Samanyoluhaber.com yazarlarlarından Elvan Aktaş bugünkü dikkat çeken yazısında, faiz lobisi yalanına, Merkez-Saray savaşlarına ve vatandaşın nasıl soyulduğu konularına açıklık getiriyor...
İşte Elvan Aktaş'ın "Züğürt Ağa’nın faiz lobisi yalanları" isimli o yazısı;
Modern dünyada büyük soygunlar görünürde legal ve hatta bazen popüler araçlar kullanılarak yapılıyor. Bu araçlar içinde en etkili ve güvenilir olanı siyaset, tabii güvenilirliği hırsızlar açısından ve adına da dokunulmazlık deniyor (bu aralar pek bir popüler, özellikle kanunsuz operasyonlara alet edilmiş bürokratlar için son çare, bakınız: TMSF, BDDK, MASAK, HSYK, vs vs). Hırsızlığa alet edilen siyasetin en çok kullandığı dil ise genelde din, vatanseverlik ve ekonomi eksenli yalanlar üzerine kuruluyor.
Siz değerli okuyucularım da biliyorsunuz ki, ne dindarlık ne de vatanseverlik ölçümü (?) benim uzmanlık alanlarım değil. Hatta hakkında birşeyler bildiğimi sandığım ekonomi ve özellikle finans konularında ise: iktidar yanlısı, popülist veya menfaat eksenli hiçbir beyanı ya da yazıyı, ne akademik ne de ahlaki prensiplerime yakıştıramadığım için, yeni Türkiye’de bazı “çok mühim ulema” tarafından yazdıklarım ve söylediklerim pek de önem arz etmiyor. Hatta gururla söylüyorum, iktidar şakşakçıları tarafından vatana ihanetle bile suçlandığım oldu.
Sizlerin 2014 Eylül ayından beri okuduğunuz yazılarımın muhtevası aslında, 2008 finansal krizinden beri akademik çevrelerde -hem Türkiye hem de global ekonomi eksenli- söylediklerimin tıpatıp aynısı. Bu iddiaya yaptığım araştırmalar ve yayınladığım makalelerim delildir. Doların 2016 Ekim ayına kadar reel değeri olan 4.29 YTL’ye çıkacağını ve BİST’in uzun vadeli büyüme ve karlılık oranları göz önüne alındığında 48,000-53,000 bandına döneceğini yazdığımdan bu yana sadece beş ay geçti ve gelinen nokta malumunuz.
Bu yazdıklarım bir kehanet değildi, sadece kuru bir iddia da (bakınız: gölge bankacılıkla ilgili 11 Kasım 2014 tarihli yazı). Hatta daha önce iktidar şakşakçılarına söylediğim gibi, bunlar biz yazdık ya da söyledik diye oluyor da değil. O küçük ve algı-eksenli beyinlerine bir sokabilseler: Biz söyledik diye ekonomik performans değişiyor olsa, bir konferans düzenler, hep birlikte yeni Türkiye hakkında ekonomik büyüme naraları atar ve dünya devi olurduk. Hayat ne güzel olurdu, bakarsınız yeni Türkiye’nin ekonomisi ilk ona girer, milli savaş uçağı, İstanbul gibi iki ayrı metropol ve 15 yeni boğaz köprüsü, vs vs Geçin efendim geçin! Deli saçması bunlar… Biz tekrar sadede ve ciddiyete dönelim:
Son zamanlarda pek bir muteber olan “faiz lobisi yalanı”, “Merkez-Saray savaşları” ve vatandaşın nasıl soyulduğundan bahsetmek istiyorum. Söyledim ya, meselenin siyasi, dini, vatanseverlik analizini konunun uzmanlarına bırakalım, ve sorularla başlayalım:
Madem şu faiz lobisi bu kadar acımasız ve hatta yeni Türkiye’nin dünya lideri olması önünde en büyük engel, ne diye borç para dilenip duruyorsunuz o zaman? Faizden bu kadar şikayetçiyseniz, borç almayın, bitsin bu çile!
Merkez’in para-faiz politikası aslında direkt olarak sadece iç tüketim ve devletin borçlanma faizini etkileyecekken, büyük kamu ihalelerinin finansmanına devlet garantisi getirdiğinizden beri, yandaş işadamlarına peşkeş çekilen kamu ihalelerinin faiz oranlarını düşürmek için, neden kapı kapı dolaşıp dolar dileniyorsunuz?
Vatandaşın sırtından, devlet garantili ucuz kredi vererek bu işadamlarını zengin ettiğiniz yetmiyormuş gibi, bir de faiz düşürme baskısı ile “rant ve inşaat lobisi”ni ayakta tutmak için mevcut kanunları bile neden çiğniyorsunuz?
Bank Asya, İş Bankası, şirketlere siyasi ve mali baskılar, mali denetimden kaçış, çelişkili ekonomik veriler, Merkez’le çekişme vs vs gibi onlarca kötü haberle yerle bir ettiğiniz itibarın (Saray ve uçaklar bile deva olamadı anlaşılan) uluslararası piyasalardan saklanabileceğini mi sandınız?
İç politika yalanlarınız ve algı operasyonlarınızın dünyada size ve sizinle aynı kareye giren (düne kadar dünyada ekonomik istikrar adına simge isimler olduğunu sandığınız)malum bakan vekillerini bile yedi düvele rezil ettiğini hala anlamadınız mı?
Umre’den ve New York dilenme turlarından para çıkmayınca, Merkez’in kasasındaki dolarları ucuz faizlerle bankalara (dolaylı olarak malum işadamlarına) ve şimdi de Mart sonu krizine karşı piyasaya peşkeş çekerek vatandaşı kandırabileceğinizi mi sandınız?
12 yıllık inşaat-rant ve kentsel dönüşüm balonunu şişirip durdunuz ve üretimin -özellikle yüksek değerli ve ihracat odaklı üretimin- desteklenmesi tavsiyelerine, iç politika ve popülist yaklaşımlarla, makam ve seçim hırsları ile kulak tıkadınız. Denizin sonunun geldiğini anladığınız şu dönemde bari, memleketi ve vatandaşı bu yalan ve yağmadan kurtarmak önceliğiniz olamayacak mı?
Hani şu meşhur soru vardı ya, tam da zamanı: “Şimdi soruyorum, dolarları kim aldı?” Hatta bir soru daha ekleyelim: “İç çekişmelerle doları yükseltip, borsadan -dış borç stresi yüzünden değer kaybına uğrayacak- şirketlerin hisselerini kimler topluyor?”
Sistem –politik ya da ekonomik- değişikliğini ölüm-kalım meselesi yapmışken, bağımsız bir Merkez’in elindeki tüm politika araçlarının etkisizleştirilerek kriz ortamı yaratılması, ve böylece sistemin çalışmadığı algısının pompalandığı yeni bir oyun mu bu?
Yukarıdaki senaryonun bonusu: Tüm suç mevcut bakan vekillerine ve ekonomi yönetimine yıkılarak, planlanan sistem değişikliği sırasında ayrıca kadro değişikliği (bakınız: Babacan ve ekibinin tasfiye planları ve Jöleli-Damat Ekonomi Modeli) mi planlanmakta?
Madem faizi düşürünce enflasyon kolayca düşüveriyor, muhteşem zekanız 12 yıldır neredeydi?
Madem faiz lobisi bu kadar etkili, iktidar neden meclis araştırmasını reddediyor?
“Dolardaki artış vatandaşa yansımaz” diyen muhteşem ve ender bir deha hala nasıl bakanlık koltuğunda oturabiliyor, yoksa kendi sonlarını getirmelerine zemin mi hazırlanıyor?
Babacan ve Başçı vatan haini ise, onları görevden almak yetkisi kimin elinde? (Onların beceriksizlikleri ve öngörüsüzlükleri ayrı bir mevzu tabii, fakat buradaki soru siyasal algı operasyonları ile ilgili)
Pek mühim ve saraylarla-lüks uçaklarla muhkem kılınmış itibar uluslararası fon yöneticileri arasında dalga geçilir hale gelmişken, yeni Türkiye’nin başbakan vekilinin –pek de itibarlı sanılan- ekonomi bakan vekilleri ile yaptığı New York çıkarması adeta bir milat olmuştur. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim politika-ekonomi ilişkisinin ABD’deki yansıması biraz daha farklı tabii: ABD dışişleri sözcüsünün -açıkça ve bilinçli olarak- yeni Türkiye başbakan vekilinin New York’ta olduğundan haberleri olmadığını söylediği bir ortamda, hiç kimse yeni Türkiye’ye borç para vermez! Ya da: kimsenin borç para vermeye yaklaşmadığı bir ülkenin başbakan vekilinin New york’ta olduğundan, tabii ki ABD dışişlerinin haberi bile olmaz! Hatta artık faizleri yükseltseniz bile…
Yeni ya da eski farketmez: Türkiye’nin gerçek ve tek etkin lobisi “inşaat-rant lobisidir”!
Züğürt Ağa’nın itibarıyla ve yalanlarıyla buraya kadar…
Son yazılarımızdaki iddia ile bitirelim: 2016 Ekim ayına kadar, Türkiye’de doların reel değeri olan 4.29 YTL’ye ulaşacağı gerçeğine hazır mısınız? Ve ekleyelim, uzun vadeli büyüme trendi ve karlılık oranları göz önüne alındığında BİST endeksinin 48,000-53,000 bandına döneceğine hazır mısınız?