. Mala ebedilik kazandırır. Malı biriktirmekten kurtarır. Uzun emeli giderir. Duaya vesiledir. Günahlara kefarettir. Emniyeti temin eder. Maddenin esiri olmaktan kurtarır.
Alan açısından… İhtiyaçların esiri olmaktan kurtarır… Çalışma gücü kazandırır. Çalışmaya teşvik eder. İtibar kazandırır. Kıskançlıktan korur.
Zekâtın Topluma Kazandırdıkları: Sınıf kavgaları önler. Orta sınıfı kuvvetlendirir. İctimaî hastalıkları yok eder. Toplumu faizden kurtarır. Toplumu potansiyel suçlardan kurtarır.
Dördüncü bölümde zekâtın fıkhî yönleri ele alınıyor…
Beşinci bölümde zekât organizasyonu işleniliyor.
1960’ta geldiğimiz İzmir’de, İmam-Hatip ve İlahiyatta Talebe Yetiştirme Derneği'nin yurdunda kalırken zekâtlarını veren insanları, en cömert insanlar zannediyorduk. 1966’da M. Fethullah Gülen Hocaefendi Kestanepazarı Camii'ne (ve bütün Ege’ye) vaiz gelince bir sohbetinde “Üç türlü zekât vardır. Birincisi, CİMRİ ZEKÂTI… Kırkta bir… Yani hiç olmazsa, en alt limit demektir. İkincisi neyin varsa, hepsini vermektir. Üçüncüsü, canını da bir zarfın içine koyup vermektir…”
Bu sözler hepimizi âdeta çarpmıştı. Gerçekten kendisi zaten fiilen öyle bir hayat yaşıyordu.
Kitaptan bazı örnekler aktaralım:
Vermede Sınır Tanımamak: Vermeye alışan bir mümin, bunda sınır tanımaz. Bütün imkânlarını Allah yoluna seferber eder. Şartlar neyi gerektiriyorsa o oradadır. Gerek malıyla gerekse canıyla hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz, yeter ki, gücü yetsin.
Zira artık o, neyin nerede verilmesi gerektiğini idrak etmiş ve hep vermeye hazır hale gelmiştir. Bizim tarihimizde bunun, başta Efendimiz (S.A.S.) ve Sahabe-i Kiram (r. anhüm ecmâin) olmak üzere binlerce misali vardır ve âdeta tarihimiz, bunların üzerinde bayraklaşmıştır. Ben burada hemen herkesin tanıdığı bir misal verirken siz, daha binlercesini zihninizden geçirebilir ve tarihi yeniden yazmada, bunlara olan ihtiyacımızı idrakle, o güzel günlere ruhen seyahat edebilirsiniz.
“EBU AKÎL DESTANI"
“Sahabe arasında, Medîne’nin şerefli Ensarından Ebu Akîl isminde neyi nerede vereceğini çok iyi bilen bir yiğit vardı. Fakirliğine rağmen gelip elindekini avucundakini Allah Resulünün (S.A.S.) önüne döktüğünden dolayı, münafıklarca tân u teşnie tâbî tutulmuştu. Ancak o, bunların hiçbirine aldırmıyor, omzunda ipiyle Medine’nin pazarlarında dolaşıyor ve hamallık yaparak geçimini sağlıyordu.
Bunun karşılığında aldığı iki sa’ (2-2,5 kilo) hurmanın birini evine ayırıyor, diğerini ise Allah Resulüne (S.A.S.) getiriyordu. Onun bu hareketini gören münafıklar, ortamın sâfîliğini bozmak için, ‘Allah’ın bu adamın sadakasına ne ihtiyacı var ki!’ diyor ve onunla alay ediyorlardı.
Bunu yapan aynı zihniyet, zenginlerin bol bol sadaka, vermeleri karşısında da ‘Riyâkârlık yapıyorlar’ yaftasını yapıştırmaktan çekinmiyor ve adeta bu iki yüzlü davranışlarından zevk alıyorlardı.
Kur’an, şu ifadeleriyle onların bu tavırlarına dikkat çekerken aynı zamanda Ebu Akîl gibileri de tebcil ve tebrik ediyordu: ‘Gönüllü olarak bol bol sadaka verenlerle, zar zor kazandıkları halde sadaka veren müminleri çekiştirip onlarla alay edenler var ya, Allah onlara, kendi fiilleri cinsinden ceza verecektir ve onlar için elem verici bir azab vardır.” (Tevbe Suresi, 9/79)
“Ebu Akîl, sırtında küfesi olduğu dönemde yapması gerekeni yapmış, vermesi gerekeni CÖMERTÇE vermesini bilmiştir ve tarihin sayfalarına Sâhib’s-Sâ (Sâ sahibi) olarak geçmiştir. Aynı Ebû Akîl, karşısına Bedir çıkınca, hiç tereddüt etmeden katılmıştır. Belki de Bedir’i, canını vermesi gereken bir PAZAR olarak görmüştür.”
Efendimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Her sabah gökten iki melek iner de biri, ‘Allah’ım infak edip verene, daha fazla ver.’ diye dua ederken öbür melek ‘Allah’ım, malını elinde tutup başkaları ile paylaşmayanın malını telef et’ diye beddua eder.” (Buhari, Müslim)
“Üç şey var ki, size teminat veririm: Sadaka vermekten dolayı kulun malı eksilmez. Zulme maruz kalıp da sabreden kulu Allah, daha aziz kılar. Dilencilik kapısını açan kimse için Allah, fakirlik kapısını açar.” (Tirmizî)
“Cömert; Allah’a, Cennete ve insanlara yakın, Cehenneme, uzaktır. Cimri ise Allah’a , Cennete ve insanlara uzak, Cehenneme yakındır.” (Tirmizi)
“Cömertlik bir ağaç gibidir; kökü Cennette, dalları ise, dünyaya sarkmıştır.
Her kim cömertliği tabiatının bir yanı haline getirirse, er-geç o ağacın dallarından birine tutunur da Cennet’e yükselir.” (İbn-i Asâkir)
İşte sizlere bir tadımlık sunum. İnşaallah, derin derin mütalaa ve müzakere ederek, özümseyerek, davranışlarımızla o güzellikleri yansıtmaya Cenab-ı Hakkın inayetiyle başarabiliriz.