AİHM mevcut yasalara göre karar verir

AİHM mevcut yasalara göre karar verir
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yargıç seçilen Işıl Karakaş’a göre, Leyla Şahin kararı Türkiye’de türbanla ilgili yeni düzenleme yapılmasına engel değil.
Ayşe Işıl Karakaş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yeni Türk yargıcı. İki dönem görev yapan Rıza Türmen’den sonra seçilen Karakaş, Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi ve uluslararası hukuk uzmanı. Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Eser Karakaş’ın eşi. Çevresinde pozitif kişiliği, herkese karşı sevecen yaklaşımı ve hukuk yorumlarında özgürlükçü çizgisiyle tanınan bir akademisyen. 30 Nisan’da yeni görevine başlayacak; ancak bu kolay bir süreç değil onun için. AİHM yargıçlığı tam zamanlı bir iş ve artık mahkemenin bulunduğu Fransa’nın Strasbourg şehrine taşınması gerekiyor. Tek çocuğu Amerika’da yaşadığı için bu görevden şimdilik en fazla etkilenecek iki kişi, eşi ve annesi. Eşi destekliyor; ama annesi bu gelişmeden hiç memnun değil! Göreve seçilmesini sürpriz görmüyor. Teklif almadığını, bizzat talip olduğunu ekleyerek. Fransa sık gittiği ve ders verdiği bir ülke olduğundan uyum zorluğu da yaşamayacak. Sonuçta, temel özgürlüklerle ilgili tartışmaların yoğunlaştığı bir dönemde, AİHM’ye özgürlükçü; ama laik çizgisinden de kimsenin kuşku duymadığı bir Türk yargıcın seçilmesi, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne entegrasyonu ve özgürlükler adına önemli bir fırsat. İyi kullanılabilirse tabii… -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa Konseyi’nin bir organı. Avrupa Birliği’nden ayrı bir yapılanma ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) taraf devletler nezdinde, kararlarının bağlayıcılığı var. Biraz mahkemenin yapısından bahseder misiniz? Mahkeme, insan hakları alanındaki ilk uluslararası yargı organıdır. Hak ve özgürlüklerin korunması noktasında önemli bir işlev görüyor. Bunlar ülkelerin iç hukuklarında korunuyor elbette; ama mahkeme bireylere, iç hukuktan tatmin olmadıkları zaman uluslararası bir alternatif sunuyor. AİHM, ilk zamanlardan bu zamana çok önemli aşama kaydetti. 1998’den itibaren yargısı zorunlu oldu. Önceden taraf devletler verilen kararları isterlerse tanıyorlardı. Devletin iradesine bırakılmıştı. Bugün ise sözleşmeye taraf olduğunuzda mahkemenin yetkisini kabul etmiş oluyorsunuz. Artık ben hem sözleşmeye taraf olayım, hem de mahkeme kararlarını tanımayayım diye bir durum yok. Türkiye 1987’de mahkemeye bireysel başvuru hakkını kabul etti, 1990’dan itibaren de kararları tanımaya başladı. -Mahkemede kaç yargıç var? Konseye üye 47 ülke var. Son üye Karadağ’ın yargıcı henüz seçilmedi. Her ülkeden bir yargıç var. -Sizin fonksiyonunuz bir Türkiye temsili mi yoksa tamamen bağımsız mısınız? Türkiye’den bağımsızım, devletin temsilcisi değilim. Diplomatik misyonum yok. Sadece Türkiye’den seçilmiş bir yargıcım. Her devletin bir temsilcisi var gibi algılanıyor; ama onlar devletin temsilcisi değil, AİHS’nin yargıçlarıdır. Buradaki önemli nokta şu. Yargıç kendi ülkesinden gelen her davaya giriyor. Çünkü kendi ülkesinin hukuk sistemini iyi biliyor. MAHKEMEYE 10 ÜZERİNDEN 10 VERİYORUM -Siz hukukçusunuz ama yargıçlık işlevsel anlamda farklı bir iş. Bunun için bir hazırlık süreci gerekiyor mu? Seçilince hemen yargıç sıfatı alıyoruz; ama öğretim üyeleri sonuçta teorisyendir. Teoriyi anlatırız, pratikten de çok yararlanırız. AİHM kararlarını derslerimizde kullanırız. Pozitif hukukun belirlenmesinin içinde değiliz. Ben bu görevle teoriden pratiğe geçiyorum, zorlukları olacak; ama bunun için gerekli donanıma sahibim. Yargıçtan beklenen, hem sözleşmenin hukukunu, hem de ülkesinin iç hukukunu iyi bilmesidir. Ben de bu ikisini iyi bildiğimi düşünüyorum. -Yargıçlık görevinden önce AİHM ve kararları hakkındaki görüşünüz neydi? Ben mahkemeyi çok beğeniyordum. Notum on üzerinden ondur. Kararlarında hak ve özgürlüklerden yana tavır alıyor. Gerektiğinde devletin takdir yetkisini tanıyan kararları da var. Bence iyi çalışan bir mahkemedir. Tabii bu aldığı her karara katıldığım anlamına gelmez. Zaten yargıç olduktan sonra da her karara katılmanız gerekmez. Farklı düşündüğünüz noktalarda karşı oy yazısı yazarsınız. Zaten kararlar çoğunlukla alınıyor, oy birliği gerekmiyor. -Türkiye’de temel özgürlüklerle ilgili tartışmaların en yoğun olduğu dönemde bu göreve seçildiniz. Bir yanda TCK 301. madde, diğer yanda üniversitede türban tartışmaları. Bu konularda sizin yaklaşımınız ve oraya taşıyacağınız görüşünüz nedir? Benim oraya taşıyacağım görüşüm, her zaman savunduğum görüşlerimdir. Bana göre ifade özgürlüğü, AİHM içtihatları doğrultusunda sağlanmalıdır. Bu konuda mahkeme net prensipler ortaya koymuştur. Başka arayışa gitmek anlamsızdır. Sonuçta Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi bu hâliyle ifade özgürlüğü önünde engeldir. TÜRBAN GÖRÜŞÜMÜ AÇIKLAMADIM, AÇIKLAMAM -AİHM’nin daha önce aldığı Leyla Şahin kararı var? Bu karar, artık Türkiye’de türbanla ilgili yeni bir düzenleme yapılamaz anlamına mı geliyor? Leyla Şahin kararı mahkemeyi bağlar, Türkiye’yi de bağlar. Ama şuna bakmak lazım. Mahkeme bu kararı neye göre vermiş, yürürlükteki hukuk düzenine göre. Siz bunu değiştirdiğiniz zaman, yeni hukuki düzenleme yapmışsınız demektir. AİHM türban kararını Türkiye Cumhuriyeti devletinin anayasal ve yasal düzenlemelerini dikkate alarak vermiştir. Yeni bir düzenleme yapılmasına karışmaz. Bu konuda yeni düzenleme yapılamaz diyenler var; ama bu doğru değil. Ona engel bir durum yok. AİHM, konu devletin takdir yetkisindedir diyor. -Peki, ne zaman AİHM bu işe tekrar müdahil olur? Yeni bir başvuru gelmedikçe bu konuda mahkemenin yeni bir kararı veya çalışması olmaz. Ancak şöyle olabilir. Diyelim ki Türkiye’de gerekli yasal düzenleme yapıldı ve türban üniversitede serbest kaldı. Başı açık bir öğrenci de bu durumdan rahatsız oldu ve haklarının ihlal edildiğini düşündü. Onun şikâyeti bize ulaşırsa o zaman mahkeme oturup tekrar konuyu ele alır. O şikâyetin bize gelmesi için de önce iç hukuk yollarının tüketilmiş olması lazım. Sonuçta devlet bu alanda herkesin ve her kesimin hakkını korumalı ki, AİHM ile karşı karşıya gelmesin. -Türbanın üniversitede olması noktasında sizin kişisel görüşünüz nedir? Bu konuda görüşümü açıklamak istemiyorum. Yargıç olarak gidiyorum ve bunu açıklamam söz konusu değil. Ayrıca bu konuda hiçbir yerde konuşmadım şimdiye kadar. Makalem veya beyanatım olmadı. Basında bana atfedilen bazı görüşler, benden alınmış görüşler değildir. Bu konuda kimseye kişisel görüşümü ifade etmedim. -Türkiye’deki hukuki problemlerden biri de, yargıçların tavrıyla ilgili. Artık meslektaşınız olan yargıçlar birçok kararda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi veya Avrupa hukukunu dikkate alamadan kararlar alabiliyor. Bu bakımdan kanunlar değişse de, yorumlar özgürlükçü olmuyor? Bu konudaki yaklaşımınız nedir? Bu temel bir sorun ve yıllardır devam ediyor. Yargıçlar maalesef uluslararası hukuk normlarına, sözleşmeye, AİHM kararlarına uygun kararlar vermiyor. Yargıtay kararı nasıl yerel mahkeme için bağlayıcı ise iç hukuk yargıçlarının da bunlara uygun kararlar alması gerekir; ama Türkiye’de böyle bir olay yok. Uluslararası hukuka kapalı bir zihniyet yapısı var. Yargıç, hukuk denildiği zaman parlamentonun çıkardığı yasayı anlıyor. Buna göre karar veriyor. Oysa hukuk bundan ibaret değil. Uluslararası sözleşmeler artık iç hukukun bir parçası. Ama buna dayanarak karar vereni görmedim. Statükocu bir yapı var. Fransız ihtilalinden kalma bir söz vardır. Yargıç, kanunun ağzıdır derler. Bu, yargıç kanunu uygular başka şey yapmaz demektir; ama bunun devri artık çoktan geçti. -Bu durumu değiştirmek için ne yapılabilir? Eğitim programları yapılabilir. Zaten 5-6 senedir Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM içtihadı eğitimleri veriliyor; ama ne zaman bunlardan sonuç alınıyor bilemiyorum. Bu bir süreç, ve bir zihniyet değişimi gerekiyor. Avrupa hukukunu bir türlü içselleştiremiyoruz maalesef. HER KURUM YARGI DENETİMİNE AÇILMALI -AİHM’de karşınıza çıkması muhtemel konulardan biri de, Türkiye’de aldıkları kararlar yargı denetimi dışında bırakılan kurumlar. Yüksek Askerî Şûra ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu gibi… Hukuk devletinde yargı denetimi dışında işlem olamaz. Bu AB ile entegrasyonda bir sorundur. AB’ye tam üyelik vaadini aldık, siyasi kriterleri yerine getirdik, müzakere süreci başladı; ama reform süreci bitmedi. Siyasal kriterlerdeki insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü meselesinin sürekli işlenmesi gerekiyor. Yargı denetimi dışındaki işlemlerin mutlaka yargı denetimine alınması lazım. Neden korkuluyor bilmiyorum. Türkiye’in temel sorunu mevzuattaki değişiklikler değil, uygulama sorunudur. Avrupa’nın tespiti de bu yönde. Niçin AİHM’de bu kadar çok Türkiye’den giden başvuru var. Reformlarla birlikte bunun azalması beklenir ama azalmıyor. Türkiye başvuru sayısında 5. sıraya düştü; ama bizden gelen başvurular azaldığı için değil. Yeni üye devletlerden gelen başvurular daha çok olduğu için. Hâlâ yılda 2-3 bin başvuru gidiyor Türkiye’den. AKSİYON
29 Ocak 2008 09:28
DİĞER HABERLER