Ahmet Feyzi Kul ve Şükrü Saraçoğlu

Samanyoluhaber.com yazarlarından Abdullah Aymaz, ismi Fenerbahçe ile özdeşleşmiş olan Şükrü Saraçoğlu'nun ve onun ibretlik sonunu köşesine taşıdı.

1963’te tanıdığım Ahmet Feyzi Kul Ağabeyin sohbetlerine katılıyor ve hayran oluyor, Risale-i Nurlara aşkım ve şevkim artıyordu. Bir sohbetinde Başbakan Şükrü Saraçoğlu ile olan münakaşalarını anlatmıştı. Çok da orijinaldi ama zamanla teferruatı unutmuştum. İhsan  Atasoy’un bu hususu anlatan yazısı ile karşılaşınca, bunu sizlerle paylaşmak istedim. Peşinden Salih Okur’un, ibretlik tesbitlerini  de sizlere aktarmak arzu ediyorum…

Denizli hapsinin beraatla sonuçlanmasından sonra Ahmet Feyzi Kul’un Risale-i Nur hizmet aşkı daha da artar.

Ege bölgesini karış karış gezerek her yerde Nurlar’ı yaymaya çalışır. İzmir, Aydın, Manisa, Denizli gibi illeri; Tire, Ödemiş, Nazilli, Sarayköy gibi ilçeleri ve bir çok köyü dolaşır. Heybesindeki Risaleleri dağıtıp sohbetlerle Risale-i Nur dersleri yapar. Zamanın modasına kapılarak inançsız olanları, Risale-i Nur’un hakikatleriyle iknaya çalışır. 

Hitabeti ve ikna kabiliyeti ile tanınan Ahmet Feyzi Kul’a Tire’nin ileri gelenlerinden bir grup Ramazan ayının başlamasıyla vaaz vermesi için ricada bulunurlar. Ahmet Feyzi Kul bu teklifi kabul ederek 1946 yılının Ramazan ayında Tire Merkez Camii’nde vaaz vermeye başlar. Farklı ve etkileyici hitabetinden olacak ki onu dinlemeye gelenlerin sayısı gün geçtikçe artar. Ahmet Feyzi Kul vaazlarına devam ederken Tire emniyet yetkilileri her gün katlanarak artan bu kalabalıktan rahatsız olur ve onun vaaz vermesini yasaklar. Tire ahalisi bütün girişimlerine rağmen onun vaaz vermesini sağlayamaz. Bu durumdan muzdarip olan Tire’nin ileri gelenleri bir sohbet esnasında Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun her yaz dinlenmek için Ödemiş’e geldiğinden haberdardı ve Ahmet Feyzi Kul’un camilerinde Ramazan ayı boyunca vaazlarına devam etmesi için onunla görüşmeye karar verirler. Böylece Tire’nin ileri gelenleri vaaz meselesinin halli için Şükrü Saraçoğlu’nun geleceği günü dört gözle beklerler. Nihayet Başbakan Şükrü Saraçoğlu birkaç gün sonra dinlenmek için Gölcük’teki köşküne gelir. Tire ileri gelenleri hemen Başbakanla görüşmek için randevu talebinde bulunur.  Kısa süre sonra randevu talepleri kabul edilir. Tire’nin ileri gelenleri Ahmet Feyzi Kul’u da yanlarına alarak başbakanla görüşmek için Gölcük’teki yazlık köşke giderler. Tire heyeti kabulde hal hatırdan sonra Başbakan’a Ahmet Feyzi Kul’un bu Ramazan ayı içinde vaazına devam etmesi için yetkililere emir vermesi için ricada bulunurlar. Başbakan gelen misafirlerini biraz süzdükten sonra konuyu değiştirerek hizmetçisine misafirlere kahve yapmasını söyler. Ahmet Feyzi Kul konuşmak için başbakandan izin alarak: 

“Beyefendi galiba Ramazan ayı olduğunu unuttunuz.” deyince Başbakan Şükrü Saraçoğlu: “Hayret! Sizin gibi medeni bir insanın oruçla, Ramazanla ne ilgisi olabilir” der. Ahmet Feyzi Kul: “Sayın Başbakanım sizin bir devlet büyüğü olarak Ramazan ayında olduğunu unutmuş olamazsınız, bilirsiniz ki askerlikte komutana bütün ordunun selâm vermesi zorunludur. Hatta komutan bir ere taşa selâm ver dese o er gider o taşa selâm verir. Sizce erin taşa selâm vermesi mantıklı mıdır?” deyince Başbakan Saraçoğlu: “Elbette bu bir disiplin meselesidir. İtaat, eğitim için gereklidir.” der. Ahmet Feyzi Kul: “Efendim insanlardan meydana gelen bir birliğin komutanı böyle bir uygulamayı lüzumlu görür de kâinatın, insanın yaratıcısı ve kumandanı olan Allah kendisi için insanlardan yılda bir ay oruç tutmalarını istemesi çok mudur?” der. Başbakan Saraçoğlu konuyu değiştirmek için Ahmet Feyzi Kul’a: “Gel seninle kayıkla gölde şöyle bir tur atalım.” der. 

Ahmet Feyzi Kul ve Başbakan Saraçoğlu o gün başbaşa uzun bir sohbet ederler. Ahmet Feyzi Kul hak ve hakikat adına bütün bildiklerini ona anlatır. Sohbet yaklaşık iki saat sürer. Ahmet Feyzi Kul’u dikkatle dinleyen Başbakan Saraçoğlu vaaz meselesi için: “Zaten Ramazanın sonuna gelindi. Emniyeti refüze etmeyin. Siz bundan sonra konuşmayınız ve burayı terk ediniz” diyerek onun vaaz vermesine yardımcı olmaz. Ahmet Feyzi Kul bütün engel ve baskılara rağmen bir daha o camide vaaz vermez. Ama köy köy kasaba kasaba dolaşarak imanları şüphede olan ve inkâr kıskacında çırpınan yaralı kalplerin huzuru için ömrü boyunca Risale-i Nurlar’ı bıkmadan usanmadan anlatır.

Kaynak: Ahmet Feyzi Kul, İhsan Atasoy

 

Şükrü Saraçoğlu’nun İbretli  Ölümü

Şükrü Saraçoğlu ismini daha çok Fenerbahçe'nin ünlü stadından dolayı hatırlarız. Bir süre Fenerbahçe spor kulübünün başkanlığını yapan bu zatın ismi başkan Aziz Yıldırım tarafından stada verilmiş. Bunun haricinde-umumiyetle- hakkında pek bir şey bilmeyiz.

Hâlbuki bu memlekette yirminci yüzyılın ilk yarısında başbakanlık yapmış ve değişik bakanlıklarda bulunmuş olan Mehmed Şükrü Saraçoğlu (1887 Ödemiş, 1953 İstanbul) imanını kaybetmiş nesillerin ibretlik bir belgesidir. (Özgeçmişi hakkında bkz; Büyük Larousse, cilt; 20, Milliyet Gazetecilik A.Ş, İst. 1986)

1923'de milletvekili olan Saraçoğlu, CHP ideolojisine gönülden inanmış eski bir ittihatçı olarak çeşitli makamlara yükselmiş, 1950'de CHP'nin yenilgisinden sonra siyasi hayattan çekilmiştir.

Kendisi –devrin pek çok CHP'li diğer simaları gibi- dine hayat hakkı tanımayan, baskıcı, dayatmacı laiklik anlayışını benimsemiştir. Öyle ki, merhum Eşref Edip Fergan'ın Kara Kitap adlı eserinde (s:52) yazdığına göre; "Otuz sene daha işi böyle sürdürebilirsek, din meselesini tamamen bertaraf etmiş oluruz" demiştir.

Yine Fergan'ın belirttiğine göre, Millet meclisi kürsüsünden "din zehirdir!" diyebilecek kadar cüret ve küstahlıkta bulunabilmiştir. (Fergan, a.g.e. s: 44) Üstad Bediüzzaman da onun bu saçmalamasından bir vesileyle şöyle bahsetmektedir; "Dine ve terbiye-i Muhammediyeye zehir diyen Saraçoğlu'nu bırakıp, hakikat-ı Kur'aniyeyi güneş gibi gösteren ve nev'-i beşerin yaralarına tam tiryak olduğunu isbat eden Siracünnur ile münakaşa ederek, Nur'un o mecmuasının âhirine ilhak edilen bir risalede zayıf hadîslerin tevilleri var diye, o mecmuanın müsaderesine yardım etmek çıkmaz mı?" (Şualar s: 404 )

Şükrü Saraçoğlu'nun dili, İnsanlığın İftihar tablosuna söz söyleyebilecek kadar uzundu. Yine merhum Eşref Edip beyin nakline göre, Meclis kürsüsünden Celal Bayar'a şöyle hitap etmişti; "Şuna emin olunuz ki, memlekete kızıl tehlike bu sefer Muhammed'in bayrağı altında sokulacaktır."(Fergan, a.g. e. s:55)

Eşref Edip Bey onun din düşmanlığını şu ifadeleriyle resmeder; "CHP'nin ünlü başvekili, işte böyle din düşmanı bir zattı. CHP'nin din aleyhtarı bozuk zihniyet ideolojisini tastamam temsil ediyordu. Saraçoğlu'nun din aleyhtarlığı taassup içerisinde idi. O "kendisinin din aleyhtarlığının taassup derecesinde olduğunu" söylemekle iftihar eden bir zattı." (Fergan, a.g. e. s. 55-56)

Yakın tarihimizin canlı şahitlerinden, şu anda 86 yaşında olan Hafız Enver Gâlip Ceylan Hocaefendi, bu zatın ölümüyle alakalı şu enteresan hatırayı bendenize anlatmıştır, ibret nazarlarınıza arz ediyorum; "Saraçoğlu diye bir herif vardı. Bu adam hastaymış. Nişantaşı'nda oturuyormuş. Bir gün biz Şişli Camiinde müezzin arkadaşlarla otururken bir kadın geldi. "Rica ediyorum, bir hafız efendi istiyorum. Çok ağır vaziyette bir hastamız var, başında Yasin okumasını istiyoruz" dedi.

Bizim birader Mehmet Ali de o sırada beni ziyarete gelmişti. Kendisi hafızdır. Şu an Ankara'da oturuyor. Müezzin arkadaşlardan Tahsin Efendi ona; "Mehmed Ali sen git de, biz vazifeliyiz, buradan ayrılamayız" dedi. Kadına söyleyince o da "buyursun" dedi. Mehmed Ali gitti.

Çok kalmadı, geri döndü. Biz ne olduğunu sorduk. "Adam öldü" dedi ve şunları anlattı; "Ben ömrümde böyle bir şey görmedim. Adamın öyle korkunç, simsiyah, kömür gibi bir suratı var ki, bakılamıyor. Öyle bir ızdırap içinde, öyle bir bağırıyordu ki, heyecandan ben bir şey okuyamadım. Biz içeri girdikten beş dakika sonra öldü.

Daha sonra aşağıya indim. Kapıcı "Hafız Efendi, yoksa öldü mü" diye sordu. "Evet" dedim. Bunun üzerine ellerini açarak "Hey ya Rabbi, bu apartman kurtuldu ya. İğneler vuruluyor, ilaçlar veriliyor, ama adam sabahlara kadar danalar gibi bağırıyor. Kimse uyku uyuyamaz oldu" dedi.

"Kim bu adam?" diye sordum. "Aaa.. Okumaya geliyorsun, kim olduğunu bilmiyor musun? Bu meşhur Şükrü Saraçoğlu" dedi.

Mehmed Ali gelip bunu bize anlatınca, cami imamımız Cevdet Soydanses Hoca (meşhur Hafız Sami Efendi'nin yeğeni) dedi ki; "Çocuklar, büyük bir ibret bu. Bakın, tabiri caizse, Allahu Teâlâ kendisine isyan eden Firavun'un, Nemrud'un ve sairenin cezasını ahirete bırakır. Ama Peygambere (aleyhissalatu vesselam) dil uzatanı dünyada rezil etmeden, dünyada azabını göstermeden, ibret için öldürmez. Tabirimi hoş görün -Hâşâ- Allahu Teâlâ Peygamberine karşı çok kıskançtır. Rasulullah'a (Sallalahu aleyhi ve sellem) dokunanı hiç affetmez. Evvela azabı burada başlar. Rasulullah'a dil uzatan böyle inlemeden ölmez. Bunlar tecrübelerle sabittir" dedi, gözleri yaşardı."

Salih Okur/cevaplar.org

22 Temmuz 2025 12:07
DİĞER HABERLER