Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin yakın talebelerinden olan Hasan Feyzi Yüreğil öğretmen, edip, şair, mutasavvuf ve hatiptir...
ABDULLAH AYMAZ- SAMANYOLUHABER.COM
Öğretmen, edip, şair, mutasavvuf ve hatip olan Hasan Feyzi Yüreğil, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin kitaplarını, 1943 yılında başlayan Denizli Mahkemesi münasebetiyle, katiplik yapan talebesi Muharrem Beyin vasıtasıyla tanır. Çünkü Muharrem Bey, Risale-i Nurları mahkemeden alıp öğretmeni Hasan Feyzi Efendiye getirir. Böylece Risalelerle tanışan Hasan Feyzi Efendi onları okudukça hayran olur ve Bediüzzaman Hazretlerini görme arzusu artar. Onu görmek için hapishaneden, mahkemeye götürüldükleri yolun üzerinde beklemeye başlar. İçinden de “Bediüzzaman Hazretleri, eğer âhirzamanda gelecek o büyük veli zat ise, herhalde kendisini bana belli eder.” diye geçirir. Bediüzzaman Hazretleri, tam Hasan Feyzi Efendinin yanından geçerken birden durur ve Hasan Feyzi Efendiye derince bir bakışa atar. Hasan Feyzi Efendinin kalbi yerinden oynayacak hale gelir. Üstad Hazretleri, ellerini birkaç defa başına doğru kaldırıp selam verir. Bundan dolayı kendinden geçer ve ayakta duramaz hale gelir. Artık ondan sonra her şeyi bırakır ve bütün benliğiyle Üstad’a sadakatla bağlanır. Artık duruşmanın yapılacağı günleri hasretle bekler… Mahkeme, beraat kararı verdikten sonra Üstad’ın bir müddet yani Emirdağ’a gönderilinceye kadar kaldığı Denizli’deki Şehir Otelinin üst katında her gün hiç aksatmadan görüşür.
Üstad Hazretlerinin doğduğu gün birden bire ayağa kalkıp “Bugün bir büyük evliya dünyaya geldi! Bu zat, Sahibüzzaman ve asrımızın vekilidir” diyerek müjdeler veren Mevlana Halid Bağdâdî Hazretlerine bağlı Hacı Hasan Feyzi Efendinin yerine bu baş öğretmen Hasan Feyzi Yüreğil, artık Denizli adına Bediüzzaman Hazretlerine ve Risale-i Nurlara sahip çıkar.
Ama ayrılık vakti gelir çatar. O âşık gönül, firak ve firkate dayanacak gibi değildir. Onun için bu ayrılık üzerine bir şiir yazıp, 31-Temmuz 1944 günü Emirdağ’a doğru hareket etmek üzere olan otobüsün penceresinden Üstadın önüne bırakır. Şiirin mısraları arasında şöyle der:
“Bâb-ı feyzinden ırak olmayı asla çekemem,
Dahi nezrim bu ki, canım sana kurban olacak.”
Nitekim Denizli hapisanesinde Üstad Hazretleri zehirlenip kıvranmaya başlayınca, akşam namazını kıldıran Hâfız Ali Ağabey mahbuslardan meydana gelen cemaate “Ben dua edeceğim, siz de ‘Âmin’ diyeceksiniz” der. Uzun bir dua eder, sonunda da “Yâ Rabbi! Yan odada zehirlenip yatan Üstadımız Hazretlerinin ömrü mukadder ise, benim ömrümden onun ömrüne idhâl eyle!” der. Onların hepsi de “Âmin!” derler. Duasının ardından hemen şiddetli bir sancı gelir ve hastaneye kaldırılır, birkaç gün içinde ruhunu şehid olarak teslim eder.
İşte, “Canım sana kurban olacak” diyerek, ruhunu Üstad’ı yoluna adayan Hasan Feyzi Yüreğil de Üstad Hazretlerinin Emirdağ’da zehirlenip, acı ve elemden kıvrandığı 13 Kasım 1946 günü onun yerine ruhunu teslim edip şehid olur. Denizli kabristanına Hafız Ali’nin yakınına defnedilir.
Hasan Feyzi Efendinin talebelerinden emekli İmam Cafer Tayyar hoca, Nurettin Aksakal’a şunları anlatır:
“Hasan Feyzi Efendi, Risale-i Nurlarla buluşmadan önce de halkı aydınlatan bir kandildi. Göveçlik’te muallim iken de halkla iç içeydi. Denizli’de vazifeli iken, Delikliçınar’da Cillov Mescidine gelirdi. Garip, içine kapanık hali hep dikkat çekerdi. Altıntop camiinde vaaz verdiği zamanlarda Peygamber Efendimiz’den (S.A.S.) bahsederken hep ağlardı, dinleyenleri de ağlatırdı”
Bediüzzaman Hazretlerinin Denizli’den ayrılışı, çoklarına çok ağır gelmişti ama Hasan Feyzi’ye hepsinden daha çok ağır gelmiş, canını defa ettirmişti.
Denizli, pek çok kahramanları yetiştirmiştir, yetiştirmektedir ama Hasan Feyzi Efendinin yeri başkadır… Allah hepsinden râzı olsun.