Adalet eski bakanından sert tepki

Adalet eski bakanından sert tepki
Adalet eski Bakanı Hikmet Sami Türk, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Hizmet Hareketi'nin Bakanlar Kurulu kararı ile PKK'yla aynı kategoride yargılanacağına ilişkin sözlerini değerlendirdi. Türk, Bir kişi veya grubun terör örgütü ve terörist ilan edilmesinin ancak yargı kararıyla mümkün olabileceğini belirtti. İşte Türk'ün çarpıcı açıklamaları:

SUÇU SABİT OLMADAN… 

“Terörün ne olduğu TMK 1. maddesinde tanımlanmıştır. Cumhuriyet savcıları,  4 bakanla ilgili yolsuzluk dosyalarını açmaları, hatta Cumhurbaşkanı'na kadar giden yolsuzluk iddiaları dile getirmeleri nedeniyle dışlandı. Paralel yapı olarak adlandırıldı. MGK'da bu konuda karar alınıyor ve Bakanlar Kurulu'na tavsiyede bulunuluyor. Bakanlar Kurulu terör örgütleriyle mücadele etmek zorundadır. Ancak kimin terörist olduğuna karar verecek olan yargı organıdır. Anayasa'da masumiyet karinesi hükmü yer alıyor. Kesinleşmiş bir hükümle sabit oluncaya kadar kimse suçlu kabul edilemez. Bu konudaki suçlamalarda çok dikkatli olmak gerekiyor.

TEDİRGİN EDİCİ BİR DURUM

Bu gidişle görevini yapan birçok kimseyi de terör örgütü elemanı olarak görmek mümkün. Neredeyse 77 milyonun yarısını terörist gösterecek bir durum ortaya çıkıyor. Bu, son derece yanlış ve insanları tedirgin edici. Ayrıca MGK'nın genel olarak terörle mücadele konusunda tavsiyesi olabilir. Ancak 1984'ten bu yana bölücü bir terör örgütü var, isyan var. Başka birtakım terör örgütleri var. Onlarda suikastlar ve eylemlerle kendilerini gösteriyorlar. Bunlarla mücadele etmek devletin görevi. Bunun için, tavsiye kararına da gerek yok. Ama burada legal görünümlü illegal örgütler tanımıyla birçok kuruluşu kapsamına alacak bir uygulama söz konusu. Bu demokratik bir devletin yapmaması gereken bir şey.

GÜLÜNÇ DURUMA DÜŞÜRÜYORLAR

Biz terörle mücadele konusunda uluslararası birtakım sözleşmelere imza koyduk. Genel olarak suçlulukla mücadele bakımından ülkeler arasında suçluların iade anlaşması var. Türkiye, ABD'den terör örgütünün başı olarak nitelediği Fethullah Gülen'in iadesi girişiminde bulunuyor. ABD'den bir kimse Türkiye'de silahlı terör örgütünü yönetiyor. Böyle bir iddiayı ortaya atmak için mantık sınırlarını aşmış olmak gerekir. Onun Türkiye'ye iadesi veya Cumhurbaşkanı'nın deyimiyle ‘deport' edilmesi isteniyor. Ortada bir suç varsa, bu siyasi niteliktedir ve siyasi suçlardan dolayı iade olmaz. Türkiye'yi uluslararası alanda gülünç durumun düşüren bir tutum içerisindeler.”

"REJİM DEĞİŞİKLİĞİ BASKISI TERÖR SAYILABİLİR"

“Bizdeki terörle mücadele kanunu birinci maddesi çok geniş tutulmuştur. AB'nin değiştirilmesini istediği konu bu geniş kapsamın daraltılmasıdır. Evrensel ölçülere uymak gerekir. Bugün Türkiye'de iş başında olan hükümet mevcut sistemi değiştirmek istiyor. Cumhurbaşkanı fiili bir durum olduğunu ve bunun anayasallaştırılması gerektiğini ifade ediyor. Terör cebir ve şiddet kullanmak suretiyle insanları belirli bir doğrultuda hareket etmeye zorlamaktır. Cebir ve şiddet manevi nitelikte de olabilir. Örneğin rejim değişikliğini gerçekleştirmek için yetkili organlar üzerinde manevi baskı bile oraya götürebilir insanları. O bakımdan evrensel ölçülere uygun bir terör tanımını benimsemekte yarar var.”

PADİŞAHIN BİLE KANUN YAPMA YETKİSİ YOK

“Türkiye, 1876'da kanun-i esasiyi ilan ederek birinci meşrutiyeti başlatmıştı. Ama burada bile padişahın kanun yapma yetkisi yok. Padişahın görevi, kanunları icra etmektir. Bizde düşünülen başkanlık sisteminde padişahta bile olmayan yetkiler başkana verilmek isteniyor. Bu, yasama ve yürütme yetkisi tek elde toplanması demektir. Bizde yüksek yargı organları var. Türk tipi başkanlık sisteminde Anayasa Mahkemesi'nin yetkileri tırpanlanıyor. Yüksek yargı organları temyiz mahkemesi olarak tek mahkemede toplanıyor. Bunların üyelerini de başkan seçecek ve böylece yargı da başkanın kontrolünde olacak. Bu kuvvetlerin birleşmesi anlamına gelir. Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırırsanız geride demokrasi diye bir şey kalmaz.”

02 Haziran 2016 11:50
DİĞER HABERLER