Strazburg’da bulunan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), zorla kaybedilen Yusuf Bilge Tunç için 2 Eylül 2019’da yapılan başvuruyu bugün karara bağladı. Mahkeme, Türk otoritelerinin Tunç’un bulunması için gerekli çabayı gösterdiği ve etkin bir soruşturma yürüttüğü gerekçesiyle başvuruyu kabul etmedi.
Yusuf Bilge Tunç’un eşi ve babası Sözleşme’nin 2, 3 ve 5. maddelerine dayanarak, Yusuf Bilge Tunç’un kaçırıldığını ve yetkililerin Tunç’un zorla kaybedilmesine ilişkin etkin bir soruşturma yürütmediğini ifade ederek Turkiye aleyhine AİHM’e başvurdu.
Mahkeme ise Tunç’un ailesinin etkin soruşturma yürütülmediği iddiasını dayanaktan yoksun bularak reddetti.
Ret kararında şu ifadelere yer verildi:
“Mevcut davada Mahkeme, başvuranların akrabası Yusuf Bilge Tunç hakkında yakalama emri bulunduğunu, ancak tüm bunlara rağmen, Tunç’un kolluk kuvvetlerinin kontrolünde bulunduğuna dair herhangi bir belirti olmadığını dikkate almaktadır.
Mahkeme ayrıca, davalı Devlet yetkililerinin, başvuranların sevdikleri kişinin, kendilerine göre, Türk makamları tarafından terör örgütü olarak kabul edilen bir örgütle varsayılan bağlantıları nedeniyle korku beslemek için gerçek nedenlerin olduğu bir durumdayken izini kaybettiklerine ilişkin şikayetleri hakkında ceza soruşturması açtığını kaydeder.
Mahkeme, başvuranların iddialarının aksine, yetkililerin Yusuf Bilge Tunç’u bulmak için yeterli önlemleri aldığı kanaatindedir. Olayın gerçekleştiği son yerlerde incelemeler yapıldı, kamuya açık caddenin güvenlik kamerası görüntülerinin analizi yapıldı, tanıklar dinlendi, Yusuf Bilge Tunç’un kullandığı cep telefonu ve iletişim geçmişi incelendi ve doğrulandı. Yerinin bulunmasi için, özel ve kamu kuruluşlarının dosyalarına erişim sağlanmıştır. Halen devam eden bu soruşturma kesinlikle onu bulmaya yöneliktir.
Mahkeme, başvuranların söz konusu soruşturmanın yürütülmesinde önemli eksiklikler olduğuna dair herhangi bir kanıt sunmadıklarını gözlemlemektedir. Bu nedenle, soruşturmadan sorumlu organların gerçekleri aydınlatmak ve kaybolan başvurucuların yakınlarını bulmak için kararlılıklarını şüpheye düşürecek hiçbir şey yoktur. Genel olarak konuşursak, Mahkeme, ulusal makamlar tarafından yürütülen soruşturmanın genel yeterliliği ve hızlı doğası hakkında şüphe uyandıracak herhangi bir eksiklik görmemektedir.
Sonuç olarak, başvuranların şikayetleri açıkça dayanaktan yoksundur ve Sözleşme’nin 35 §§ 3 (a) ve 4. maddesi uyarınca reddedilmelidir.”
Hukukçu Hakan Kaplankaya AİHM’in verdiği kararı “talihsiz” bir karar olarak değerlendirdi. Olayın üzerinden 9 ay geçtikten sonra yapılan göstermelik soruşturmanın, etkin soruşturma yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmesinin olumsuz yansımaları olacağına dikkat çekti:
“Yusuf Bilge Tunç, 6 Ağustos 2019 tarihinde kayboluyor. Ailesi tarafından iki gün sonra yetkililere bildirimde bulunuluyor. Kilit noktalardan biri şu: 10 Ağustos’ta Yusuf Bilge Tunç’un kullandığı araç bulunuyor. Polisin araçta parmak izi alma gibi herhangi bir inceleme yaptığına dair kararda bilgi bulunmuyor. Ayrıca, Yusuf Bilge Tunç’un araçtan iniş anına dair bir kamera kaydı bulunmuyor.
Başvuru, 19 Aralık 2019 tarihinde hükümete komünike ediliyor. AİHM’in ret gerekçesi yaptığı detaylı soruşturma ise kaybolma tarihinden 9 ay sonra 11 Mayıs 2020 tarihinde gerçekleştiriliyor.
AİHM bana göre ilk düğmeyi yanlış ilikliyor. Kararda Yusuf Bilge Tunç’un kolluk kuvvetlerinin elinde olduğuna dair bilgi bulunmadığı ifade ediliyor. Ancak sayın Vekil Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun açıklamalarını dinleseler, siyah panelvanlar ve zorla kaybetmeler gerçeğini yok saymamaları gerekirdi
Sonuç olarak AİHM bu kararla, kuvvetli bir kaçırılma iddiası karşısında, 9 ay sonra yapılan (günümüz teknolojik imkanları da dikkate alındığında) göstermelik bir soruşturmayla ilgili ülkenin etkin soruşturma yükümlülüğünü yerine getirdiğine hükmetmiş oldu.
Bu karar bana göre olumsuz yansımaları olabilecek, ilgili otoriteler tarafından “yakalanmadığın ve geç de olsa göstermelik bir soruşturma yaptığın müddetçe özgürsün” mesajı olarak anlaşılmaya müsait ve talihsiz bir karar.”