10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü. AİHM kararları, temel hak ve özgürlükler açısından hayati öneme sahip. Ancak Türkiye, bir süredir bu kararları görmezden geliyor. Peki, bu durum insan haklarını nasıl etkiliyor?
DW'den Burcu Karakaş'ın
haberine göre, İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Dokümantasyon Merkezi tarafından yayınlanan "Verilerle 2022 Yılında Türkiye'de İnsan Hakları İhlalleri" raporuna göre, 2022 yılının ilk 11 ayında kolluk güçlerinin yargısız infazı, dur ihtarına uyulmadığı gerekçesiyle veya rastgele ateş açması sonucu 8 Aralık 2022 tarihi itibariyle 1'i çocuk 15 kişi yaşamını yitirdi. Cezaevlerinde hastalık, intihar, şiddet, ihmal gibi gerekçelerle en az 61 kişi hayatını kaybetti. TİHV'e işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla 1.130 kişi başvuruda bulundu. Toplanma ve gösteri özgürlüğü kapsamında yapılan barışçıl eylem ve etkinliklere yapılan müdahalelerde 143'ü çocuk olmak üzere en az 5 bin 148 kişi işkence ve kötü muamele niteliğindeki uygulamalar ile gözaltına alındı.
Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik saldırılar 2022 yılında da devam etti. 63 gazeteci gözaltına alındı, 30 gazeteci tutuklandı, 9'u adli kontrol ve 1'i ev hapsi tedbiriyle serbest bırakıldı. 507 habere, 274 içeriğe, 33 sosyal medya paylaşımına, 1.773 siteye erişim engellendi. Valilikler ve kaymakamlıklar tarafından 19 ilde ve 3 ilçede en kısası 1, en uzunu 30 gün olmak üzere 72 kez tüm eylem ve etkinlikler yasaklandı. Farklı dernek, vakıf, sendika, meslek örgütü ve platformların üye ve yöneticisi olan en az 126 kişi gözaltına alındı, 27 kişi tutuklandı.
Türkiye'de hak ve özgürlük ihlaline ilişkin tablo son yıllarda aşağı yukarı böyle. İhlallerle birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) Türkiye'den başvurular da son yıllarda artış gösterdi. Ancak AİHM'den çıkan kararlar, uygulamaya yansımıyor.
"Uygulansa Türkiye'yi Finlandiya seviyesine dönüştürebilir"
Türkiye'nin 1950 yılında imzaladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), 1954'ten bu yana yürürlükte. AİHM, söz konusu sözleşmenin denetim organı olarak biliniyor. AİHM kararları, insan haklarının tesisinde önemli rol oynuyor.
Anayasa'nın 90'ıncı maddesinde "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır" deniliyor. Anayasa hukukçusu Dr. Serkan Köybaşı, söz konusu maddenin temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşmelerin kanunlardan daha üstün olduğunu belirttiğini, ama yargı bağımsızlığı olmaması nedeniyle uygulanmadığını söylüyor:
"Buna bağlı olarak da Türkiye'de insan hakları ihlalleri var olmaya devam ediyor. Aslında insan hakları konusunda temel madde olması gereken bir madde. Siyasal iradenin arkasında durması ve yargının da uygulaması halinde Türkiye'yi birkaç ay içerisinde Finlandiya seviyesinde insan haklarına dönüştürebilecek bir madde."
Köybaşı'na göre insan hakları ihlallerinin temel nedeni ise Anayasa'nın uygulanmıyor olması. Köybaşı, "Çünkü Anayasa zaten AİHS'yi mahkeme kararlarımızdan üstün tutan bir düzenleme içeriyor" diyor.
'Kararların uygulanması sistemi iyileştirebilir'
AİHM kararlarının sözleşmeye dahil olması nedeniyle iç hukukta doğrudan etkisi var. Avukat Tuğçe Duygu Köksal, AİHM kararlarının taraf devletler için bağlayıcı olduğunu vurguluyor. Köksal, "AİHM kararlarının uygulanmamasının, yargı sistemi ve bireyler üzerinde çarpan etkileri oluyor. Tutuklama, işkence ve kötü muamele yasağı, toplantı ve gösteri yürüyüşü ya da ifade özgürlüğüyle alakalı tespitleri ülkedeki çeşitli yargılamalara konu olan bireyleri etkileyen tespitler içeriyor" diyor.
Hukukçulara göre, kararların uygulanması sistemin iyileşmesini sağlayabilir. Köksal, "Ceza Muhakamesi Kanunu'nda avukata erişim ya da adil yargılanma hakkıyla ilgili güvenceler AİHM kararlarının uygulanması sonucunda oldu. 6284 Sayılı 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun da yine AİHM'in Nahide Opuz kararından sonra gelişti" hatırlatmasını yapıyor.
Avukat Köksal, AİHM'nin tespit, genel tedbir ve ihlal kararlarının sistematik problemlere de işaret etmeleri nedeniyle başka ihlallerin önlenmesini mümkün kılacağına da dikkat çekiyor. Köksal, kesinleşen AİHM kararlarının uygulanmamasının verdiği en büyük zararın sisteme duyulan güven kaybı olduğunu belirtiyor:
"Neye karşı güven kaybı? Kolluğa, yargı mensuplarına, idareye karşı güven kaybı… Sisteme ne kadar güven duyarsanız o kadar insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygılı bir çerçeve geliştirmiş olursunuz."
Cumhurbaşkanına hakaret davalarındaki durum
TİHV Dokümantasyon Merkezi'nin verilerine göre, 2022 yılının ilk 11 ayında en az 31 kişi Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla yargılandı. Aynı gerekçeyle 2'si çocuk 1'i gazeteci 11 kişi gözaltına alındı, 6 kişi tutuklandı. Hukukçular, Cumhurbaşkanına hakaret davalarının da AİHM kararlarının uygulanmaması sonucunda açılmaya devam edildiğini söylüyor. Serkan Köybaşı, Fransa'da bir başvuru üzerine verilen kararı anlatarak "AİHM, başkanlık sistemlerinin olduğu ülkelerde eleştiriye daha açık olunması gerektiğini ve böyle bir suç olamayacağına hükmetti. 'Bir euro bile ceza veremezsin' dedi. Bu bizi de bağlıyor" diyor.
Erselan Aktan da AİHM'nin Cumhurbaşkanına hakaret suçu ile ilgili 2021 tarihli Vedat Şorli ihlal kararını hatırlatıyor:
"AİHM'nin Cumhurbaşkanına hakaret suçunun sözleşmeye uygun olmadığı yönündeki kararını kullanan hiçbir mahkeme yok henüz. Mahkemeler beraat kararı verseler dahi AİHM'nin bu kararına yer vermeye yanaşmıyor."
"'AİHM'ye taşırsınız artık' denmesine çokça şahit olduk"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2018'de AİHM'in Selahattin Demirtaş'ın tutuklanmasının siyasi bir karar olduğunu teyit etmesinin ardından "AİHM kararları bizi bağlamaz. Biz karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz" demişti. Avukat Erselan Aktan'a göre, bu açıklama önemli bir eşiğin geçilmesine neden oldu:
"AİHM'nin Demirtaş kararı, tutuklama ve yargılamanın siyasi saiklerle yürütüldüğünü, teyit ediyordu. Bu tespit, AİHM'in Türkiye'ye yönelik kararları açısından ilkti. En azından yargı camiasında bir şok etkisi yaratması gerekiyordu. Ancak iktidar bu etkiyi, AİHM'yi davanın politik tarafıymış gibi göstererek kendince bertaraf etti."
Erselan Aktan'a göre, yerel mahkemeler ve soruşturma makamları artık uluslararası sözleşme atıflarına şüpheyle bakıyor. Sorgu ve yargı makamlarının AİHM'e hukuki denetim mekanizması değil, şikâyet mercii gibi yaklaşmaya başladığı kanaatinde:
"İfade özgürlüğü kapsamındaki davalarda yargılananlara avukatın karşı çıktığı karar için hakimlerin 'AİHM'e taşırsınız artık' denmesine çokça şahit olduk."
Hukukçular, AİHM kararlarına aykırı kanunların uygulanmaya devam etmesi neticesinde insan hakları ihlallerinin de süreceği konusunda uyarıyor. Ersan Aktan sözlerini şöyle sürdürüyor:
"AİHM kararlarının sınırlı gücü, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ne yapılan bildirimlerle güçlendirilmeye çalışılıyor. Hükümet ise bu bildirimlere birbirinin aynı cevaplar vermek ve birtakım taahhütler sıralamakla yetiniyor. Bu haliyle hükümet ne bildirimlerden ne de ihlal prosedüründen çekiniyor gibi görünüyor."