Balıkesir Kepsut L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda bir mahkumun dövülerek öldürülmesi sonrası Adalet Bakanlığı’na 955 bin liralık maddi ve manevi tazminat davası açıldı.
Balıkesir Kepsut L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda bir mahkumun dövülerek öldürülmesi sonrası Adalet Bakanlığı’na 955 bin liralık maddi ve manevi tazminat davası açıldı. Adli hükümlü 40 yaşındaki Ulaş Yurdakul’un aynı koğuştaki kişiler tarafından önceki yılbaşında linç edilerek öldürüldüğü ortaya çıkmış, bazı cezaevi görevlilerinin daha önce de Yurdakul’un dövüldüğünü bildikleri ancak müdahale etmedikleri öne sürülmüştü.
Cezaevi personeli hakkında başlatılan soruşturma takipsizlikle sonuçlanmıştı. Ancak konunun kamuoyu gündemine tekrar girmesiyle Balıkesir başsavcılığı takipsizlik kararının kaldırılmasına karar verildiğini duyurmuştu.
‘Önlem almadılar’Yurdakul’un ailesi avukat Hakan Günaslan aracılığıyla bakanlığa dava açarak 955 bin lira istedi.
Dilekçede, Yurdakul’un aninden değil acı çeke çeke öldüğü belirtilerek Yurdakul’un dokuz ay boyunca dövülmesini ve işkence sonunda öldürülmesini önlemek için infaz koruma memurlarının önlem almadığı ifade edildi.
Dilekçede, müdürün gözetim ve denetim sorumluluğunun olduğu hatırlatılarak “Cezaevi, hastanın tedavi edilmediği, hükümlülerin topluca birbirlerini öldüresiye darp edebildiği, birbirlerine ilaç içirebildiği, dışarıdan içeriye ilaç sokulabildiği bir yer haline gelmiştir” dendi.
‘Varlıkları yoklukları belli değil’Dilekçede, mevzuata aykırı şekilde mahkûmlar arasından bir kişinin koğuş sorumlusu olarak atandığının ifade edilerek Yurdakul’un kaldığı C3 koğuşunda da Nihat Şen’in sorumlu olduğu kaydedildi.
Yurdakul‘un, ‘ilgilenilmesi’ istenerek bu koğuşa verilmesinin, vücudundaki darp izlerine rağmen tedavi edilmemesinin, dokuz aydır şiddet gördüğü halde önlem alınmamasının ve merdiven altında yatırılmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ‘işkence yasağını’ düzenleyen üçüncü maddesi kapsamına girdiği anlatıldı.
Dilekçede şöyle devam edildi: “Ölüm olayının olması bile başlı başına cezaevi görevlilerinin kusurunun göstergesidir, ölüm anlık bir hareket değildir. Ulaş’ı ölüme götüren süreç düşünüldüğünde idare bu duruma bilerek göz yummuştur. Bilmiyor ise o halde durum yine cezaevi açısından daha da vahimdir. Görevlilerin varlığı yokluğu belli değildir, cezaevini koğuş mesulleri yönetmektedir ya da onları cezaevi idaresi yönlendirmektedir. Ailesi, Ulaş’ın bedenini teslim aldıklarında, onu defnederken bedenindeki izleri görmüşlerdir. Onun işkence edilmiş vücudu ile karşı karşıya kalmışlardır. Gazetelerde ve internette katillerden birinin Ulaş’a duyulan kin ve nefreti, öldürmenin şeklini dinlemişlerdir.”