Ahmet Akgündüz’den Hayrettin Karaman’a çağrı: Zulmetmeyelim, dilsiz şeytan olmayalım

“hakkın hatırını âli tutmak, zulme karşı çıkmak, dilsiz şeytan olmamak, Kur’an’ın ‘Hiçbir suçlu, başka birinin suçunu yüklenemez’ prensibini uygulamak”
Cemil Tokpınar - TR724.com 


Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Ahmet Akgündüz, geçtiğimiz Pazar (17 Şubat 2019) hem Facebook, hem de Twitter hesabından “Hayreddin Karaman Hocama Davet!” başlığıyla bir çağrıda bulunarak, “Hakkın hatırı âli olduğuna göre geliniz bir TV kanalında hakkı anlatalım ve dilsiz şeytan olmayalım” dedi.


 
Yaptığı açıklamada, cemaat mensuplarına yönelik gözaltı, tutuklama, mallarına el koyma ve kayyum atamalarının Türkiye Cumhuriyeti Terör Kanununa göre yapıldığını iddia eden Akgündüz, buna karşı sözünün olmadığını ifade etti. Ancak “Hükümet dindar insanlardan teşekkül ettiğine göre, acaba buna İslamî hükümler açısından nasıl bakacağız?” sorusunu gündeme getiren Akgündüz, Hizmet Hareketinin devlete isyan suçu işlediği iftirasında bulunduktan sonra Prof. Hayreddin Karaman’a ve onun şahsında bütün hocalara şöyle bir davet yaptı:

“Devlete isyan edenlerin İslam’a göre hükmü şudur: Devlete isyan edenlerin isyan sürdüğü müddet içinde malları ve canları hederdir. Ancak isyan bastırıldıktan sonra malları da canları da heder değildir; yani dokunulmazdır. Bu duruma göre isyan bastırıldıktan sonra, mallarına el koymak ve kayyım atamak meşru olmadığı gibi, canlarına zarar vermek de meşru değildir. Hakkın hatırı âli olduğuna göre, geliniz, bir TV kanalında hakkı anlatalım ve dilsiz şeytan olmayalım.”

Akgündüz’ün bu çağrısı, hem cemaat taraftarlarından hem de hükümeti destekleyenlerden büyük tepki gördü. Bunun üzerine yaklaşık bir saat sonra özetle şu açıklamayı yaptı:

“Yazdığım İslamî bir hükümden dolayı cahilce kuduranlar var. Ben hakkın hatırı için Hayreddin Hocamla müzakere edelim dedim. İslam Hukuku kaidelerine göre meseleyi özetledim. ‘Hakkı söylemeyen insan dilsiz şeytandır’ buyuran Resulullah’ın emrine uydum. Biz Müslüman isek, zalimin zulmünü bahane göstererek zulüm etmemeliyiz.”

Akgündüz’ün çağrısı, bütün hocalara yönelik

Akgündüz’ün bu çağrısı, her ne kadar Prof. Hayreddin Karaman’a yapılmışsa da, bir bakıma bütün Diyanet camiasına, ilâhiyat hocalarına, başta nurcu gruplar olmak üzere dinî cemaatlerin liderlerine ve ileri gelenlerine, İslâmî kesimde bulunan gazetecilere, yazarlara, radyo ve televizyon programcılarına, sanatçılara, bütün din görevlilerine, hatta tüm Müslümanlara yöneliktir.

Çünkü her Müslüman, bilhassa irşad ve tebliğ vazifesi yapan kimseler hakkın hatırını üstün tutmak, zulme karşı çıkmak, dilsiz şeytan olmamak zorundadır. Aksi takdirde kim zulmü desteklemiş veya suskun kalmışsa dünyada hukuk ve adaletin hâkim olduğu zaman hesap verecek, ahirette de cezasını görecektir. Hatta şu anda bile kalbi çürümemiş, duyguları dumura uğramamış kimseler bu zulümler karşısında vicdan azabı çekmektedir.

Akgündüz’ün çağrısında eleştirilecek birçok yön var. Düzmece, kurmaca ve kontrollü darbeyi cemaate yıkma tezgâhına ilk geceden itibaren inanmadım, o günden beri delil diye sunulan iftiralardan sonra da hâlâ inanmıyorum. Darbenin sorumlusunu, “Bu darbe Allah’ın büyük bir lütfudur” diyenlerde ve “Bir olaydan kim kârlı çıkmışsa faili orada aramak lazım” sözüne göre bu darbeyi istismar edenlerde aramak gerekir. Bu konu çok uzundur, bu kadarla yetinip sadece birkaç nokta üzerinde duracağım.

Akgündüz’ün devlete isyan olarak nitelendirdiği darbeye teşebbüs edenlere İslâma göre ne tür cezalar verileceği hususunu, Ahmet Kurucan’ın konuyla ilgili kaleme aldığı bir yazısına havale ediyorum. (http://www.tr724.com/akgunduz-ve-kurani-hukuku-tarihi-tahrif-eden-kim/)

Zulüm, Başına Adalet Külahı Geçirmiş

Akgündüz bu çağrısıyla büyük bir itirafta bulunup şunları söylemiş oluyor:

1 - Madem ki, isyan bastırıldıktan sonra insanların canı ve malı dokunulmazdır. Binali Yıldırım’ın ifadesiyle “proje darbe” daha 15 Temmuz gecesi bastırılmıştı. Demek ki iki buçuk yıldır masum insanlara zulmedilmekte ve Akgündüz bunlara karşı çıkmadığı için hakkın hatırını âli tutmamakta ve dilsiz şeytan olmaktadır.
2-Diyelim ki şimdiye kadar ses çıkarmayan Akgündüz’ün aklı başına geldi ve artık yapılan zulümleri vicdanı kaldıramaz halde. O zaman zulmü haykırmak, zalimlere muhalefet etmek için herhangi bir televizyon kanalına herhangi bir hocayla çıkmak şart değildir. Şu ana kadar çağrısına bir cevap verilmediğine göre, kendi başına elindeki her imkânı kullanarak zalimlerin zulmünü haykırmalıdır.
3-Akgündüz’ün bu çıkışı yeni değildir. 15 Temmuz’dan tam 11 ay sonra gördüğü zulümler vicdanını kanatmış olmalı ki, 25 Ekim 2017 tarihinde kendi Facebook hesabından Ankara’nın “En Kara Halet-i Ruhiyesi” başlığıyla şu yakınmayı paylaşmıştır:


“Ankara’dayım. Maddî ve manevî değerler birbirine karışmış, at izi ile it izi ayırt edilemez olmuş, en kötüsü de adalet zulüm külahını giymiş. Kur’an ‘Hiçbir suçlu, başka birinin suçunu yüklenemez’ buyuruyor, diyorsun; ‘Kan davalarında bu ayet dinlenemez’ cevabını duyuyorsun. ‘Kan davalarında nasihat dinlenemez’ diyenler çoğalmış. ‘Tam dindar tam siyasetçi; tam siyasetçi de tam dindar olamaz’ sözü gerçek olmuş. Allah bu memleketi muhafaza buyursun.”

Lohusaların, bebeklerin ne suçu var?

Sayın Akgündüz!

Her ne kadar Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi ve cemaati hakkındaki görüşlerine katılmasam da, açıklamış olduğun, “hakkın hatırını âli tutmak, zulme karşı çıkmak, dilsiz şeytan olmamak, Kur’an’ın ‘Hiçbir suçlu, başka birinin suçunu yüklenemez’ prensibini uygulamak” şeklindeki görüşlerini destekliyorum.



Sen neredeyse yarım asırdır Risale-i Nur okuyan, anlatan, Üstad Hazretlerinin en yakın talebelerini tanıyan ve istifade eden, Üstad ve Risale-i Nur hakkında kitaplar yazan bir ilim adamısın. Üstad Hazretleri, “İslam kahramanı” dediği Adnan Menderes ve Demokrat Partili yetkililere Kur’an’ın “Velâ tezirû vâziratün vizra uhrâ” yani “Hiçbir suçlu, başka birinin suçunu yüklenemez” hükmünü defalarca hatırlatmış, 27 yıl millete kan kusturan, milletin dinine, imanına, camisine, Kur’an’ına, ezanına müdahale eden Halk Partililere davranırken adil olmalarını söylemiştir.

Şimdi söyler misin? Yüz bini aşkın insan hangi hukuka göre işinden atılmıştır? 55 bin insan hangi suçu işlemiştir? Üstelik beraat edenler bile niçin görevlerine iade edilmemektedir? 17 bin kadının ve 743 bebeğin hapiste ne işi var?

Aslında benim bunları yazmama bile gerek yok. Aslında herkes yapılan haksızlıkları görüyor, duyuyor, biliyor. Zulüm arşa çıktı, mazlumların ahı ülkeye gelebilecek bir afete davetiyedir diye titriyorum.

Geliniz, hiç değilse bu saatten sonra zulme karşı hakkı ve adaleti savununuz. Korkmayın, hiçbir şey olmaz. Ecel birdir, tagayyür etmez. Dilsiz şeytan olmanın bedeli çok ağırdır. Kur’an zalimlere en küçük bir meyli bile yasaklar.

Şu anda cemaat mensuplarına kadın erkek, hasta sağlıklı, genç ihtiyar, büyük çocuk, hatta hamile ve lohusa kadınlara kadar hiç ayırt edilmeden yapılan bu zulmün Kur’an’da, hadiste, İslâm hukukunun uygulamalarında delili, kaynağı, istinatgâhı yoktur, olamaz.

Bari bundan sonra suçun şahsiliği, masumiyet karinesi, ispatın iddia sahibine ait olduğu gibi en temel hukuk kaideleri işlesin.

Gelin bunun mücadelesini verin, diğer hocaları ve kanaat önderlerini uyarın. Aksi halde sadece bir cemaat değil, bütün cemaatler ve topyekûn bir ülkenin geleceği vahim olacaktır.
24 Şubat 2019 10:29
DİĞER HABERLER