Birikim Dergisi Yayın Koordinatörü, yazar Tanıl Bora, yeni çıkan kitabında tek adam ve kişi kültü etrafında oluşturulmuş bir yönetim biçimi ve ideolojiyi “Erdoğanizm” başlığı altında ele aldı. Tanıl Bora'ya göre MHP önmğzdeki süreçte AKP içinde hızla eriyecek
Erdoğanizm'i "Çoğunlukla milliyetçi muhafazakar ama her durumda popülist, güçlü liderler, güçler ayrılığını iyice görelileştirerek, iyice altını oyarak, siyasi partileri, demokratik sistemin bütün kurallarını ve yerleşik rejim mekanizmalarını by-pass ederek ve bütün temsil mekanizmalarını neredeyse istimlak edip, kendi üzerlerine geçirerek halka doğrudan hitap ediyor" sözleriyle tanımlayan Bora, son dönemde yeniden gündeme gelen laiklik tartışmaları için "Laikliğin ve laiklerin alanını daraltmak gibi bir stratejinin ortak payda olduğunu düşünüyorum" dedi.
AKP-MHP iş birliğinin MHP'nin AKP tarafından yutulma ihtimaline dikkat çeken Bora, Güneydoğu'daki operasyonlardan HDP'li milletvekillerinin tutuklanmasına uzanan süreçte HDP'nin izlediği politika için "HDP’nin bu muazzam baskıya, baskıdan da öte yok edilmeye, hiçe sayılmaya çalışılmasına rağmen hayranlık duyulacak bir sağduyu gösterdiğini düşünüyorum" diye konuştu.
'İç savaş' olasılığı söylemine ilişkin Bora "İnsanların bu korkuyu hissettiği, onların bu korkuyu hissetmesini olağanlaştıran, onlara bu korkuyu salan bir atmosferde yaşıyorsa toplum, bu bizzat bu, o ima ve tasavvur edilen tehlikelerin kendisi kadar vahimdir" ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet Gazetesi'nden Kemal Göktaş'a konuşan Tanıl Bora Eroğanizim ve MHP AKP ilişkisi için şu tespitleri yapıyor:
Kitabınızda “Erdoğanizm” diye bir başlık var. Erdoğanizm nedir ve başkanlık tartışmaları ışığında sorarsak, Kemalizm’den sonra bir Erdoğanizm devrine mi giriyoruz?
Erdoğanizm aslında Batılı bazı siyaset bilimcilerin önerdiği bir kavram. Milliyetçi-muhafazakar ideolojinin bakış açısından ‘dış kaynaklı’ diye alay edilebilir ya da küçümsenebilir yani! Kavram, tabii bir tek adam ve kişi kültü etrafında oluşturulmuş bir yönetim biçimi ve ideolojiyi ifade ediyor. Bu tür tanımlamalarda genellikle olduğu gibi ideolojinin de fikrin de azami esnek olabildiği, iktidar önceliğinin ve iktidardaki güçlü kişinin keyfiliğinin baskın ve belirleyici olduğu bir rejimi ifade ediyor. Macaristan’daki Orban gibi, Polonya yönetimi gibi, Putinizm gibi yönetim örnekleriyle mukayeseli düşünülen, düşünülmesi de uygun olan bir kavramlaştırma. Bu, çağımızın da bir olgusu. Çoğunlukla milliyetçi muhafazakar ama her durumda popülist, güçlü liderler, güçler ayrılığını iyice görelileştirerek, iyice altını oyarak, siyasi partileri, demokratik sistemin bütün kurallarını ve yerleşik rejim mekanizmalarını by-pass ederek ve bütün temsil mekanizmalarını neredeyse istimlak edip, kendi üzerlerine geçirerek halka doğrudan hitap ediyorlar bu yapıda. ‘İktidarın kaynağı doğrudan halktır veya millettir, bu iktidar bölünemez, ben de bu yetkiyi doğrudan halktan, milletten aldım, kimseyle paylaşmam’ tavrıyla kurulan bir yönetim tarzı.
20. yüzyıl tek adam yönetimlerinden farkının, parlamento gibi, sivil toplum gibi, yargı gibi kurumların fiziki varlıklarını devam ettirmesi ama içlerinin boşaltılması olduğunu söyleyebilir miyiz?
Duruma göre içleri boşaltılıyor, tamamen bu iktidar yapısına eklemlenerek özerklikleri berhava ediliyor ya da öylesine değiştiriliyor ki sadece ismi kalmış oluyor. Bu anlamda, ‘çağdaş’ bir olguyla karşı karşıyayız.
21. yüzyıla ait bir şey…
Evet, 21. yüzyılın faşizmden de güçlü renkler taşıyan yeni otoriter biçimlenmesinin Türkiye’deki tezahürü. Dünyanın pek çok farklı gelişme düzeyindeki birçok ülkesinde benzer bir yönelim var. Sözgelimi Hindistan’da da benzer bir yönelim var.
Erdoğanizm’in İslamcılıkla ilişkisini nasıl tarif edersiniz? Bu bir yeni İslamcı rejim midir yoksa Erdoğan bunu uzun süredir kullanmıyor ama muhafazakâr demokrat tanımı vardı.
Güçlü bir doz İslamcılık var bu potanın içinde ama tek o yok. Ulusalcı olarak tanımlananından, ülkücü rengine kadar çok geniş bir milliyetçilik yelpazesi var işin içinde, duruma göre devreye sokulan. İslamcılıkla da ‘iltisaklı’ olan güncel tabirle, ama salt onunla özdeşleştiremeyeceğimiz, yeni Osmanlıcılık söylemi var. Bunun yanında standart devlet-güvenlik söylemi yürürlükte. İslamcılık elbette çok güçlü bir etken, gövdeyi oluşturuyor fakat bu ideolojik şekillenmenin önemli bir karakter özelliği de içeriğin, motiflerin gayet değişken olabilmesi. Konjonktüre göre, ihtiyaca göre, duruma göre her nevi malzeme devreye sokulabiliyor.
MHP’nin başkanlık sisteminin önünü açmasından sonra AKP içerisinde eriyeceği görüşü savunulmaya başlandı. MHP’nin temsil ettiği milliyetçiliğin bundan sonra AKP karşısındaki şansı ne olur?
Bunu da öngöremem ama şunları düşünüyorum. MHP yönetiminin, bu olağanüstü güçlü eklemlenmeden, bayağı simbiyoz diyebileceğimiz eklemlenmeden, hayatta kalarak, kendi müstakil varlığını koruyarak çıkabileceğine dair şöyle bir iyimser beklentisi olabilir: MHP’nin bu konuda güçlü bir tarihsel tecrübesi var. 1970’lerde küçük bir parti olarak yer aldıkları Milliyetçi Cephe hükümetlerinden başlayarak, 90’larda DYP hükümetlerine dışarıdan destek vermelerine uzanan bir tecrübe. Bu deneyimlerde, bürokraside kadrolaşma bakımından, özellikle belirli bürokrasilerde kadrolaşma bakımından büyük paylar elde ettiler. Bu, onları uzun vadede büyüttü. Büyük ihtimalle buna güveniyorlar. Kadrolaşma imkanlarıyla ve ideolojik nüfuz imkanlarıyla kendi güçlerini adım adım büyütebileceklerini düşünüyor olmalılar.
Fakat bu (onlar açısından) iyimser beklenti böyle pürüzsüz yürür mü? O kadar kolay değil. Çünkü massetme kapasitesi, yutma enerjisi çok yüksek bir güç var işbirliği yaptıkları. Kendi ideolojik motiflerinin ve siyasi üsluplarının büyük bir şevkle uyarlanıyor olması, “fikrimiz iktidarda” sevinci içinde yutulma riskini içeriyor. Kolay bir raks değil bu. Sanırım MHP ve mücavir alanındaki hoşnutsuzlar, anayasayla, rejimle ilgili kaygılardan da önce belki, bu riskleri gözetiyorlar. 1990’lar-2000’ler dönümündeki koalisyon iktidarının MHP’de yol açtığı sarsıntının kötü hatırası da bu endişeyi çoğaltıyor olabilir. Bu iki kutup arasında gerilecek gibi görünüyor MHP, ölçüsünü ve neticesini ise bilemiyorum.