Türkiye ile ABD arasındaki Rahip Brunson sorunuyla patlak veren kriz son olarak Amerikan Başkanı Trump’ın çelik ve alüminyum vergilerini artırmasıyla yeni bir ivme kazanırken, bu kavga nedeniyle değer kaybeden TL yüzünden Türk siyasetinde sinirler son derece gerildi.
Hafta sonunu bir dizi kenti dolaşarak hem ABD’ye sert eleştiriler getiren, hem de vatandaşlardan yastık alttı dövizleri bozdurarak ‘milli ekonomi’ye destek vermesini isteyen Erdoğan söylemlerinde şiddet dozunu artırdı. Ancak Pazar akşamı yaptığı konuşmalarda bu kez ülkenin ekonomik sistemini büsbütün alt-üst edebilecek riskli noktalara değindi.
Erdoğan bugünlerde yıllık 200 milyar dolarlık borcunu çevirebilmek ve ithalattan kaynaklı döviz ihtiyacı nedeniyle bankaların kapısına koşan işadamlarına tehdit niteliğinde uyarılarda bulundu. Erdoğan işadamlarının dövize saldırması halinde B ve C planlarını uygulamaya geçireceğini söyledi.
Cumhurbaşkanı, B ve C planlarının ne olduğuna ilişkin herhangi bir ayrıntı vermedi. Ancak bu açıklamalar Türkiye gündemine bomba gibi düştü.
Erdoğan 2017 Aralık ayında bazı işadamlarının yurtdışına para kaçırdığı konusunda duyumları olduğunu belirterek sermaye kontrollerini ima eden açıklamalar yapmış ve ertesi gün piyasalarda yaşanan çalkantı sonrası sözlerini geri almak zorunda kalmıştı.
Daha sonra hem Erdoğan hem de dönemin bakanları tarafından defalarca kez Türkiye ekonomisinin serbest piyasa koşuları ve uluslar arası sermaye dolaşımına bağlı olduğu açıklaması yapıldı. Mayıs ayında Londra’daki bankerlere yapılan ve sonrasında bir skandala dönen toplantıda da yinelendi.
Buna karşın tıpkı Pandora’nın bir kez açılıp kapanmayan kutusu gibi Türkiye ve dünya piyasalarında Türkiye’nin sermaye kontrollerine geçeceği hatta bankalardaki paralara el koyacağına yönelik söylentiler bitmek bilmedi.
Son olarak geçen ay Türkiye’nin kredi notunu düşüren Fitch, Türkiye’de sermaye kontrolleri getirilmesi riskinin, bankaların ekonomik nedenlerle batma riskine eşit bir olasılık olduğunu belirterek, konuya ilk kez uluslar arası ölçekte resmilik kattı. Derecelendirme için Türk devletinden para alan Fitch’ten gelen bu uyarı Türkiye’de bankalardan sermaye kaçışını hızlandırdı.
Merkez Bankası’na göre Temmuz sonunda 5 işgününde önemli bir bölümü vadeli tasarruf hesabı olmak üzere Türk bankacılık sisteminden 6.4 milyar dolar çekildi ve kayıplara karıştı.
Erdoğan’ın ülkedeki döviz talebi karşısında ‘B ve C’ planlarının bulunduğuna yönelik açıklamaları Türk yönetiminin gizli bir ajandası olduğu izlenimi yaratırken ülkenin son verilere göre 466.5 milyar dolarlık döviz borcu bulunuyor. Bu rakam dolar bazlı milli gelirin yüzde 52.9’ini oluştururken oran son 8 yılda 16 puan artmış durumda.
Söz konusu tutarın yaklaşık 130 milyar doları önümüzdeki 12 ay boyunca ödenecek dış borçlardan oluşuyor ve bunun 98 milyar doları da özel sektör firmalarına ait. Ayrıca ülkenin ithalat ihtiyacı nedeniyle yıllık 60 milyar dolara yaklaşan cari açığı da özel sektör tarafından finanse ediliyor.
Özel sektörün sadece Ekim sonuna kadar 36 milyar dolarlık borcunu ödeme zorunluluğu bulunuyor. Bu rakam Merkez Bankası’nın kendisine ait milyar dolarlık rezervden fazla. Ve Türkiye’de her geçen gün artan döviz fiyatları firmaların bilançosunda onarılmaz hasarlar açıyor.
Erdoğan’ın B ve C planlarının ne olduğu konusundaki tahminler ise geçmiş yıllarda ağır ödeme krizleri yaşayan ülkelerdeki deneyimleri hatırlatıyor. Son olarak krize giren Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi ülkeden para kaçışını engellemek için sermaye hareketlerini askıya almış, para çıkışına yasak getirmişti.
Bu ülkeler ATM para çekişleri ve kredi kartlarındaki harcamalara bile günlük sınırlama getirerek para kaçışını engellemeye çalıştı. 2001’de ise Arjantin devleti kamuda maaşları ödeyebilmek için bankalardaki özel sigorta hesaplarına el koydu ve bir dizi sermaye kontrolü kararı aldı.
Öte yandan Erdoğan’ın son iki yılda getirdiği Anayasa değişikliği ve Başkanlık sistemi ülkede olağanüstü durumlarda iktidara geniş yetkiler sağlıyor. Bunlar arasında banka hesaplarına el koyma, günlük çekim limiti getirme ve maaşları taksitle ödeme gibi yetkiler bulunuyor.
Erdoğan ayrıca yeni devlet yapılanmasının ilk kararnamesinde kendisine direkt olarak çalışan ‘Ekonomik İşler Olağanüstü Hal Koordinasyon Kurulu’ ve ‘Mal Varlığı'nın Dondurulmasını Değerlendirme Komisyonu’ adıyla iki yeni aygıtı sisteme monte etti.
Şimdi bütün bu hazırlıkları yapan Erdoğan’ın zaten kendisinin de bildiği akut döviz ihtiyacını göre göre ‘B ve C planları’ sürprizini dile getirmesi, belleklerde ‘Bankadaki paralara el konulacak’ spekülasyonlarının pek de hafife alınacak bir risk olmadığı izini bırakıyor.