'Acırsanız acınacak hale gelirsiniz'

Bu cümleyi kimin söylediğini bilmeyen birine bu sözü nakletseniz ve ‘’sizce böyle bir sözü kim söyleyebilir?’’ diye sorsanız o kişinin vereceği cevapları burada yazmak herhalde hiç de uygun olmaz.

Bu cümleyi kimin söylediğini bilmeyen birine bu sözü nakletseniz ve ‘’sizce böyle bir sözü kim söyleyebilir?’’ diye sorsanız o kişinin vereceği cevapları burada yazmak herhalde hiç de uygun olmaz.

Bazıları katı bir tarafgirlik hastalığı ile, bu türden söylenen sözlerin içeriğini hiç düşünmeden, bazen sadece söyleyen kişiye bakarak, onu diline doluyor ve ona göre insanlara muamele edebiliyor. Çoğu kere bu tür davranışlar telafisi zor problemlere de yol açabiliyor. 

Türkiye'de hizmet insanlarının mağduriyetleri hala devam ediyor. Bir taraftan tutuklama ve yargılamalar, mahkûmiyet kararları, Yargtay da cezaların onanması diğer taraftan da tahliyesi gelen mahkûmların lokal bir kurulca salıverilmemesi gibi devam eden hukuk makyajlı keyfi o kadar çok insafsız uygulamalar var ki anlamlandırmak oldukça zor. Türkiye'de hukukun normal olarak işlediğini söylemek artık insanları güldüren bir espri konusu haline geldi. İnsan merak ediyor gerçekten ülkede adaletin olduğuna inanan insanlar hala var mı? 

Hukukçular da sınıf sınıf

Hukuksuzluk olduğu çok açık. Tabii ki hâkim savcı gibi adalet mekanizmasında çalışan kişilerin tümünün, bu durumdan memnun olduklarını söylemek doğru olmaz. Bir kısmı memnun değil ve güçleri yettiğince hukuk içinde kalmakla ilgili mücadele veriyor. Bunun bedeli olarak da ya ihraç ediliyor ya terfi alamıyor ya da sürgün yiyor. Gerçek hukukçu diyebileceğimiz bu sınıfa dahil olanlar, geçici bir kısım dünyevi imtihanlar yaşasa da hem halkın hem de Hakk’ın nazarında hep hayırla yadedilecek ve doğruluklarının mükâfatını er ya da geç göreceklerdir. 

Bazı hukuk adamları da her ne kadar hukukun üstünlüğüne inansa da ya korktuğundan veya menfaatlerinin haleldar olmasından endişe ettiğinden, ne söylenirse onu yapıyor. Bu kesim maalesef kahir ekseriyetin baskısı altında haksızlık ve hukuksuzluğa, zulme alet olan sessiz çoğunluğu oluşturuyor. Böyle davranmakla onlar kendilerini, dünyevi olarak koruma altına aldıklarını düşünüyorlar. Fakat ahiret hesabına durumları zor. Bir de militanca hareket eden adalet çalışanları var. Onlar için hukuktan daha önemli olan şey partinin ve liderin öncelik ve menfaatleri. Bu kesimin hem dünya da hem de ahirette işleri çok zor. 

Yarın sağlıklı bir hukuk sistemi ülkeye hakim olduğunda -ki mutlaka bir gün olacaktır, her zaman olduğu gibi- onların bu hukuksuzlukları, kendi başlarına dolanacağı katidir. Eğer inançları varsa -ki inşallah vardır ruz-i mahşerde zulmen mahkum ettikleri binlerce insanın ellerinden yakalarını kurtaramayacaktır. O gün ‘’halifelik getireceğiz, her yol meşru’’anlamında verilen sözde fetvalarda onların kurtulmalarına yetmeyecektir.


AK Parti teşkilat ve kadrolarının yaklaşımları
Bilhassa AK Parti teşkilatı ve devletteki kadrolarında bunca hukuksuzluğa zulme mesnet oluşturan hakim düşünce, temel felsefe, ‘’Acırsanız acınacak hale gelirsiniz’’ lafıdır. Maalesef bu söz onların en önemli motivasyon araçlarından biri olarak duruyor. Aslında bu söz bir suçluluk psikolojisi de barındırıyor içinde. Peki bu lafı kim söylüyor, neden söylüyor? 

Güya 15 Temmuz sözde darbesini yapanlar şayet başarılı olsalarmış onlar da kendilerine aynen bu şekilde hatta daha kötü davranacaklarmış. Fakat ‘’Allah’ın lütfu!’’ olan bu ‘’başarısız 15 Temmuz sözde darbesi’’ olmuş da Allah onlara bu fırsatı vermemiş. Onun için bunların en şiddetli bir şekilde cezalandırılmaları gerekirmiş. Yoksa ’Acırsanız acınacak hale gelirsiniz’ 
Halbuki itham ettikleri bu insanlar Balyoz davası emsali davalarda yargılanan şahıslara yaptıkları muamelelerle takdir toplamış, onca husumetlerine rağmen yargılanan sanık paşalar vs onlar hakkında ‘’Bize çok saygılı ve centilmence davrandılar, saygıda kusur etmediler’’ demişlerdi. ‘’Fazilet odur ki düşman bile takdir ede’’ sözü tam da bu kabil olaylar içindir. O halde sormak gerekir; Bu hak hukuk bilen insanlar mı size sizin yaptığınızdan daha kötü davranacaktı? 

TC Cumhurbaşkanı bütün bu olaylardan sonra meydanlarda şöyle diyordu: "Demokrasiden, hukuktan ve adaletten asla taviz vermeden, adeta bir kuyumcu hassasiyetiyle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ancak bu hain örgüt bizim bu hassasiyetimizi dahi sulandırmaya, istismar etmeye... Ne diyorlar, 'mağduriyetim giderilsin' diye yapılan başvurular var. Sen ne diyorsun ya? Ne mağduriyeti? Benim 241 şehidimin ailesinin mağduriyetini kim giderecek? 2 bin 194 gazimin ailesinin mağduriyetini kim giderecek? Biraz insan edep eder. Hangi yüzle gelip bunu söylüyorsunuz. Acırsanız acınacak hale gelirsiniz. Biz arkadaşlarımıza şunu söylüyoruz; hukuk içinde, adil bir şekilde kararınızı verin."

Birbiri içinde pek çok ironi ve çelişki barındıran bu konuşmayı yapan, bir insan, bir müslüman(!), bir partinin yani islami usulleri benimsediğini iddia eden İslamcı bir partinin lideri, her fırsatta İslamcı figürleri insanların gözünün içine soka soka işleyen biri, yani bir ülkeyi tamamıyla kucaklaması gereken bir Cumhurbaşkanı. Bugün onun bu sözünü dinleyip inanan kişiler, ‘’Acırsanız acınacak hale gelirsiniz’’ lafını sanki bir ayet bir hadismiş gibi dinleyip ne yazık ki adeta bir canavara dönüştüler.

Peki bu doğru mu?

Peki, sıradan normal bir insan böyle bir söz söyleyebilir mi? Peki, başı Kuran ve Peygambere bağlı olan, olması gereken bir Müslüman böyle konuşabilir mi? Peki, İslamcı bir partinin başında, İslami figürler sergileyen bir lider böyle sorumsuzca, ölçüye sığmayan bir laf edebilir mi? Herhangi sıradan bir insan bile bu sözü söylese herhalde birileri ona soracaktır, ‘’Yahu bu nasıl bir söz, bu söz ne akla, ne mantığa, ne insanlığa, ne dine, ne realiteye, ne adet örfe, ne centilmenliğe, ne ahlaka ne de hukuka adalete sığar. Sen nasıl bir şeysin?’’ demezler mi? 

Hiçbir, dini, insani, ahlaki değeri olmayan ve baştan ayağa hissilik kokan böyle bir sözü rehber edinmek? Bu nasıl olabilir? Peki, bir Müslüman ancak Firavun, Hitler, Franco gibi zalim ve diktatör insanların ağzına yakışacak bu sözü nasıl normal bir söz gibi sorgulamadan kabul eder/edebilir? Bizim inandığımız bir Allah, tabii olduğumuz bir Peygamberimiz yok mu yoksa? 

Kim olursa olsun insanlarla münasebetlerde insani dini, ahlaki açıdan esas olunması gereken ölçü acımasızlık değil, acımaktır. Acımak, merhamet etmektir. Sağlıklı bir insan için vicdani en önemli his acıma hissidir. Acıma hissini yitiren bir kişinin normal olduğu söylenemez. 

O halde esas olan nedir? 

Eğer müslüman isek en başta Ahlak-ı ilahi bizler için uyulması gereken en önemli, birinci ölçü olalı değil midir? Zira Allah zatını bize tarif ederken ‘’Rahman ve Rahim‘’ olarak tarif etmektedir. (Fatiha Suresi;2) 

‘’Allah’ın merhameti bütün kullarına şamildir.’’ Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.“ ( Hac Suresi: 65)  

Allah (cc) kulları ile olan münasebetlerinde merhameti esas aldığını görülmektedir. “Göklerde ve yerde olanlar kimindir” diye sor. Onlar gerçeği söylemeseler de sen: “Allah’ındır” de. O, kullarına rahmetiyle muameleyi kendine ilke edinmiştir inanmazlar…. ’’ (En'âm;12. Ayet)

Bundan dolayıdır ki kullarından sadır olan hata ve kusurlara karşı hep rahmet ve merhametiyle muamelede bulunacağını haber vermektedir. ‘’Kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, şüphesiz Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur.'' (Nisa Suresi;110)

 Bundan dolayı müminlerin kendi aralarındaki münasebetlerinde de temel esasın ‘’merhamet’’ olması gerektiğini bildirmektedir.  '’Muhammed Allah’ın Rasul'udur. Beraberinde bulunan mü’¬minler kâfirlere karşı çok sert ve tavizsiz, kendi aralarında gâyet merhametlidirler.'' (Feth Suresi;29)

 Allah ‘(cc) zatını, ‘’Rahman ve Rahim’’ olarak ifade buyurduğu gibi, kullarına emride bu istikamettedir.Yani birbirlerine karşı tutum ve davranışlarında merhamet etmek ve merhametli davranmaları yönündedir. Merhamet hem yaratılışta hem de fıtratta önemli, ilahi bir kanun olduğu içindir ki ona zıt uygulamalar (haksızlık, zulüm vb) er ya da geç neticesiz kalmaya, bir yerden geri dönmeye mahkum olmuştur. 

Savaş gibi düşmanlık ortamında bile Allah (cc) müminlere karşı tarafa nasıl davranmaları gerektiğine dair ‘’Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.'' (Mâide Suresi : 8) tavsiyesinde bulunarak her şey de düşmanlıkta bile bir ölçü olması gerektiğine vurgu yapmaktadır. 

Madem her şey nassa göre o halde buyurun, “Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zalimleri sevmez.” (eş-Şûrâ, 42/40) ayetine göre nerede duruyoruz? Kaldı ki burada haklarını savunduğumuz kişiler bırakın suç işlemeyi, hepsi de bir komployla, iftiraya kurban edilmiş mazlum ve mağdurlar değil mi?

Peygamber (SAS) yolu nedir?

Peygamberimiz (SAS)de hep bu konuya vurgu yapmıştır. İnansın ya da inanmasın bütün insanlara merhametli olunması gerektiğini defaatle ifade buyurmuşlardır.

 “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.” (Bûhârî, Tevhid, 2; Müslim, Fedâil, 66) “Merhametlilere Rahman olan Allah da merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki Allah da size merhamet etsin.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 58; Tirmizî, Birr, 16) Merhametsizlik aslında bir kaybetmişliktir. ‘Merhamet, ancak şaki (bedbaht) kimsenin kalbinden kaldırılır.’ (Tirmizî, Birr, 16; Ebû Dâvûd, Edeb, 58) Müminlik merhamet ve şefkatli olmayı gerektirdiği gibi merhametsiz ve acımasızlık da gerçek müminlikten bir nasipsizliktir. 

Bu meyanda bu veya buna benzer pek çok ayet hadis daha zikredilebilir. İslam hukukunda sanıklar hakkındaki yaklaşımlara bakıldığı zaman Allah’ın insana olan rahmet ve merhamet yönünü görmemek mümkün değildir. 

İslam ceza hukukunda haksız yere cezaların verilerek telafisi mümkün olmayan yaralar açılmaması için suçların tespitinde ve oluşmasında cezaları düşüren ve hafifleten sebeplere müracaatta büyük bir titizlik gösterilmesi gerekmektedir. İslam ceza hukuku suçun tespit ve ispatında oluşacak tereddüt veya şüphelerin sanığın lehine değerlendirmesini bir prensip olarak benimsemiş ve bununla da adaletin gözetilmesini hedeflemiştir. Hz. Peygamber’in, “Elinizden geldiği ölçüde Müslümanlardan cezaları kaldırınız. Eğer onun için bir çıkar yol varsa hemen salıveriniz. Devlet başkanının affetmede hata etmesi, cezalandırmada hata etmesinden daha hayırlıdır” (Tirmizî, “Hudûd”, 2; Şevkânî, VII, 118) meâlindeki hadisi sanık lehine titizlik gösterilmesi gerektiğine işaret etmektedir. 

Hangi açıdan ele alınırsa alınsın ‘’Acımayın acırsanız acınacak hale gelirsiniz ‘’lafının politik kötü bir tercih olması dışında hiçbir tutar tarafı yoktur. Kaldı ki bu sözün mağdurları içinde 750‘ye yakın çocuk, binlerce anne, kadın, yaşlı ve hastalar var. Öyle ki kendilerine isnat edilen suçu işlemeleri mümkün değil. Pek çoğu sadece isimlerinin verilmesi ile tutuklanmış ve cezaevine konmuş masum, mağdur ve mazlum insanlar. Böyle bir sözün dinden imandan ahlaktan insanlıktan çıkmadığı, politik bir çıkarın insafa, izana, imana sığmayan bir savunma aracı olduğu apaçıktır. 

Düşmanlığında bir sınırı, edebi adabı kuralı vardır hukuk sistemlerinde. Şu unutulmamalıdır ki mümine karşı düşmanlıkta sınır tanımamazcasına davranma bir nifak alametidir. Münafıkların özelliklerinden bahseden meşhur hadis de, ‘’Düşmanlık yaptığı zaman haddi aşar’’(Buhari, Îmân 24) buyrulmaktadır. 15 Temmuz sürecinden sonra hizmet insanlarına, KHK ile ihraç edilen mağdurlara yapılan muameleler hukuk değil vicdanları sızlatan apaçık bir haksızlık ve zulümdür.’’ Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez. ’’(Hûd Suresi: 113) 

08 Nisan 2022 18:46
DİĞER HABERLER