Ahmet Altan'ın P24 (Bağımsız Gazetecilik Platformu) için kaleme aldığı "Ergenekon ve Medyadaki Algı Operasyonu" yazı dizisinin beşinci bölümü ’Yarbay Tatar ve yalanlar" başlığı ile yayınlandı.
Ahmet Altan: ''Ahmet Hakan’ın bana ''iftiralarınla intihara sürükledin'' dediği Yarbay Tatar'ın ismi bizim gazetede, intihar edene kadar bir kez geçmemiş''
İşte Ahmet Altan'ın P24'te yer alan o yazısı:
Ne diyor Ahmet Hakan 10 Mayıs 2016’da yazdığı yazıda bana hitaben?
“Ali Tatar’ı iftiralarınla intihara sürükledin.”
Çok keskin, kendinden çok emin ve korkunç bir hükümle yüklü suçlayıcı bir cümle.
Yarbay Ali Tatar’a benim “iftiralar” attığımı ve bu iftiralarla onu intihara sürüklediğimi söylüyor.
Gerçek mi bu söylediği?
Bir bakalım.
Öyle çok uzun anlatmayacağım.
Ahmet Hakan’ın ne tür algı operasyonları yaptığını gösterip, yalanlarını ortaya koyarken sizi de çok bunaltmayayım… Ayrıca bu gerçekten çok acıklı bir olay.
2009 temmuzunda bir ihbar üzerine Narkotik Şube polisleri Gölcük, Kocaeli ve İstanbul’da genç teğmenlerin oturduğu evleri basıyor.
Bu evlerden birinde yarım kilo TNT ele geçirilince soruşturmanın akışı değişiyor.
Bazı belgeler bulunuyor ve bu belgelere göre o patlayıcıyla Oramiral Metin Ataç ve Eşref Uğur Yiğit’e suikast düzenleneceği iddia ediliyor.
Çeşitli subaylar sorgulanıyor, bazıları cezaevine gönderiliyor.
Yarbay Ali Tatar da bu soruşturma çerçevesinde savcılığa çağrılıyor ve 7 Aralık’ta tutuklanıyor.
Avukatının tutukluluğa itirazı üzerine dokuz gün hapiste yattıktan sonra 16 Aralık’ta serbest bırakılıyor.
Savcı tekrar tutuklanmasını talep ediyor ve mahkeme 18 Aralık’ta yeniden hakkında “yakalama kararı” çıkartıyor.
Bunun üzerine Yarbay Tatar intihar ediyor.
Yarbay Tatar’ın intiharından sonra başlayan yargılama sürecinde, Kafes Eylem Planı ve Poyrazköy’de gömülü silahlarla ilgili davalar da bu “suikast davasıyla” birleştirildi.
Kafes Eylem Planının haberini ilk Taraf Gazetesi verdi. Gayrımüslimlere yönelik bir plandı.
Yarbay Tatar’ın ölümünden sonra “amirallere suikast” davasıyla birleştirilen bu planın da “kumpas” olduğunu söylediler.
Özgür Düşünce Gazetesi’nde Nazlı Ilıcak, şu sırada hapiste olan polis şefi Ali Fuat Yılmazer ile bir konuşma yaptı … Konuşmanın bir bölümü özellikle çok ilginçti.
Ben de o bölümü 7 Şubat 2016’da P24’e yazdığım yazıya aldım:
“Geçenlerde, kendisi de şimdi hapiste olan eski polis şeflerinden Ali Fuat Yılmazer, Özgür Düşünce Gazetesi’nde Nazlı Ilıcak’a verdiği uzun mülakatta, Baransu’nun en önemli haberlerinden biri olan ‘Kafes Eylem Planı’yla ilgili çok önemli bir açıklama yaptı.
Biliyorsunuz, Kafes Eylem Planı, ‘gayrımüslimlere’ yönelik ürkütücü eylemler yapıp suçu AKP’ye atma üzerine kurgulanmış bir operasyon planıydı.
Baransu da bu planı ortaya çıkarmıştı.
Daha sonra bu ‘planın’ da ‘kumpas’ olduğunu iddia ettiler.
Yılmazer, Ilıcak’a verdiği mülakatta, o dönemde İstanbul valisi olan Muammer Güler’in kendisini makamına çağırdığını ve orada kendisini Ankara’dan gelmiş olan Genelkurmay Hukuk Müşaviri Hıfzı Çubuklu’nun valiyle birlikte karşıladığını söylüyor.
Çubuklu aynen şöyle demiş Yılmazer’e: ‘Müdür Bey operasyonda bu dosyayı ele geçirmişsiniz. Bu, bizim için çok hayati bir konu. Bunun soruşturma kapsamı dışında tutulmasını istiyoruz. Ya imha edilsin ya da bir şekilde bize teslim edin. Ancak hiçbir şekilde kayıtlara girmesin.’
Bugün ‘yoktu öyle bir plan’ denilen Kafes Eylem Planı’nı polislerden almak için Genelkurmay Ankara’dan adam gönderiyor.
Böyle bir plan yoksa Genelkurmay ‘olmayan’ planı mı istiyor?
'Olmayan' planın kayıtlara girmesinden mi korkuyor?
Muammer Güler sağ, Hıfzı Çubuklu sağ, Yılmazer sağ.
Olayın üç tanığı da bugün konuşabilecek durumda.
Ama kimseden bir ses çıkmadı…. ‘Balyoz yok, Ergenekon yok’ diye bağıranlar da görmezden gelmeyi tercih ettiler her zaman olduğu gibi.”
Biz bu Kafes Eylem Planı’nın haberini çok ayrıntılı verdik.
Diğer iki davanın haberlerini ise biz de öbür gazetelerle birlikte takip ettik.
Şimdi sıkı durun ve şu söyleyeceğimi dikkatle okuyun lütfen.
Bizim bilmediğimiz, gözümüzden kaçan bir şey mi var diye bütün haberleri bir daha taradık.
Bizim yayınladığımız haberlerin içinde bir tek kez bile Yarbay Tatar’ın adı geçmiyor.
Bir tek kez bile…
Bir daha söyleyeyim.
Ahmet Hakan’ın bana “iftiralarınla intihara sürükledin” dediği Yarbay Tatar’ın ismi bizim gazetenin haberlerinde, intihar edene kadar bir kez bile geçmemiş.
Onunla ilgili tek bir haber yapmamışız.
Onunla ilgili tek bir haber yapmadığımız gibi hiçbir haberde adından bile söz etmemişiz.
Adından bir kere söz etmediğimiz bir yarbayı benim “iftiralarımla intihara sürüklediğimi” yazdı Ahmet Hakan… Bunu yazabildi.
Yarbay Tatar’ın adı bizim gazetede ilk kez intihar ettikten sonra, “suikast zanlısı yarbay intihar etti” başlığıyla yer almış.
Cenazesinin ertesinde de 22 Aralık 2009’da şöyle yazmışım:
''Çok garip bir ülkede yaşıyoruz.
Başbakan yardımcısını vuracağı kuşkusuyla bir albayla bir binbaşı gözaltına alınıyor.
Kimse şaşırmıyor.
Bir yarbay, bir amirale suikast hazırlamakla suçlanıyor, tutuklamak için evine polisler gidiyor.
Yarbay banyoda kendini vuruyor.
Cenazesine Deniz Kuvvetleri Komutanı katılıyor.
Bu yarbay suçsuzsa neden tutuklamak için kapısına polisler gönderiyorsunuz, eşini, ailesini acılara boğuyorsunuz, yok suçlu olduğuna dair çok kuvvetli işaretler varsa nasıl oluyor da bir kuvvet komutanı cenazesine katılıyor?”
Peki, kendisinden çok daha üst rütbeli subayların yargılandığı bir davanın sanıkları arasında bulunan bir yarbay, dokuz gün hapis yattıktan sonra niye intihar etti?
Bu acıklı bir hikâye çünkü intihar etmemesi, kurtarılması mümkünken ölüme gitmiş.
Nasıl ve neden intihar ettiğini, yarbayın eşi Nilüfer Tatar’la görüşen Toygun Atilla 3 Ekim 2015’de Hürriyet Gazetesi’nde yazmış.
“Nilüfer Tatar intihar süreci ile noktalanan 24 saatlik süreci şöyle anlattı: ‘Hepimiz çok mutluyduk. Akşam, arkadaşlarımız ve aileler toplanacak Beylerbeyi’ndeki lojmanımızda yemek yiyecektik. Akşam saat 19.00’da Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığı Kurmay Başkanı, Ali Tatar’ı telefonla arayarak yanına gelmesini istedi.’
Yarbay Tatar evden ayrılırken eşine, ‘Bu hayra alâmet değil’ dedi.
Kısa bir süre sonra Ali Tatar eve geldiğinde eşinin deyimi ile adeta tükenmiş, yıkılmış bir haldeydi. Evin duvarlarını yumrukladı. ‘Tutuklama kararı çıkmış. Ne istiyorlar benden’ dedi. Nilüfer Tatar, ‘Kurmay başkanının Ali’yi o gün çağırarak bunu söylemesi doğru değildi. Ertesi gün gerekli merciler yapması gerekenleri yaparlardı. O gün belki bunlar söylenmeseydi, Ali’nin intiharı düşünecek, uygulayacak durumu olmayacaktı’ dedi.
Ali Tatar’ın cezaevi süresince bozulan psikolojik durumunun ailesi de farkındaydı. Bu yüzden 21 Aralık 2009 için, GATA’da psikiyatri servisinde randevu almışlardı. O gece Nilüfer Tatar’ın anlatımına göre saat 02.00 sıralarında uyudular. Uyumadan önce, evde bulunan Ali Tatar’a ait 2 beylik tabancasını Nilüfer Tatar sakladı. Ali Tatar, ‘Ne yapıyorsun. Silahları neden saklıyorsun. Benim bunu yapabileceğimi mi düşünüyorsun’ diye tepki gösterdi.
19 Aralık 2009 sabahı Ali Tatar’ın avukatı İhsan Nuri Tezel ve Merkez Komutanlığı’ndan bazı subaylar Beylerbeyi’ndeki Ali Tatar’ın lojmanındaydı. Omuzları çökmüş, sürekli yere bakıyor ve ‘Beni oraya koymayın’ diyordu. Ali Tatar’ın durumu kötüydü. Eşi Nilüfer Tatar ve avukatı İhsan Nuri Tezel, yanlarındaki komutanlara, ‘GATA’ya götürelim. İyi gözükmüyor’ teklifinde bulundular. Ancak prosedür gereği bunun mümkün olmadığı söylendi. Eşinin elini sıkı sıkı tutan Ali Tatar’ın son sözleri, ‘Nilüfer boşuna ısrar etme. Götürmez bunlar beni hastaneye’ oldu. Nilüfer Tatar’ın o güne ait hatırladığı son sahne ise, banyoya doğru koşan eşi Ali Tatar’ın eline sıkıştırdığı intihar mektubu ve banyodan gelen silah sesi oldu.”
Eğer o gün yarbayın ne vaziyette olduğunu kavrayan dirayetli bir komutanı onu hastaneye götürseydi, doktorlar müdahale edecekler ve intiharı engellenebilecekti.
Cenazesinde eşine, “kimi suçluyorsunuz” diye sorduklarında, “tutuklanmasını isteyen savcıyı suçluyorum” diyor.
Yarbay Tatar’ın tutuklanmasını talep eden savcıyı merak ediyorsanız, o da bugün Yargıtay üyesi.
Daha fazla bir şey yazmak istemiyorum.
Ama şunu söylemeden de duramayacağım:
Lanet olsun sana Ahmet Hakan, algı operasyonu yapacağım diye ölülerin anılarını bile sömürdüğün, beni, bu acıları onu sevenlere yeniden hatırlatmak zorunda bıraktığın için.
P24