"Bu iki muhabir bugünün Türkiye’sinde yaşıyor olsalardı, rezalet bolluğundan şaşkınlığa düşüp, darı ambarına giren aç tavuklar gibi neyi didikleyelim derken çoktaan bir Sulh Ceza hâkiminin kararıyla soluğu Silivri veya Metris’te alır ve tabii Washington Post da, vergi memurlarının aynen Taraf veya Hürriyet’e yapmış oldukları gibi astronomik ceza makbuzlarıyla baş başa kalırdı."
Önceki akşam bir TV kanalında “Başkanın Bütün Adamları” filmine yakalandım (All the President’s Men-1976). Bu film çekildiğinde fakülte talebesiydim. Hikaye mâlum: Amerikan politik tarihinin en kirli, en pis ‘kumpas’ını (Watergate skandalı) ortaya çıkaran iki Washington Post muhabirinin gazeteciliği anlatılır.
Yıllar önce görmüştüm ama dün, “Eey New York Times, sen bir gazetesin; haddini bileceksin!” mealinde şaka gibi bir demeç görünce gazetede, “Yahu nedir bu Amerikan gazeteciliğinin aslı-astarı?” diye meraklanıp yeniden seyrettim. Vaziyet şöyle: Bu iki muhabir bugünün Türkiye’sinde yaşıyor olsalardı, rezalet bolluğundan şaşkınlığa düşüp, darı ambarına giren aç tavuklar gibi neyi didikleyelim derken çoktaan bir Sulh Ceza hâkiminin kararıyla soluğu Silivri veya Metris’te alır ve tabii Washington Post da, vergi memurlarının aynen Taraf veya Hürriyet’e yapmış oldukları gibi astronomik ceza makbuzlarıyla baş başa kalırdı.
(...)