Soru şu: Sürüyle eseri kurtaran, onaran, temizleyip teşhir eden Ajans 2010, niye Atatürk Kültür Merkezi (AKM) konusunda başarısız oldu?
Geçen hafta bunu Ajans'ın Genel Sekreteri Yılmaz Kurt ve Kentsel Projeler Direktörü Sevinç Özek Terzi'ye sorduk. Sohbet sırasında yanımızda, yine Ajans'tan, tarihi yapıları "çevresinde yaşayanlarla birlikte" korumak için 1980'lerden beri mücadele eden mimar Korhan Gümüş de vardı.
Anlattıklarından, anladığım şudur:
1) Süreç Başbakan Erdoğan'ın, "Yıkalım yerine çok daha iyisini yapalım" demesiyle başlıyor.
Bunu duyan "gericiler" hemen harekete geçiyor. "Yıkıp cami yapacaklar" gibi yalanlarla yaygara koparıyorlar.
Asıl amaç AKM'yi korumak değil; "Helal olsun, Başbakan kültür alanında da çok daha iyisini yaptı" dedirtmemek.
Yani ilkel bir cemaatçilikle, "yapılana" değil, "yapana" bakıyorlar. "Madem ki yapan bizden değil, engel olalım, hiç yapmasın!"
2) Propagandanın ardından Koruma Kurulu'na gidiliyor. Kurul akla mantığa uymayan bir karar alarak, AKM'yi 'Birinci Grup Kültür Varlığı' kategorisine sokuyor. Özetle "Tarihi eserdir, yıkamazsınız" deniyor.
Hiçbir özelliği olmayan bina, aynı kafadakilerin kısa paslaşmasıyla 2007 sonbaharında muteber nesne yapılıveriyor.
3) "Madem yıkamayacağız, bari temel özelliklerini koruyarak yenileyelim" deniyor. Binanın mimarı Hayati Tabanlıoğlu'nun oğlu, mimar Murat Tabanlıoğlu gönüllü olarak kolları sıvıyor ve STK girişimcileriyle birlikte, "yaşayacak" bir AKM projesi hazırlıyor.
Bu projede... a) Bina sağlamlaştırılıyor, b) İç donanımı modern ve sağlığa uygun hale getiriliyor, c) Merkezin sosyalleşmesi için lokanta, kitapçı vs. ekleniyor.
4) Faydalı bir iş yapıldığını gören gericiler hemen harekete geçiyor: Projenin iptali için mahkemeye başvuruyorlar.
5) Mahkeme sürerken, maraza çıkartan Kültür ve Sanat Emekçileri Sendikası'na soruluyor: "Derdin ne?"
Ve komedi başlıyor:
"Lokanta olmasın." Peki deyip projeden lokantayı kaldırıyorlar.
"Boya atölyesi dışarıda olmasın." İyi ama sağlıkla ilgili prosedür bunu gerektiriyor; yangın çıkabilir. Sendika direniyor, atölye içeri alınıyor.
"Dış asansör iptal edilsin." Peki.
"Bina içine alınan gişeler, tekrar dışarı taşınsın." Peki.
"Küçük salonların fuayeleri ayrı ayrı olsun." Niye? "Çünkü seyirciler karışır, adam birinden çıkıp diğerine girer." Ama alışveriş merkezlerindeki sinemaların fuayesi ortak. Oralarda seyirci karışmıyor da, burada mı karışacak? "Olmaz, istemiyoruz." Ona da peki...
Bunlar aklımda kalanlar. Daha ne itirazlar var. Gülerken ağlamaya başlarsınız!
6) Aylarca emek, zaman ve (ceplerinden) para harcayanlar, bağırlarına taş basıp projeyi değiştirmeye başlıyor. Sendikaya da, "İptal başvurunu çek ki senin istediğin projeyle işe koyulalım" diyorlar.
Sendika "tamam" diyor ama çekmiyor!
Evet, onca mantıksız, gereksiz, tutucu talebini kabul ettirdikten sonra, sözünde durmayarak şikâyetini geri almıyor.
7) Ve mahkeme de projeyi iptal ediyor.
* * *
Olayın özeti işte böyle...
Malum gericiler (1930'ları özleyene gerici denir değil mi?) bırakın modern bir projenin gerçekleşmesini, AKM'nin restore edilmesini dahi engelledi.
Bu mesele öyle "binanın önünde konser verelim" türü hokkabaz şovlarıyla çözülemez.
Çünkü her alanda olduğu gibi, burada da, topluma değer katmak isteyenlerle "kıskanç sabotajcılar" karşı karşıya
SABAH