AKP ve MHP: Köpekbalığı ve remora

Nereden bakarsak bakalım sonuç değişmeyecek. Aralarındaki simbiyotik ilişkide birine köpekbalığı, diğerine de remora olmak düştü.
AKP VE MHP: KÖPEKBALIĞI İLE REMORA

Nereden bakarsak bakalım sonuç değişmeyecek. Aralarındaki simbiyotik ilişkide birine köpekbalığı, diğerine de remora olmak düştü.

Devlet Bahçeli’nin seçim barajının düşürülmesi ve AKP ile seçim ittifakı yapılması mesajları; bu yapışkan besin ortakçılığı ilişkisine güzel bir örnek.

Nereden bakarsak bakalım demiştim ya, önce şuradan bakalım: Kimileri diyebilir ki, Erdoğan’ın bir misyonu var. Amma baştan beri bir proje olarak amma sonradan ele geçirilmiş bir rehine olarak, bir şekilde ona belli bir ajanda dayatılmıştır. Özellikle Gülen Cemaati’nin bütünüyle tasfiyesi ve Türkiye’nin NATO konseptinden çıkarılıp yeni ittifaklar kurması için vazifelendirilmiştir.

Bir devlet dairesi olan MHP’ye de yeni Türkiye’nin dizaynında Erdoğan’a yancılık görevi verilmiştir. Devlet Bahçeli, ta en baştan Erdoğan’ın tek başına iktidara gelmesinin önünü açan hamleyi yapan kişidir. Sonrasında da her sıkıştığında Erdoğan’a can simidi olmuş, önünü açmıştır. 1 Kasım’a kadar bir şekilde saklayarak getirdiği bu gizli ortaklığı, Meral Akşener’in genel başkanlığa adaylığından sonra mecburen ifşa olmuş ve ondan sonra gizlenme gereği bile duymadan AKP’nin stepnesine dönüşmüştür.

MHP Genel Merkezi’ni iyi bilenler için, bu klasikleşmiş cümleler hiçbir zaman sadece bir komplo teorisi olarak kalmamıştır. Devlet Bahçeli bir siyasetçi değil, MHP’nin başına atanmış bir devlet memurudur. Tek işi Salı günleri yapacağı grup toplantısına hazırlanmaktır. Onun dışında odasına kapanıp televizyonda gündüzleri evlilik programları, akşamları da dizi izlemesi ile meşhurdur.

Bundan dolayı ona vasiler bile tayin edilmiştir. Partide kararları kimlerin telkinleri ile aldığını, babaları ve kardeşleri MİT’te yönetici olan bu kurmayların kendisini nasıl yönlendirdiğini yakın çevresi iyi biliyor. Davutoğlu’na koalisyonun kurdurulmadığı, Erdoğan’a diktatörlük yolunun açıldığı 7 Haziran sürecini domine eden de bu isimlerdir. Saray’la gizli görüşmeleri yapanlar arasında, sözünü ettiğim bu genel başkan yardımcılarından biri de vardır.

Bu tezi savunanlara destek olması açısından Devlet Bahçeli’nin bu süreçte iyiden iyiye Batı ve NATO karşıtı olmasını da hatırlatmak gerekir. 30 Mayıs 2017 tarihli grup konuşmasında, “NATO bugüne kadar herhangi bir yaramıza merhem olmuş değildir. Bilhassa darbeler tarihi incelendiğinde henüz aydınlanmamış çok sayıda iddia ve itham NATO’yu direkt kapsamına almıştır” dedi.

31 Ekim 2017 tarihli grup konuşmasında da NATO’nun Rusya’dan S-400 füzeleri almak isteyen Türkiye’yi uyarmasına tepki göstererek, “Kimden ne alacağımızı NATO’ya mı soracaktık? Ülkemiz NATO’ya 1952’de üye olmuştur ancak NATO huzur ve bekamız için hangi fedakarlık ve faaliyetlerde bulunmuştur? Nerede kirli ve örtülü bir ilişki ağı varsa altında NATO’nun parmağı olduğu iddia edilmiştir. Siz kendinizi ne zannediyorsunuz? Biz NATO’ya değil Kato’ya bakıyoruz. Canımız kimden isterse silahı oradan alırız. Herkes yerini yurdunu bilsin” sözlerini sarfetti.

Dikkat edilirse bu cümlelerde salt bir politik eleştiri yok. NATO’nun varlığını ve Türkiye’nin tercihlerini temelden sorgulayan bir söylem var. Belki de bu açıdan bakıldığında İyi Parti’nin programındaki NATO vurgusu daha anlamlı gelebilir.

***

İkinci teoriye bakalım bir de… Bu görüşe göre de Bahçeli bir devlet memurudur. Fakat aslında göründüğü gibi NATO karşıtı değildir. Tam tersine, derin devletin Batı-NATO konseptinde yetişmiş bir görevlidir. 12 Eylül öncesinin önemli ülkücü gençlik liderlerinden Mahmut Metin Kaplan, kendi Facebook sayfasından, “Ulaştığım bilgiye göre Devlet Bahçeli 1980 öncesinde NATO’nun Genç Liderler Projesi için eğitilen isimlerden biridir. Bunun için Brüksel’e gizli olarak seyahatler yaptığını tespit ettik.” paylaşımında bulundu. Aydınlık yazarı Sebahattin Önkibar, 2 Şubat 2017 tarihli köşe yazısında bu cümlelere yer verdi. Kaplan’ın kendisini aradığını ve bu görüşünü paylaştığını aktaran Önkibar, Bahçeli’den hiçbir cevap gelmemiş olmasını da dikkatlere sundu.

Bu sadece bir görüş… Ya da komplo teorisi. Fakat genel bir eğilimi yansıtması açısından tipik.

***

Üçüncü olarak bir de şu açıdan bakalım: Kasetler üzerinden dizayn edilen MHP, tamamen AKP’nin güdümüne girmiştir. Erdoğan’ın eski metin yazarı Aydın Ünal’ın tabiriyle ‘ağzındaki köpükler itinayla yalatılmıştır’. AKP Ankara Milletvekili Ünal, 16 Ağustos 2015 tarihli tweet’inde, “Ağzından köpükler saçarak konuşan siyasetin zavallısı Devlet Bahçeli için, bütün o köpükleri itinayla yalayacağı yeni bir süreç başlıyor. Devlet Bahçeli’yi önümüzdeki günlerde Sayın Cumhurbaşkanı ve ailesine ettiği tüm hakaretlerden dolayı bin pişman göreceğiz. Devlet Bahçeli koalisyona yanaşmasa bile seçim kararına tıpış tıpış destek verecek” yazdı. Erdoğan’ın has dairesinde geçirdiği yıllarla birlikte Ankara’nın kodlarını en iyi bilen isimlerden biridir Aydın Ünal. Nitekim haklı da çıktı. Meral Akşener’in MHP liderliğine talip olmasıyla birlikte Saray yargısı marifetiyle koltuğa monte edilen Bahçeli, diyet ödemektedir. Belki de olan biteni sadece bu basit ve ilkel şantaj döngüsü ile açıklayabiliriz.

***

Ama dediğim gibi, nereden bakarsak bakalım sonuç değişmiyor. Gelinen noktada MHP, köpekbalığına yapışık yaşayan bir remora balığından farksız. Malum, remoralar asalak küçük balıklardır. Köpekbalığının sırtına yapışır ve gideceği yere gider. Bu karşılıklı bir menfaat ilişkisidir. Remora, köpekbalığının etrafındaki artıklar ile derisi ve dişlerindeki parazitlerle beslenir. Hem karnını doyurur hem yırtıcı deniz canlılarından korunur hem de okyanusta bedava seyahat eder.

Köpekbalıkları da bu yancı küçük dosttan memnundur. Çünkü bu sayede etrafındaki sular temiz kalır. Yakınında, kendisini olumsuz etkileyecek sağlıksız organizmaların gelişmesini engeller. Ayrıca sinirlerini bozan parazitlerden temiz tutulur. Eşitler arası olmasa da simbiyotik bir ortaklıktır bu.

Bir tarafta ‘yargıda şeyini yapıp’ Devlet Bahçeli’yi MHP’nin başında tutan Erdoğan; diğer tarafta Abdullah Gül ve Davutoğlu’na AKP adına cevap yetiştirme gayretkeşliğine bile düşen Bahçeli. Başta Emniyet olmak üzere bürokraside bir sürü pis işi Ülkücü kadrolara gördüren Erdoğan, AKP içindeki ‘parazitleri’ bile Bahçeli’nin önüne yem diye atıyor. MHP Genel Başkanı, henüz istifa etmekte direndiği günlerde Melih Gökçek’e, “Ankara’yı beş dönemdir yönetiyor, ne kadar faydalı, görüyoruz” diye kinaye yapmıştı misal. Her fırsatta “Sayın Cumhurbaşkanı’nı yalnız bırakmayız” mesajları veren Bahçeli, AKP’yi AKP’lilerden fazla müdafaa etmesi ile sırıtıyor. Ama bundan dolayı bir rahatsızlığı yok. Tam tersine 2019 seçimlerinde AKP listelerinden seçime girip tekrar Meclis’e ya da belki Saray’a kapağı atma derdinde.

Tayyip Erdoğan bir keresinde “Ben gidersem devlet yıkılır” demişti. Hangi devleti kastettiğinden emin değilim ama Devlet Bahçeli’nin yıkılması kuvvetle muhtemel.

Ahmet Dönmez/ tr724
17 Kasım 2017 17:54
DİĞER HABERLER