Abdullah Çatlı gibi bir anda tanındı

Abdullah Çatlı gibi bir anda tanındı
Haftalık haber dergisi Aktüel, Jitem kurucusu Em. Alb. Arif Doğan'ın esrarengiz hayat hikayesini dosya yaptı.
Geçen haftanın en flaş olayı Em. Alb. Arif Doğan'ın yakalanmasıydı hiç kuşkusuz. Zaten tüm gazeteler de olayı önemine binaen manşetten verdi. Basının odaklandığı nokta Doğan'ın evinde ve ofisinde yakalananlardı: 280 el bombası, içinde Bnb. Cem Ersever'in tabancasının da bulunduğu pek çok silah ve bir kamyon dolusu belge. Doğan'ın evi adeta küçük bir cephanelik gibiydi. Peki adını sıklıkla duymadığımız, kamuoyunun pek de yakından tanımadığı bu adam kim? Genel kamuoyunda çok yakından tanınmamış olsa da özellikle Güneydoğu'da çok iyi bilinen bir isim "Albay Arif Doğan". JİTEM'in kurucularından ve adı onlarca faili meçhul cinayetle anılıyor. Susurluk Skandalı'nı takip edenler de Alb. Doğan'ı yakından tanıyor. Bodrum'da Sun Club'tan haraç alınması olayında baş aktörlerden bir tanesi, tanık anlatımlarına göre Arif Doğan'dı. Yine itirafçılardan İbrahim Babat ve Abdülkadir Aygan'ın hatıralarında ve anlattıklarında Arif Doğan adı sıklıkla geçiyordu. Gazetelere en son haber olduğunda adının birlikte anıldığı isim Sedat Peker'di. Görüldüğü üzere Arif Doğan'ın birbirinden ilginç bağlantıları vardı. Biz önceliği isterseniz PKK itirafçısı İbrahim Babat'a ve onun anlattıklarına verelim ve 1990'lı yılların ortalarından günümüze doğru gelelim. Kutlu Savaş'ın raporuna girdi İbrahim Babat, 1967'de, Suriye'nin Kamışlı kazasında doğdu. 1984'te PKK'ya katıldı. 1988'de 15 kişilik bir grupla Botan bölgesinde çalışmaya başladı. Örgüte güvenini yitirince kaçmaya karar verdi. Suriye sınırına giderken konakladığı köyün korucubaşısı Osman Demir tarafından jandarmaya teslim edildi. Binbaşı Ahmet Cem Ersever tarafından sorgulandı ve PKK'ya karşı mücadeleye katılması istendi. "Deşifre edilmemesi ve herhangi bir çatışmada ölü olarak gösterilmesi" koşullarının Asayiş Komutanı Hulusi Sayın Paşa tarafından kabul edilmesi üzerine devlet için çalışmaya başladı. Türk vatandaşlığına geçti. 1993 yılında İstanbul'a yerleşti ve tahsilat işlerine girdi. Ortağı Süleyman Ülger'i öldürmeye teşebbüsten aranırken, ilişkisini hiç kesmediğini söylediği Yalova İl Jandarma Alay Komutanı Arif Doğan'ın odasında yakalandı. Yargılama sonunda 17 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. İşte ne olduysa zaten bu son satırda yazdığımız 17 yıllık hapis cezasından sonra oldu ve İbrahim Babat yaşadıklarını anlatmaya karar verdi. Çünkü Babat kendini aldatılmış hissediyordu. Ona teslim olması karşılığında yedi sene yatıp çıkacağı sözü verilmişti. Bu kırgınlık ve kızgınlıkla Susurluk Skandalı'nın en yoğun tartışıldığı günlerde önce Başbakanlık Teftiş Kurulu müfettişlerine, ardından da İstanbul DGM Başsavcılığı'na bildiği her şeyi anlattı. Türkçe'si iyi olmadığı için Kırklareli Cezaevi'ndeki koğuş arkadaşına dikte ettirdiği 11 sayfalık elyazması itirafından bir bölüm, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın Susurluk Raporu'nun 76. sayfasına girdi. İtirafın tamamı, raporun 10 numaralı eki olarak dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'a teslim edildi. "Ölüm makinesi" Babat'ın itiraflarının çarpıcı bölümleri şöyleydi: "(...) JİTEM birlikleri içinde teröre karşı başarılı çalışmalarımız olmakla birlikte açığa çıkmamış ve gizli kalmış ve bugün de devleti sıkıntıya sokan bazı keyfi, hukuk dışı, pis uygulamalar olmuştur. Teröre karşı mücadelede çok yararlı istihbari bilgiler getiren Hacı Ahmet Zeyrek ve Mehmet Bayar adındaki sivil vatandaşlar -ki bunlar ülkesini, devletini seven insanlardı- mantıklı hiçbir gerekçe öne sürülmeden faili meçhul bir şekilde katledildiler. Hacı Ahmet Zeyrek'i 1988'de Silopili olan Lokman Gündüz'e öldürttüler. Mehmet Bayar ise 1990 yılının başında çok kirli bir yöntemle imha edildi. Bayar'ın eline istihbarat gizli servislerinin kullandığı orijinal bombalı bir çanta verildi. İdil'li bir avukatla (Bu avukatın daha sonra Hasip Kaplan olduğu ortaya çıktı) randevu alındı. Mehmet Bayar'a 'Avukatın yanına bu çantayla gideceksin, görüşme esnasında çantanın kolundaki düğmeye basacaksın, ses kayıtlarını alıp bize getireceksin' dendi. Gerekli izahat yapıldıktan sonra Bayar'ı bir arabayla avukatın bürosunun yakınına bıraktık. Mehmet Bayar, arabadan indikten sonra daha büroya varmadan düğmeye basmış olacak ki, çanta infilak etti. Bunda esas amaç görüşmedeki bilgileri almak değil Mehmet Bayar'ı yem olarak kullanıp kendisiyle birlikte avukatı da imha etmekti (...) "Yine 1989 yılında Kasrik Boğazı'ndan Gija Şanlı'nın yeğeni olan Hurşit, örgüte (PKK) adam kazandıran biriyle randevulaştığını ihbar etti. Beraber gittik, sözü edilen şahıs iki kişiyle birlikte geldi. Üç orta yaşlı vatandaşı aldık, merkeze getirdik, sorguladık. Bu vatandaşların örgütle herhangi bir bağını tespit edemedik. Meğer bize bu vatandaşları ihbar eden Gija Şanlı'nın yeğeniyle bu vatandaşlar arasında kan davası varmış. İhbar bu nedenle olmuş. Bunları serbest bırakmayı düşündük fakat, Şanlı'nın yeğeni JİTEM yetkililerine 'Eğer bunlar serbest bırakılırsa güvenliğimiz tehlikeye girer' dedi. Bunun üzerine Şanlı'ların hatırı için suçsuz yere üç vatandaşı Nusaybin, İdil arasında infaz ederek araziye attık. Bu infazlardan hemen sonra bilgi almak için Asayiş Komutanı, Kurmay Başkanı Albay Kuru'yu Silopi'ye gönderdi. Gereken bilgileri verdik. Bize bu çalışmalar için bir miktar para verdi. Üç vatandaşın ölümüyle ilgili 'Sakın kimse duymasın aramızda kalsın, devam edin' talimatlarını verdikten sonra ayrıldık." Arif Doğan'la hep beraberdi "1990 yılında JİTEM'de bazı köklü değişiklikler oldu. Asayiş Bölge Komutanlığı'na Hikmet Köksal Paşa, JİTEM'in başına da Veli Küçük Paşa (o zaman albay) getirilmişti. 1990 yılında yakalanıp serbest bırakılan bazı itirafçılar, asker kimliğiyle JİTEM Grup Komutanlığı'na alınmıştı. Bütün asker itirafçıların bir araya toplanması düşülüyordu. JİTEM'den bana bu itirafçıların sevk ve idareleri için görev çağrısı yapıldı. Önce kabul etmedim. Daha sonra Hikmet Köksal Paşa araya girince, bazı kaygılarım olmasına rağmen, Paşa'ya güvenerek Diyarbakır'a gittim. Bu arada JİTEM çatısı altında illegal bir oluşuma gidildi. Diyarbakır ve çevresinde PKK'yla ilişkili olduğundan şüphelendiğimiz hemen herkesi infaz yetkimiz vardı. Bu insanları yakalayıp, suçu varsa tespit edip adalete teslim etmek yerine faili meçhul bir şekilde öldürmeyi bir yöntem olarak benimsemiştik. Bizden istenen buydu, bu tarzda talimat alıyorduk. Bu grup içerisinde eski itirafçılardan Ali Ozansoy, Hüseyin Tilki, Abdülkadir Aygan, Hayrettin Toka, Recep Tiril, Adil Timurtaş ve eski TİKKO'cu Fethi adındaki kişiler vardı. Antalya'da PKK tarafından öldürülen Numan kod isimli Selahattin Görgülü bizim grubumuzun istihbaratçısıydı. Örgütle ilişkilidir tarzında bize gösterdiği ve getirdiği kişilerin hepsini değişik dönem ve zamanlarda infaz ettik. Bismil'de benzinci Talat'ı, Diyarbakır-Bismil yol kavşağında bir vatandaşı aynı gerekçelerle infaz ettik. Batman'da iki kişiyi birini evinden, diğerini evinin önünden alarak Batman, Silvan arasında infaz ettik. Yine Hazro'da bir vatandaş infaz edildi. Bu çalışmalar beş ay sürdü. Yine o dönemde Selahattin Görgülü'nün verdiği istihbarat doğrultusunda bir şahsı Celil kod isimli Aytekin Özel binbaşıyla Abdülkadir Aygan birlikte infaz ettiler. (...) "1991 yılı içinde JİTEM grubu olarak gerçekleştirilen bazı bombalama olaylarını izah etmek istiyorum. Aytekin Özel binbaşının getirdiği istihbarat sonucunda Kızıltepe'de bir vatandaşın Toros binek arabasını bombaladık. Yine Diyarbakır merkezinde, Diyarbakır Baro Başkanı'nın arabasını Aytekin Binbaşı, Abdülkadir'le birlikte bombaladı. Patlamadan sonra polisler bunları yakaladı. Ama daha sonra binbaşı ve itirafçı olduğunu görünce serbest bıraktılar. "Mehmet Kılıç'ın para karşılığında Irak'a teslim edilmesi 2000'e Doğru Dergisi'nde yayınlanıp MİT tarafından soruşturma konusu olunca, görev yerlerimiz değiştirildi. O dönemde JİTEM Grup Komutanı olan Arif Doğan geldi, beni Silopi'den Diyarbakır'a götürdü. Batman JİTEM Komutanı'nı çağırarak beni yeni görev yerim olan Batman'a gönderdi. 1991 yılından Ersever'in öldürüldüğü güne (4 Kasım 1993) kadar Jandarma İstihbarat Grup Başkanlığı'nca kurulan, sadece itirafçıların bulunduğu ekibimiz bir dağılma süreci yaşadı. Bu sürede boşta kalan bazı arkadaşlarımız değişik işler için kullanıldılar." Yüzbaşı İsmail'in şüpheli ölümü ya da 2. Cem Ersever olayı "1989 yılında JİTEM subayları tarafından bize Irak kökenli, Türk vatandaşlığına geçmiş ve vatani görevini Antalya Jandarma Alay Komutanlığı'nda yapan Mehmet Maho Gevdan'ı (Mehmet Kılıç) alıp getirmemiz söylendi. "Ben, astsubay Şaban Bayram ve Niksarlı Erol adında bir asker, birlikte Antalya'ya gittik. Alay komutanıyla görüştük. Zaten bizim geleceğimizden haberdardı. Alay komutanına 'Biz bu şahsı alıyoruz ancak geri getirmeyebiliriz, ifadesini aldıktan sonra infaz edebiliriz' dedik. Mehmet Kılıç'ı nasıl alacağımızı kararlaştırdıktan sonra, alay komutanı yanımızdan tabur komutanını aradı. 'Yarın Mehmet Kılıç'ı çarşı iznine çıkar' diye talimat verdi. "Biz de kendisini sabahtan nizamiye kapısında bekledik. Hacı Süleyman Gündüz adını kullanarak Mehmet Kılıç'ı nizamiyeden aldık. Arabaya bindirip kelepçeledik ve Silopi'ye götürdük. (...) "Mehmet Kılıç eskiden KDP'nin üst düzey bir sorumlusu olduğundan, Iraklı yetkililer tarafından JİTEM'den istenmiş ve karşılığında yüz bin dolar vaadedilmişti. "Cem Ersever o dönemde bir aylığına Zaho'da (Kuzey Irak) irtibat subaylığı görevi yapıyordu. "Mehmet Kılıç bu para karşılığında onun sıkı ilişkide bulunduğu Irak yetkililerine teslim edildi. "Vatani görevini yapan bir Türk vatandaşı para karşılığında satıldı. "Bu paranın tahminen 30 bin doları alındı. Diğer kısmının alınmadığını daha sonra duydum. "Yukarıda belirttiğim olay, Yüzbaşı İsmail'in kaza süsüyle öldürülmesi, üç vatandaşın suçsuz yere öldürülmesi beni de olumsuz etkilemişti. Teşkilata olan güvenim sarsılınca Batman'da 15 gün kaldıktan sonra adeta kaçarak kimseye haber vermeden İstanbul'a geldim. O sırada zaten Türk vatandaşlığına geçmiştim. "1997 yılında yakalanana kadar JİTEM'le bazı dostlarımız dışında sınırlı ilişkim oldu. Eski ekipten Albay Arif Doğan, yüzbaşı Sinan Yaşar gibi arkadaşlarla ilişkilerim son Bodrum olayına kadar (Sun Club'tan 40 bin dolar haraç alınması) devam etti. "Terörle mücadele adı altında oluşturulan JİTEM birlikleri daha sonra kendi amacından saparak hukuk dışı bir yapıya büründü. Bu devletin verdiği yetkiler teröre karşı mücadele yerine bugün bile devleti töhmet altına sokan bazı çeteleşmelere, kirli işlere ve rant kavgasına dönüşerek adeta devletin kontrolünden çıktı. Teröre karşı mücadele rant kavgasına dönüştü. Devletin yetkilileri kişisel çıkarları için, faili meçhul infazlara ve haksız uygulamalara karıştı. Vicdanen rahatlamak için, devleti zan altından kurtarmayı esas alarak, hiçbir baskı altında kalmadan özgür irademle bu açıklamayı yapıyorum." Vedat Aydın'dan Musa Anter'e Haberin girişinde İbrahim Babat'ın 17 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldığını söylemiştik. Bu hapis cezası "Rahşan Affı"yla ortadan kalktı ve tahliye edildi. Ancak yukarıda anlattığı olaylardan dolayı hakkında yeni bir dava açılmıştı. 2002 Temmuz'unda, devlet sırrını açıklamak suçundan açılan davası devam eder ve bu tür davalarda normal olarak sanığa yurtdışına çıkış yasağı uygulanırken İbrahim Babat, Suriye'ye sınırdışı edildi. Sınırdışı edilme gerekçesi Suriye Kamışlı doğumlu olmasıydı. Mahkeme dosyasına göre gerçek adı Hacı Hasan olan Babat, itirafçı olduktan sonra JİTEM tarafından İbrahim Babat ismiyle Şırnak Uludere ilçesi Şenoba köyü nüfusuna kaydettirilmişti. Yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıydı. Ama Babat, halen Suriye'de tutuklu. "Albay Arif Doğan"dan söz eden sadece itirafçı Babat değil. İtiraflarını "Bir JİTEM'ci Anlatıyor" adlı kitapta toplayan Abdülkadir Aygan da sık sık Arif Doğan'ın kulaklarını çınlatıyor. İşte Aygan'ın anlattıklarından bazıları... Albay Arif Doğan ve Cem Ersever komutasında hareket eden Aygan'ın itirafçı Tiril, Timurtaş, Ozansoy, Binbaşı Aytekin Özel, İbrahim Babat ile karıştığı olaylar şöyle: HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın'ın; Diyarbakır - Bismil nüfusuna kayıtlı Zahid Turan'ın; HEP Muş İl yöneticisi Harbi Arman'ın; Özgür Gündem yazarı Musa Anter'in; Sağlık-Sen Diyarbakır Şube Başkanı Necati Aydın'ın, Ramazan Keskin ve Mehmet Aydın'ın; Diyarbakırlı Abdülkadir Çelikbilek'in öldürülmeleri... Tüm bu olayların ardından Arif Doğan, Güneydoğu'dan önce Niğde İl Jandarma Alay Komutanlığı emrine atandı. Ardından da İl Jandarma Alay Komutanı olarak Yalova'ya tayini çıktı. Yalova'nın ardından Arif Doğan'ın son durağı İstanbul-Beşiktaş oldu. Bu defa da İstanbul İl Jandarma Alay Komutanlığı'nın emrindeydi. Adı bir yolsuzluk olayına karıştı. 1998 Ağustos'unda terfi edip, "Paşa" olamayınca emekliye sevkedildi. Ocak 1999'da DYP'ye katıldı ve ilk seçimde Hatay'dan milletvekili adayı olarak gösterildi. Ancak seçilemedi. Yalova'ya geri döndü. Albay Arif Doğan adını, en son Sedat Peker'e karşı 2003 yılında yapılan "Kelebek Operasyonu"nda duyduk. Operasyona şaşırtıcı bir ismin, Bülent Orakoğlu'nun da adı karışmıştı. Görünüşe göre Peker, Orakoğlu'na para yardımı yapmıştı. Oysa bir müddet sonra olay aydınlandı. Orakoğlu da, Arif Doğan gibi DYP'den milletvekili adayı olmuştu ve seçim kampanyası yapacak parası yoktu. Daha önce tanıştığı Em. Alb. Arif Doğan ile sohbetinde konuyu açmıştı Orakoğlu. Hatta adaylıktan çekilmeyi bile düşünüyordu. Bunun üzerine Doğan, Orakoğlu'na yardım etmeye karar verdi. Bir müddet sonra Orakoğlu'nun hesabına yüklüce bir para yattı. Bu para yıllar sonra Orakoğlu'nun başını ağrıttı. Çünkü Sedat Peker'e yönelik yapılan operasyonda, parayı Peker grubunun yatırdığı ortaya çıktı. Doğan, Peker'e konuyu açmıştı. Peker de elbette bir vatan evladı olarak bu duruma seyirci kalmamıştı! Peker ile Doğan'ın ilişkisi oldukça köklü ve derindi. Doğan, Peker'e "Reisim" diye hitap ediyordu. Bu durum Kelebek Operasyonu sırasında dinlenen telefon konuşması kayıtlarına da yansımıştı. Şimdi iki eski dost aynı davanın çatısı altında buluştu...
21 Ağustos 2008 21:39
DİĞER HABERLER