Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 15 Temmuz'un ardından gözaltına alınıp, hiç bir somut delil olmaksızın ‘terör örgütü üyeliği’ suçlamasıyla tutuklanan KHK’lı 50 yargı mensubuyla ilgili kararda Türkiye’yi mahkum etti. AHİM kararında, başvurucuların ‘özgürlük ve güvenlik haklarının’ ihlal edildiğine karar verdi.
İnsan hakları hukukçusu Rümeysa Budak, konuyla ilgili paylaşımında, önemli bilgiler verdi. Kararın ‘kesin’ olduğunun altını çizen Budak, “AİHM, darbe girişiminden sonra gözaltına alıp tutuklanan 50 ihraç yargı mensubunun daha özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine hükmederek her bir başvurucuya 5bin Euro tazminat ödenmesine karar verdi. Bugün verilen Acar ve diğerleri kararı, 427 kişi hakkında verilen Turan ve diğerleri kararından farklı olarak Büyük Daire itiraz yolu kapalı olmak üzere Komite tarafından kesin olarak verildi. 5.000 Euro, Turan ve diğerleri kararındaki gibi, manevi tazminatla masraf ve giderleri içerecek şekilde hükmedilmiş. 546 kişilik grupta hala karar verilmeyen 50 kadar başvuru kaldı, bunun haricinde 1000 kadar diğer gruplarda bekleyen ihraç yargı mensuplarının başvuruları var. Belli bir kritere göre ayırdıklarını düşünmüyorum, dosya içerikleri neredeyse birebir aynı. Muhtemelen arka planda bu başvuruların tazminatları takside bağlandı. Mahkeme’nin iş yükü haricinde herhangi bir hukuki(!) açıklama bulamıyorum çünkü.” ifadelerini kullandı.
KEMAL ALTIPARMAK: AYM, HİÇ BİRİNDE İHLAL BULAMAMIŞTI!
İnsan hakları hukukçusu Kemal Altıparmak ise AYM’ye yüklendi. Altıparmak, “AİHM 50 hakim/savcının makul şüphe olmadan tutuklandığına karar verdi. (Acar ve Diğerleri). Bu 50 kişinin biri için bile AYM ihlal bulmamış. Daha önceki 428 hakimde olduğu gibi (Turan ve Diğerleri). Bir hatayı anlarım da 538 kez, hem de hakimlerin davasında, nasıl yanlış yapılır?” paylaşımında bulundu.
AİHM’nin kararından bazı bölümler şöyle:
Başvuruların benzer konusunu göz önünde bulunduran AİHM, bunları tek bir kararda birlikte incelemeyi uygun bulmaktadır.
Başvuranlar, AİHS’nin 5- 1 (c) maddesi (Özgürlük ve Güvenlik Hakkı) anlamında, yargılama öncesi tutukluluğu gerektiren bir suç işlediklerine dair makul şüpheye yol açan belirli bir kanıt bulunmadığından şikayetçi olmuşlardır.
Hükümet, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesi uyarınca tazmin edici hukuk yolunu kullanmayan veya tazminat talepleri halen derdest olan başvuranlar açısından Mahkeme’den bu şikayeti kabul edilemez bulması için talepte bulunmuştur.
Mahkeme, benzer itirazların Türkiye aleyhindeki diğer davalarda zaten reddedildiğini kaydeder ve mevcut davada bu bulgulardan ayrılmak için bir neden görmemektedir.
Bu nedenle Mahkeme, bu şikayetin Sözleşme’nin 35 § 3 (a) maddesi anlamında açıkça dayanaktan yoksun olmadığı veya başka herhangi bir nedenle kabul edilemez olmadığı kanaatindedir. Bu nedenle, kabul edilebilir olarak beyan edilmelidir.
Mahkeme, başvuranların tutukluluk hallerinin yalnızca HSYK veya Yargıtay 1. yetkilileri ve/veya ByLock mesajlaşma sistemini kullandıklarına dair bilgiler.
Mahkeme, yerel mahkemelerin başvuranların tutukluluk hallerine karar verirken dayandıkları bu gerekçelerden hiçbirinin, Sözleşme’nin 5 § 1 (c) maddesi anlamında “makul şüphe” oluşturacak nitelikte olmadığını tespit etmiştir.
Hükümet, söz konusu soruşturmanın temelindeki eylemin bu şekilde FETÖ üyeliğini akla getirebileceği sonucunu destekleyecek argümanlar sunmamıştır.
Başvuranların ilk tutuklulukları sırasında, objektif bir gözlemciyi kendilerine atfedilen suçu işlemiş olabileceklerine ikna edecek başka herhangi bir bilgi veya kanıt bulunmadığından, AİHM, davadan ayrılmak için bir neden görmemektedir.
Mahkeme, ayrıca, başvuranların darbe girişiminden kısa bir süre sonra gözaltına alınırken, yani devletin ilanına neden olan olayın, yukarıda belirtilen davalardaki tespitleri ve 5 § 1 maddesinin ihlal edildiği kanaatindedir.
Başvuranlar, manevi tazminat olarak değişen miktarlarda tazminat talep etmişlerdir. Başvuranların çoğu ayrıca, esas olarak işten çıkarılmalarından kaynaklanan kazanç kayıplarına ve ayrıca yerel mahkemeler ve Mahkeme önünde yapılan yasal masraf ve harcamalara tekabül eden maddi tazminat talep etmiştir.
Hükümet, başvuranların iddialarının asılsız ve aşırı olduğu gerekçesiyle itiraz etmiştir.
Turan ve Diğerleri davasında (yukarıda anılan, §§ 102-107) öne sürülen gerekçelerle Mahkeme, herhangi bir maddi tazminat talebini reddeder ve başvuranların her birine manevi tazminatı kapsayan toplam 5.000 Euro (EUR) ödenmesine karar verir.
BU NEDENLERLE MAHKEME, OYBİRLİĞİYLE,
1. Başvurulara katılmaya karar verir;
2. AİHS’nin 5 § 1 maddesi kapsamında, başvuranların bir suç işlediklerine dair ilk tutuklulukları sırasında makul şüphenin bulunmadığı iddiasına ilişkin şikayetin kabul edilebilir olduğunu beyan eder;
3. Başvuranların ilk tutuklulukları sırasında bir suç işlediklerine dair makul şüphenin bulunmaması nedeniyle Sözleşme’nin 5 -1 maddesinin ihlal edildiğine;
4. Başvuranların Sözleşme’nin 5. maddesi kapsamında kalan şikayetlerinin kabul edilebilirliğini ve esasını incelemeye gerek olmadığına;
5. (a) Savunmacı Devlet’in, başvuranların her birine, üç ay içinde, manevi tazminat olarak 5.000 Euro (beş bin Euro) manevi tazminat ve masraf ve giderler ile bu tutarlara yansıtılabilecek her türlü vergiyi ödemesine; ödeme tarihinde geçerli olan kur üzerinden Davalı Devletin para birimine çevrilecektir;
(b) yukarıda bahsi geçen üç aylık sürenin bitiminden ödemeye kadar yukarıdaki tutara, temerrüt süresi boyunca Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal borç verme oranı artı üç yüzde puanına eşit bir oranda basit faiz ödeneceğini;
6. Başvuranların adil tazmin taleplerinin geri kalanını reddeder.